KOMİSYON KONUŞMASI

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, açıkçası benden önce sorulan soruyu ben de aynı şekilde tekrar yöneltmek istiyorum. Çünkü Sayın Bakan Yardımcısının tatmin edici bir cevap verdiğini düşünmüyorum açıkçası. Bu anlamda tutanaklarda yer etmesi önemli. O açıdan 11 Mart 2020 tarihi itibarıyla pandeminin başladığı günden itibaren, bugüne kadar tutuklu ve hükümlülere toplam kaç test uygulanmıştır, uygulanan testlerden ne kadar pozitif vaka tespiti yapılmıştır, bu pozitif vakaların kaç tanesi hastanede yatarak tedavi altına alınmıştır, hastanede yatarak tedavi altına alınanlardan kaç tanesi yoğun bakım koşullarında tedavi görmektedir, kaç tanesi iyileşmiş ve yeniden ceza infaz kurumuna dönmüştür? Bunu anlatmasını istiyorum.

İkincisi, yine, ceza infaz kurumlarında çalışan personellere toplam kaç test uygulanmıştır, kaç pozitif vaka tespiti yapılmıştır, bu pozitif vaka tespitlerinin kaçı hastaneye yatmıştır, yaşam kaybı var mıdır? Bu hem mahkumlar - tutuklu ve hükümlüler - açısından geçerli hem de personel açısından geçerli.

Üçüncüsü de, bu "İzolasyon koşulları." dedi Sayın Bakan Yardımcısı. Yani artık yurtlarda onları barındırmıyoruz onun yerine evlerinde izole ediyoruz. Bu sanırım on dört gün çalıştırıp on dört gün sonra kuruma gelmeleri şeklinde. Evdeki izolasyon koşullarını nasıl takip ediyorlar? Ayrıca bunu sormak istiyorum.

Dördüncüsü; Sayın Bakan Yardımcısı sunumunda bize gerçekten oldukça pembe bir tablo çizdi ama bütün bu pembe tabloyu hiçbir şekilde bilimsel verilerle, nesnel verilerle destekleyemedi. Tamamen temenniden ve iyi dileklerden oluşan bir sunum olduğunu ifade etmek istiyorum. Örneğin, ücretsiz maske kaç tane dağıtıldı, günlük olarak mı dağıtıldı, kaç hükümlü ve tutukluya kaç adet olarak dağıtıldı, dağıtılma periyotları neydi; kaç eldiven dağıtıldı, dağıtılma periyodu nedir; kaç litre çamaşır suyu verilmiştir, ne kadar sabun verilmiştir? Yani bütün bunların detaylarının verilmesi lazım.

Şimdi, bunu niye söylüyoruz? Çünkü benim elimde de birden fazla kurumun, bütün bu Covid-19 sürecinde cezaevlerini izlemleri sonucunda oluşturdukları raporlar var. İkincisi, yine partimizin hukuk komisyonunun hükümlü ve tutukluların aileleriyle yaptıkları telefon görüşmeleri sonucunda yaptıkları bildirimleri derlediği raporlar var ve bütün bu raporların sonucunda karşımıza çıkan tablo ne yazık ki Sayın Bakan Yardımcısının söylediğinin çok çok uzağında, bunu üzülerek ifade etmek istiyorum. Bunlardan birkaç tespiti de paylaşmak istiyorum: Birincisi, infaz koruma memurlarının birçoğunun hapishanelerde maske takmadıklarını, takanların ise çoğu zaman bunu çene altına indirdiklerini ifade ediyor arkadaşlar. Yemekhanelerin yeterince temizlenmediği, hijyenik olmadığı, çok fazla mahpusun kullanmak zorunda olduğu; mahpuslara maske ve eldiven sağlanmadığı, ücretsiz temizlik malzemesinin sağlanmadığı, ücretini ödeyemeyen, maddi durumu iyi olmayan mahpuslara da malzemenin sağlanmadığı, bazı hapishanelerde kolonya yerine tıraş kolonyası dağıtıldığı, birçok hapishanede tuvaletlere dezenfektan konulmadığı, bazı hapishanelerde her koğuşta bir saat banyo izni verildiği diğer vakitlerde banyoların kilitlendiği, birçok hapishanede karantina koğuşunda kalan mahpusların ortak kullanım alanlarını ve yemekhaneleri diğer mahpuslarla birlikte kullandığı ve bu konuda gerekli özenin gösterilmediği, karantinada tutulan tüm mahpusların virüsü taşımadığı fakat taşıyan - taşımayan tüm mahpusların aynı karantinada kalmaları sebebiyle sağlıklı olan mahpusların endişelendikleri, karantina koğuşlarının kalabalık olduğu ve sosyal -daha doğrusu- fiziksel mesafe imkânının olmadığı, koğuşların kalabalık olduğu, yatakların birbirine çok yakın olduğu, suların sık sık kesiliyor olması ve sıcak suyun verilmemesinin temel hijyeni sağlama noktasında mahpusları zorladığı, dezenfekte malzemelerinin olmaması ve bazı hapishanelerde ise ücretle, özellikle fahiş ücretlerle veriliyor olması da yine önemli sorun başlıklarından birini oluşturuyor.

Tabii, en önemli şeylerden birisi hastaneye gidip gelenlerin karantinaya alındığını Sayın Bakan Yardımcısı da söyledi. Bu doğru. Fakat bunun için oluşturulmuş özel alanlar olmadığı için çoğu zaman depodan bozma alanlar oldu ve bu alanlarda kalanların da sağlıklı bir şekilde bulunamadıkları yani lavabo ve benzeri ihtiyaçlarını yeterince sağlayamadıkları görülüyor.

Yine, bununla birlikte en önemlisi, bu dönemde biz birçok hak ihlali bildirimi alıyoruz. Muhtemelen diğer komisyon üyesi arkadaşlar da alıyorlardır ama çok vahim olanlar var. Örneğin; bir ceza infaz düzenlemesi oldu ve 90 bine yakın hükümlü ve tutuklu, adli suçlardan olanlar, salıverildi. Fakat bununla beraber örneğin; çok hızlı bir şekilde kapalı ceza infaz kurumlarında yemek sorun oldu. Neden? Çünkü yemekleri açık ceza infaz kurumları yapıyordu ve günlerce aslında mahpuslar, tutuklu ve hükümlüler beslenme koşullarından uzak kaldılar.

Yine, iaşe miktarının 8,50'den 10 liraya çıkarıldığı ifade ediliyor. Günümüz koşullarında 10 liranın, dışarıdaki bir insan için değil, her bir insan için günlük, yeterli kalori ihtiyacını karşılaması, sağlıklı beslenme koşullarını sağlaması imkânsız yani temiz gıda, yeşil sebze, taze sebze, taze meyve koşullarının mutlaka olması gerekiyor. Ama bütün bunlardan uzak en önemlilerinden birisi bakın, elimden bir "Kırşehir E Tipi Kapalı Hapishanesi Hak İhlali Raporu" var. Gerçekten okurken tüyler ürpertici bir rapor. Şu anda burada bulunanlar, açlık grevi eylemindeler. Gerekçesi ise, kendilerine yapılan işkence ve kötü muamele. Ne isteniyor ya da ne dayatılıyor buradaki mahpuslara? Ayakta sayım dayatılıyor, askerî nizamda sayım dayatılıyor. Bununla ilgili yaptıkları bütün başvuruların önü kesilmiş özellikle bir tanesi Sayın Özgür Özel'e -ki bu Mecliste te ifade edilmişti- ve Sayın Grup Başkan Vekilimiz Meral Danış Beştaş'a yazdıkları mektuplara el konulduğu ifade ediliyor ve yazdıkları resmî dilekçeden sonra -yani ayakta sayımı reddettikleri, askerî nizamdaki sayımı reddettiklerine dair dilekçeden sonra- darp edildikleri her birinin ayrı ayrı odalara konulduğu ve bu sistematik işkencenin, hak ihlalinin devam ettiğini raporluyorlar.

Şimdi, İnsan Hakları İnceleme Komisyonu olarak herhâlde en temel gündemimiz bu olabilir yani insanlar dört duvar arasındalar ve işkenceye maruz kalıyorlar ve bunu Covid koşullarında yapıyorlar. Bakın, burada beyanlar var, avukatlarla görüşmeler sonucunda. Örneğin; darp edildikleri, kaba dayağa maruz kaldıkları, çıplak aramaya maruz kaldıkları. Bütün bu dayak sürecinde zaten maske, eldiven gibi hiçbir koşulun olmadığına, birçok defasında infaz koruma memurlarının "Sizi virüslülerin yanına koyarız." dediklerine ya da "Size Covid bulaştırırız." dediklerine dair birçok beyan var ama bütün bunları engellemeye dair hiçbir şey yok ve şu anda bu açlık grevi eylemi de devam ediyor, biliyorsunuz. Temel nedeni hak ihlali ve kötü muamele.

Yine, bununla beraber biliyorsunuz, İHD'nin ve birçok kurumun beraber oluşturduğu bir "hasta tutsaklar listesi" var. Yaklaşık 1.600'leri buldu bu liste ve burada hiçbir şekilde cezaevinde kalamayacak olan kişilerin hâlâ -normal koşullarda bile kalması doğru olmadığı hâlde- pandemi koşullarında bile cezaevinde tutulmaya devam edildiklerini görüyoruz.

Bakın, kendi başına yaşamını idame ettiremeyecek insanlardan bahsediyoruz. Bu ne demek? Yani felçli, tuvalete gidemiyor ya da ihtiyacını gideremiyor, beslenme ihtiyacını gideremiyor, hijyenini, temizliğini, kişisel öz bakımını gerçekleştiremeyen kişilerin cezaevinde tutulmaya devam edildiğini görüyoruz.

Şimdi, Bakanlığın bu konuda ivedi bir şekilde hiçbir önlem almamış olması, hiçbir şekilde burada insan hakkını gözeten, yaşam hakkını gözeten bir yaklaşım sergilememiş olmasının kendisi, aslında cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerin yaşam hakkının nasıl ihlal edildiğini ve ölümle baş başa bırakıldıklarını gösteriyor. Zaten çıkan ceza infaz kanununun kendisi -son düzenleme- bu ayrımcı özelliklere sahipti. Ne yazık ki siyasi düşünceleri nedeniyle içeride bulananlar hâlâ içeride olmaya devam ediyorlar. Tek bir örnek vereceğim; bakın Sabri Kaya Osmaniye T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundaydı, 55 yaşındaydı, üç kalp kapakçığında çürüme vardı. Coronavirüs salgını öncesinde hastaneye kaldırıldı ve yoğun bakımda tedavi edildi. Tedavisinin ardından kaldığı hapishaneye geri döndü. Hapishanede bir hafta sonra tekrar durumu kötüleşti ve tekrar hastaneye götürülerek yoğun bakıma alındı. Ailesi cumhuriyet başsavcılığına Kaya'nın infazının durdurulması için başvuruda bulundu fakat aylardır olumlu cevap alamadılar. Öleceği anlaşılan ve tahliye edilen Sabri Kaya aynı gün hayatını kaybetti değerli arkadaşlar.

Bakın, bu hepimizin sorunu, en başta da bu Komisyonun sorumluluğu. Bir insan en son hakkı olan vedalaşma hakkını kullanamadan son nefesini verirken sevdiklerinin yanında olmadan ve bakım almadan aramızdan ayrıldı. Ne yazık ki biz bu süreçte parti olarak da hızlı bir şekilde Komisyonun toplanması ve bu hak ihlallerini gidermek için de aktif sorumluluk alması gerektiğini ifade ettik. Ne yazık ki bu çağrımız da yanıtsız kaldı ve elimde böyle onlarca dosya var, onlarca, yani sayabilirim: Mehmet Sıddık Baran, Mehmet Salih Filiz, Mehmet Özkan, Ahmet Sıddık Güler, Mehmet Emin Özkan kamuoyunun çok yakından bildiği ve Diyarbakır'da kalan, Sitî Gören 80 yaşında, Van Kapalı Hapishanesinde kalıyor, Mehmet Bilici vesaire. Bunları çok çok arttırabiliriz. Şimdi burada Bakanlığın şunu sunmasını isterdik açıkçası: "Biz bir acil eylem planı hazırladık ve birkaç aşamalı bir planımız vardı. Bir kısmı zaten infaz düzenlemesiyle izinli olarak çıktılar. Cezaevinde hiç kimsenin kalmayacağı ve yaşam hakkını esas alan bir düzenlemeyi esas aldık ve bu anlamda özellikle de tutuklular için çok hızlı bir şekilde tutuk incelemesi yaptık ve bütün tutukluları tahliye ettik." demenizi beklerdik. Çünkü tutuklular suçlu değillerdir. Bakın, yargılanmaları devam ediyor ama şu anda tutuklular bu pandemi sürecinde, Meclisin çalışmadığı, bütün yaşamın durduğu pandemi sürecinde, suçlu oldukları kanıtlanmadığı hâlde, yargılama süreci devam ettiği hâlde cezaevinde tutulmakla ve en temel hakları olan yaşam hakları ihlal edilmekle yüz yüze kaldılar. Oysaki Bakanlık çok hızlı bir şekilde bu tutuk incelemesini yapabilirdi. Niye yapmadığınızı gerçekten merak ediyorum. İkinci bir şey, hasta tutuklularla ilgili çok hızlı bir şekilde bir yönetmelik yayınlayabilirdiniz. Adli Tıpla yakın bir ilişki çerçevesinde bu insanların yaşam hakkını koruyacak tedbirleri alabilir ve bu insanları tahliye edebilirdiniz.

Dünyanın birçok yerinden, birçok uluslararası kurumdan çağrılar var cezaevlerinin boşaltılmasına dair. Elimde buna dair hangi ülkede kaç tane tutuklu ve hükümlünün bırakıldığına dair rakamlar var. Ne yazık ki bizde böyle bir yaklaşım gerçekleşmedi. Bu da Bakanlığımızın aslında özellikle de siyasi suçlar kapsamında aslında taraflı olduğunu, insan hakkını, yaşam hakkını temel alan bir yaklaşımı ortaya koyamadığını gösteriyor. Ne yazık ki sunduğunuz programın kendisi hiçbir bilimsel veriyle, hiçbir sayısal veriyle desteklenmediği için de aslında bu anlamıyla gerçeklik noktasında da hepimizin kafasında soru işaretleri oluşturuyor. Cezaevlerini yakından bilen ve birçok defa cezaevine görüşe gitmiş biri olarak söyleyebilirim ki durum çok vahim, gerçekten çok vahim. Siz ölüm olmadığını ifade ettiniz oysaki benim elimdeki raporda çok açık ve net Bafra Hapishanesinde bulunan 70 yaşındaki Mehmet Yeter'in coronavirüs nedeniyle yaşamını kaybettiği teyit edildi. Ailesine bile haber verilmeden coronavirüs nedeniyle hızlı bir şekilde defni gerçekleştirildi ve arkasından ailesine haber verildi. Yine, 13/4/2020 günü Adalet Bakanlığı 5 açık hapishanede toplam 17 mahpusun coronavirüs testinin pozitif çıktığını, bunlardan 3'ünün hayatını kaybettiğini, 1'inin yoğun bakımda olduğunu ve kalan 13'ünün tedavilerinin de devam ettiğini açıklamış. Yine, benim elimde 79 diye geçiyor, Ali Bey "160" dedi ama aynı günkü açıklamada. 160 ya da 79 infaz koruma memurunun da coronavirüs testinin pozitif çıktığı kamuoyuna açıklandı. Şimdi, bunların her biri ortadayken yani Bakanlığınızın açıklaması da yaşam kaybı dâhil ortadayken buna dair daha somut veriler paylaşmanız gerekirdi çünkü insanların hayatından bahsediyoruz, yaşam hakkından, en kutsal en temel haktan bahsediyoruz.

İkincisi: Siz dediniz ki: "Bütün ölümler kronik hastalıklar sonucunda oluyor." Zaten coronovirüs, kronik hastalığı olanları öldürüyor. Yani ben dışarıda da olsam, genç yaşta bile olsam, şeker ya da tansiyon hastasıysam ya da bir kardiyak problemim varsa doğal olarak ölüm riskim normal, sağlıklı bir insanın 2-3 katına çıkıyor. Onun için, cezaevinde bulunan ve kronik hastalığı olanların ölmüş olması çok tabii. Zaten sorun da bu.

ADALET BAKAN YARDIMCISI UĞURHAN KUŞ - Cezaevlerinde bulunmadığını ifade ettim bakın.

BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Söz vereceğim Sayın Bakanım.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Hayır, burada 3 tane, sizin Bakanlığın resmî şeyi bu.

En nihayetinde, ölümlerin kronik hastalık sonucu olması çok doğal ve cezaevinde olan herkesin de birden fazla kronik hastalığının olması çok doğal. Neden? Kapalı ortam, yeterli beslenme yok, yeterli gün ışığı yok, yeterli hijyen koşulları yok.

BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Gülüstan Hanım, toparlayabilir misiniz.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Bütün bunlar üst üste konulduğu zaman, bütün bunlar yan yana konulduğu zaman şu anda bizim, cezaevlerindeki resmî verilere erişim sorunumuz olduğunu ifade etmek istiyorum. Bakın, İnsan Hakları İnceleme Komisyonundayız ama biz verileri bilmiyoruz. Peki, verileri bilmeden nasıl bir tartışma yürüteceğiz, verileri bilmeden nasıl bir öneri sunacağız, verileri bilmeden buna dair nasıl bir yaklaşım göstereceğiz?

Bir de şunu söyleyip kapatayım: Yani, Bakanlık, doğru bir önlemmiş gibi görünen görüş yasağı getirdi, avukatlarla belli koşullarda kapalı görüş yaptırdı, 1 Haziran itibarıyla da ailelerle görüş yaptırmaya başladı. Oysaki 21'inci yüzyıldayız, bu insanlarla çok hızlı bir şekilde görüntülü iletişim -ki bunu söylediniz- görüntülü görüşme yaptıracağız diye, bunu yaptırmadınız.

İkincisi: Bu insanların aileleri kaygılıydı, bu kaygıyı giderecek bir yaklaşımı henüz açığa çıkarmış değilsiniz. İnsanlar cezaevindeler, ailelerini göremiyorlar, yetmiyor, ortak alana çıkamıyorlar, etkinlik yapamıyorlar yani cezaevi içinde cezaevi yaşıyorlar ve bu da onların kişilik haklarına, insan onuruna aykırı muameleleri açığa çıkarıyor. Özel olarak Kırşehir Cezaevi diğer birçok cezaevinde yaşanan ihlalin sorunlu olduğunu ve sürecin takipçisi olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Sayın Bakan Yardımcısının da bu konuda bilgilendireceğine inanıyorum.

Teşekkür ederim.