KOMİSYON KONUŞMASI

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) - Sayın Başkanım, değerli konuklar; bu 4'üncü madde ve 5'inci madde birbirlerini tamamlar mahiyette iki tane madde. Bu, kişinin adli sicil kaydının, kişinin kolluk kuvvetleri tarafından aranıp aranmadığı, kişi hakkında herhangi bir tehdit olup olmadığı, kişi hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı bulunup bulunmadığı...

Şimdi, kişi hakkında adli sicil kaydı var ise bu adli sicil kaydında hangi nedenlerden dolayı adli sicil kaydı vardır, bunlar belli mi? Yani bir adamın adli sicil kaydı değişik nedenlerden dolayı olabilir, siz de hukukçusunuz bende hukukçuyum. Şimdi, burada onun ölçüsü ne olacak, adli sicil kaydında? Mesela, hangi adli sicil kaydına göre -örneğin hırsızlık da bir adli sicil kaydı ya da bir yaralama da adli kaydı- yani bunların arasında, adli sicil kaydında ölçünüz ne olacak?

Şimdi, biz son dönemlerde çıkardığımız yasalarla iki şeyi ayırt edemiyoruz; biz hukuk devleti mi olacağız, kanun devleti mi olacağız? Bunu bekçi yasasında da gördük, orada da tartıştık. Hukuk devletinde olacaksak hukuk devletinin birinci ölçüsü adalettir. Siz adaleti sağlayamadığınız zaman hukuk devletinden uzaklaşıyorsunuz demektir. Kanun devleti olabilirsiniz; gerçekten çoğunluğunuz var, getirirsiniz burada Komisyona, aşağı Meclise indirirsiniz, Meclisten de geçirirsiniz, olur kanun ama bu hukuka uygun mudur?

Şimdi -başka bir şey, arşivle ilgili- arşiv araştırması, taraması yapacaksınız. Bu arşiv araması, taraması hangi tarihe kadar gidecek? Yani 1980'lere mi, 2000'lere mi? Yani sizin arşiv kayıtlarını incelemedeki tarihiniz nedir? Bana göre o da net değil. Eğer siz adli sicil kaydını, bu kayıtları incelemeye başladığınızda, arkamda oturuyor, benim arkadaşım, ben bunun davasına da baktım, 12 Eylül döneminde yargılandı, sene kaçtı yargılandığında, 1980. 1980'de yargılandı, adli sicil kayıtlarına girdiğinizde " İşte şu örgüte mensup." dendi ama beraat etti, şimdi bu adli sicil kaydına göre bunun çocuğu işe alınacak mı, alınmayacak mı?

Başka bir şey daha var, bakın.

NİHAT YEŞİL (Ankara) - Alınmadı.

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) - Şimdi -tabii ki alınmadı, biliyorum, onu da soralım diye söylüyorum- ceza hukukunun genel bir prensibi var, cezaların şahsiliği ilkesi ve kanunilik ilkesi. Şimdi siz getirdiğiniz bu yasayla 5'inci madde de hem cezaların şahsiliği ilkesini çiğniyorsunuz hem kanunilik ilkesini çiğniyorsunuz. Bakın, nasıl yapıyorsunuz? Bazı nitelikli kamu görevlilerinin gerektirdiği özelliklere etki edebilecek olması nedeniyle güvenlik soruşturmasına tabi olan kamu görevlilerinin eşiyle birinci derecede kan ve sıhri hısımlarıyla sınırlı kalmak kaydıyla araştırma yapılabilmesi de öngörülmüştür. Şimdi, cezalığın şahsiliği ilkesini burada çiğnediniz, ben bir suç işlemişsem benim çocuğumun ne kabahati olabilir. Benim pırıl pırıl, zeki bir çocuğum vardır, ben de bir suç işledim -diyelim esrar çekerken yakalandım- ama zeki bir çocuk -şimdi ben ismini vermeyeceğim, benim bazı tanıdıklarım var, babaları gerçekten suç işlemişti, şimdi etkili ve yetkili yerlerdeler- şimdi bu yürürlüğe girdiği zaman o tür arkadaşlarımızın çocukları etkili ve yetkili yerlerde olamayacaklar.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Hiç alakası yok.

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) - Efendim, alakası yok olur mu, siz yazmışsınız işte, aşağıda ben okudum, bir daha okuyayım isterseniz. İkimizde hukukçuyuz, birbirimizi anlıyoruz. Şimdi bu kanunilik ilkesi, Anayasa'nın 38'inci maddesinin ilk fıkrasında -Anayasa Mahkemesi kararı okuyacağım size- kimse kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz. Üçüncü fıkrasında: "Ceza ve ceza yerine güvenlik tedbirleri ancak kanunlarla konulur." denilerek suçun ve cezanın kanunilik ilkesi geliştirilmiştir. Yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanarak bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvenceye alınması amaçlanmaktadır. Bu nedenle belirli kesinlik içinde hangi fiile, hangi hukuksal yaptırımın bağlamında bireyler tarafından bilinmesi ve eylemlerinin sonuçlarının öngörülebilmesi gerekmektedir.

Şimdi, demin, MHP'li arkadaşım bir açıklama yaptı hatta ben gene kendisine takıldım "İlk defa MHP'yle herhâlde ortak düşünüyoruz Komisyonda." dedim. Şimdi, benim çocuğumun kayınpederi bir suç işlemiş ya da benim kızımın evlendiği eşinin kardeşi bir suç işlemiş. Şimdi, siz burada da şu kaide de demişsiniz ya "Kan ve sıhri hısımlarla sınırlı kalmak kaydıyla" -biraz daha açsaydınız keşke- şimdi, burada siz insanları kendisi suç işlemediği hâlde... Benim çocuğum Emniyet müdür yardımcısı sıfatında şimdiye kadar fakat benim çocuğumun da kayınpederi böyle bir suç içerisine girmiş; şimdi, benim çocuğumun Emniyet müdür yardımcılığından Emniyet müdürlüğüne geçmesinin önüne geçiyorsunuz siz bu maddeyle.

Ramazan Can (Kırıkkale) - Geçmiyoruz.

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) - Nasıl geçmiyorsunuz? Yazıyor burada açık.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Ya, araştırma yapılması geçmesi anlamına mı geliyor?

BAŞKAN CELALETTİN GÜVENÇ - Karşılıklı konuşmayalım, Faruk Bey siz konuşun.

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) - Ne için araştırma yapıyorsunuz? Bir saniye, tabii gireyim olmaz, ben sorayım sonra siz anlatırsınız. Şimdi, araştırmayı niye yapıyorsunuz siz? Araştırmayı yapmanızdaki amaç bir üst dereceye çıkılsın mı, çıkmasın mı ya da bu göreve getirilsin mi getirilmesin mi? Yani, siz durup dururken orada benim hakkımda niye araştırma yapmıyorsunuz ya da bu işle ilgili olmayan insan hakkında niye araştırma yapmıyorsunuz? Bakın, burada subjektif kurallar koyuyorsunuz. Başka bir şey daha size söyleyeceğim: Bu araştırmalarda, siz "Çıkardığınız kanunlarda kurulacak heyeti yönetmeliklerle belirleyeceğiz." diyorsunuz demi, yönetmeliklerle belirleyeceksiniz. Peki, o yönetmeliklerde kimlerin olacağını burada niye yazmıyorsunuz? Kimlerden oluşacak o yönetmelikteki belirleyeceğiniz kişiler? Niye söylüyorum biliyor musunuz?

Bir zamanlar FETÖ terör örgütüne şurada bulunanların, sizin partidekilerin büyük bir çoğunluğu -kimseye itham etmek için suçlamıyorum, geçmişi yargılamak için de suçlamıyorum- "Fethullah Efendi" dediniz. Size ben 2006 yılından kalan bir yazı okuyacağım şimdi; sene 2006; Cumhuriyet gazetesi, yazan İlhan Selçuk, bakın alıntı yapıyorum, başlık şu: Mübarek İslamın yüz karası. Önce bilelim ki bu Fethullah ruhani lider filan değildir. Siyasette kutsal İslam dinini kullanmak saygısızlığının pirlerindendir. Yalnız siyaset mi? Ticaret, şirketler, medya, gazete ve televizyon, eğitim ve özel okullar, finans kuruluşları, tümden Nurcular, Saidiciler, Fethullahçılıkta ne isterseniz bulunur ülkenin yararından gayrı. Bu cemaatin öylesine parası var ki; gazeteci, yazar, şair, politikacı teslim almak için kesenin ağzını sonuna kadar açar.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Çok önceden görmüş.

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) - Tabii, onu anlatacağım işte size, ben de bunu anlatıyorum. 2006 yılında bunu görmüş İlhan Selçuk. Burada başlığı da çok önemli: "Yüce İslam dinini kullanan" diye birtakım insanların dinsiz diye hitap ettiği o şahıs, o saygıdeğer insan, o yazar. Varsay ki bu yasayı 2006 yılında çıkardınız bir de Komisyon oluşturdunuz. 2006 yılında oluşturduğunuz Komisyon da AK PARTİ'lilerden oluşuyor idi. Hepiniz Fethullahçı terör örgütüne ne diyordunuz, "Hoca efendi" diyordunuz, yüceltiyordunuz ,isimlerini saymaya gerek yok.