KOMİSYON KONUŞMASI

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Evet, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, şimdi, tabii netameli bir konuya girdik. Şimdi, burada öyle dışarıdan örnekler vermemize gerek yok. Bazı kavramlara da böyle müphemlik yüklemeye çalışıyoruz. Hâlbuki burada söz konusu kavram çok sarih ve açık. İki kavram burada söz konusu: Bir tanesi terör örgütü, terör; diğeri de propaganda.

Şimdi, Allah'a şükür, ben bir vasat zihinsel yeteneğe sahip bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak söylüyorum, bir milletvekili olarak değil, bir akademisyen olarak değil: Çok net bir şekilde biliyorum ki Türkiye Cumhuriyeti devleti, Anayasası'yla, kanunlarıyla, kurallarıyla yönetilen güçlü bir devlet yapısı. Şimdi, 657'ye atıfta bulunuldu. Sanki kavramlar çok müphem yani soyut, muhayyilesi bile zor kavramlarmış gibi; hâlbuki çok net. İşte, hukukçu arkadaşlarımız da var. Dediğim gibi, vasat bir zihinsel yapıya sahip her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı buradan şunu anlar: Benim kanunum, Anayasa'm, kurallarım kime terörist demişse, terörist olarak, resmî olarak açıklamış, kabul etmişse... Somutlaştırıyorum: Yani, PKK bir terör örgütüdür, DHKP-C bir terör örgütüdür, İŞİD bir terör örgütüdür. Dolayısıyla, bunların lehine yapılacak bir propaganda... Efendim, "Propaganda kime göre, nasıl değişir?" Çok sarih, uluslararası her dildeki terminolojiye bakarsak propaganda şudur: "Bir yapı, düşünce, davranış lehine birtakım şeyler söylemek, lehinde konuşmak, iyileştirmek, efendim, olumlamak anlamında yapılan eylemin adıdır." Şimdi, Allah aşkına, Bernard Lewis'i biliyoruz, Edward Said benim hocam. Şimdi, öyle bir mukayese yapıldı ki üzüldüm yani. Yani, İsrail'in, efendim, Batı Şeria'yı işgal etmesi, Filistin'de bir büyük bir işgal hareketi yapması ve bir Filistin kimliğini de... Bir akademisyenin gidip sembolik olarak orada "Ben de bunu protesto ediyorum. Bu bir işgaldir, bu bir devlet terörüdür." diyerek sembolik bir taş atmasıyla... Şimdi, bizim ülkemizde, bizim "terörist" diye, "terör" diye çok açık, sarih bir şekilde tanımladığımız örgütlerin yaptığı faaliyetlerle mukayese hakikaten kabul edilemez bir şey. Örnekleri çoğaltabiliriz, dışarıdan örnek vermeye gerek yok. Efendim, sürekli bu barış akademisyenlerine atıfta bulunularak bir olumlama... İşte bu bir propaganda, açık konuşayım. Neye imza attılar, neydi o metinde ve neyin sonrasında yapıldı? Yani, şimdi, siz terör örgütü diye nitelendirdiğiniz bir yapıya karşı bütün kolluk kuvvetinizle mücadele ediyorsunuz, bir harekât düzenliyorsunuz, ama bu bir savaş yaftalaması gibi algılattırılarak bir metin hazırlanıyor. Savaş, sanki karşı tarafta ki de legal bir yapıymış gibi, tüzel bir kişilikmiş gibi.. Hâlbuki çok açık ve net: Efendim, PKK ve onun türevleriyle yapılan bir mücadele karşısında efendim, benim akademisyenlerim bunu bir savaş olarak niteleyip Allah korusun eşitleme yoluna giderek... İşte, biraz önce Filistin, İsrail eşitlemesini Türkiye'ye projekte etmek gibi. Bunlar, gerçekten kabul edilebilir şeyler değil.

Sayın bürokratımız dedi ki: "Biz bunu 657'den aldık." Yani çok açık ve net. Burada kavramlara müphemlik... Kime göre propaganda, kime göre değil? Propagandanın tanımına bakar bu ülkenin savcısı, hâkimi bugüne kadar yaptığı gibi, eğer burada bir propaganda içeriği varsa Anayasası'nda da hangi terör örgütü tanımlanmış, terör örgütü olarak varsa bunun lehine, bunu olumlayıcı, bunu övücü birtakım kavramlar kullanıyorsa buna gereğini yapar. Yani burada müphemlik bir şey yok. Dolayısıyla, ben, imza koyan, komisyonda imza sahibi arkadaşımızın da yani burada affına sığınarak burada bir müphemlik olmadığını... Kişiye göre bir şey söz konusu değil. Bunun böyle kalması yönünde ben şahsi düşüncelerimi ifade ettim.