KOMİSYON KONUŞMASI

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Teşekkür ederim, değerli Başkanım, çok değerli milletvekillerim; aslında kifayetimüzakere corona günlerinde bu salonda da çok fazla bulunmamızın sağlığımız açısından doğru olmadığı konusunda bir ortak kabul de var.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Göç ve Uyum Alt Komisyonunun 3-4 Mart 2020 tarihlerinde İpsala, Pazarkule Sınır Kapıları ve Doyran'daki incelemeleriyle ilgili bir raporu var. Emeği geçen arkadaşlara teşekkür ediyoruz. Burada raporla ilgili değerlendirmeler yapıldı. Ben birkaç not aldım. Şimdi, sayın hatiplerden bir tanesinin yani ben tekrar o tartışmalara dönmek istemiyorum fakat kayıtlara da geçmesi bakımından bir şeylerin söylenmesi gerekiyordu, ben bunların not edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi, burada iktidara eleştiri yaparken, eyvallah, yapılabilir ama dönüp de bir taraftan da amacını aşan ifadelerle "Batı'ya karşı koz olarak kullandı..." Ben doktora yaparken böyle ifadeler kullandığımızda hocamız bize derdi ki: "Böyle genel ifadeler kullanma, somut, müşahhas şeyler..." Nedir mesela? Türkiye Cumhuriyeti devleti Batı'ya karşı koz olarak neyi kullandı? Ben mesela bunu görmek istiyorum, duymak istiyorum. Bu ifadeleri asla tasvip etmiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devleti tarihten bu yana -böyle bir tarih meselesine dönmek istemem ama- her zaman mazlumun yanında yer almıştır. Tam beş yüz yıl önce İspanya'dan, engizisyona mahkûm edilen Yahudileri bu ülkeye aldığı gibi, daha sonra, yine bizim akrabalarımız olan, Kuzey Irak'ta yaşayan vatandaşlarımızın Saddam Hüseyin'in kimyasal silah kullanması karşısında 1990-91 döneminde, Avrupa'nın tek laf etmediği, sesini çıkarmadığı bir dönemde 1 milyona yakın sığınmacıyı Türkiye kabul etmiştir, çok da iyi etmiştir, Allah razı olsun o günün yöneticilerinden. Bugün Suriye meselesinde 6,5 milyon insan sığınmacı durumuna düşmüşken, bunların 3,6 milyonu Türkiye'ye gelmişken yani bir taraftan "Türkiye Cumhuriyeti devleti neden bu sığınmacıları aldı?" deyip diğer taraftan sınır kapıları açıldığı zaman "Neden bunu bıraktınız?" demek, herhalde somut bir çelişki var burada yani bunu ben anlamıyorum, birisi anlıyorsa lütfen söylesin. Hem siz bir taraftan bu sığınmacılar üzerinden Türkiye'yi eleştireceksiniz hem de Türkiye Cumhuriyeti devleti uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan hakkını kullanıp burada sınır kapılarını açtığı zaman da Türkiye'yi eleştireceksiniz. Bunun bir adı var; bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.

Diğer taraftan, Halkların Demokratik Partisi hatibinin "Sığınmacılar taş atıyordu ve bunlara Türkiye Cumhuriyeti devleti müsaade etti..." Bu dili asla kabul etmeyiz yani Türkiye Cumhuriyeti devleti...

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Apaçık gördüğümüz bu.

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Bir dakika, ben dinledim sizi, müsaade edin Ömer Faruk Bey.

Ya, bu dil gerçekten hiç doğru bir dil değil. Burada olanları...

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Kral çıplak Hüseyin Bey.

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Kral çıplakla alakası yok Ömer Faruk Bey.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Siz gelseydiniz keşke.

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Yani bir tarafta insanlara gerçek mermilerle ateş edilirken, diğer taraftan siz "Yok, şöyle mi oldu, böyle mi oldu..." Ayrıca, Türkiye'nin İçişleri Bakanı, ismi kim olursa olsun, bu ifadelerinizi kabul etmek de doğru değil, bunun da ben kayıtlara geçmesini isterim.

Yine burada konuşuldu, bugün bizim gündemimiz Göç ve Uyum Alt Komisyonunun raporu, işkence var mı yok mu. Şimdi, Anayasa önümüzde, İç Tüzük önümüzde. Biz Alt Komisyon olarak ve İnsan Hakları Komisyonu olarak burada bir uyumla bir çalışmayı yürütüyoruz. Hepimiz cezaevlerine gittik, Türkiye'nin en tartışmalı cezaevlerine. Burada ne Halkların Demokratik Partisinden bir vekilimiz -çok şükür ki ne güzel- ne Cumhuriyet Halk Partisinden ne de diğer partilerden, İYİ PARTİ'den vekilimiz... "Evet, Türkiye'de somut olarak işkence vardır." ifadesi raporlara girmedi. Ben şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir vekiliyim ve bir akademisyenim. Şimdi, rapora girmeyen, tanımlanmayan bir meseleyi, üstünden bu kadar zaman geçmişken ben tekrar dile getirmenin de doğru olmadığını ifade...

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Tek bir vakadan bahsettim, kaçırılanlar ve işkence edilenler.

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Hayır yani Ömer Faruk Bey, bak, sizinle beraberdik o toplantılarda. İşte burada ben tekrar soruyorum, basın da burada: Türkiye Cumhuriyeti devletinde...

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Cezaevinden bahsetmedim ki.

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Bir dakika, bir soru soracağım. Bir soru soracağım.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Onunla ilgili ayrı baro raporları var. Bahsettiğim, spesifik kaçırılanlar ve işkence görenler.

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Yani ben kendi işimle ilgili konuşabilirim, diğer işlerle ilgili konuşamam da. Kendi işimizle de ilgili asla -ben nezaketimle söylüyorum- amacını aşan ifadelere müsaade etmeyiz. Bütün Komisyon üyelerimiz burada, İnsan Hakları Komisyonu üyelerimiz, herkese açık. Yani ne güzel, bunu bir iktidar-muhalefet rekabeti içinde söylemiyorum, gerçekten inanarak; ne güzel yani işkencenin organize, taammüden bir işkencenin olmaması ama amacını aşan giriş çıkışlar da vardır, bunlarla da ilgili zaten Sayın Başkanımız jandarmayla ve yine İçişleri Bakanlığıyla görüşmelerine devam etmektedir. Burada yani Türkiye'yle Yunanistan'ın aynı kefeye konması yani herhâlde bu sehven oldu bu doğru değil, yani Yunanistan insan hakları ihlali yapıyordu ama Türkiye de yapıyordu bu doğru değil çünkü tarih önünde...

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Net bir olaydır.

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Yani ben bunu öyleyse kınıyorum bu ifadenizden dolayı. Ya bu ifadeyi kabul etmiyoruz.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Kral çıplak Hüseyin Bey.

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Evet, kral çıplak Ömer Faruk Bey.

Şimdi burada sizin keşke Pazarkule'deki, Doyran'daki, Suriyeli mültecilere sahip çıktığınız kadar Halkların Demokratik Partisinin önünde oturan o analara da sahip çıksanız ya. Yani bu illa yani böyle polemik mi olsun? Bu şuna benziyor:

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Allah aşkına konu bu mu yani? Ne alaka?

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Aha işte konu bu mu? Ne alaka? Hayır, hayır ne alaka işte değil mi?

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Altından kalkamayız. Hep bundan işte, konu bu. Bakın ben kaçırılanlar ve işkenceden bahsediyorum, siz cezaevleri diye geliyorsunuz. Cezaevleri diye bir şey söylemedim ben.

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Ya bir dakika, siz konuya alakasız konuştuğunuz için ben de size nezaketimle cevap vermeye çalışıyorum yani. Şimdi, arkadaşlar, burada Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 83 milyon biriz ve beraberiz. Farklı partilerimiz olabilir, eyvallah buna saygı duyuyoruz, demokrasinin gereğidir ama Macaristan'da 10 kişiye yapılan muameleyle Türkiye'de bu yani kampla, ben ki Hatay milletvekiliyim, bizde 400 bin Suriyeli var ve bir ilçemizin nüfusundan daha fazla Suriyeli var. Yani burada bu hakikatler ortadayken ben bu meselenin bir iktidar-muhalefet rekabetine kurban edilmesine asla müsaade edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Başkanım, sözü uzattım, kusura bakmayın, ben sizin şahsınızda Atay Bey'e ve o komisyonda olan arkadaşlara teşekkür ediyorum, Türkiye Cumhuriyeti Devleti anayasal bir hukuk devletidir; hangi partiden, hangi ırktan, hangi mezhepten olursa olsun insan hakları ihlaline, temelli, ontolojik olarak karşıyız, bunun da tutanaklara girmesini ifade etmek istedim.

Teşekkür ederim Başkanım.