KOMİSYON KONUŞMASI

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu teklifi hazırlayarak gündeme getiren değerli milletvekilleri ve başta Tarım ve Orman Bakanlığımız olmak üzere ilgili bakanlıkların hazırunda bulunan değerli yetkilileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sevgili Ayhan Barut Vekilimizin annesi Sakine Hanım'ın vefatı dolayısıyla başsağlığı diliyorum bir kez daha, mekânı cennet olsun.

Sayın Başkan, size bu sorum, özel: Bunlar şahsınıza mı ait, dağıtılan bu şeyler yoksa Komisyon olarak mı dağıtıldı?

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Benim şahsıma ait.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Güzel, teşekkür ediyoruz ama "Tarım Orman Komisyonu" demişsiniz; Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu yazmak uzun geldi herhâlde.

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Yazan onu becerememiş.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Peki, teşekkür ederim.

Şimdi, tabii, tarım sektörünün meseleleri o kadar çok, o kadar büyük; belki hiçbir sektör bu kadar yoğun, bu kadar kapsamlı, bu kadar önemli ve büyük meselelere sahip değil. Dolayısıyla buradaki bütün muhalif vekil arkadaşlarımız da -doğal olarak- fırsat buldukça Meclis çatısı altında bu sorunlara ve çözümlere yönelik -ben de dâhil- Bakanlığımızın da bürokratlarını, yetkilileri, çok sık göremediğimiz Bakanlık yetkililerini hazırunda gördükçe bu sorunlara dikkat çekme gayreti içinde oluyoruz.

Şimdi değerli arkadaşlar, acı bir söz ama söylemek zorundayım: Türk tarımının nasıl ve hangi nitelikte yönetildiğini bugüne kadar -belki de AK PARTİ'nin iktidar döneminde, biraz öncesine de gidebiliriz- bu önümüze gelen tekliflerin niteliğinden anlayabiliyoruz. Torba kanun niteliğinde gelen bu kanun teklifleri aslında bir temel kanun niteliğinde kabul edildiği için ve Meclis Genel Kuruluna indiğinde de madde madde değil, kanunun, sonuçta tümü oylanarak, herhangi madde üzerinde belki kabul oyu kullanabilecekken veya tümü üzerinde kabul oyu kullanabilecekken veya ret oyu kullanabilecekken tamamı üzerinde bir karar vermek durumunda kalıyoruz. Bu da torba kanunla yasalaşan ve değişik kanunlarda değişikliğe neden olan niteliksiz değişiklikleri de beraberinde getiriyor. Bütünsel olarak baktığımızda, belki, gerçekten, hepimizin kabul edeceği, arkasında duracağı maddeler olmasına rağmen bütünü içerisinde ağraz çıkaran maddeler nedeniyle bütününe karşı çıkmak zorunda kalıyoruz. Ve bu da tabii, nitelikli bir yasama faaliyetini gerçekleştirme imkânını bize sunmuyor, bunu özellikle belirtmek istedim.

Şimdi, dolayısıyla burada, mesela bugün önümüze gelen kanun teklifinde 12 ayrı kanunda ki Türkiye Radyo Televizyon Kanunu da var bunun içerisinde tabii, o da tarımla ilgili bazı meseleler, tağşişle ilgili meseleler olduğu için belki. Ama 12 ayrı kanunda değişiklik yapan bir teklif; o kanunda değişiklik, bu kanunda değişiklik, Devlet Su İşleri Kanunu'nda 2018'de iki ayrı değişiklik, şimdi bir değişiklik, bir daha bir değişiklik. Yani kanunlar aslında tırtıklana tırtıklana ve kanunun bütünselliği bozularak yasama faaliyetini sürdürüyoruz. Gerçekten, çok niteliksiz bir faaliyet olduğunu söylüyorum. Bunu kesinlikle doğru bulmadığımın bir kez daha kayıtlara geçmesini isterim.

Mesela, Devlet Su İşlerinin bundan önce sulama birlikleriyle ilgili çok kapsamlı kanunu vardı. O zaman sulama kooperatifleri, Bakanlık üzerinden olsun, denetlensin falan dedik ettik, olmadı, şimdi kanun teklifinde değişiklik geliyor. O zaman DSİ Kanunu'na getirdiğiniz bir maddeyle, "Birliklere su borcu ve elektrik borcu olan çiftçilerin bu borçları Ziraat Bankası üzerinden yapılan destekleme ödeneklerinden mahsup edilir." diye desteğe el koyma düzenlemesi getirdiniz. Şimdi bunun sıkıntılarını çekiyoruz. Hemen bu arada bir parantez açarak söyleyeyim, mesela İzmir'de Bergama ilçemizde Yortanlı barajımız var. Burada sulama yapan çiftçilerimizden, kullandığı suyun, borcunu ürün hasadından önce ağustos eylül aylarında ödemesi isteniyor. Yani pamuk üretiyor, eylül ayında hasat edecek, "Hasat etmeden borcunu öde." diyorsunuz. "Ödeyemezsen, elektrik desteğinden mahsup edelim." diyorsunuz. Yani çiftçiyi, üreticiyi çaresizlik içerisinde yok olmaya mahkûm ediyorsunuz. Eğer kullandığı suyun borcunun ödemesini ötelerseniz hiç olmazsa hasat eder, hasadını tamamlar, borcu neyse... "Borcumu ödemeyeceğim." demiyor. Mesela çiftçiye, su borcunu ödemezse aynı zamanda yasal takip başlatıyorsunuz.

Ayrıca, baraj suyunda örneğin, açma kapama planlaması yok, çiftçi su isteyecek, planlama olmadığı için ne zaman su verirler bilemiyor, üretim kararını veremiyor. Böyle, gerçekten kabul edilemez... Yani kimseyi incitmek adına söylemiyorum bunları, bilginiz olsun ve bu konuda bir şeyler yapılması gerekiyor. Geçen yıl barajda patlama oldu, taşkın oldu, bölgedeki ürün çiftçisi çok ciddi bir hasar gördü. Ziraat Odası ve bilirkişi zarar ziyan tespitlerini yaptı ama sonra dendi ki: "Devlet burada sorumlu değil, bu hasarı siz kendiniz karşılayacaksınız." Bu kabul edilemez. Dolayısıyla bunların bir bütünsellik içerisinde -Devlet Su İşleriyse Devlet Su İşleri; hemen yanımda oturan değerli vekilimiz de bahsetti- yani bu bütünsellik korunarak... Mesela bir su politikası, su stratejisi çerçevesi içerisinde kooperatifleri, birlikleri, yönetimi, denetimi, suyun tasarruflu kullanımı vesaire gibi meseleler, temel kanun, torba kanun vesaire değil, bir kanun teklifi olarak, böyle bütünsellik içerisinde gelirse nitelikli yasama işte o zaman olur diye düşünüyorum.

Orman tanımı... Bakın, orman tanımını hemen kanundan okuyacağım size: "Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır." Orman tanımında bir yerde aslında ağaç olması da gerekmiyor, ekosistem içerisinde orada ağaç da yetişebilir ama orman sadece ağaç ve ağaççık değil, aynı zamanda içerisindeki ekosistemin bütünü içerisinde, yaşayan bütün canlı cansız varlıklarıyla birlikte bir bütündür. Bunu bozuk orman, işte taşlık, kayalık, bozuk makilik vesaire gibi sanki böyle işe yaramaz bir alanmış gibi tanımlayarak Orman Kanunu sürekli tırtıklandı. O "tırtıklama" kelimesini özellikle kullanıyorum, daha önce tırtıklandı. İşte orman arazilerinde orman dışı ürünlerin depolanması vesaire, orman altına, yer altına depo yapılması, işte efendim, diğer bazı ürünlerin işletilmesi, depolanması vesaire... Şimdi yine başka tesisler geliyor. Buradan özellikle şunu okumak istiyorum, bu 18'inci maddesini Orman Kanunu'nun, örneğin eklediğiniz madde şu: "Bozuk orman alanlarında..." Ne demekse bozuk orman alanları? Kim bozdu bu orman alanını, kim bozdu yani? Doğal hâlde kendi kendine bozulur mu orman alanı? "Bozuk orman alanlarında orman bitkisi fidanlıkları kurulmasına..." Güzel. "Mantar ve tıbbi aromatik bitki yetiştiriciliğine..." E güzel. "Orman alanlarından üretilen odun dışı ürünlerin mamul ya da yarı mamul olarak işlenmesi amacıyla tesis kurulmasına..." Orman alanlarından üretilen yani orman ürünlerinden değil, orman alanlarından üretilen odun dışı ürünler. Şimdi, bir orman alanından başka ne üretilebilir, ben size söyleyeyim: Ormanı keser biçersiniz, altındaki taş toprak -neyse- maden, çıkartırsınız, orman alanında maden üretirsiniz. Ben merak ediyorum, ben mi yanlış okuyorum ya da benim algım mı yanlış, ben mi ters algılıyorum ya da burada böyle bir sıkıntı mı var? Yani bu çok ciddi bir değişiklik yani "Orman alanlarından üretilen odun dışı ürünlerin mamul ya da yarı mamul olarak işlenmesi amacıyla tesis kurulması..." Alın size bir orman alanını yok etme projesi daha. Olmaz değerli arkadaşlar, böyle bir şey olmaz. "Devlet ormanları daraltılamaz." diyoruz Anayasa'da, daraltmak için elimizden gelen her şey -elimizden gelen derken kendimi kastetmiyorum, lafın gelişi söylüyorum, doğal olarak, bu kanun teklifini getiren arkadaşlar açısından veya yürütme açısından söylüyorum- elden gelen her şey yapılıyor, ormanların yok olması, tırtıklanması, endüstri bölgeleri, sanayi bölgeleri, ona buna açılması vesaire. Mera alanları da aynı, tarım alanları da aynı.

Toprak Koruma Kurulu var. Toprak Koruma Kanunu zaten yıllar oldu kanunlaşalı. Yıllarca bekledik bu büyük ova koruma alanları, arazi kullanımı planları yapılsın; yapılmadı, yapılmadı. Arazi kullanımı haritaları yapılsın; yapılmadı, yapılmadı. "Tarım il müdürlükleri Toprak Koruma Kurulları çerçevesinde..." dendi, kurullar toplanmadı bile. Ben İzmir'de Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanlığı da yaptım, Ege Üniversitesinde öğretim üyesiydim, bu kurullar çalışsın istedik, çalıştıramadık. Tarım il müdürünün bir imzasıyla, parsel parsel, ne kadar tarım alanı varsa kaybettik ama şimdi çok fazla koruma tedbiri değil, daha çok yine tırtıklama anlamında değişiklikler önümüze geliyor maalesef.

Şimdi, ben soruyorum: Hangisi öncelikli bir millî değerimiz, varlığımız? "Kaynak" demiyorum Vekilim gibi, varlığımız; çok önemli. Savunma sanayisi yatırımıyla yapacağımız tesis mi, ormanlarımız mı? Hangisi öncelikli varlığımız, hangisi? Ormanlarımız mı, tesisler mi? Bu tesisler orman dışında yerlere yapılamıyor mu? Yapılabilir. Niye orman? Asla kabul edilebilir değil. Şimdi, bu Orman Kanunu'nda da istisnaları gittikçe artırıyoruz. Bu Kamu İhale Kanunu'nda istisnalar öyle a'dan geldi; a, b, c, d, z'ye kadar; z'den sonra aa, ab, ac diye trafik plakası gibi devam ediyor. Orada da demiştik: KİK Kanunu'nda istisnaları yazacağımıza kapsam içinde olanları yazalım, daha kolay işimiz; istisnaları okumak, anlamak, öğrenmek daha zor oluyor. Şimdi neredeyse Orman Kanunu da bu hâle gelecek. Orman dışına çıkartılabilecek alanları yazmak yerine orman alanlarının tanımını yapmak belki kısaca daha kolay olacak. "Diğerleri ne hâli varsa görsün?" mü denecek? Bu da kabul edilebilir bir şey değil diye düşünüyorum.

Notlarıma göre sanıyorum söyleyeceklerim bu kadar.

Şunu da söylemek istiyorum, bakın, değerli arkadaşlar, şu söyleniyor kimi zaman bize: "Ya, ne olacak? 3-5 ağaç; 3-5 dönüm, 3-5 hektar ağaç kesiliversin. Bak, biz buraya onun 5 katı, 10 katı ağaç diktik." Değerli arkadaşlar, sizin 1 evladınız var; yeni 9 evlat daha kazandınız, yetiştirdiniz, 10 evladınız oldu, 10 evladınız var, "Hadi, 1'ini feda edeyim." der misiniz? Ormanları evladı gibi ve millî bir değer olarak görmeyen anlayış ha bire onları yok etmeye, tırtıklamaya çalışır.

Tabii, burada şunu da belirteyim: Bu Sulama Kooperatiflerinin talepleri var. Yani, burada kooperatifi Tarım ve Orman Bakanlığına denetimine bırakmak, denetimine almak falan filan, vesair değil ama mesela Tarım Kredi Kooperatiflerinin ana sözleşmesinin 8'inci maddesinde kooperatifler ile bölge birlikleri genel kurullarının verecekleri kararların merkez birliğince de onaylandığında kesinleşmesi ve kooperatifler için merkez birliğinin bu yetkisini bölge birliğine devretme yetkisinin verilmesini istiyor, gayet basit bir yetki. "Tarım Kredi Kooperatiflerinin bu yetkisi var, ben de istiyorum." diyor Sulama Kooperatifleri Merkez Birliği. Mesela "Yine, Tarım Kredi Kooperatiflerinin ana sözleşmesinin 9'uncu maddesinde bölge birliği çalışma alanı içine alınan kooperatifler ile bölge birliklerinin üst kuruluşlara girme zorunluluğu var, bunu da getirin." diyor. Mesela kooperatiflerle ilgili ya da DSİ'yle ilgili bütünsel bir sulama stratejisine yönelik bir kanun teklifi gelseydi, burada konuşuyor olsaydık bu maddeler üzerinde daha detaylı, doğru... Ben şundan tereddüt etmek istemiyorum, tereddüt etmiyorum da diyemiyorum maalesef: Yani, bu salonda gerek yürütmeden olan vekil arkadaşlarımız gerek Bakanlığınızın yetkilileri gerek buradaki diğer bütün milletvekili arkadaşlarımız, yani burada hazırunda bulunan herkes olarak bu devletin, bu milletin, bu vatanın iyiliği, güzelliği, geleceği için mutlaka bir çaba içerisindeyiz ama bunu böyle yapmazsak buna aykırı bir durum oluşuyor. Mesela her yıl yapılan kooperatif bölge birliği ve merkez birliğinin genel kurullarının Tarım Kredi Kooperatiflerinde de olduğu gibi mali ve olağan genel kurulunun dört yılda bir yapılmasını istiyor Sulama Kooperatifleri Merkez Birliği. Yine, mesela, merkez birliği ve bölge birliklerinin güçlenmesi ve merkez birliğinin kooperatifleri... Güneş enerjisi kurulumuna katkı sağlanması için tarımsal elektriklerden merkez birliği hesabına yüzde 1 kesinti yapılarak yatırılmasının sağlanmasını istiyor. Tüzüklerinde daha önce var olan Kooperatiflerin su satışlarından kesilen yüzde 2'lik payın yüzde 1'inin bölge birliğine, diğer yüzde 1'lik payın da merkez birliğine; eğitim ve ucuz enerji altyapısı oluşturulmasında kullanılmak üzere tüzüğe tekrar konulmasını istiyor. Merkez birliğinin daha etkin bir şekilde ülke ekonomisine katkı sağlayabilmesi ve verimli çalışma yapabilmesi için bu tedbirlerin ve kararların alınmasını bekliyor Türkiye Sulama Kooperatifleri Merkez Birliği.

Değerli arkadaşlar, su, toprak, hava ve tabii ki bütün flora ve fauna olarak yeryüzünde ve ülkemiz topraklarında sahip olduğumuz bütün bu varlıkları evladımız gibi korumak zorundayız; bunlara en ufak bir halel gelmesine, en ufak bir zarar gelmesine tahammülümüzün olmaması gerekir ama bu yapılan düzenlemelerin ne yazık ki bunu, bu düşüncemizi çok fazla yerine getirdiğini, getirebileceğini düşünmüyorum.

Sulama yatırımlarına bakın; geçen sene, 2018 yılı GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı Raporu... Hem de kapağında yazıyor, hem de kapağında...

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Toparlarsak efendim.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Bitiriyorum. Son cümlemdi Sayın Hocam, Başkanım; kusura bakmayın.

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Estağfurullah.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - "2018 yılında GAP projesi, bütün sulama yatırımları tamamlanacak." Hedef 2018'di, aradan iki yıl geçti, GAP'ın tamamlanmış sulama yatırımları oranı yüzde 31, 2018 yılı Faaliyet Raporu'nda tamamlanma oranı yüzde 31. İşte onun için bu Covid-19 pandemi süreci, bize hem su kullanımında, su tasarrufunda hem de gıda arzı anlamında, tarımsal üretim anlamında sulama yatırımlarına biraz daha dikkat etmemiz, önem vermemiz gerektiğini hatırlatıyor. Ve çok yakın bir gelecekte karşılaşacağımız kuraklık ve tarımsal üretim arz sorununu karşılayacak yatırımlara öncelik vermemiz gerekirken 2002 yılında bitmesi gereken GAP projesi 2012'ye uzatıldı -GAP Master Planı'nın hedefleri- sonrasında 2020'ye geldik, on sekiz yıllık AK PARTİ'nin iktidarı döneminde bir karınca boyu yol katedilemedi; bunu da belirtmek istiyorum.

Sabırla dinlediğiniz için Sayın Başkan, değerli vekiller; hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun.