| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | İstanbul Milletvekili Abdullah Güler ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ile 128 Milletvekilinin; Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 03 .06.2020 |
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Başkan, teşekkür ediyorum.
Komisyonumuza ilk 25/7/2018'de gelen Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'dan sonra sekizinci torba yasa. Daha sonra Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun geldi, daha sonra 20/2/2019'da Ceza Muhakemesi Kanunun Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, daha sonra 4/7/2019'da Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun, daha sonra 17/10/2019'da Ceza Muhakemesi Kanunun Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, daha sonra 14/4/2020'de gelen kanun geldi. Bu, bu şekilde torba kanun olarak geldi. Tabii, bu anlayış devam ediyor, torba kanun anlayışı. Artık, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi denilen sistemle devlet, parti devlet sistemi haline geldi. Bu sistemle 27'nci Dönem Yasama Yılında 24 tane torba yasa gelmiş Meclisimize, 882 madde görüşülmüş ve kabul edilmiş, 23 temel kanun, 386 madde kabul edilmiş ama 6 KHK'yle 553 madde kabul edilmiş ama 60 Cumhurbaşkanı Kararnamesiyle 2194 madde hukuk düzenimize getirilmiş. Yani yasamayı temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi ve yasamanın en etkin olması gereken Türkiye Büyük Millet Meclisindeki Adalet Komisyonu açıkça baypas edilmiş, bu düzenlemelerle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama yetkisi açısından etkisiz hâle getirilmiş. Daha önce Adalet Komisyonu olarak işsiz kaldığımızı birkaç yerde söylemiştim. Yargı reformu, yargı reformu olarak ikinci pakette gelince Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, HMK'ya gelince şaşırdım. Yani şu anda, bu memlekette HMK'nın yani tüketici mahkemelerini, adalete erişimi bir kenara bırakıp da doğrudan doğruya zorunlu ara buluculuğa gitmesini sağlayan bir ihtiyaç nereden kaynaklandı? Zaten bu ihtiyacın olmadığı belliydi, HMK değişikliği komisyonda 2 defa, 3 defa ne yapıldı? Ertelendi. HMK ile ilgili çok önemli bir talep olsaydı, halkın talebi olmuş olsaydı bu talep anında karşılanırdı. Demek ki ertelendiğine göre öyle çok bir talep yok. Neden yok? Çünkü, şu anda, vatandaşın, halkın ve Cumhurbaşkanı hükûmet sisteminin bugüne kadar getirdiği talebi, adalet talebi var, hukuk talebi var; yargı bağımsızlığı, yargı tarafsızlığı talebi var; hâkimlik teminatı, tarafsız hâkimlere talebi var ve bu talepleri karşılayan yasa teklifleri yok. İlk yargı paketi geldi, bu strateji planı çerçevesinde zaten yargı strateji planı da sarayda açıklandı bildiğiniz gibi 30 Mayıs, geçen sene. Birinci paket geldi, birinci paket geçti, geçtikten sonra ne oldu? Anayasa'daki düşünce ve ifade özgürlüğünü sağlayan maddelere ihlaller mi ortadan kalktı, düşünce özgürlüğü ve yazdığı yazılarından dolayı cezaevinde bulunan gazeteci sayısı mı azaldı, ne oldu? Daha gazeteci sayısı arttı, yolsuzluğu yazanlar cezaevine atıldı, yedi yıl önce 16 yaşında "tweet" atan genç bir kızımız, yedi yıl önce attığı "tweet" nedeniyle adli kontrolle geçen hafta serbest bırakıldı, yani vatandaşın talebi HMK değil. Bu konuda yapılan bir çalışma var denge denetleme ağının "demokrasi talebi" diye bir rapor hazırlamış, geçen hafta açıklandı. Burada hukukun üstünlüğünün sağlanması, devlet kurumları da dahil herkesin kanun önünde eşit olması, adil bir anayasaya ihtiyaç konusunda vatandaşımız hemfikir, bu konuda vatandaşımız hemfikir. Ama ne yazık ki hukukun üstünlüğünün hayata geçeceğine dair vatandaşta yaygın bir inanç yok; aksine, vatandaşımızda yargının bağımsızlığını yitirdiği, siyasallaştığı, kanunların kişinin kimliğine göre farklı uygulandığı görüşü hâkim. Bu, neden hâkim? Daha iki hafta önce 2.739 hâkim, savcı ataması yaptınız, Sayın AKP Genel Başkanı çıktı, yargıçlara dedi ki: "Vicdanınıza göre karar verin." Şimdi, "Vicdanınıza göre karar verin." diyen Sayın AKP Genel Başkanı ise Kavala davasında, Adana Yüreğir'deki CHP Gençlik Kolları Başkanının davasında ve birçok davada yukarıda vermiş olduğu beyanatlarla talimat verdi yargıya, talimatla iş yapıldı. Bu, bir gerçek. Ataması yapılan 2.739 hâkim, savcının, -ilginç- AKP sıralarından gelen, AKP örgütlerinden gelen savcıların, hâkimlerin kuraları çok mu objektif, bilemiyorum, kura sistemini de araştıracağım önümüzdeki günlerde. Özellikle AKP'de etkin olan vatandaşların çocuklarının tayinleri Ege'nin güzel, Ege'nin sıcak ilçelerine çıktı; bunu da araştıracağız. Acaba bu kura sistemi nasıl oluyor? "Nasıl oluyor da Ege'nin bu güzel sahil yerlerine çıkıyor?" diye araştıracağız. Demek istediğimiz olay şu: Bütün yetkiler tek bir elde toplanmış durumda arkadaşlar. Bu konuda şunu söyleyeyim, Söke örneğini vereyim, Söke'de 2 savcının, hâkimin tayininin örneğini vereyim yani bu konunun da araştırmasını yapacağımızı söyledi.
Şimdi, tek irade var arkadaşlar, tek irade. Tek irade her şeye karar veriyor. Tek irade diyor ki: "Hukuku ben bilirim, eğitimi ben bilirim, sağlığı ben bilirim, turizmi ben bilirim; her şeyi ben bilirim." Tabii, bu neyi gerektiriyor? Artık, yasama yetkisini haiz olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu gelen torba yasalar -üzülerek söylemem gerekirse- milletvekili arkadaşların imzaları var ama sarayda hazırlanıyor. Sarayda hukuk politikaları kurulu var, sarayda eğitimle ilgili kurullar var. Bu kurullarda hazırlanıyor, ondan sonra geliyor Meclise, Mecliste biz komisyonda bir tek noktasını dahi değiştiremiyoruz, burada saatlerce konuşuyoruz ama noktasını dahi değiştiremiyoruz, ondan sonra komisyondan geçiyor, Meclise gidiyor. Yani bu durumda bizler ne yapmış oluyoruz? Meclisin denge, denetleme, yasama yetkisini kullanamıyoruz. Kuvvetler ayrılığı tamamen bitmiş durumda. Bununla birlikte, kuvvetler ayrılığı bitince yargı tamamen saraya bağlanmış durumda. Bu, bir gerçek arkadaşlar. Bu gerçek nereden belli? Biraz önce anlattığım gibi, kanunların kişinin kimliğine göre farklı uygulandığı görüşü vatandaşta araştırma sonucunda ortaya çıkmış durumda.
Bir de yargı uygulamada önemli. Siz ne kadar en iyi yasayı getirseniz de uygulama önemli. "Uygulama" denilince aklıma ne geliyor? HMK'deki değişiklik maddesi var, 151'inci maddeyi değiştiren madde var; o maddede avukatların tutuklanmasıyla ilgili bir düzenleme yapılmış. Hemen aklıma İstanbul'daki 8. Asliye Hukuk Mahkemesi hâkimi geliyor arkadaşlar, hemen geliyor.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Çıkarma o.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Çıkarma işi, çıkarma, tutuklama değil.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - "Tutuklama" deyince olağanüstü bir şey oluyor Süleyman ağabeyciğim yani bizden habersiz bir şey mi oluyor dedim.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Düzeltiyorum. Tutuklama da gelecek. Geliyor, geliyor Abdullah Bey.
8. Asliye Hukuk Mahkemesi hâkimi vermiş olduğu kararda, davalı asil olarak katıldığı duruşmada hâkime "Sizi hâkim yapanlara beddua ediyorum." diyen avukata asliye hukuku hâkimi tutuklama kararı veriyor. Ne zaman veriliyor? İstanbul Barosu müdahale ediyor, baro müdahalesinden sonra bu karar geri alınıyor. Vermiş olduğu karar şu, sayın asliye hukuk hâkiminin vermiş olduğu karar şu, diyor ki: "HMK'nin 151/4 maddesi gereğince eylemlerinin hakaret suçu oluşturabileceğine binan eylemin işlendiği yer ve zaman dikkate alınarak tutuklanmasına, tutuklanma kararına karşı yedi gün içerisinde sulh ceza mahkemesine başvurarak itiraz edebileceği bildirilerek verilen karar okunup açıklandı." Şimdi, uygulama önemli dedim ya, hâkimlerimize bakın, hâkimlerimize bakın arkadaşlar, hâkimlerimiz şu anda sulh ceza mahkemesinin olduğunu düşünüyor. Sulh ceza mahkemesi diye bir mahkeme var mı? Yok, sulh ceza hâkimliği var. Yani bu mahkeme nereden çıktı?
İkincisi, bizim değişiklik getirmiş olduğumuz 151'inci maddeye değişiklik getirdiniz ya (4)'üncü fıkrası yok, (4)'üncü fıkra diye bir şey yok. O nedenle böyle uygulayıcı hâkimler, böyle uygulamalar olduğu sürece sıkıntı büyüyor. Bu nedenle HMK'nin 2012 yılından beri uğradığı değişikliklerle beraber şimdi getirmiş olduğumuz değişiklik talebi de beşte 1'ini ikame ediyor yani beşte 1'ine tekabül ediyor.
Şimdi, bu değişiklik neden talep edildi, içinde güzel maddeler var. Bir avukat olarak mesleğimi yaparken, dava açarken vatandaştan gider avansı ile delil avansı istediğimiz zaman bayağı yüklü bir miktar oluyordu. O madde delil avansı olarak ayrılmış; bilirkişi, keşif maddeleri ayrılmış, dava açma noktasından çıkarılmış. Çok güzel maddeler içinde var ama adalete erişim açısından bizim defalarca eleştirdiğimiz önemli bir madde getirilmiş; tüketici mahkemeleriyle ilgili madde getirilmiş. Örneğin, -madde olarak- tüketici uyuşmazlıklarında açılacak davalarda ara buluculuk şartının getirilmesi maddesi getiriliyor. Arkadaşlar, bu memlekette milletin adalete erişimini niye engelliyorsunuz, ara buluculuk nedir? Ara buluculuk alternatif çözüm yoludur, ara buluculuk iradi çözüm yoludur. İş hukukuna getirdiniz, iş hukukunda zayıf olan işçiyi işverenle yan yana getirip onun hakkını koruması konusunda yalnız bıraktınız. Dava açsa üç alacak işçinin -orada ikna ederek "Dava açarsan on yılda biter, beş yılda biter." diye- en az parayla kabul etmesini sağladınız, emeğin sömürülmesine neden oldunuz. Avrupa Birliğinde iş hukuku davalarında ara buluculuk yok arkadaşlar. Biz, burada bas bas bağırdık: "Bunu sokuyorsunuz, biz buna hayır diyoruz ama ara bulucuğu getirdiniz, bari o işçi kardeşimize gidin zorunlu müdafi tayin edin dedik. Onu da kabul etmediniz, ne oldu şu anda? Şimdi de tüketici uyuşmazlıklarına ara buluculuk getiriyorsunuz. Ne olacak bu vatandaşa?
Şimdi, bana gönderilen evrak size de gelmiştir. TÖF: Tüketici Örgütleri Federasyonu. Genel Başkanı Fuat Engin aradı, buraya gelmek istedi -Sayın Başkan size de göndermiş- İstanbul'dan buraya katılmak istedi. Şimdi, buraya katılan arkadaşlara bakıyorum, hep bürokratlar katılıyor buraya. Hâkim arkadaşlar da var, bürokratlar da var, Barolar Birliğinden bir arkadaşımız var. Tüketici hakları örgütlerinin temsilcisi nerede?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Covid var biliyorsunuz, arkadaşlar da dışarıda oturuyor.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Ramazan kardeşim, Covid var da iktidar taraflarında Covid için araları bayağı bölmüşsünüz, muhalefet tarafları çok sık sık oturmuş yani size var da bize yok bu? Şimdi, bakıyorum ben de biz bayağı sık sık oturuyoruz yani.
YUSUF BAŞER (Yozgat) - Milletvekillerimiz de var burada, başta oturuyor yani.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - O, Egeli olduğu için onunla Covid fazla uğraşmaz.
Sayın Başkan diyor ki...
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Biz değiştirmiştik burayı da tekrar sıkıştırmışlar.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Doğru söylüyor her türlü tuzağı kuruyorsunuz.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Yani biraz daha sıkıştırsanız biz burada...
Sayın Başkan, şimdi, Tüketici Federasyonu "Kardeşim, bu davaların, bu tüketici uyuşmazlıklarının zorunlu ara buluculuğa verildiği takdirde bizim adalete erişim hakkımız engellenecek." diyor. Ve sorduğu soru şu: "Halk sağlığına zararlı bir ürünü piyasaya sunan kişiyle yahut sabit içtihatlarla yahut yasal düzenlemelere rağmen ısrarla hukuka aykırı olarak müşterilerinden çeşitli ücretler talep eden ve kartelleşen bankalarla hangi yönüyle hangi ara buluculuk müzakeresine gireceğiz?" "Tüketici ve tüketici temsilcisi olarak televizyon reklamlarına güvenerek telefon sipariş eden kişiye telefon yerine telefon kutusunun içine salatalık koyarak gönderen kişiyle ne müzakere edeceğiz ara bulucu olarak, ara bulucunun önünde neyi müzakere edeceğiz." diyor ve diyor ki: "Hukuka aykırı işlem yapan taraf ile tüketicinin; onların birbirlerini ne şekilde anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını sağlayacak ara bulucu ne iş yapacak?" Doğru söylüyor. Ben bir ara bulucuyum arkadaşlar, benim de ara buluculuk belgem var. Milletvekili olmadan önce ara buluculuk işlemlerine katıldım. O nedenle bu sese kulak verin arkadaşlar, bu sese kulak verin. Ara buluculuk alternatif çözüm yoludur, alternatif çözüm yollarını yargının önüne koyup milletin, vatandaşın adalete erişimini engellemeyin; bu maddeyi tüketici örgütlerinin görüşleri doğrultusunda zorunlu ara buluculuktan çıkarın. Zaten ara buluculuk temelinde iradi.
Şimdi, biraz önce bizim Abdullah Bey vekilimiz açıklamalarda bulundu: "Adalet Bakanlığı verilerine göre hukuk mahkemelerinde şu kadar dava ara buluculuk nedeniyle azaldı." Arkadaşlar, "yargı" demek adaleti tesis etmek demek; davanın azalması, dava sayısının azalması, iş yükünün azalması o işin doğru olduğunu göstermez ki. Siz, adaleti tesis edebiliyor musunuz, ona bakacaksınız. "Cezaevinde uyuşturucu suçlusu 65 bin kişi var, cezaevlerinde de 300 bin kişi var, cezaevlerini boşaltalım." deyip de suça göre boşaltmaya benziyor bu iş. Yani bu mantıklı değil, bu mantığa doğru gidersek çok sıkıntı çekeriz.
Değerli arkadaşlar, bunun dışında bu HMK değişikliğinde güzel olan, olumlu olan maddeler var -onu biraz önce söyledim, gider avansı meselesi, avukatların ve vatandaşların çok sıkıntı çektiği yerlerdi- ama eleştireceğimiz noktalar da var. Örneğin, 2'nci madde. 2'nci maddede, 28'inci maddede değişiklik yapılıyor. Burada, bazı muktedir kişilerin ve davalarının toplumdan, kamuoyundan kaçırılacağı konusunda hukuk camiasında bir kuşku var. Ne koyuyorlar oraya? Koymuşlar, eklemişler. "Yargılamayla ilgili kişilerin korunmaya değer üstün menfaati olursa gizli duruşma kararı alınabilir." diyor. Kim bu kişiler arkadaşlar? Acaba bu kişiler Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı, acaba bu kişilerin o Kavacık'daki davası mı, açılacak davaları mı? Acaba bu kişiler muktedir olan yukarıdaki icraat kısmında bulunan, iktidarda bulunan vatandaşlar lehine açılan davalarda görülecek kararlar mı? Niçin gizli? Aleniyet ilkesi var. Bu Anayasa'daki aleniyet ilkesi gereği, duruşmalardan vatandaşın haber alma hakkı var, basın özgürlüğü var, bilgilenme hakkı var. Anayasa'nın bütün maddelerini ihlal edecek bir husus bu. Bu nedenle, bu düzenleme açık ve net söylüyorum: Bazı muktedir kişilerin, kurumların davalarının; toplumdan, kamuoyundan haber alma, bilgilenme hakkını engelleyen bir madde olarak getiriliyor. Bunun mutlaka çıkarılması lazım. Ayrıca önemli bir madde daha var. Mevcut...
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Maddelere geldiğimizde bunları değerlendirsek.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Başkanım, 2 maddeyi söyleyeceğim.
Biraz önce açıkladığım 151'inci maddedeki düzenleme... "Duruşma düzenini bozan" diye yani hâkimlere olumsuz takdir yetkisi ve keyfiyet veren düzenleme... Biraz önce anlattığım karar yani böyle hâkim arkadaşlar var, hakim arkadaşların içerisinde vicdani kararlar verenler var, doğru kararlar verenler var, onları bir kenara ayırıyorum da "Memlekette AKP süzgecinden geçmiş, AKP'lilerin içinden gelmiş, AKP üyesi kaç tane hâkim, savcı atadınız?" diye sorduğumuz zaman yanıt gelmedi. Bu hâkim arkadaşların vereceği kararlara kim adaletli olarak inanacak arkadaşlar?
Bu çerçevede özellikle bir madde daha 17'nci madde var sesli ve görüntülü duruşma olayı... Bunun toplumu ilgilendiren davalarda, siyasi davalarda keyfiyet yaratacağı açık yani güvenlik nedeniyle başka yere taşıma imkânıyla ilgili, rızası olmadan sesli görüntülü kayıt olma davası siyasi davalarda keyfiyet yaratacak. Bu çerçevede maddelerle ilgili üç madde hakkında görüşümü ortaya sundum.
Arkadaşlar, şunu söylemek istiyorum: "İklim" yargı demek, "yargı reformu" demek iklim demek. Demokrasi iklimi olmayan, özgürlükler iklimi olmayan, tek adam rejiminin olduğu yerde, demokrasi ve özgürlüklerin iklimi olmayan yerde yargı reformu mu olur arkadaşlar ya, yargı reformu mu olur? Neyin reformunu yapacaksınız? Sen atamışsın hâkimi, belirli kadrolardan ve -geçen haftaki iddialara göre- partilere kota verildiği iddiaları var; çok önemli bir iddia bu, MHP'ye kota verildiği iddiası var. Bu iddialara karşı bir yanıt yok ve o atanan hâkim ve savcılardan vatandaş çıkıp adalet bekleyecek. Böyle şey olabilir mi?
Arkadaşlar, "Barolarla ilgili, TMMOB'la ilgili, meslek örgütleriyle ilgili düzenleme yoktur." diyecek Adalet Bakanı, 4/5/2020'de, 5'inci ayın 4'ünde; Türkiye Barolar Birliği Başkanı da, o da aynı gün çıkıp "Öyle bir düzenleme yok." diyecek, bir gün sonra, tek adam çıkacak, saraydan "Böyle bir düzenleme için talimat verdim." diyecek. Ben buradan açıkça söylemek istiyorum: Sayın Adalet Bakanı, sizin bu konudan haberiniz yok mu? Bu konudan haberiniz yoksa, bu düzenlemeyi saraydaki o "Hukuk Politikaları Kurulu" denilen kurul mu hazırlıyor? Adalet Bakanının haberi olmadığı bir hususta, barolarla ilgili, meslek örgütleriyle ilgili bir düzenleme yapılıyorsa Adalet Bakanlığının orada ne işi var? Arkadaşlar, hukuk devletinin olmadığı, yargının bağımsız olmadığı, tarafsız olmadığı bir ülkede reform böyle olur. Böyle olan reformdan da ne çıkar? Güvenlik politikaları çıkar, bekçi kanunu gelir Meclise, Ceza Muhakemesi Kanunu'ndaki değişiklikler gelir komisyonlara; özgürlüklerle ilgili, hukuk devleti yapılanmasıyla ilgili hiçbir şey gelmez. Muhalif olanlar cezaevine gider, komisyonlar ise Mecliste bekçi kanunları ve Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'yla uğraşır.
Teşekkür ederim Başkanım.