KOMİSYON KONUŞMASI

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) - Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'ni görüşüyoruz.

Yedi ay sonra Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonumuzu toplantıda görmekten mutluyum. Demek ki istenince oluyormuş. Gerçekten, tarımın bu kadar sorunu, çözülmesi gereken konuları varken tarımla alakalı yasal düzenlemelerin bu kadar geç, bu kadar aradan sonra getirilmesi bence çok üzücü bir durum.

Değerli arkadaşlar, burada, elbette ki hepimiz ülkemizin ve insanlarımızın ihtiyacı doğrultusunda gerekli yasal düzenlemeleri yapmak, insanların sosyoekonomik durumunu düzeltmek adına görev yapıyoruz. Bu bilinçle olaya baktığımız zaman, getirilen tekliflerin iyisi kötüsü, eksiği aksağı, fazlası neyse aslında buradan daha doğru sonuç çıkacağına da inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi söyleyeceğim -hep eskiye atfen yapılıyor ama- eskinin iyi olduğu ya da eskideki hataların da görmezden gelinmesiyle alakalı değil. Değerli arkadaşlar, su ürünleriyle alakalı yaptığımız ilk toplantıda da söyledim: Şimdi, buraya 34 maddelik yasa teklifi geldi. Burada, elbette ki istişare ederek, hepimizin görüşü alınarak ve hepimizin oraya ortak bir fikir beyan etmesiyle birlikte yaptığımız bir yasadan daha doğru sonuç alabilirdik diye düşünüyorum. Tabii ki bugünkü sistem buna elvermiyor ama bizim, sistem el vermiyor diye de beş gün önce Komisyona gelip 34 maddelik bir yasa teklifini beş gün sonra sağlıklı bir şekilde sonuçlandırmamız da mümkün değil. Aslında, burada -en azından eski sistemdeki gibi- her grubun Komisyon üyeleri oturup aramızda, sivil toplum kuruluşlarından, tarım sektöründen, paydaşlardan ve bilim adamlarından fikir alarak her maddeyle alakalı doğru olarak, alanda yaşanan sıkıntıları yerinde tespit ederek bu yasaların çalışmasını yapsak bence en doğru olan. Özellikle söylüyorum: Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu -tarımsal amaçlı- geçtiğimiz dönemlerde çıkarıldı. Bakın, bugün maddelerini değiştirmek zorunda kalıyoruz. Neden? Çünkü alanda olan durumla yasadan sonra olabilecek olumsuzlukları irdelemeden tamamen kendi düşüncemiz ya da bürokratların önerisiyle yasa yapma durumunda oluyoruz, ki bu da sonuç vermiyor. Bu şekilde -Başkan, bir dahakine ricam sizden- yani beş gün kala değil, madem biz yedi ay sonra Tarım Komisyonunu topladık -en azından normal bir süre, artık bu süre on gün mü olur, yirmi gün mü olur, bir ay mı olur- önceden bu teklifleri bize ulaştırırsanız ya da Komisyon o kadar süre verirse elbette ki bizim dünya görüşümüz, bilgimiz, birikimimiz, dağarcığımız; bununla doğru sonuçları ortaya çıkartacak bir fikir beyan edebiliriz ama şimdi, öyle değişiyor ki günlük hayat, sizin doğru bildiğiniz şeyler bir gün sonra maalesef yanlış oluyor ya da eksik hâliyle bilmiş oluyorsunuz, hafızanızda kalmış oluyor. Dolayısıyla, biz eğer bu yasanın işleyişiyle topluma bir kazanım sağlayacaksak ve bu yasanın uygulanması gerçekten kolay olacaksa en son, güncel hâliyle ihtiyaçları belirleyip ona göre bu yasaları yapmamız bence en doğru olan şeylerden diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, aslında burada bu yasalar yapılırken kesinlikle muhataplarından da -özellikle alanda bu sıkıntıları yaşayanlardan- bilgi almak çok önemli; bunu bir dahaki dönemde hassasiyetle... Başkanım, benim de sizden ricam olsun. Gerçekten doğru şeyler yapalım istiyoruz yani burada iktidarın getirdiği teklife salt "İstemezük!" düşüncesiyle muhalefet etmeyelim. Gelecek olanları sizinle, toplantı olmadan da istişare edelim. Düzelmesi gerekenleri, bari bu süreçte -biz insanız- kişisel olarak, birbirimizi ikna ederek düzeltme yoluna gidelim; doğru şeyler olsun. Burada ben isterdim ki... Özellikle ormanla ilgili konuşmak istiyorum: Değerli Başkanım, birtakım konularda cezai müeyyide içeren maddeler var ama daha geçtiğimiz yıl 52 bin metre arazide, ormanda 70-80 yaşındaki 1.500 çamı bir gecede kesen bir vatandaş belirlendi, tutuklandı; cezaevinden iki üç ay sonra elini kolunu sallaya sallaya çıktı, gitti. Şimdi, bizim aslında bunları ortaya koyup, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın ve ülkede yaşayan insanların sağlıklı bir şekilde yaşamlarına devam etmesi için gerekli olan çevreye, dolayısıyla ormana duyarlılığımızı göstermek adına ormana ve orman alanlarına zarar verenlerle alakalı, tahribatta bulananlarla alakalı bir ceza maddesi bence en önce gelmesi gerekendi, ormanla alakalı. Yasa maddesine bakıyoruz "bozuk orman arazisi"... Değerli arkadaşlar, bu orman arazisi bozulmuşsa bunu bir insan evladı yapmıştır yani ben başka bir canlının ormana zarar vereceğini düşünmüyorum çünkü bozuk orman arazisini yarattıysak biz insanlar yarattık. Bunun için bir önlem alınması gerekirken, o bozuk orman arazilerinin tekrardan ekolojik koşullarda rehabilite edilmesi gerekirken bir bakıyoruz fidanlık ve aromatik bitkilerin, mantarın işlenmesiyle alakalı sanayi kuruluşlarının tesis edileceği bir teklif karşımıza çıkıyor.

Değerli arkadaşlar, burada -ben uzman değilim, ben çiftçiyim, her yerde de söylüyorum- uzman arkadaşlarla birtakım görüşmelerimizde, ekolojik sistemi işleteceksek doğaya sahip olabiliriz, eğer ekolojik sisteme olumsuz yönde müdahalemiz olursa biz ne doğayı ne çevreyi ne ormanları koruyamayız. Onun için diyorum ki: Burada, o madde içerisinde şu fidan üretim merkezlerinin yapılması bizce doğru ama ne şartlarda? Bakın, az önce kamunun, Orman Genel Müdürlüğünün fidanlıklarının özelleştirilmesi, satılmasıyla ilgili Ömer arkadaşımız bir konu ortaya attı. Ben de size olumlu yaptığınız bir işi örnek vererek doğrunun nasıl olduğunu söyleyip bu konulardaki yorumumu da getireceğim.

Değerli arkadaşlar, evet, biz ormanları tekrardan rehabilite edeceksek o bölgede, uygun çeşitlerin yetiştirileceği fidanlıkları oluşturmak zorundayız. Yani eğer bölgede iklim, toprak, hava muhalefeti olan yerlerde; farklı bir bölgede fideyi yetiştirip, oraya getirip, ekip dikersek -11 milyon fidan gibi- o şeyden sonuç alamayız. Tarsus Çamlıyayla ilçemiz, eskiden Tarsus'a bağlıydı, şu anda Çamlıyayla ilçemiz Mersinde... Değerli arkadaşlar, kim o öneriyi getirip hayata soktuysa teşekkür ediyorum, binlerce kez teşekkür ediyorum. Bölgedeki köylü kadınların oluşturduğu bir kooperatif kurularak orada fidanlık oluşturuluyor Orman Bölge Müdürlüğü tarafından ve -takdire şayan bir şekilde- orada fidanları köylü kadınlar yetiştiriyor hem orman köylüsünün ekonomik seviyesini yükseltiyoruz hem de ormanı kendi kontrolü altında, ormana zarar vermeden bu fidanlıkta üretim yapılıyor. Bu bir örnek olsun sizlere, bu çok önemli. Yani bu benim düşüncem değil, AKP'nin bürokratının ya da Bakanlığın yaptığı bir olay. Bu da güzel bir olay, buna devam edelim. Ama kalkıp da biz, orman köylüsünün hakkı olan ve orman köylüsünün kendi bulunduğu bölgedeki kazanımlarından hak mahrumiyetine sebep olacak özel sektörün ormana girmesine bu vesileyle burada yol açılmasın arkadaşlar. Özel sektöre karşı değilim. O bölgede kurulan kooperatifler eğer orman köylüsünün ekonomisini güçlendirecek yapıda fidanlık -bakın, sadece fidanlık- burada oluşturulsun, özel sektör de o kooperatife ortak olsun, o yetiştirdiği fidanı satarken hem kooperatife destek olsun hem kendi ticari faaliyetini yürütsün. Bu anlamda hem ormanı koruyacağız hem orman köylüsünü kalkındıracağız hem de özel sektörün ticaret yapmasının önünü açacağız.

Burada bir deyim var o maddede yine, odun dışı ürünlerin işlenmesiyle alakalı. Şimdi "odun"u anladık, ormandaki ağaçların dalları budakları kesildi, bu odun. "Odun dışı" ne? Ben size söyleyeyim: Tomruk. Hepimizin hızarlarda kesilirken gördüğü ahşap birtakım malzemelerin...

ZAFER IŞIK (Bursa) - Ne alakası var?

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) - Her neyse, siz farklı algılayabilirsiniz. Bu da bu şekilde fiilen gelir önünüze, sonra görürsünüz bu yasa maddesi geçtiğinde.

Çamı kesip, onu tomruk olarak işleyip, tahta hâline getirip de orman sanayisini ormanın içine kuracak bir maddeyi burada belki de oylayacaksınız birazdan. Dolayısıyla bunların önüne geçilmeli.

Değerli arkadaşlar, orman, orman olarak kalmalı. Kesinlikle, bir yapıya, özellikle bir işletmeye, üretim yapabilecek bir yerlere tahsis edilmemesi çocuklara olan borcumuzu ödememize de bir neden olacak. Bu konuda duyarlılığınızı ben inanıyorum ki göstereceksiniz. Bu yasa teklifi maddesinde bunu gerekçeleriyle de anlatacağız zaten.

Değerli arkadaşlar "orman" demişken son zamanlarda -hepiniz biliyorsunuz, söylemeye gerek yok- doğal afetler arttı. Doğal afetlerin artmasındaki neden -yine bu işte uzman arkadaşların söylediği gibi- küresel iklim değişikliğiyle ortaya çıkan sonuçlar. Küresel iklim değişikliğine katkı yapan etkenleri hepimiz biliyoruz, insanoğlunun çevresine verdiği zararlar ya da aşırı kirlenme. Dolayısıyla, doğal afetlerden en fazla kim etkileniyor? Hepimizin şimdi burada Komisyon üyesi olarak görev yaptığımız tarımsal üretim etkileniyor, çiftçiler etkileniyor.

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz yıllarda da bu yıl da gerçekten çok kötü ve çiftçileri mağdur eden afetler yaşandı. Burada, geçtiğimiz haftalarda biz, 46 ilde bu konularla ilgili inceleme yaptık, aşağı yukarı her bölgenin sorunu aynı. Aşırı sıcaklardan etkilenen bölgeler var, dondan etkilenen bölgeler var, doludan, fırtınadan etkilenen bölgeler var. Burada bu insanların, çiftçilerin mağduriyetini giderecek önlemler alınmalı. Mevcut olan 2090 sayılı, 70'li yıllarda çıkarılmış Doğal Afet Yasası çiftçilere doğal afetlerden dolayı zararlarını karışlamakta katkı yapmaktan uzak. Orhan Başkanım izah etti, uzatmayacağım.

Tarım sigortası var. Evet, gerçekten, elimizde, doğru uygulandığı zaman çiftçilerin mağduriyetini giderecek bir argüman aslında. Ben kendim de tarım sigortası yaptıran bir çiftçi olarak bu sene aşırı sıcak ve poyrazın olabileceğini asla kestiremezdim ama şöyle de bir durum var: Şimdi, bu "Tarım Sigortası" diyoruz, "TARSİM" diye adlandırılıyor. Bu sigortanın amacı, doğal afetlere karşı ürünleri koruyabilmek. O zaman siz doğal afetleri adlandırıp, belirli bir kalemleri oraya oluşturup "Sadece bu afetlere maruz kalırsanız tarım sigortası sizin zararınızı tazmin eder." derseniz işte yanlışlık orada başlar. Adı üstünde doğal afet sigortası; doğal afetin ne olacağını Yüce Mevla'm bilir, hiçbirimiz bilemeyiz; dolu mu yağar, don mu olur, aşırı sıcak mı olur, fırtına mı olur... Yani, burada aslında yapılacak en hayırlı iş, bu işte gerçekten alanda hem bunu yaşayan hem tarım sigortasının yaygınlaşmasını -defalarca söylüyorum- isteyen bir çiftçi olarak her zaman şunu dedik: Bir poliçe yapın, bir poliçe, doğal afet poliçesi; burada fırtına da olsa, sel de olsa bu yıl yaşadığımız örnek gibi aşırı sıcaklar da doğal afettir, bunun da güvence altında olduğu bir sigorta modeli olsun ülkede. Dolayısıyla bu yapılmadı, hep bir kavram kargaşası, çiftçi dolu sigortası yaptırıyor, eksper gidiyor "Vay efendim, senin poliçende bu olan afet yok bölgede, dolayısıyla zararını karşılamayız." diyor. Türlü türlü zorluklar var, dolayısıyla burada aslında tekrardan, Sayın Bakan Yardımcısı da burada, tarım sigortasıyla alakalı mutlaka bizler Parlamentoda bununla ilgili yasal değişiklikleri teklif edeceğiz ama yürürlükte olan Tarım Sigortaları Kanunu var, bu kanun çerçevesinde bu yılı da içine almak şartıyla tek bir poliçe ve poliçenin yapıldığı primler de uygun hâle getirilerek çiftçilerin tamamının faydalanacağı bir tarım sigortası modelinin mutlaka ülkede hâkim kılmamız gerekiyor. Kaçış yok, neden kaçış yok? Artık doğal afetlerin ne zaman, nerede, nasıl geleceğini bilemiyoruz. Bir daha söylüyorum: Eğer çiftçileri güven altına alacaksak mutlaka tarım sigortasını daha geliştirip sadece ürünü güvence alacak değil aslında çok yıllık bitkileri de güvence altına alacak... Biz böleceksek poliçeleri, ürün poliçesi bir de işletme ile çok yıllık bitki poliçesi adı altında bunları devam ettirebiliriz, bu çok önemli.

Şimdi, gelelim olan aşırı sıcak afetine. Değerli arkadaşlar, burada geçmişe dönük... Şimdi arkadaşlar diyor ki: "2021 yılında, bu aşırı sıcak da poliçe güvencesi kapsamına alınacak." Ee, iş işten geçti, doksan yılda, yüz yılda böyle bir sıcak olmuş. Ee, ne olacak şimdi bu zarar gören çiftçi, kendi başına mı kalacak? Eğer, biz sosyal bir devletsek mutlaka bu yılı da içine alacak şekilde bir düzenleme yapılması lazım. Şimdi, diyebilirsiniz ki: "Geçmişe dönük, geriye dönük böyle bir işlem olmaz." 2016 ya da 2017 bizim sigortamız sadece ürünü kapsamasına rağmen özellikle Ziraat Odası Başkanı olduğum dönemde Mersin'de aşırı kar yağışı nedeniyle kırılan ağaçlar, az önce bahsettiğim, çok yıllık bitkiler geriye dönük Bilim ve Danışma Kurulunun tavsiye kararıyla TARSİM Yönetim Kurulunun aldığı yönetim kurulu kararı ve o zamanki Bakanlığın onayıyla bu zararlar karşılandı. Burada da kaçış yok, bu insanlar gerçekten mağdur, Hatay'dan tutun İzmir'e kadar milyonlarca çiftçi, narenciye üreticisi, zeytin üreticisi, birtakım meyve üreticileri bu işten mağdur, dolayısıyla bunların mutlaka gündeme getirilmesi doğru olacaktır, bu yılı da içine alacak şekilde bir düzenlemenin mutlaka uygulanması gerekir.

Değerli arkadaşlar, söylenecek çok şey var özellikle de şunu söyleyeyim, şimdi, saygı duyarım siz öyle görüyorsunuz, öyle inanmışsınız, hep tarımla ilgili sorunları konuşmaya başladığımızda 2002 yılında tarımdaki ekonomik birtakım rakamları veriyorsunuz, bugün geldiğimiz noktayı veriyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, siz ona inanıyorsunuz ama bir de gerçekten alanda bir bakın, ne oluyor ne bitiyor. Şimdi, "Tarımda en büyük sorun ne?" desek diyeceksiniz ki: "Sorun yok." ama tarımda sorun çok. Bak, az önce anlattım doğal afeti ama aslında en büyük problem şu anda çiftçi borçları. Siz geçmişte çiftçilere, parayı nasıl idare edeceğini bilmeyen, parayı nereye harcayacağını bilmeyen insanlara hayatta görmediği kadar kredi imkânı sağlarsanız, bugün 180 milyara yaklaşır banka, Tarım Kredi Kooperatifleri borcu ve piyasa borcu. Dolayısıyla, yani bu çiftçiden kaynaklanmıştır, iktidardan kaynaklanmıştır, bir sıkıntı var.

Yine aynı konuyla alakalı, 2006 yılında çıkartılmış bir yasa var. Burada, bu yasa maddesine de dayanılarak çiftçilerin borçları, faizi affedilerek hatta 2006'dan bu tarafa çiftçilere destek olarak verilmesi gereken ama verilmeyen miktarı da bütçeye koyarak çiftçinin borcunu affedecek bir pozisyona da gelebiliriz. Aslında faiz affı ve borç yapılandırmasından ziyade, çiftçilerin borçlarının ortadan kaldırılması, affedilmesi bence bu ülkeye yapılacak en hayırlı iş. Çünkü işte bu Covid 19, işte pandemi dönemi de bize gösterdi ki vallahi istersen dünyanın en zengin adamı ol, istersen en fakir insanı ol, bir simide, bir ekmeğe muhtaç oluyorsunuz evinizin içinde. Dolayısıyla burada gıda önemli, gıdayı da üretecek insanlar önemli. Bizim için çiftçilerimiz çok değerli, çok kıymetli. Topraklarımız aslında atalarımızın canlarıyla kanlarıyla kazanıp bize armağan ettiği bir miras. Biz bu mirasın üstünde ekip diken insanları korumalıyız, ekonomik olarak güçlendirmeliyiz ki bu insanlar topraklarına sahip çıksınlar, bu insanlar toprakları gelecek nesillere, evlatlarımıza bir miras olarak bırakabilsinler, sahip çıksınlar topraklara. Özellikle tarım topraklarına sahip çıkılsın yani şehirdeki o rant elde edilen topraklardan bahsetmiyorum, yatırımlardan bahsetmiyorum. Tarım arazilerinin mutlaka korunması gerekiyor. Öncelikle çiftçiyi ekonomik olarak güçlendirerek koruruz bu toprakları, ondan sonra da alınacak yasal önlemlerle koruruz.

Değerli arkadaşlar, bir de burada hazine arazileri sorunu var. Sayın Orhan Başkanımız da söyledi, evet, 9.700 hektar hazine arazisi tarımda kullanıma açıldı. Şimdi şu anda Sayın Tarım Bakan Yardımcısı burada, acaba ülkemizde ne kadar hazine arazisi tarımda kullanılıyor, bunun bir envanteri var mı? Ne kadarı üretimde kullanılıyor, bunun bir çalışması var mı? Tarımda aslında esas önemli olan -ikinci bir konu- hem envanter çalışması yapılması; ülkede hangi alanda, hangi bölgede ne üretiliyor, ne kadar üretiyoruz... Bu bir ticari meta. Eğer siz ürettiğinizi bilemezseniz ne ülkenin iç piyasadaki ihtiyacını programlayabilirsiniz ne ihracatınızı artırabilirsiniz. Onun için envanter mutlaka şart. Acilen, en başta yapılması gereken bence bu durum tespiti. Ondan sonra da hazine arazilerinin tarımda kullanılan miktarları tespit edilecek. Özellikle tarımsal amaçla kullanan çiftçilerimize bunun tahsisi yapılarak daha sonraki dönemlerde inşallah -tahsisinden sonra- üretimden para kazanır ve o arazileri tarımsal amaçlı kullanmak şartıyla satışının ve tapusunun verilmesi de elzem olandır bu ülkede. Çünkü bu topraklarda üretim yapan çiftçiler gerçekten ne desteklerden faydalanabiliyorlar ne de -işte az önce bahsettiğim- üretimlerini doğal afetten koruyabiliyorlar çünkü kayıt altına giremiyorlar. Dolayısıyla bu çok önemli.

Bir de şu hususu dikkatlerinize sunuyorum: Özellikle Mersin gibi, deniz sahili olan şehre yakın bölgelerde arazilerin çok kıymetli olduğu illerde yeni bir salgın başladı arkadaşlar, ne salgını biliyor musunuz? Hazine arazilerini Ankara'dan, oradan buradan insanlar geliyor köylere, belki de seksen-yüz yıldır kullandıkları arazilere diyor ki: Bakanlığa müracaat ettim, ben bu hazine arazilerini kiralayacağım, burada üretim yapacağım. Hoppala arkadaşlar ya, bu insanların hiç mi hakkı yok? O insanlar, oraya giden şirkettir ya da işte sermaye sahibi orayı tahsis edeceğiniz insandır. Peki, o bölge halkıyla ilişkisi ne olacak? Huzuru nasıl bulacağız? Dolayısıyla, burada Sayın Tarım Bakan Yardımcımıza da söylüyorum: Tarımsal amaçlı arazileri mutlaka koruyalım, o kırsal mahalle mi dersiniz köy mü dersiniz, ne derseniz deyin, orada üretim yapan çiftçilere mutlaka bunları kullandırmalıyız. Bu çok önemli. Yani siz o arazileri sermayeye ya da ne bileyim ticaret erbabına verirseniz bugün para kazanıyorsa eker diker ama iki sene sonra, iki gün sonra para kazanamıyorsa oradan, üretimden çekilir gider, ondan sonra o araziler orada atıl kalır. Dolayısıyla bu çok önemli.

Mersin'de bugün altın gibi çok değerli olan limon ihracatını yasakladık. Niye yasakladık? "Bir afet oldu, iç piyasaya yeteri kadar ürün arz edemeyiz dolayısıyla ihracatını yasaklayalım." dedik. Çünkü limon çok kıymetli, uzmanlar limonun faydasını anlata anlata bitiremiyor. Benim köylüm, 80-100 yıldır, dedesinden, daha önceki nesilden kalan hazine arazisinde limon üretiyor.

Hazine, 260 dekar bir araziyi TOKİ'ye tahsis ediyor. Ne amaçlı tahsis ediyor? Konut amaçlı; orası tarım arazisi. Çünkü belediyeler orada onun tarım dışına çıkmasına izin vermez, nefes aldığımız bir yer. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ben iddia ediyorum, eğer yarın TOKİ'de kalırsa bu arazi, oraya imarı verecek, oranın betonlaşmasının önünü açacak. Orada 9 bin dekar daha arazi var ve o köylüler emin olun, şu an belki de milyarlarla ölçülecek değerde arazileri imara açtırmadılar biliyor musunuz? Çünkü insanlar ekmeğini tarımdan kazanıyor yani bugün bıraksa şehrin en güzel yeri. Bu insanlar imara açtırmadılar tarımda kalalım diye. E biz devlet eliyle bu TOKİ'yi oraya koyarsak ne olacak? Yazık değil mi bu ülkeye? Dolayısıyla bunlar çok önemli. Kusura bakmayın biraz da ses tonumu yükselttim ama gerçekten üzüldüğüm için söylüyorum. Bunlara dikkat etmemiz gerekiyor. Hazine arazilerinin özellikle eğer tarımda kullanılacaksa o bölgede üretim yapan çiftçilere -biz "kadim hakkı" deriz, sizler de mutlaka öyle diyorsunuz- önceden orada işletmede bulunduğu için, araziyi işlettiği için burada bu insanlara mutlaka tahsisinin yapılması çok önemli.

Burada bu yapacağımız 34 maddelik yasada tabii ki birtakım aksaklıkların olduğunu biliyoruz, gördüğümüz kadarıyla, onun çalışmalarını yapıyoruz. Maddeler üzerinde de konuşacağım.

Ben şimdiden, Komisyonumuzun alacağı kararın ülkemize, çiftçimize ve insanlarımıza hayırlı olmasını diliyorum, kolay gelsin.