KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan Yardımcısı, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, tabii, alanının uzmanı bu kadar isim varken haddimi de aşmak istemem ancak Eskişehir çiftçisinin son bir yıl içinde yaptığımız müteakip ziyaretlerde onlardan aldığımız -ne diyelim- sorumlulukla, emanetle bazı talepleri vardı; bu kanun taslağının, hazırlanmış metnin içinde onları görememenin verdiği hayal kırıklığını sizinle paylaşmak isterim ve somut örneklerle de neden düzeltemediğimizi sizlere aktarmak ve inşallah da düzeltilmesine yönelik çağrılarda bulunmak isterim.

Öncelikle, birçoğumuzun illerinde bir yıl içinde çeşitli afetler yaşandı, çeşitli doğal afetler. Bizim Eskişehir'de tam bir yıl içinde 3, hatta sonuncu doluyu da eklersek 4 farklı afet yaşandı; bunlardan ilkinde yaklaşık 1.200 çiftçimiz değişik ilçelerimizde çok büyük zarar görmüştü selden, doludan. Biz köylere gittiğimizde, tabii, çaresiz çiftçi, tarlasının başında "Ne yapacağız, ne edeceğiz..." Sağ olsun, tarım ilçe müdürlüklerimiz, il müdürlüğümüz geliyorlar, işte, zarar tespiti yapılıyor, hasar tespiti yapılıyor, sonra onlar raporlaştırılıyor her ilimizde olduğu gibi. Bizim ilimizde bir rapor hazırlandı yaklaşık 1.200 çiftçinin zararına ilişkin; 55 milyon liralık -eski parayla 55 trilyon liralık- bir hasar tespiti yapıldı ve Ankara'ya -hep öyledir, Ankara'ya gönderilir- gönderildi, hem Bakanlığa hem Cumhurbaşkanlığına. Ancak aradan geçen bir yıl içinde maalesef 440 bin lira gibi komik bir rakam dışında bu çiftçilere tek kuruş hiçbir yardım gitmedi; ben şahidim çünkü bazı köylere 2-3 kere daha fazla gitmişliğim var. Öncelikle şunu söyleyeyim: Gittiğimiz tarlalarda "TARSİM karşılıyor mu..." "Karşılamıyor." "Diğer, işte, 2090 sayılı Kanun karşılıyor mu?" "İşte, orada da o 'yüzde 40' koşuluna uyamıyoruz." diyorlardı. Daha sonra, şubat ayında özellikle Sarıcakaya, Mihalgazi gibi seracılığın yapıldığı ilçelerimizi bu sefer fırtına vurdu. Fırtınanın vurduğu köye, hatta bir önceki doludan etkilenen, selden etkilenen aynı çiftçiye gittik -ismini şimdi hatırlamıyorum, daha sonra paylaşırım sizinle- bu sefer fırtına vurmuş, adam perişan. "Ne yaptınız?" "Bu sefer de TARSİM karşılamıyor." "Neden?" "İşte, karşılanması için fırtınanın hızının saatte 90 kilometre olması lazımmış ama bizim Sarıcakaya'da saatte 60 kilometre yaşanmış o gece." Yani buna inanmak mümkün değil dinlediğinizde. Adama ne anlatacaksınız? Adam size anlattığında onu nasıl teskin edeceksiniz? Yani, bu TARSİM meselesi kendi boyutuyla; ayrıca, işte, ÇKS'yi kapsamaması boyutuyla başlı başına ele alınması gereken bir mevzu ama burada bunu göremiyoruz.

Son olarak, bu sefer yine don vurdu 12 ilçede 5.575 çiftçimizi; yaklaşık 220 bin dekar alan zarar gördü; bizim ziraat odalarının ve tarım ilçe, il müdürlüklerinin hesabına göre 100 milyona ulaşan bir zarar daha var. Ama gittiğinizde, artık çiftçiler tamamen ümidini kesmiş durumda, "Nasıl olsa versek de vermesek de bir şey gelmeyecek." havasındalar. Mesela en son, 4'üncü dediğim doluda da yine tekrar Tepebaşı ilçemizin Sakintepe köyünde bir çiftçiye gittik, böyle büyük bir üretici; 1 milyon 200 bin adet marulu tarlada gitmiş. "Faydalanabiliyor musun?" "Hayır, faydalanamıyorum; TARSİM'den faydalanamıyorum, öbür taraftan faydalanamıyorum." "Ne yapacağız?" "Hiçbir şey yapamayacağız." Şimdi, gerçekten perişan durumdalar ki her biriniz biliyorsunuz, alanlarında uzman isimler de burada. Bu konularda bir şey yapılması lazım ama biz, işte, bu metne, diğer torbalara, gelenlere baktığımızda, maalesef bu dertleri çözecek adımlar atılmıyor. "Nedir onlar?" dendiğinde, konuştuğumuzda hepinizin bildiği konular. Ama işte, bu afetlerin sonrasında ortaya çıkan hasarın en aza indirilmesi adına çiftçiye en azından ekim, tohum, ilaç, gübre, işçilik, mazot, sulama gibi masraflar için destek verilmesi lazım, nakit desteği lazım. O da yapılmıyor mu? Borç ertelemesi, nakit desteği de lazım çiftçiye. Benzer şekilde, işte, sınırlı da olsa verilen desteklerde Çiftçi Kayıt Sistemi'ne dâhil olmayan üreticilerin de kapsanması lazım. İşte, pancarda kotasını tamamlayamayan çiftçilere ceza kesilmesinin önünün kesilmesi lazım. Banka ve Tarım Kredi Kooperatiflerinin çiftçi borçlarını sıfır faizle en az iki yıl ertelemesi lazım. Burada defalarca ifade edildi, tarlalarda kullanılan sulama ekipmanlarının, trafoların, panoların, pompaların da TARSİM kapsamına dâhil edilmesi lazım. Ama dolu, don, fırtına vesaire... Şimdi, sigorta dediğimiz şey, hepimiz evimizi sigortalıyoruz, arabamızı sigortalıyoruz yani olabilecek her türlü riske karşı sigortalıyoruz. Şimdi, ne gelse başına "TARSİM karşılamıyor." Böyle bir şey olmaz. Biz çiftçiye geçmiş olsuna gidiyoruz, "Karşılıyor mu?" diye soruyoruz, "Karşılamıyor." diyor. "Niye karşılamıyor?" diyoruz. "Şu kadar kilometre hızda olmuş fırtına, çok düşük kaldı bizim fırtına." diyorlar. Bir daha gidiyoruz "Niye karşılamıyor?" diyoruz. Bu sefer seli karşılamıyor. Yani böyle hakikaten trajikomik ama insanları yapayalnız bırakan durumla karşı karşıyayız.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, enerji giderleri konusu çok ciddi sıkıntı. Bir yılda elektrik giderleri yüzde 118 artmış durumda. Borcunu zamanında ödeyemeyen çiftçilerin aboneliklerinin iptal edilmesinin önüne mutlaka geçilmeli ve mağduriyetlerin giderilmesi mutlak surette şarttır. Çiftçinin tarımda kullandığı elektrikten alınan kayıp kaçak bedeli, enerji fonu bedeli, tüketim vergisi, KDV vergisi, trafo kaybı, TRT payı gibi ilave vergilerin kaldırılması gerekir. Hakikaten, bunları ödeyecek hâli kalmamış durumda çiftçilerin. Bölgede yaşanan elektrik kesintileri nedeniyle -hepimizin köylerinde var, biliyorsunuz- çiftçinin derdi büyük. Bir taraftan elektrik kesiliyor, bir taraftan da kullandığında elektriğin faturasını ödeyemiyor. Pompalar, panolar hasar görmekte. Tarlalarda kullandığı sulama ekipmanlarının ve işte bu pompaların TARSİM kapsamına alınması lazım. Eskişehir'imiz -birçok ilimizde de aynı sıkıntı var- IPARD kapsamına alınmıyor. Neden? Eskişehir gelişmiş il. E, tamam ama gittiğinizde bizim kırsalımız daha az gelişmiş, Günyüzü'müz, Beylikova'mız, Alpu'muz, İnönü'müz şehir merkezinde olan Köprübaşı, Tepebaşı'mız, Odunpazarı'mız kadar gelişmiş değil. En azından ilçe bazında IPARD kapsamının -sadece Eskişehir değil, Türkiye'de- mutlaka değerlendirilmesi lazım.

Aranızda şanslı iller var, 21 ilde tohum desteği alabilen iller var ama Eskişehir öyle bir il değil, yüzde 75 hibe tohum destekleri kapsamına alınmadı. Yine, 7 ilde çiftçilere bedelsiz verilen ücretsiz hazine arazilerinden Eskişehir çiftçisi faydalanamadı, bunların düzeltilmesi lazım.

Burada konuşurken zaman zaman değerli milletvekillerimiz de gündeme getirdi, bu hobi bahçeleri meselesinde ilk başta ortaya çıkan şey tamamen aşılmış durumda. Bundan zaten ortaya çıkan rahatsızlık nedeniyle -anladığımız kadarıyla- bu düzenleme geldi ve böyle bir düzenlemeye ihtiyaç da var ama burada dikkat çekmek istediğim bir konu var, o da şu: İşte cezalar getirilecek, denetimler yapılacak, yapılsın, cezalar getirilsin vesaire ama şöyle bir şey var: Belediyelere "Yıkın." denilecek, yıkmazsa ya da il idareleri yıkmazsa yapıyı Tarım ve Orman Bakanlığı yıkacak, yıkım masrafının 2 kat fazlasıyla bu, belediyeden tahsil edilecek. Belediyeden alamazsa belediyenin İller Bankası ödeneğinden kesilecek. Şimdi, belediyeler öyle bir hâlde ki şimdi -burada ayrım da yapmıyorum, AK PARTİ'lisi, CHP'lisi- hangimiz ilimize gitsek şu anda belediyelerin parası yok. Nisan ayında en son yüzde 55 kesildi, sonra sanırım, yüzde 40 kesildi, şimdi, bir de bunu keseceksiniz. Bu, öyle böyle değil. Ben kendi ilimdeki hobi bahçeleri meselesini biliyorum. Bunların hepsini Tarım ve Orman Bakanlığı yıkmaya kalktığında ve bunun bedelini belediyeden tahsil etmeye geldiğinde belediyelerin artık kapanması lazım. Yani iyi niyetli bir şey yaparken bunun başka zarar verebilecek yanlarını engellemek lazım.

Tabii, öte yandan, hobi bahçelerinin tamamen yasaklanması da doğru değil. Yani bu, çok tartışılması gereken bir konu. Yani verimli tarım arazilerine yapılmamalı, dünyada da Türkiye'de de güzel örnekleri var, kent içindeki alanlara yapılabilir yasalara uygun bir şekilde, belediyelerin mutlak suretle denetimi altında -emlakçıların, rant peşinde koşanların değil- yerel yönetimin, sosyal hizmet uzmanlarının, ziraat fakültelerinin yönetiminde, denetiminde sosyal bir hizmet olarak tarım konusunda farkındalık yaratacak, kendi meyvesini, sebzesini yetiştirecek kent bahçeleri kurulabilir, kurulmalıdır. Bizim insanımız sebze yetiştirmeyi seviyor. Benim evimde bile, küçük kızım küçücük bir bahçe bölümünde domates, biber, salatalık yetiştiriyor, düşünün, hiç alakası olmamasına rağmen yapıyor. İnsanlar buna hevesli, bunu tamamen yok etmememiz lazım. Tarımın, gıdanın önemini, üretimin önemini hissettiren, anlatan kent bahçelerine ihtiyaç vardır. Tarımı yok eden değil, tarımı, üretimi destekleyen bir kent tarımı, kent bahçeciliği olması lazım.

Burada kaygım, belediyelerden bu kesintilerin yapılması çok büyük... Zaten gelirleri iyice gitmiş olan... Hepsini söylüyorum, bakın sadece muhalefet olarak söylemiyorum, AK PARTİ'lisi, MHP'lisi, CHP'lisi, HDP'lisi kendi illerinize sorun, hepsinin şu anda tek sıkıntısı gelirinin olmaması.

Değineceğim son iki konudan biri de mesleğim gazetecilik olduğu için ve bu yakınlarda çok konuşulduğu için teklifte 31 ve 32'nci maddelerdeki yani gıda güvenliği ve güvenilirliği hususunda tüketicide endişe, korku ve güvensizlik yaratarak tüketicinin tüketim alışkanlıklarını olumsuz etkileyen gerçeğe aykırı nitelikte olabilen yayınlara getirilecek cezalar için... Şimdi, burada şöyle bir sıkıntı var, tutanaktan gördüğüm kadarıyla daha önce Sayın Sarıbal da değinmiş: RTÜK'e böyle bir yetki veriliyor, yeni bir bent oluşturuluyor (u) bendi diye. "Ticari reklam kapsamına girmeyen gıda güvenliği ve güvenilirliği hususunda tüketicide endişe, korku ve güvensizlik yaratarak tüketicinin tüketim alışkanlıklarını olumsuz etkileyen gerçeğe aykırı nitelikte olamaz yayın hizmetleri." deniyor. Bakın, niyet olabilir, niyet halis olabilir ama RTÜK'ün şu andaki yapısı nedeniyle biz neyi tartışıyoruz? Birçok örnek verebilirim ama mesela, bir yayıncı, bir gazeteci dostumuz Abdülhamit'le ilgili bir şey dedi diye şimdi ona bir ceza kesilecek.

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Şimdi, Utku Bey, onu RTÜK kesmeyecek. RTÜK'e orada bir hak vermiyoruz, orada bilim kurulu kurulacak. Onun devamında şu var: Tarım Bakanlığı, aynı şu an Sağlık Bakanlığındaki gibi, Toplum Bilimi Kurulu kurulması gibi bir bilim kurulu kuracak. Yani, RTÜK orada bir yetki sahibi değil, oranın almış olduğu kararı sadece uygulayacak.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Benim oradaki endişem şu: Bu zararlıdır, bu söylediğiniz yani "Utku konuştu ama şöyle bir şey yaptı..." Bazen bir tekelleşme ortamında, kartelleşme ortamında öyle bir etki yaratılıyor ki bir kişinin dediği... Bunun örneklerini isim vermeyeyim şimdi ama siz bu tartışmaları biliyorsunuz, bazı hocaların tavsiyelerini, beş yıl önceki tavsiyesi şimdi yanlış ya da beş yıl önce yanlış dediğimiz doğru çıkabiliyor o yüzden bunun sonrasındaki yaptırımın yayın yasağına kadar gitmesinin kaygı verici olduğunu gazetecilikten gelen biri olarak söylemek istiyorum yoksa tabii ki bilimsel değerlendirme olsun. Bu, bazen göreceli olabiliyor, ne endişe yaratır, ne yaratmaz, neye göre, orada baz alınacak temel değer nedir diye, o kaygımı sizinle paylaşmak istedim.

Bir de dediğim gibi tüm illerimizde, hepimizin beklentileri olabiliyor, bizim de Eskişehir'imizin kısa başlık altında söyleyeceğim birkaç tane beklentisi var. İlimizin hayvan yetiştirici bölgeler içerisine mutlaka dâhil edilmesini, ilçelerimizin az önce söylediğim IPARD Programı'na alınmasını, benzer şekilde Uluslararası Kalkınma Fonu IFAD kapsamında değerlendirilerek finansman sağlanmasını... Mesela Mahmudiye ilçemizi bilenler var mıdır bilmiyorum, Türkiye'nin bence en iyi, en çevik, en sağlıklı atlarının yetiştiği yerdir. Bir alan var, hipodrom standartlarında olan bir idman merkezi var ama biz bunu bir türlü bir hipodroma dönüştüremiyoruz. Oysa hipodroma dönüşmesi Eskişehir ve Mahmudiye'deki at, hayvan sevgisini hem bir sportif faaliyetle sosyal yaşama kazandıracak ama aynı zamanda orada tarım, yem, hayvancılık, veteriner bilimleri ve ilaç olmak üzere turizm sektörleri arasında da sıkı bir sinerji yaratacak. Bizim, burada, hem çim pist hem kum piste sahip olan bu idman merkezinde bir an önce gerekli çalışmalar yaparak -buradaki bürokratlar benden çok daha iyi biliyordur bu dediklerimin ne olduğunu- hipodrom olarak kullanıma açılmasının hem ilçemize hem şehrimize hem de ülkemize katkı sağlayacağına ben yürekten inanıyorum.

Hepimizin tekrar tekrar söylediği bu çiftçilere kredi kolaylığı sağlanması ve borçların ertelenmesi konusundaki taleplerini zaten biliyorsunuz; mazot konusu, elektrik, yem, gübre, ilaç gibi girdilerin fiyatlarının yüksek olmasını artık hakikaten söylemeyen, görmeyen milletvekili yok, sizler de söyleyemeseniz de görüyorsunuzdur, hissediyorsunuzdur. Elektrik faturaları için dönemsel ödemeleri çiftçimiz ısrarla istiyor, biliyorsunuz. Taban fiyatlarının da ekim dikim sezonu öncesi açıklanmasının çiftçilere büyük katkı sağlayacağını... Ben Eskişehir sulamaları rehabilitasyon birinci kısım işinin de yatırım programına -üç yıldır "Alacağız." deniyor, alınmıyor- mutlaka alınması talebimle bitiriyorum.

Hepinize sabrınız için teşekkür ederken saygıyla selamlıyorum.