| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2633) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 25 .02.2020 |
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Uygulamada sıkıntılar giderilmeden yeni alanlar açılması bir tehdit barındırıyor. Barındırdığı tehdit sadece özgürlüklere dair değil, burası Plan ve Bütçe Komisyonu olduğu için ekonomik tarafına vurguyu da önemsiyorum. O özgürlükler sınırlandığı zaman ve insanların kendi bilgileri paylaşıldığı zaman, tehdit edildikleri algısı bile yeter, gerçekliği yaşanıyor ülkede. Etnik kimliğiniz üzerinden, inancınız üzerinden, cinsiyetiniz üzerinden, yaşınız üzerinden, şimdi de dernek üyeliği üzerinden dışlayıcı bir kurumsal yapıya gidişatın adımları atılıyor. Belki siz dışlamıyorsunuz ama her birimiz farklı bir biçimiyle, bu toplumun içerisinde, kimliğimizin ayırt edici özelliği, bizi biz yapan ne varsa onun üzerinden ayrıştırılmış hissediyoruz. Bunun hissediliyor olmasına çareyi oluşturacak kurum siyasettir. Bunun yöntemi de daha önce, insanların bilgilerini, ayrıştırmak için kullanan bir zihniyet ortadayken yeni bir bilgiyi daha talep etmekten geçmiyor; ayrıştırmayan, kapsayan bir düzeni kurmaktan geçiyor. Bunların olabilmesi için hakikaten önce demokrasiyi var etmemiz gerekiyor.
Buna ihtiyacı bizler siyasi bir talep olarak söylüyoruz belki ama onun ötesinde, Türkiye ekonomisi 2014'ten beri esasında kan ağlıyor ve şunu haykırıyor: Ya, bu ekonomiyi işleten kurumsal yapıları sıktıkça biz yani kişisel verileri özel olmaktan çıkartıp siyasi iktidarın keyfine göre kullanabildiği ve ayrıştırmak için kullanabildiği bir zemine taşıdığımızda, demokrasiyi yok edip Türkiye Büyük Millet Meclisini bir tartışma zemini olmaktan çıkartıp parmak sayımına dönüştürdüğümüz yerde, tek adamın iki dudağı arasına sıkışmış bir yapıyı Türkiye'ye dayattığımızda Türkiye'de insanlar kendisini içinde güvende hissetmediği için ekonomi yavaşlamaya başlıyor. 2014'ten beri millî gelirimize baktığınızda bu gerçek apaçık ortada duruyor. 2014'te 12 bin doların üstündeyken millî gelirimiz bugün 8.900 dolara düşmüş. Yerimizde saymadık, hepimiz yorulduk, alın teri var, hakikaten yorulmuş bir süreç var ülkede ama ağır bir fakirleşme hâli var. Aynı süre içerisinde, 2014'ten bugüne ekonomik eşitsizliklerin de arttığını görüyoruz. Bunları üst üste koyduğumuzda şu gerçek çok çarpıcı bir biçimde ortaya çıkıyor: Kapsayıcı kurumlardan uzaklaştığımız her an, fişlemeye imkân verecek adımları attığımız her an, bu suistimali mümkün kılacak düzenlemeleri yaptığımız her an, ülke hep birlikte fakirleşiyor ve daha adaletsiz bir yere taşınıyor.
Şimdi, bu yasa teklifi de esasında aynı şeyi vadediyor. Diyor ki: "Bu sefer de iktidarın beğenmediği derneklere üye olanları ayrıştırmak üzere bilgiyi toplayacağım." Ne zaman kullanılacağına kim karar verecek? İktidar karar verecek. Kullanacak veya kullanmayacak demiyorum, kullanma ihtimalinin varlığının hissediliyor olmasının ne kadar sınırlayıcı bir şeye dönüştüğüne dair bir gerçekliği paylaşıyorum. Bu duygunun halkın en az yarısında olmadığı gerçeğini yok saydığımız her an, gittikçe demokrasiden uzaklaştığımız ve ekonomik kalkınmamızın önünde de engel oluşturduğumuz bir gerçekliği de karşımıza çıkarıyor. Daron Acemoğlu ve James yıllardır Nobel almaya aday olduğu düşünüle araştırmalarıyla şunu söylüyorlar, diyorlar ki: "Bir ülke kalkınmak istiyorsa yapması gereken en önemli şey, kapsayıcı kurumları inşa etmektir." Kapsayıcı kurum nedir? Katılımcılığı desteklemektir. Katılımcılığı desteklemek nedir? Sivil toplum kuruluşlarına üye olmak istiyorsa birisi, oradan kendisine bir tehdit geleceği algısı hissetmiyor olması gerekiyor ve aleyhime işler diye düşünmüyor olması gerekiyor. Bu yasa, bir fişleme yasasıdır.
Üstelik usulde de bir hata var. Olduğu gibi gitmiş, olduğu gibi geri gelmiş; nerede ortak akıl, nerede tartışma? Hiçbir yerde yok belli ki. Dolayısıyla, bu maddenin geçmesi Türkiye ekonomisine de engeldir.