| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2633) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 26 .02.2020 |
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yani rakamları çok seven biri olarak, ilk defa bu kadar -çok rakamın hiçbir anlam- zorlandım. Dolayısıyla yeniden, dün söylediğim gibi, ana meseleye dönmek gerekiyor. Ana mesele, birçok şey var söylemek istediğim, birincisi, teşviksiz ayakta duramayan bir özel sektör ne işe yarar? Kredisiz ayakta duramıyor, istihdam sağlaması için teşvik etmek gerekiyor ve her sene "Koşullar çok olağanüstü, mutlaka bunu yapmamız gerek." deniyor. Daha olağanüstü koşullar yaşayan da milyonlarca insan var. Dolayısıyla, bence, ekonomideki birinci temel sorun, teşviksiz ayakta duramayan bir üretim sektörü var. Bunu çözmeden, mütemadiyen burada değişik teşvikler tartışıyor olacağız, kredi de benzer bir tartışma bence. O yüzden temel sorunun bu olduğunu düşünüyorum, yanıtı da 75 liralık destekte yatmıyor, o, çok açık.
İkincisi, "Bir tek Türkiye'de mi işsizlik var?" dendi. Hayır, dünyada işsizlik var ama dünyada işsizlik düşüyor, Türkiye'de işsizlik artıyor. Ya, Türkiye'de bir mesele var ve bu meselenin köküne inmeden, ya, bu da hafife alınır bir sorun olarak da durmuyor karşımızda. Ya, 7,5 milyon insan işsiz, kolay bir şey değil yaşanıyor olan. Dolayısıyla buradaki tartışma hiç olmazsa o ciddiyeti yansıtırsa çok iyi olur diye düşünüyorum.
Şimdi, şunu söylemek gerekiyor, bir tercih yapıyoruz ve diyoruz ki gerekçede deniyor ki: "İş gücü maliyetlerini düşürerek istihdamın korunması..." Ben de diyorum ki alternatif olarak şunu söylesek: Çalışanın verimini artırarak istihdamın korunması hedefini koyuyoruz. Ya, her şey siyasi. Ya, siyaseten şu tercih yapılıyor: "İşveren için hayıtı kolaylaştıralım" deniyor. Oysaki şu tercih de yapılabilir: Çalışanın hakkı olan, ekonomik ve sosyal hakkı olan, çalışma hakkını güvence altına alan ve çalıştığının karşılığını alabildiği, bunun da asgari düzeyle sınırlı olmadığı bir düzende istihdamı sağlasak.
Şimdi, bu gerekçe her sene tekrar ettiği için maddeye dair Sayın Ök'ün önerisi üzerinden söylemiyorum, Türkiye ekonomisinde ihtiyacı hep buradan tarif ediyor olmamızın sakıncaları var. Gelecek sene yine aynı şeyi tartışacağız. Bu gerekçeyi değiştirmemiz gerekiyor. Bu gerekçeyi değiştirirken de bugün o 75 lirayı birine verebiliyorsak eğer kime vereceğimize dair bir tercih kullanıyorsak tercih milyonlarca işsizden yana olmalı, milyonlarca çalışandan yana olmalı. "Neden?" derseniz, eğer hedef uzun vadeli sorunu çözmek değil, kısa vadede birilerini rahatlatmaksa o zaman ekonomiye geri dönüşünün garanti olduğunu bildiğimiz bir harcama var.
Şimdi, asgari ücreti alma lüksüne erişmiş olan yüzde 43'e yakın çalışanı var Türkiye'nin. Yani "asgari ücret" dediğiniz şey Türkiye'de esasen...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Teşekkür ediyorum.
Şimdi, asgari ücret 2.324 lira, açlık sınırı 2.257 lira; bu, şu demek: 75 lirayı çalışana verirsek 75 liranın hepsi ekonomiye geri dönecek. Yani çarpan etkisi çok yüksek olacak, harcama eğilimlerinin çok yüksek olduğu gerçeğini biliyoruz. İnsanlar yaşayamıyorlar bile, aç kalmaya mahkûmlar bu ücretle. Bu, şunu söylüyor: Derdimiz kısa vadeyi kurtarmak ve ekonomiyi canlandırmaksa o zaman zaten matematiksel olarak tercihimiz... (Uğultular) Artık kimse dinlemiyor ama ben bunu önemsiyorum.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Yok, dinliyoruz.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Dinliyoruz.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Dinliyoruz.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Hayır, ben dinliyorum pürdikkat.
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Teşekkür ederim.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sadece Sayın Yılmaz geldi, bir cümle kullandı, onun için.
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Evet, eş zamanlı bir denk...
Sorun değil, ben devam ediyorum.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Bakın, şunu söyleyeyim: Komisyonda konuşulanların aşağı yukarı yüzde 99'unu dinleyen kişi benim. Yani herkesi dinliyorum istisnasız.
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Harika. Teşekkür ederiz Başkanım.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Burada olduğunuz sürece...
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Tabii, gidip gelme hariç, bulunmadığım durumlar hariç.
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Denk geldi.
Ben, hani sizlerin duymasını önemsediğim için...
Şimdi, dolayısıyla birinci tercih yani işverene vermek yerine çalışanlara verirsek -zaten hak ettikleri bir şey, o paraya onların erişiyor olması gerekiyor İşsizlik Sigorta Fonu'ndan- ekonomiye katkısı da daha yüksek olacak.
Şimdi, bir etki analizi talebi varken -bunu da tekrar edeyim- mesela bu etki analizinde de yapmak gerekiyor, o 75 lirayı çalışanlara verse idik işveren yerine, acaba çarpan etkisi daha yüksek olur muydu? Olacağını öngörüyorum ama bu rakamlar... Yani normalde hazinenin bunları yapıyor olması gerek.
İkinci mesele, ya, derdimiz sadece kısa vadede insanları rahatlatmak olmamalı, bu, sosyal devletin yükümlülüğüdür ve mutlaka yerine getirilmelidir. Tam da bu nedenle İşsizlik Sigorta Fonu adı üstünde işsizlere sigorta sağlamalıdır. 4,5 milyona yakın insanın işsiz olduğu bir ülkede, sadece 600 bin kişi işsizlik ödeneğinden yararlanıyorsa orada ağır bir sıkıntı var demektir. Bu insanların İşsizlik Sigorta Fonu'ndan kullanma hakkı vardır.
Şimdi, dolayısıyla ikinci meselede sorunu kısa vadeden çıkarmak gerek. O zaman orta ve uzun vadede neye ihtiyacımız var? Bu desteklere ihtiyacı ortadan kaldıracak olan şey verimlilik reformu. Ben, esasında, ücretlerin artışının verimlilik reformunun bir ilk adımı olduğunu düşünüyorum. Şu nedenle: Bir insan hakça bir ücret aldığını düşünürse, bir insan yeterli ücret aldığı için kaygıdan ari işe gidebilirse kendini işine verebilir. Dolayısıyla bir verimlilik artışı reformunun da ilk adımı bugünden ücretleri artırmaktır. Ama bunun yanına sağlıklı bir eğitim politikasını, işte, iş gücü piyasasında yaşanan sıkıntıları giderecek verimlilik reformlarını ve teknoloji reformlarını da mutlaka eklemeliyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Çok teşekkür ediyorum sabrınız için.
Eklemezsek işveren bunu sürekli talep edecek, işveren hiçbir zaman dönüp şunu demeyecek ki hiçbir iktidara: "Tamam, yeter, bana artık teşvik verme." Dolayısıyla bu bir siyasi tercih, gerekçesi "İşveren benden istiyor." olamaz; o, istemeye devam edecek. Bu siyasi tercihi bu yönde kullanmamayı Türkiye açısından doğru buluyorum.