KOMİSYON KONUŞMASI

NİHAT YEŞİL (Ankara) - Sayın Başkanım, değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, Sevgili Bakan Yardımcısı, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, dün bir yasa geçti. Dün "Yassıada Yasası" diye kanun olarak verdiniz. Yani hep çelişkiler yumağı gibi. Bunu şimdi, arkadaşımız Ali Bey, Ali kardeşim benden önce, dile getirdi, tekrar aynı konuları yine söylemeye gerek yok. Siz bir tarafta bunların ortadan kalkması için bir kanun teklifi veriyorsunuz hem de "Yassıada Kanun Teklifi" diye getiriyorsunuz ama aynı yargı mekanizmasını 12 Eylül ve 12 Mart'ta yargılanmış yüzlerce insanı yani hiç hakkını... Sadece bir yasayla, o mağduriyetlerin bir kişiye ait olduğu veya kişilere ait... Ki biz bunları hep oybirliğiyle yaptık, çok doğru bir anlayış. Darbeyle yapılan... Hangi hukuksuzluğu, kim yapıyorsa yapsın onun karşısında hepimizin durması bir borçtur. Parlamentoda görev alan bu arkadaşlara, bize nasip olduğu için de hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum ama çelişkiler yumağı. Bir tarafta bunu diyorsunuz bir tarafta da insanları... Yani istihbarat devleti yapmak için her türlü yöntemi kullanıyorsunuz.

Ramazan Bey, mesela siz şimdi diyorsunuz ki: "Bunları bunları yaptık." Ya burada, biz şu anda, Komisyon üyesi arkadaşlarımızın çoğu, içimizde hukukçu arkadaşlarımız var, saygı duyuyorum, mesleklerinde çok yetkin... Ama bu, Anayasa konumunda, Anayasa uzmanları Anayasa Komisyonunda, Adalet Komisyonunda bunlar tartışılsa, bunlar sivil toplum örgütlerinde, barolardan, akademisyenlerden, üniversitelerden bu bilgiler alınsa, doğru kararlar verilmiş olsa... Anayasa Mahkemesi iptal ediyor, aradan altı ay geçmeden tekrar aynı yasayı getiriyorsunuz. Beraber tekrar geri çekiyorsunuz. Yani bu acele niye? Türkiye'nin temel sorunu -biraz önce tüm arkadaşlarım dile getirdi- bu anlamda yoklukken, yoksullukken, bu sosyal, siyasal süreç içerisinde birlikte, hep beraber omuz omuza vermemiz gereken bir süreçken ama ne hikmetse ya bekçi yasası geliyor önümüze, ya istihbarat yasası geliyor önümüze ya güvenlik yasası geliyor önümüze. Bunlar hiçbirimize bir yarar getirmiyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, Hitler dünyasında, mesela biz zaman Almanya'da bunu yaptılar, bu istihbaratçı örgütler insanlık tarihinin bir yüz karası oldu. O yüz karası olan tarih onları yargıladı. Yani biz demokrasinin olduğu yerde, hukukun olduğu ülkede hep beraber doğru olan bir şeyi yaptığı zaman... Tabii ki devletimiz kurulduğundan beri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda kimlerin girip girmeyeceği çok açık ve nettir ama soy ve kütük -biraz önce değerli avukat arkadaş- aileye bağlı, diyelim ki çocuğu. Ben diyelim suçluyum, benim çocuğumun günahı ne veya çocuğum suçlu, benim günahım ne? Örnek diyorum. Hiçbir anne baba "Ya oğlum, sen git katil ol, sen git suçlu ol, sen git terörist ol, sen git bilmem ne ol." demez, hepimiz evlat sahibiyiz arkadaşlar ama onlar o kadar mantık dışı bir şey getiriyor ki suçun bile... Gelişmiş ülkelerde 18 yaşına gelmiş insana "Kardeşim senin beninle bağın kesildi, git." diyor ama biz onu ömür boyu, torununun torununa kadar suçlu ilan ediyoruz. Arşiv tutması, yani bu nedir ?

İÇİŞLERİ BAKAN YARDIMCISI MEHMET ERSOY - Öyle değil.

NİHAT YEŞİL (Ankara) - "Öyle değil." değil Sevgili Bakanım. Burada bunu yaşadık 12 Eylülde. Ben, şahsım olarak on beş sene boyunca hiçbir şeye... Tek suçum, o dönem, öğrencilik dönemimde bir derneğe üye olmamdır ama o on beş yıl boyunca hiçbir kamu kurumuna... Zaten adam 20 yaşında girmişse ki... O zaman 20 yaşında gencecik bir çocuktum. Şimdi, 20 yaşındaki çocuğun her tarafı solcu olsa ne olur, sağcı olsa ne olur, bilmem ne olsa ne olur? Ama bakış çok yanlış, yani arşiv araştırması yapıyorsunuz. Geliyoruz, işte çocuklarımızla karşılaşıyoruz, kamu kurumlarında siz değerli arkadaşlarımıza gidiyoruz. Efendim, 20 yaşındaki delikanlı bir çocuk, çevresinden etkilenmiş; onun bir arşivini tutuyorsunuz, bunu ömür boyu suçlu ilan ediyorsunuz ve o çocuğun hayat bağlarını koparıyorsunuz. Bunlarla karşılaştık, yaptık yani. Elbette ki devletin ilgili birimlerinde olacak bir şey varsa onu yapsın; nedir, askeriyemizdir, çok üst düzeyde kamu görevlisidir, buna saygı duyuyoruz, bu ayrı bir olay. Ama normal bir devlet memurluğunda, demokrasinin olduğu hak ve hukukları savunmak için... İşte diyelim ki FETO'dan, biraz önce Ali arkadaşım sordu. Şimdi, yüzlerce, binlerce insan bulaşmış, ne yapacaksınız bu adamları? Yani arkadaşlar, böyle laf olarak değil söylediklerinizle çeliştiğiniz için bunu söylüyoruz. Ya demokrasiye inanacağız ya demokrasinin demokratik kurallarını bu ülkede egemen kılacağız ya da o dediğiniz gibi.

Şimdi, tek güvenceniz ne? Diyorsunuz ki "Biz devleti her türlü kılcal damarlarına kadar aldık, şimdi de kendimizi korumak için..." Bu değil yani. Bugünler hepimiz için geçer. Bunu insani anlamda, vicdani anlamda, hukuk anlamında, anayasal anlamda... Anayasa hukukçusu arkadaşımız biraz önce anlattı, Anayasa'nın ilgili maddesinde de teker teker gündeme getirdi, tüm arkadaşlarımız konuştu, aynı şeyi tekrarlamak istemiyoruz ama biz yaşadıklarımızı anlatmak için güncel anlamda tarihsel sorumluluğumuz var. Bir gün kala bu yasayı getiriyorsunuz; hukukçu arkadaşlarımız ilgili konuları belirtiyor, tamam, sağ olsunlar ama bu anayasal bir sorunsa o zaman Anayasa'yla ilgili komisyonda görüşülmesi lazım, alt komisyonlarda görüşülmesi lazım, bilgi ve beceriyi hep beraber ortak bir akılla ortaya koymamız lazım. Dün "Yassıada kanunu" dediğiniz kanun nasıl ki oy birliğiyle, güç birliğiyle çıktıysa, devletimize verilen bir zarar varsa, böyle bir olay varsa; hayhay, canla, başla hemen. Ama siz herkesi kendinize göre "Benden değilsen zararlısın." "Benden değilsen zararlısın." diye bir mantık olmaz ki. Dün de siz bundan dert yanıyordunuz -arkadaşımızın dediği gibi- yirmi sene önce her gittiğiniz yerde o takımdan herkes -millî görüş takımı diyordunuz ya- dert yanıyordu, istihbarat yaptı, bilmem ne oldu. Bunları yaşadık. Siz 1 yandıysanız; sol, demokrat, yurt seven insanlar 10 bin sefer yandı, hâlâ daha yanıyor. Yani kamu kurumlara gidiyorsun, çocuğun işe giremiyor, onu yapıyorsun, onu yapmıyorsun.

Bundan dolayı değerli arkadaşlar bizim sizden ricamız şu: Bu yasayı çıkarırken bilimsel anlamda alt komisyonlarda -kabul etme noktasından- Anayasa Komisyonunda veya Adalet Komisyonunda bunlar tartışılsın. Güzel, doğru, teknik, idari, mali ne varsa onlar ortaya konulsun; ilgili bürokrat arkadaşlarımız da tecrübe sahibi olan, deneyim sahibi olan arkadaşlarımız da o bilgilerini koysun ve bu yasa canı gönülden geçsin. Ben yaptım, ben ettim mantığıyla bu yasa olmamalı, her yasayı aynı şekilde getiriyorsunuz. Biz yoksa bu ülke için yapılan doğru bir şey varsa... İşte, dün darbe yasasının ortadan kalkması. Sadece bir darbeye özgü değil, tüm darbeler ortadan kalmalıdır, tüm darbeler. Şimdi, birini affediyorsun, diğer darbeye diyorsun ki "Benim darbem iyidir." Bu değil yani, her darbe kötüdür. Hiçbir zaman o darbe, bu darbe diye savunma hakkımız yok. İnsan hakkına zarar veren, toplumsal yaşamımızı yok eden hangi anlayış varsa her insanım diyen onun karşısında. Bu ülke vatandaşı olan herkes bunu diyor. Biz, radikal 2, 3 tane sözcük söylemekle değil; mantıklı, akıllı, bilinçli bu yasaları çıkaralım; ülkemize, evlatlarımıza, insanımıza hepimizin borcu var. Bunları başarırsak daha güzel şeylerle toplumumuza hizmet etmiş oluruz. Yani, sosyal sorunlar varken, ülkenin temel, acil sorunları varken bu acil gündemde getiriyoruz; olağanüstü hemen toplanıp bir günde bir yasa çıkarmaya çalıyoruz. Bu doğru değil, o anlamda benim tek ricam -tekrar Sayın Başkanım- bu yasanın alt komisyona havale edilmesini istiyoruz. Orada görüşülsün, bilgi alınsın, doğru şeylerle yapılsın, bizde elimizden geleni yapmaya çalışırız.

Saygılar sunuyorum, sağ olun.