KOMİSYON KONUŞMASI

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Teşekkür ederim.

Ya, gözümüzü toptan ayırdık. Meselemiz, Kredi Garanti Fonu'na 10 milyar mı ekleyelim, kamu bankalarına daha da çok baskı yaparak iş mi yapalım değil. Mesele şu, bu düzenlemenin amacı da o: Ülkede daha çok kredi verilsin, tamam mı? Bu tahlilden gitmek gerekiyor, geri kalanı, meseleyi sanki bir teknik sorun tartışıyormuşuz gibi bir yere sıkıştırıyor, mesele teknik bir sorun değil, siyasi bir tercih kullanıyor iktidar ve diyor ki: "Biz bir düzen kurduk. Bu düzen aşırı finansallaşma üzerine kuruldu, başka türlü de bir şey yapmayı bilmiyoruz. Dolayısıyla bir sıkıntı olduğunu gördüğümüz her yerde kredi basmaya karar veriyoruz. Krediyi basmak için kimi zaman Kredi Garanti Fonu'nu kullanıyoruz, kimi zaman emir komuta zinciriyle kamu bankalarını kullanıyoruz ama hep aynı hedefle iş yapıyoruz. Daha çok kredi..." O zaman yapılacak tartışma, 35 mi olsun, 47,5 mu olsun meselesi değil. "Daha çok krediye mi ihtiyacı var Türkiye ekonomisinin? Temel sorunu bu mu? Eğer bunu yaparsak nasıl risklerle karşılaşırız?" sorusu her şeyden daha çok önemli. Şimdi, o yüzden ben meseleyi yeniden gözümüzü o topa dikerek "Aşırı finansallaşmış bir ekonomide, o finansallaşmadan kaynaklı bir krize çare daha da çok finansallaşma mıdır?" sorusuna yanıt olduğunu düşünüyorum.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Herhâlde finansallaşma değil de parasal genişleme.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Parasal genişleme, para politikası bu.

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Peki, siz öyle deyin, ben aşırı finansallaşma diyeyim.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - "Finansallaşma" biraz farklı bir anlamda.

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Kredinin gayri safi yurtiçi hasıla içindeki oranı üzerinden finansallaşmayı ölçen çalışmalar var Başkanım. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum, dolayısıyla ben oradan bir tahlil yapıyorum. Olmadığını söylemeyin, böyle bir kavram var. Ha, siz de öbürü üzerinden tartışın. Yani muhalefete hangi kavramı kullanacağının da söylendiği bir yere gelmiş olmayalım.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Haddimiz değil yani lütfen ya, olur mu Hocam. Size saygımız sonsuz.

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Estağfurullah Başkanım, sağ olun. Yo, yani bir had meselesi olarak söylemedim, bunu da siyaseten söyledim. Şimdi, buraya dönersek, meseleye, yeniden topa gözümü dikmek istiyorum.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Bunu Cemal Bey'e söylemek lazım.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Akademik bir tartışma...

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, dinleyelim Sayın Böke'yi.

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Şimdi, Türkiye'de bugüne kadar kurulmuş olan düzenin özü ne? "Daha çok kredi verelim." Bu daha çok krediyle ortaya çıkacak olan dışa bağımlı yapı bir yanıyla da ithalata bağımlı bir üretim yarattığı için mutlaka yanında cari açık sorununu getiriyor. Aşırı finansallaşma sorunu yetmiyor, bir de bu yanında bir ödemeler dengesi, gözetilmesi gereken bir top daha çıkartıyor karşımıza.

Şimdi, bugünkü koşullar içerisinde daha çok krediyi verdik diyelim, bu yasa geçti ve diyelim ki varsayımlarınız tuttu -orada endişelerim var, oraya geleceğim ama- ve daha çok büyüdü ekonomi. Bu daha çok büyümenin cari açık yaratacağını son birkaç ay içerisinde görüyoruz. Azıcık ekonomi canlandı mı, yeniden cari açık sorunsalı çıkıyor. Bir cari açık sorunsalı gelecek, üstelik de bu sefer bu cari açığı finanse edecek sermayeye erişmemizin daha zor olduğu bir dünya da gelecek. Dünyada da işlerin nasıl gittiğine dair büyük bir belirsizlik hâli var ve Türkiye'nin risk algısı da çok olumsuz yönde değiştiği için sermaye akımlarıyla ilgili de sıkıntılı bir dönemdeyken bir cari açığa yol açacak adım atıyoruz. Dolayısıyla şu uyarıyı yapma ihtiyacı duyuyorum: Krediyi daha da çok genişleterek ortaya çıkacak bir büyüme Türkiye'de ödemeler dengesi krizine yol açabilecek bir risk olarak karşımızda duruyor. Yeni bir döviz krizini siz çağırmış oluyorsunuz, bir dış güç falan değil. Burada karar veriliyor, oylama burada yapılacak, parmak hesabı buradan geçecek.

İkinci risk şu: Bugüne kadar, bu krediler, arz tarafında bir canlanma, Türkiye'de yatırımlar, fiziki sermaye ve verimlilik yoluyla bir ekonomik dönüşüm yarattı mı? Yaratmadı. Bugün yaratması için bir koşul var mı? Hiç yok. Dolayısıyla bunun bir talep politikası olduğu gerçeğini de unutmayalım yani yatırımları teşvik ediyormuş gibi gözükerek esasında para harcamayı teşvik edeceksiniz. Bu da şuna işaret ediyor: Arzı büyüten değil, talebi canlandırmak üzerine kurulu siyasi anlayış bugüne kadar Türkiye'de esasında krizi besleyen temel anlayıştı ve enflasyon riskini getiren temel olgu da bu. İkinci karşı karşıya olacağınız risk de enflasyon riski. Hem ödemeler dengesi krizi ihtimalini artıran bir iş bu hem de enflasyon baskısını çok daha fazla artırma riski barındırıyor. Yani kendi içerisinde getirisinden çok makroekonomik dengelerde götürüsü olan bir meseleyi tartışıyoruz burada. Bu riskler çok büyük.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - İzin verirseniz yani başka maddelerde bu kadar detaylı konuşmayacağım ama bu meseleyi çok önemsiyorum. Çünkü esasında düzeni yeniden var eden maddeler bunlar ve bu düzen sadece Türkiye'nin düzeni değil, bu, küresel düzen, ona eklemlenmeyi seçtiniz ve o düzeni de en vahşi şekliyle uyguluyorsunuz.

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) 2009'da yıllık raporunu yayınladı. Rapor şunu diyor, Sayın Başkan sevmeyecek kullanacağım terminolojiyi ama rapordan söylüyorum: "Aşırı finansallaşmış düzen kırılganlık yaratmaktadır ve dünya bu kırılganlıktan çıkışı henüz bulamamıştır. Çıkışın tek yolu vardır: Aşırı finansallaşmayı bir hâliyle zabıt altına almaktır, kontrol etmektir, daha çok finansallaşma değildir." Şimdi, bu uluslararası olgu da burada duruyor yani diyor ki: "Küresel düzende bir sıkıntı var." O düzenin parçası Türkiye. Kendi düzenimizi kuracaksak eğer bu düzeni değiştirerek başlamamız gerekiyor. Aşırı finansallaşma yerine üretimden kazanç elde ettiğimiz bir düzen kurmamız gerek.

Üç meselenin altını çizmek istiyorum. Birincisi, yine aynı rapor uluslararası deneyimle diyor ki: "Aşırı finansallaşma..." "Aşırı"nın altını çiziyorum çünkü finans iyi bir şey. Üretken kaynaklara ihtiyaç duyanların erişip esasında yatırım yapmasına fırsat veren bir şey ama bir düzeyi aştıktan sonra sorun yaratmaya başlıyor. O düzeyi aştığı zaman -işte aşırılıktan kastım o- bu çalışma diyor ki: "2008-2015 yılında bütün dünyada aşırı finansallaşma kendisini özel sektör borçlarına dönüştürdü ve o özel sektör borçlarının esasında yansıtması gerektiği kadar da yatırıma, sermaye birikimine dönüşmedi ve buradaki temel sorun, yeterince verimli kaynaklara akmıyor aşırılaştığında bu finansallaşma."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Şimdi, dönüyorum Türkiye'ye. Ya, ivme programları geldi, defaatle burada KGF'yi tartıştık, hep kredi konuşuyoruz. Ya, bu kadar kredi konuştuğumuz bir ekonomide, 2018 üçüncü çeyreğinde fiziki sermaye yatırımları yüzde 4 düşmüş, 2019 birinci çeyreğinde yüzde 12 düşmüş, 2019 ikinci çeyreğinde yüzde 22 düşmüş. İvmelendiğimiz dönemler, hatırlayın, bunlar ivme paketlerinin olduğu dönemler yani "Aşırı finansallaşmanın kendisi bir soruna dönüşüyor." diyor.

İkinci mesele: Ya, bu "aşırı finansallaşma" dediğiniz şey kredi kalitesini bozmaya başlıyor. KGF'ye dair burada sorulan sorular esasında bunu soruyor. Kredi kalitesi bozulduğu zaman iyi sonuçlar yerine esasında tam da tersi beklemediğimiz kriz sonuçlarını doğruyor. Şimdi, ikinci mesele de o zaman büyümeye yol açmıyor. Yine, uluslararası çalışmalar diyor ki: "Yüzde 36 ila yüzde 70 arasında bir finansallaşma yani kredinin gayrisafi yurt içi hasıladaki oranı yüzde 70'lere dayandığında orada artık sorun çıkmaya başlıyor." Şimdi, diyorsunuz ki: "Ben öyle bir şey yapacağım ki yüzde 70'i aştıracağım." Dünya âlem söylüyor ya, "Kriz çıkar o zaman, sıkıntı olur." diyor. Bunu da ters yerden baktığımız için söylemiyoruz, bilimsel veriyle baktığımız için söylüyoruz.

Üçüncüsü de çok taze akademik çalışmalar var, şunu gösteriyor: "Aşırı finansallaşma eşitsizlikleri derinleştiriyor."

Şimdi, Türkiye zaten ekonomik adaletsizliklerin çok derin olduğu bir ülke. Diyorsunuz ki: "Biz bunları görmezden geleceğiz, onu sorun diye ortaya koymayacağız, o sorunu büyütecek işler yapacağız." Bakın, bu madde KGF'nin ne kadarlık bir limiti olacağını tartıştığımız bir madde değil, bu madde krizi çözüp çözmeyeceğimize dair bir tartışmanın maddesi. İsterseniz üstünü çizin, "47" yazın, isterseniz üstünü çizin, "22" yazın, aynı mesele tartıştığımız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Sayın Hocam, siz ekonomik, makroekonomik meseleleri gündeme getiriyorsunuz, tartıştığımız madde bu değil.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet, arkadaşlar.

Lütfen son cümlelerinizi alalım.

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Son cümlemi söyleyeyim.

Çünkü KGF'yle yapacağımız şey krediyi artıracak. Bu gerçek bağı ortaya koymadan sanki biz başka bir şey...

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Üretim kredisini ve ihracat kredisini genişletiyoruz, tüketiciyi değil.

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Peki, ben geçmiş deneyim ve uluslararası bulgular ışığında bir kez daha uyarmayı görev biliyorum bu ülkenin vatandaşı olarak. Krize davet çıkartan bir adım atılıyor. Atılması çok yanlış.