KOMİSYON KONUŞMASI

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Değerli arkadaşlar, alt komisyonlarda da görüşmüştük, sırayla bazı hususları vurgulamaya çalışalım. Diyarbakır Cezaevinden başlayalım.

Kadın koğuşlarında kameraların banyo çıkışlarının önünü görmesi konusu son derece önemliydi. Bu konunun raporda yer aldığını görüyoruz ve mutlak surette bir değişim yapılmalı.

Su konusunda eksiklik vardı, su kesintilerinin sık sık yaşandığı söyleniyordu.

Yine, halay çeken insanlara yönelik cezaların verildiği... Halay çekme niye cezalandırılır? Zaten dört duvar arasında olan bir insan halay çekti diye niye cezalandırılır?

Kantinlerin pahalılığı herkesin ortak görüşüydü, her koğuşta bu ortak görüş vardı.

Bandrollü kitaplar, gazeteler cezaevlerine niye giremez? Mesela, Elif Şafak'ın "Mahrem" isimli kitabı, öncesinde verilmesine rağmen tekrar toplatılıyor, böyle vakaları çok duyduk. Yeni Yaşam gazetesinin, Evrensel gazetesinin girişinde sıkıntılar var, giremiyor bu gazeteler.

Çocuk mahpuslar konusu önemli dedik. Dilda'nın durumunu orada gördük. Hem idare tarafından iaşelerin az verildiği hem de çocuğun beslenmesi için bunların yetmediği apaçık ortada ve oyuncak diye 1 tane bovling seti verilmiş ve boyama kalemleri yoktu ve kreşe gitmesi sorunluydu.

Yine, cezaevinden nakillerde çıplak arama konusu insan onurunu ayaklar altına alan bir husus; bu, önemli.

Diyarbakır Cezaevinde saç, tel çıkan yemekler vardı; bunu açıkça mahpuslar söyledi "Yemekler oldukça kalitesiz ve tel çıkıyor." diye.

TRT 2 yoktu.

Mesela, gazeteci Kibriye Evren'e yazmak için defter verilmiyordu ve defterleri sık sık toplanıyordu; bunlar da olacak işler değil. Yani bunları biz o gazeteci mahpustan duyarken utanıyorduk açıkçası.

Yine, çocuk cezaevinde çocuk mahpusların koğuş dışındaki havalandırmaya götürüldüğünü, yasak olmasına rağmen kelepçe takıldığını duyduk çocuk mahpuslardan. Bilhassa Sayın Genel Müdürümüzden onu bekliyoruz çünkü hepimiz de gördük, çocuk mahpusların kaldığı yerde koğuştan havalandırmaya çıkış yoktu ve farklı bir yerdeydi havalandırma bölümü. Bu, hele ki çocuk yaşta olan insanlar için çok sıkıcı bir görüntü oluşturuyordu, o sıkıntıyı orada hepimiz hissettik. O koğuş yapısının mutlak surette değişmesi lazım.

Yine, olumlu bir gelişme olarak, Zeki Bektaş diye yatalak bir hasta vardı ve o hasta biz oradayken çok kötü durumda yatıyordu, orada ölebilirdi de o hasta ama sonrasında infaz erteleme aldığını duyduk, ziyaretimizin de etkili olduğunu düşünüyorum, bundan mutluluk duyduk.

Sıcak suyun yetersiz olduğunu her koğuş söylüyordu. Kelepçeli muayeneler, maalesef, vardı ve çift kelepçeyle insanlar muayeneye götürülüyordu. Bunlar da insan onurunu ayaklar altına alan hadiseler.

Sigara içilmeyen koğuşların azlığı önemli bir sorundu, bunun düzeltilmesi lazım. Havalandırma alanlarının üzerinde tel örgüler vardı, bunların olması kötü bir görüntü oluşturuyor.

Mahrem alanlara konulan kameraların kaldırılması aciliyet arz eden hususlardan biriydi Diyarbakır'da.

Hem Diyarbakır hem Elâzığ için, açıkçası, bunu İnsan Haklarının 2'nci paketinde görmek istiyoruz; çocukların cezaevinde kalması tahammül edilemez bir hâl. Nereye gitsek cezaevlerinde psikolojisi bozulan çocukları görüyoruz. En azından annelerin yanında olan 0-6 yaş arası çocuklar için bir formül bulunmalı, annelerin elektronik kelepçeyle evde mahpusluğunu sürdürmesi yönünde birtakım formüller üretilmesi gerekiyor.

Yine, çocuk cezaevlerinin kapatılması lazım çünkü bu çocukların ıslahı için yeterli bir yapı olmuyor maalesef.

Yine, Elâzığ Cezaevine geçelim, madde madde sayalım. Elâzığ Cezaevi, önceki alt komisyonda da söylediğim gibi, Diyarbakır Cezaevine göre daha kötü bir cezaevi, daha özel bir cezaevi. Özelliği, maalesef, kötü yönde bir özellik. Cezaevi, müdürlerinin ne milletvekillerinin telefonlarına çıktığı ne baro yetkililerinin ziyaretinde görüşmeye çıktığı; çok ilginç, kendisini derebeyi gibi hisseden müdürlerin olduğu bir cezaevi. Bunu önceki kez de Sayın Genel Müdürümüze söylemiştim. Orada mahpuslar zaten o cezaevi için "Burası Elâzığ cumhuriyeti." diyordu. "Elâzığ cumhuriyeti" ne demek? Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü burayı denetleyemiyor mu? Onu sormak lazım.

Mesela, o soğuk kış havasında içlik giymek yasaktı; hiçbir mantığı, anlamı yoktu, mahpuslar tir tir titriyordu açıkçası. Niye bir insan içlik giyemez?

İdareyle görüş taleplerine izin verilmediği, dilekçelerin buharlaştığı yönündeki şikâyetler yoğundu; hemen her koğuştan aldık bu şikâyetleri.

Yine, Veysel Avunan'ı ben daha öncesinde de, Elâzığ Cezaevine gitmeden önce de Sayın Genel Müdürümüze iletmiştim, bu Komisyonda da söylemiştim. Hani, belki benim abarttığımı düşünüyordunuz ama ben şahsen -hem siz de gördünüz- Elâzığ Cezaevine gittiğimizde hiç abartmadığımı, eksik söylediğimi gördüm, tüm arkadaşlar da bunu gördü. Veysel Avunan belden aşağısı tutmayan, tüberküloz menenjit hastası bir kişi, üst kattan mahpuslar onu sırtlarına alarak tuvalete getiriyordu ve ortası delik bir sandalyeye oturtup büyük abdestini yapması sağlanıyordu, daha sonra tuvaletin temizliğini diğer mahpuslar yapıyordu ve yine sırtlarına alıp yatağına çıkarıyorlardı; böyle bir durumdaki bir insanın sağlığı daha da kötüye gidiyordu, tüberküloz tedavisi devam ediyordu -tüberküloz bulaşıcı bir hastalık- ve orada yine kalıyordu, kalabalık bir koğuştu. Bu kişinin infaz erteleme işlemleri yürümüyordu, belki son zamanlarda başlamıştır ama bizim orada gördüğümüz tablo oldukça kötüydü. Tüm vekillerimizin de sanırım, orada içi sızladı çünkü o insanın hakikaten orada durmaması gerekiyor, infaz erteleme işleminin bir an evvel Adli Tıpta değerlendirilmesi gerekiyordu ama hâlen yapılmamış. Aldığım habere göre, Elâzığ'dan Kayseri'ye, Kayseri'den Ankara'ya yollanmış, tedavileri devam ediyor ama kişinin ailesi bana tekrar başvurdu, ayakları tutmazken şimdi elleri de tutmamaya başlamış ve ailesi oldukça tedirgin. Kız kardeşiyle görüştüm, ağlıyordu "Ağabeyim orada ölecek." diyordu. Böylesi bir durumda ve hâlen bu mahpus cezaevinde gerçekten çok üzücü bu durum.

Görüşler, yine, Elâzığ Cezaevinde Diyarbakır Cezaevine göre daha kötüydü, otuz dakikadan fazla bir görüş yoktu, dört, beş ay beklenen diş doktorları vardı, kötü muamele iddiaları, darp iddiaları vardı. Bu iddiaların araştırılmasına yönelik Diyarbakır Barosunun, Elâzığ Cezaevi yetkilileriyle görüşme isteği engellenmişti. Diyarbakır Barosunun Elâzığ Cezaevindeki darplarla ilgili, işkencelerle ilgili raporu konusunda da herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığına dair Sayın Genel Müdürümüz bizi hâlen bilgilendirmiş değil. Yine soruyorum, net bir şekilde soruyorum: Diyarbakır Barosunun Elâzığ Cezaevi hakkındaki vahim iddialarla, işkence ve kötü muamele, darp iddialarıyla hazırladığı bu raporu hakkında herhangi bir işlem yapılmış mıdır, yapılmamış mıdır? Bunun net bir cevabını bekliyoruz.

Yine, nakiller çok sıkıntılıydı, yirmi beş, yirmi altı saat uzaktan gelen aileler vardı ve oldukça üzücü sahneler vardı.

Sakarya Üniversitesinde hukuk okuyan bir mahpus okuluna gidemediğini söylüyordu, mesela, böyle eğitim hakkının da gasbı oluyor. Böyle bir insanın en azından Sakarya Cezaevine nakli çok mu zor bir şeydir? Yani cezaevindeki insanları biz topluma kazandırmak istiyoruz. "Hukuk okumak istiyorum" diyor, hukuk okuyamıyor bu kişi. Cumanaz Hasan isimli Suriyeli bir kadın mahpus, sekiz aydır devlet koruması altında ama çocuklarıyla aylardır görüşemediğini söylüyordu. Kapüşonlu, askılı, baskılı yazılı üst, şal, kısa etek, kapri ve tayt niye yasak? Bunu da anlamak mümkün değil, bunlar da yasak.

Yine, Mülkiye Birtane, eski Vekilimiz, HDP Vekili, 2 ayrı kanser hastalığı olan Vekilimiz, cezaevinden hastaneye nakiller sırasında kötü muameleler ve sözler duyduğu için hastaneye gitmeme kararı aldığını söylemişti bize orada. Bu çok üzücü bir sözdü, cümleydi gerçekten. Çünkü 2 ayrı kanser hastalığı olan birisi hastane kontrollerini sırf hakaret işitmemek için yapmadığını bize söylüyordu ki bu da bu Meclisin eski bir vekiliydi, şu anda tahliye oldu ama biz orada ondan maalesef bu ifadeleri duyduk. Bunlar da hasta hakları konusunda nelerin çiğnendiğini gösteriyor.

"Mahpuslar 3 kişiden fazla fotoğraf çektiremez" deniyor. Bu, yönetmelikte var mıdır ama varsa nasıl mantıksız bir şeydir? Yani düşünün, 15 kişi bir hatıra fotoğrafı çektiriyor "Hayır, siz 3 kişiden fazla çektiremezsiniz." diyor. O mahpusların 3 kişiden fazla bir fotoğrafı olamıyor yani 3 kişiden fazla çektirince o fotoğraf yok ediliyor. Bunu da benim aklım, mantığım almıyor, bunun mantık neresinde bunu da açıklamasını isteriz.

Yine, "Darp yok." deniliyor ama spor yaparken Mazlum Deniz isimli bir mahpus müdür çağırıyor diye içeri götürüldüğünü, dövüldüğünü ve bu dövme seslerinin diğer mahpuslar tarafından da duyulduğunu, bunun üzerine mahpusların komisyona başvurduğunu bildiriyordu. Mesela, bunlar raporlara girmeli diye düşünüyorum.

Dilekçelerin cevaplandırılmaması önemli hususlardı.

Yine, ikincil bir ceza yöntemine dönüşen disiplin cezaları insanların infazını yakıyor, çok basit gerekçelerle disiplin cezaları veriliyor. Bunu en son gittiğimiz Keskin Cezaevinde, biraz evvel Sayın Yayman'ın da belirttiği gibi, Enes Evren Civelek'in dramında gördük. Aslında, bir yıl önce büyük bir aile felaketi yaşamış bu insanın en azından Keskin'den Düzce'ye nakledilmesi gerekiyordu çünkü Düzce Keskin arası aile korkunç bir kaza geçirmiş ve araba uçuruma yuvarlanmıştı. Bu kişinin nakledilmemesi hususu için sadece basit bir disiplin cezası gösteriliyordu, demek ki disiplin cezaları meselesi çok keyfî bir şekilde uygulanabiliyor.

Cezaevi memurları ve idare tarafından mahpuslara yönelik hakaret ve darp gibi olayların önüne geçilmeli ve sorumluları hakkında gerekli cezai işlemler yapılmalı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Avşar ve Tekin Türkiye ihlal kararı da bulunmaktayken mahpusların uzak cezaevlerine gönderilerek ailenin ve mahpusun tekrar cezalandırılması uygulamasından vazgeçilmelidir. Bakın, AİHM'in bu konuda bir kararı var. Türkiye cezaevlerinde şu anda cezaevleri yollarında kazalar geçiren, ölen, yaralanan çok insan var; bu çok sıkıntılı bir durum. AİHM bu konuda bir ceza verdi Türkiye'ye, ihlal kararı çıkardı. Ama şu anda yirmi beş, yirmi altı saat uzak yollardan gelen insanlar var, eğitim hakkı gasbedilen insanlar var, aylarca oğlunu göremeyen anneler, babalar var, maddi, manevi büyük sıkıntılardan okula gidemeyen çocuklar var; çok büyük bir sıkıntı. Yani buna odaklanmalıyız Sayın Genel Müdürüm, bu konunun halledilmesi gerekiyor yoksa bundan sonra Enes Evren Civelek ailesinin yaşadığı gibi büyük dramlar başka cezaevlerinde de yaşanabilir.

Son olarak şunları söylemek isterim: Şimdi, biz bu ziyaretleri yapıyoruz ve insan hakları ihlallerini tespit ediyoruz, bağımsız bir Komisyonla gidiyoruz. Hepimiz de şunu bilmeliyiz arkadaşlar: Yani cezaevlerinde her kesimden insan olabilir, sağcısı, solcusu, Türk'ü, Kürt'ü, dindarı, ateisti ve biz hepsini de görüyoruz. İşte, kimi yerde Kürt meselesinden içeri gireni görüyoruz kimi yerde Türk milliyetçisi yapısıyla içeri giren insanlarımızı görüyoruz. Mesela, Keskin Cezaevinde Sivas katliamından mahkûm bir arkadaşımızı görmüştük, Türk milliyetçisi bir mahpus, o, cezaevindeki ihlallerden bahsediyordu, "Buradan çıkan insan asıl, terörist olur." diyordu bu Türk milliyetçisi mahkûm arkadaşımız; böyle durumlar var. O yüzden hepimiz şunu bilmeliyiz: A'dan z'ye her kesimden insan olabilir buralarda. Biz orada bir kesimin, bir etnisitenin hakkını, hukukunu değil, tüm insanların çiğnenen hakkını, hukukunu talep etme amaçlı oradayız.

İkinci olarak da ziyaretlerimizde her farklı partiden vekillerimiz oluyor. Bazen mahpuslar şikâyetini anlatırken bazı vekil arkadaşlarımız mahpuslarla tartışabiliyor, siyasi eleştiri gibi algılıyor oradaki ihlal vurgularını ve karşılıklı tartışma yaşanıyor. Bu da Komisyonumuzun bağımsız görüntüsüne bence gölge düşürüyor. Zaten biz o insanlarla orada bir on, on beş dakika görüşüyoruz. Dört duvar arasında, bir cezaevinde çok zor koşullarda yaşayan insanlar, bırakalım, anlatsın o insanlar, biz değerlendirmemizi dışarıda, işte, buralarda yapıyoruz.

BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Sayın Gergerlioğlu, tamamlar mısınız.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Buna da dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani cezaevi ziyaretleri mahpuslarla tartışma yeri değildir.

Saygılarımı sunuyorum.