| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2633) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 25 .02.2020 |
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Komisyon üyeleri ve bürokratlara da katkılarından dolayı teşekkür ediyorum.
Derneklerle ilgili aslında çok konuşulacak şeyler var ve arkadaşlarımızın çoğu da bu sorunu dile getirmeye çalıştılar. Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmesi zaten başlı başına bir sorun. Daha önce İçişleri Komisyonunda görüşülmüş, geri çekilmiş fakat böyle bir torba yasanın içerisine... Daha önce tartışılmış, kamuoyunda çok konuşulmuş bir konunun tekrar aynı şekilde gündeme getirilmesi bir nevi bir şeyin içine saklamak gibi algılanabiliyor. Ama Türkiye'deki en önemli problemlerden birisi bu özgürlük ve güvenlik eksenini bizim tamamen oturtamamamız. Giderek "özgürlük" kavramı geri plana düşmekte, "güvenlik" kavramı daha ön plana çıkmakta. Aslında özgürlüğün olmadığı yerlerde problemler daha artmakta, bunu dünya deneyimleri de böyle göstermekte. Ve Türkiye'de -son dönemde yaşanmış kötü olaylara rağmen- giderek ayrımcılık, nefret, kutuplaşma yerine daha çok özgürlükçü bir ortamın olması gerekir ve bunu geliştirmemiz lazım.
Maddenin gerekçesinde ve sunumunda da katılımcı demokrasi gereği buna ihtiyaç olduğu dile getirilmiş. Bunu eminim birçok dile çevirdiğimizde... Sevgili Paylan'ın dile getirdiği gibi, hiçbir ülkede örneği olmayan bir uygulamanın ismini de "katılımcı demokrasi gereği" diye gerekçelendirmek daha da sıkıntılı.
Bir taraftan da açılmış davalar var, devam eden davalar var. Gerek Anayasa açısından gerek evrensel hukuk ilkeleri açısından ve Türkiye'nin taraf olduğu bazı uluslararası sözleşmeler açısından da sıkıntılı. Bu, biline biline aynı yöntem tekrar getirilmekte. Türkiye'de sivil toplum örgütleri aslında son dönemden giderek rahatsız, sesleri kısılıyor, deyim yerindeyse sivil toplum örgütleri taraftar olmaya itiliyor, "Benden tarafsan iyi, değilsen kötü." O zaman, Türkiye'deki sivil toplumun sesi zaten çıkmamış oluyor, müdahalesi azalmış oluyor, çoğulculuk da yok olmuş oluyor. Örgütlenme ve ifade özgürlüğünün önündeki Türkiye'deki engellerin kalkması için geçmişte çok mücadele edildi ve iyi uygulamalar da oldu. Bugün geldiğimiz aşamada ise tekrar her yerde bir kısıtlama, korku, kutuplaşma hâkim olmakta.
Şimdi, benim önümde şöyle bir madde var, Sayın Bakan Yardımcısı, siz de daha önce parlamenterlik yaptınız. Burada Türkiye Büyük Millet Meclisine 2004 yılının Temmuz ayında bir önerge verilmiş ve altında Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan... Burada yazan konu şu, deniyor ki: "Dernekler Kanun Tasarısı'nda değişiklik yapılması." Bilmem, bu salonda olan arkadaşlar anımsıyor mu anımsamıyor mu o dönem bu yasa geldikten sonra da dönemin Cumhurbaşkanı tarafından da veto edilmiş ve tekrar burada yasalaşmış. Ve gerekçesinde şöyle yazıyor: "Demokratik ülkelerde sivil toplum örgütlerinin varlığı kaçınılmazdır. Yönetimler ve siyasal örgütler örgütlenmenin bu yöndeki gelişmesine değer vermek ve dikkate almak zorundadır -özetliyorum- dernek kurma ve üyelik konusundaki kısıtlamaların azaltılması, dernek faaliyetlerine serbestlik sağlanması, derneklere uygulanan yaptırımların ve bürokrasinin azaltılması..." Bunu Recep Tayyip Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi söylemiş 2004'te. Ve devam etmiş, demiş ki: "Demokratik meşruiyetin bir gereği olarak devlet ile sivil toplum kuruluşları arasındaki güveni sağlamak. Ortamın tesisi için, geliştirilmesi amacıyla bunlar sokulmuştur." Bugün Türkiye'deki sivil toplum örgütü Sayın Bakan Yardımcısı biliyorsunuz, Sayın Vekilim biliyorsunuz, biliyorsunuz. Bir anket yapalım, dernekler buna "evet" derse, "evet" derse...
Siz bunu getirdiniz, özgürleşmek için, üye olmak için, bugün de getiriyorsunuz kısıtlamak için. Birçok yerde, belediyelerde, kamu yerlerinde "Hangi sendikaya üye olursam müdür bana iyi davranır, yönetici bana iyi davranır?" diye düşünülüyor. Bu yetmiyormuş gibi, "Hangi sayı fazlaysa yetkili odur." demek oluyor. Bu siyasetteki anlayış gibi, "Benden taraftar çoksa, ben çoksam, çokçu bir anlayış yönetir." Dünya çoğulculuğu savunuyor, farklılıkların zenginliğini savunuyor, muhalefetin katkısını savunuyor, renklerin daha da katkı sunmasını savunuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Dernek ismi konusunda bile hassasiyetin olduğu dönemde, insanların sosyal medyada paylaştıkları konularda hassasiyet gösterdiği dönemde... Yani o dönem Recep Tayyip Erdoğan'ın imza attığı şeyde, bugün, nereden nereye geldik. Ve bakın, gerekçenin hepsinin altını çizmişim yani daha iyi okumak için. Bunlar Meclis tutanaklarında var, ben az önce Başkandan istedim. "Sivil toplum anlayışına uygun olarak kendilerini kontrol etmeleri amacıyla disiplin kurulları oluşturur." Daha önce bir dernek kurmak Türkiye'de ne kadar zordu? Şu anda giriyorsunuz, valiliğe beyanda bulunuyorsunuz, izin almıyorsunuz, beyanda bulunuyorsunuz. Yani o günden bugüne ne geldi? Peki, buna Sayın Cumhurbaşkanı ve yetkinler, o gün bunun altına imza atan Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri ne diyecekler? Veto edildiğinde karşı çıkanlar ne diyecekler? Siz kendi hafızanızı, kendi geçmişinizdeki bilgileri tutmuyor musunuz? Yani burada hepsi. Geçmişte veto edildiğinde itirazlar, basındaki birçok şey burada dile getirilmekte. Oradan vazgeçip bugün bizim geldiğimiz aşamada giderek Türkiye'deki insanların daha fazla muhalefet edebilme, ses çıkartabilme, hatta renk katması amacıyla katkılarına özen göstermemiz, yol açmamız gerekirken kısıtlamaya kalkıyoruz. Bir taraftan da Türkiye Cumhuriyeti'nin son dönemdeki güvenlikçi anlayışıyla, kimin hangi saatte nerede olduğunu herkes biliyor. Yani buna ihtiyaç mı var? Farz edelim ki bir sıkıntı var, derneği kapatma yükümlülüğü var. Yani şimdi içme suyu kötü diye "O suyu içmeyin." diyorsunuz, bir dernek kötüyse de kapatırsınız. Yasa dışı bir işlem yapıyorsa işlemleri var, teamülleri var, genelgeleri var, yönetmelikleri var. Yani üyelerle niye uğraşıyorsunuz? Üyeler zaten onu genel kurulda seçiyor, vazgeçiyor... İspatlamakla ilgili bir sıkıntı var, birçok kişi -tırnak içinde- kendini aklamak için, geçmiş dönemleri aklamak için, kıvırmak için "Biz istifa etmiştik." bilmiyorlar... Devlet biliyor kimin ne yaptığını. Yani bugüne kadar birçok kişi de mağduriyet yaşadı bu konuda, bundan bir an önce vazgeçmek lazım.
Sayın Bakan Yardımcısı, Sayın Ök, öyle bir hâle geldik ki bir haberleşme, telefon şirketine abone olmak istediğinizde kolaylıkla abone oluyorsunuz, işte, "Şu kadar gigabyte şu kadar, şu şudur." veya bir televizyon izleme platformuna abone olduğunuzda kolaylıkla oluyorsunuz ama çıkmak için hukuksal mücadele yürütüyorsunuz. Ya, bunu düşünmüyoruz, kalkmışız insanları... Neredeyse bu dediğim şeyler için dernek kurulacak, tüketiciler kuracak, onunla ilgili düzenleme yapmıyoruz, Meclise getirmişiz, insanların üye olmasına resmen zorluk çıkarmaya çalışıyoruz. Bundan bir an önce vazgeçmek lazım. Hafızanıza sahip çıkarsanız, geçmişte yapılanlara sahip çıkarsanız geleceğinizi daha iyi kurgularsınız. Geleceğin özgürlükten yana olması lazım. Geçmişte bunlar yapılmış, bugün vazgeçilmemesi lazım.
Teşekkür ediyorum.