| Komisyon Adı | : | (10 / 124, 226, 320, 321, 336, 601, 637, 958, 1055, 1126, 1127, 1128, 1129, 1130, 1131, 1132, 1133, 1134, 1135, 1136, 1137, 1138, 1139, 1140, 1141, 1142, 1143, 1144, 1145, 1146, 1147, 1148) Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 28 .01.2015 |
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Ben de Diyanetten gelen arkadaşa çok teşekkür etmek istiyorum. Hem çok kapsamlı bir rapor sundu hem de kapsamlı bir konuşmaydı, çok teşekkürler. Epeyce de bir şeyler yapıyor gözüküyor Diyanet.
Ben aslında, burada yani bu kadına karşı şiddet meselesinde Diyanet gibi bir kurumun rolünü çok çok önemsiyorum gerçekten de çünkü bu şiddetin arkasında da Sevgili İsmet Bey'in bahsettiği gibi ta geçmişten gelen ve günümüzde de devam eden ön yargı var ve bu ön yargıların bir kısmı da yanlış din anlayışından kaynaklanıyor. Bunu Cumhuriyet Halk Partililer pek söyleyemiyor, onun için teşekkür ederim siz bunu söylediniz, tepki çekiyor çünkü biz söylediğimizde.
Şimdi, sizin verdiğiniz örneklerin dışında ben de çok örnek verebilirim. Mesela, 2008'de yaptığım bir araştırma vesilesiyle öğretmenlerin, müfettişlerin, okul müdürlerinin kadınlar hakkında söylediklerini duysanız tüyleriniz diken diken olur. Bir tanesini aktarayım mesela, bu en kötüsüydü. Bunu da ya öğretmenler anlatıyor ya da öğrenciler anlattı bize. Galiba bir müfettiş geliyor, sınıfta küçücük çocuklara "Kadınların belden yukarısı insanidir belden aşağısı şeytanidir..." Sınıf ortamında bu yani sınıf ortamında da bu tür söylenen söz çok var.
Ben Edirne'den arabayla gelirken -vallahi şimdi hatırlayamıyorum- bir yerde durmuştum. "Tarihî bir cami var." dediler, neresiydi unuttum. Gideyim, ziyaret edeyim, bir göreyim dedim çünkü çok hoş oluyor tarihî camiler. Gittim, caminin kapısında bir kara tahtaya "bugünkü vaaz" diyor ve gene unuttum, tam cümlelerle tasvir edemeyeceğim bunu ama bu "Belden yukarısı insani, belden aşağısı şeytani"vari, kadınlar hakkında bir şeydi o günkü vaaz. Hatta kimdir bu imam, görüşmek istiyorum dedim. "Evine gitti." dediler. Benim de acelem vardı yani şikâyet edecektim Diyanete, edemedim. Bu ama epey, bir yıl önceydi, bir beş altı yıl önce. Şimdi, böyle şeyler var.
Sevgili Nedret arkadaşım siyasetçilerin söylemlerinden bahsetti. İlahiyatçıların söylemleri var. Yani ilahiyat fakültesi mezunu mudur bu insanlar, değil midir, bilmiyorum ama din bilgini diye toplumda bilinen insanların kadınlar hakkında söyledikleri var. İşte, bunun örneklerini biliyoruz. "Hamile kadınlar sokağa çıkmasın."dan tutun, gerçi hepsi sonradan bunları tekzip ediyor "Biz onu demek istemedik." falan diyorlar ama insanların kafasında da öbürü yazılıyor tabii ki.
Bir de günlük gazetelerdeki fıkralar... Yani Hürriyet'te mesela, hafta sonları, isim vermeyeyim şimdi, çünkü rahatsızmış, hastanedeymiş falan ama sürekli yazan bir köşe yazarı. Daha çok böyle ekonomi konularında, hafta sonları fıkralar yazıyor, büyük bir çoğunluğu kadınlar hakkında ve bu kadınlar aleyhine ön yargıları pekiştirecek nitelikte.
Yani dolayısıyla sadece halk arasında değil bu söylemler, siyasetçiler arasında da var, ilahiyatçılar arasında da var, öğretmenler arasında da var, medya mensupları arasında da var ve bütün bunları topladığınızda bu kadına bakış açısını pekiştiren şeyler bunlar. Bunlarla gerçekten de mücadele edilmesi lazım. Nasıl mücadele ederiz, o ayrı bir şey.
Şimdi, bu şeyde Diyanetin yaptığı işler arasında, aslında belki daha spesifik olarak birtakım mevzulara değinmek gerekir diye düşünüyorum. Galiba burada bahsedildi, yanlış hatırlamıyorsam geçen sefer ama burası mıydı, emin değilim, bu geçenlerde birisi üç dört gün önce karısı kız çocuk doğurdu diye kadını öldürdü elektrik verip beyninden. Şimdi biliyorsunuz, kız veya erkek doğurmak kadınla bağlantılı bir şey değil çünkü kadının kromozomları aynı cins kromozom yani erkek olması için iki farklı kromozom olması lazım. O iki farklı kromozomdan birisi de sadece ve sadece babadan gelebiliyor. Kadında yok o kromozom, Y kromozomu. Şimdi, bunu insanlar bilmiyor ve bu topraklarda gerçekten de kadınların kız çocuğu doğurması özellikle kırsal alanlarda, Anadolu'da falan böyle bir ayıptır, günahtır vesaire gibi algılanagelmiştir. İranlı bir yönetmenin bir filmini seyretmiştim. Kadın doğum yapıyor ve gene kız çocuğu doğuruyor. İşte, onun trajedisi hakkındaydı ve kocanın buna tepkisi.
Şimdi, mesela, bu Diyanet kanalıyla anlatılabilir. Okullarda aslında bunun öğretilmesi lazım tabii. Onu muhakkak öğretmek lazım ama şu anda artık okul yaşını geçmiş pek çok insan olduğu için Diyanet kanalıyla ya da askerlikte vesaire bu tür bilgilerin verilmesi yani özellikle sorunu olan çünkü gerçekten de kadınların hayatını cehenneme çevirebilecek bir meseledir bu kız çocuk doğurmak, erkek çocuk doğuramamak bir türlü. Hâlbuki onlarla ilgili bir mesele değil. O konuda da mesela çok hurafe var. Erkek adamın erkek çocuğu olur. İşte, yorgunsa kız çocuğu olur, değilse erkek olur. Bilmem neyi yerse erkek çocuğu olur, yemezse bu tür yiyecekleri kız çocuğu olur falan hepsi hurafe çünkü yüzde 50 oran. Yani dolayısıyla bunların doğru olması kadın ve erkek oranı mümkün değil.
Aynı şekilde mesela bu kadına karşı şiddet olayında şöyle bir şey var. Bu polislerde dahi var ama halkta da var. Yani tanık oluyor mesela, "Aman bu aile meselesidir, biz karışamayız." diyor. Ben şimdi birazcık böyle uluslararası literatüre bakıyordum neler yapılıyor diye. Tavsiye edilen şeylerden bir tanesi, bu fikrin yanlış olduğunun insanlara anlatılması. Yani "Aman, bu onların özel hayatıdır, aile meselesidir, biz karışmayalım." fikrinin yanlış olduğunun insanlara öğretilmesi, böyle bir şeye tanık olduklarında müdahale etmeleri. Bu da yine Diyanet kanalıyla çünkü Diyanet her yerde var. Bütün illerde var, kasabalarda var falan.
Bir de tabii cinayetin günah olduğu ve cehenneme gideceği insan öldüren insanın. Bunu insanlar biliyor mu bilmiyor mu, bilmiyorum yani bunun hakkında da büyük bir ihtimalle, "Bu benim hakkım, Kur'an işte bana yanlış yorumlarla erkek olarak birtakım haklar vermiş." falan diye düşündüklerini düşünüyorum çünkü insanların büyük bir çoğunluğu Türkiye'de dindar. Ona rağmen, bu cinayetler işleniyorsa pek de öyle cehenneme gitmeyeceğini düşünüyor demektir. Bunun belki vurgulanması önemli.
Bir de şunu diyecektim: "Bu kitapları vesaire biz dağıtıyoruz." dediniz ya. Aynı zamanda birkaç broşür gösterdiniz, uzaktan bakıyordum. Şimdi, Türkiye'de çoğu insan maalesef kitap da okumuyor, broşür de okumuyor falan. Acaba şu yapılamaz mı? Bunun yerine daha basit şekilde Diyanetin posterler bastırıp, mesela, en azından cami girişlerine bunun asılması, bu kadına karşı şiddetle ilgili etkili olabilecek posterler. Bunların örnekleri aslında uluslararası arenada da var. Yani insan haklarıyla ilgili, kadına karşı şiddetle ilgili çok hoş çizimli posterler olabiliyor. Çünkü geçen sene miydi, neydi, biz bu şiddetle ilgili poster bastıralım dedik ama vallahi benim bile bakınca içim kararıyordu yani verilen şirket bir türlü beceremedi onu bizim Kadın-Erkek Komisyonunda. Yani bunu hakikaten de iyi yapabilecek birilerini, liyakatli birilerini bulup çok ilginç posterler yapılabilir ve bunlar etrafa... Yani bunu biz de önerebiliriz tabii Komisyon olarak ama Diyanet kanalıyla da bu olabilir. Yani daha basit, daha tek cümle hâlinde yazılmış sloganların olduğu posterler. Çünkü dediğim gibi kitapları, broşürleri insanlar alıyorlar bir köşeye atıyorlar. Maalesef öyle ciddi bir okuma alışkanlığı yok. Zaten okuma yazma bilmeyen de daha yaşlı nesilden pek çok insan var, giderek azalıyor.
Son olarak şunu söyleyeyim: Bu gece bana geldi. Gitmeyi planlıyordum ama gidebilecek miyim, bilmiyorum. Cezayir asıllı Kanadalı bir gazetecinin bir belgeseli gösterilecek. Bu belgesel çocuk gelinler hakkındaymış ve belgeselin ismi "Nadia'nın Yolculuğu" diye bir belgesel. Bunu Kanada Büyükelçiliği Uçan Süpürge -bu bir kadın örgütü- ve Cermodern birlikte düzenliyorlar bu etkinliği. Herkese açıkmış yalnız "Telefon etseniz iyi olur." deniyor yani LCV'si var. Yeri Cermodernde. 18.30'da kokteyl var, 19.30'da film gösterimi var. Filmden sonra da seyircilerle söyleşi yapılacakmış film hakkında. İlgilenenler olabilir diye düşündüm. Aslında, keşke, belki de toplu hâlde gitsek bu Komisyon olarak iyi olabilir çünkü bu gerçi tam şiddet değil ama çocuk gelinlere de şiddet tabii, şiddetin bir cinsî diye düşünülebilir. 10 yaşında, 11 yaşında, 12 yaşında evlendirilen kız çocukları.
Onu da haber vereyim dedim. Teşekkür ederim.