KOMİSYON KONUŞMASI

AYHAN EREL (Aksaray) - Başkanım, teşekkür ediyorum.

Şimdi, öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türk milletinin gündemine baktığımız zaman, Türk milletinin gündeminde barolarla ilgili bir değişiklik talebi yok. Yine, avukatların gündeminde de baroların işleyişine ilişkin, seçimine ilişkin herhangi bir talepleri yok. Yani durup dururken barolar üzerinde böyle bir değişikliğe neden gidildi? Kanunu hazırlayan arkadaşların görüşlerine baktığımızda, işte, barolarda işlevlerin tıkandığı, meslektaşların problemlerine çözüm bulmada yetersiz kalındığı ve buna benzer, baroların kendi içerisinde çoklu baro olmaksızın çözülebilecek problemlerde baroların -tabiri caizse- kimyasını bozacak şekilde bir değişikliğe ihtiyaç duyuluyor.

Bize göre, söylenenlerin veya dile getirilenlerin bir kısmında haklılık payı olmakla birlikte, büyük bir bölümü maalesef hukuki ve maddi gerçekleri karşılamıyor. Yani, açıkçası baktığımızda burada kanun metnini, teklifini hazırlayan arkadaşların genel sıkıntısı -dillendirilen- Ankara, İstanbul, İzmir delege sayısının baro yönetimine egemen olmasından kaynaklanıyor ve netice itibarıyla da getirilen yenilikle her ile 4 delege, daha sonra da 5 bini aşan her avukata da 1 delege şekliyle tasarlanıyor. Buna baktığımızda, bu da temsilde adaleti açıkçası sağlamıyor yani 40 üyesi olan bir baroya 4 delege veriyorsunuz, bu arada 4.720 avukatı olan bir baroya da yine 4 delege veriyorsunuz yani burada temsilde adalet nasıl olacak? Bir yandan "Temsilde adalet olmuyor." diye dertleniyoruz, şikâyet ediyoruz diğer bir tarafta da tabiri caizse temsilde adaleti tarihe, çöplüğe gömüyoruz. Ben buradan tüm Komisyon üyelerine "Hodri meydan!" diyorum. Buyurun, doğrudan doğruya demokrasiyi işletelim ve nispi temsil sistemini getirelim, D'Hondt sistemini uygulayalım, bütün avukatlar sandık başına gitsinler. Hani olayı somutlaştırmak için, büyükşehir belediye başkanlığı seçimini gözünüzün önüne getirin. Bir seçmen sandık başına gidiyor; 1 oyunu büyükşehir belediye başkanlığı için kullanıyor, diğer oyunu ilçe belediye başkanlığı için kullanıyor, diğer 1 oyunu belediye meclis üyeliği için kullanıyor. Doğru mu? Netice itibarıyla, seçim bölgem Aksaray'dan örnek verdiğimde, mesela, İl Belediye Başkanlığını AK PARTİ kazanıyor, 16 tane AK PARTİ Belediye Meclis Üyeliği kazanmış, 13 tane Milliyetçi Hareket Partisi kazanmış, 3 tane de İYİ PARTİ kazanmış. Yani netice itibarıyla, her görüş, her siyasi parti bu Mecliste kendisini temsil etme imkânı buluyor. Aynı şekilde, Barolar Birliği Başkanını, Barolar Birliği yönetim organlarını, il barolarını ve yönetim organlarını, buyurun, avukatlarımız doğrudan doğruya seçsinler. Yani doğrudan doğruya demokrasi uygulayalım, herkes boyunun ölçüsünü alsın. Yani "Katılım yok." diyorsunuz, "8 bin avukat 40 bin avukatı temsil ediyor." diyorsunuz. Bunun önüne geçmenin en güzel yolu bu ve her avukat Barolar Birliğinin organlarında, başkanlık seçiminde iradesini ortaya koyar ve netice itibarıyla da hiç kimse ortaya çıkan iradeden şikâyetçi olmaz. "Temsilde adalet." diyoruz, haklısınız. Ben de bir taşra avukatı olarak, bugüne kadar Ankara, İstanbul, İzmir Barolarının delege egemenliğinden şikâyetçi olan birisiyim ama getirdiğiniz bu uygulamayla da temsilde adaleti sağlamayı bir tarafa bırakın, adaletsizliği en üst seviyeye çıkarıyorsunuz. Bir kez daha söylüyorum: 35-40 avukatı olan bir baroya 4 delege veriyorsunuz, 4.700 veya 4.990 avukatı olan bir baroya da 4 delege veriyorsunuz. Bu adaletsizliği, bu temsilde adaletsizliği nasıl izah edeceğiz, onu bana bu teklifi hazırlayan çok kıymetli arkadaşlarım bir açıklasınlar. Şikâyet ettiğimiz hadiseyi, şikâyet ettiğimiz problemi daha da büyüterek önümüze getiriyorsunuz. Bir kez daha diyorum: "Hodri meydan!" Bir avukat olarak söylüyorum, bırakın Komisyon üyeliğini, gelin belediyelerde uygulanan nispi temsil sistemini D'Hondt sistemiyle beraber bir yönetmelikle hazırlayalım, avukatlar doğrudan doğruya sandık başına gitsinler, Barolar Birliği Başkanını; Barolar Birliği organlarını, ildeki baro başkanını ve yönetim organlarını seçsinler. Ondan o zaman hiç kimse şikâyet etmez, seçimde sandığa gitmeyen, oyunu kullanmayan avukatımızın da şikâyet hakkı ortadan kalkar diye düşünüyorum. Kaldı ki günümüzde, avukatların böyle bir talebi yok. Yani bu teklifle birlikte kamuda çalışan 40 yaşına kadar hukuk eğitimi özlemini çekip 45 yaşında hukuku bitiren memurların staj yapmasını kolaylaştıracak yani kamu hizmetini aksatmadan staj yapabilecekleri bir düzenlemeyi niye dile getirmiyorsunuz? Yine aidat keseneği... Yanılmıyorsam beş yıl süreyle yarı yarıya değil, ilk üç yıl hiç aidat almayın. Aidat almamanın yanında, avukat arkadaşlar bilir burası bakkal dükkânı değil, bakkal açtığında konu komşu "Ya, bizim Ahmet efendi bakkal açmış..." diye ekmek alır, sigara alır, yağ alır, tuz alır der, kasanıza üç beş kuruş girmeye başlar. Ama avukatlık müessesesi böyle değil, şimdi, Yılmaz Bey avukatlık bürosu açtı diye babası gidip kavga yapıp ona iş çıkaracak durumda değil. Dolayısıyla bir avukat ancak üç yıl sonra belki -aldığı dosyalar varsa- bunlardan vekâlet ücreti tahsil edebilir. E, gelin, bu avukatlarımızın üç yıl boyunca ödeyecekleri SSK'sine, vergisine, kirasına, elektriğine, suyuna, bunlara bir çözüm getirelim, bunları konuşalım. E, günümüzde "Z kuşağı" diye anılan, 2000'den sonra doğan; yine, onun bir altında "Y kuşağı" denilen, 1980'den sonra doğan yaklaşık 29 milyon insanımız var. Bunların içerisinde avukat olanlar var. Yönetimlere beş yıl kıdem şartı getiriyorsunuz. E, getirmeyin bu şartı. Milletvekili olma yaşını 18'e düşürüyorsunuz, zaten hukuk fakültesini bitiren bu genç en azından 20 yaşında dolayısıyla milletvekilliğini esirgemediğiniz gencimizin baronun yönetim kuruluna girmesine mâni oluyorsunuz, beş yıl kıdem istiyorsunuz. Kaldırın bu beş yıllık kıdem şartını, niye kaldırmıyorsunuz? Avukatların böyle bir talebi var. Avukatlar barolardan şikâyetçi değil, bunları talep ediyorlar. Yani avukatlarımızın bu kadar problemi varken çoklu baroyu getirmek bize ne sağlayacak?

Avukat olan arkadaşlarımızın hepsi bilir, 15 Temmuzdan önce, hain FETÖ kalkışmasından önce, her ilde bu hain örgütün bir hukuk derneği vardı ve o derneğin görüşlerini benimsemeyen onlarca avukat arkadaşımız ticari kaygıları için -Ramazan Bey çok haklı bir beyanda bulunmuştu bayramda, gayet hak veriyorum- ticaretleri için, vekillikleri için, mahkemeler huzurunda itibar görmeleri için gittiler, o lanetlenesi örgütün derneklerine üye oldular. Buraya üye olan avukatların büyük bir kısmı şimdi içeride, büyük bir bölümü de meslekten ihraç edildi. Yarın öbür gün, kuracağımız çoklu barolarda... Yani kimse ölünceye kadar iktidarda olmuyor. Yani siyasi partiler de insanlar gibi doğuyor, büyüyor, yaşlanıyor ve siyasi ömrünü tamamlıyor. Allah sizlere de hayırlı, uzun ömürler versin ama bunun da bir sonu var. Yarın öbür gün AK PARTİ iktidardan gittiğinde yerine gelecek siyasi iradenin acaba AK PARTİ'ye yakın olan baroyu -bir önceki dönemde de olduğu gibi- örgüt üyeliğiyle suçlama gibi bir yanlışlıkla karşı karşıya kalıp bu problem ileride başlarına iş açar mı diye endişe etmiyor değiliz. Dolayısıyla, hani, siz her zaman dediğiniz gibi, yüksek sesle haykırıyorsunuz ya "tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet" diye, o zaman "tek baro" olarak da bunu değerlendirin.

Şimdi, baktığımızda, baroların tekrar düzenlenmesi ve bazı kanunlarda değişiklik teşebbüsünde baroların fikri alınmamış, yeterli istişareler yapılmamış, barolar ülkemizde yeni bir sorun ve kamplaşma aracı hâline getirilmiştir. Yani dışarıda 35 baro başkanı insanlık onuruna yakışmayacak bir şekilde Meclisin kapısının, duvarlarının önünde -tabiri caizse- perişan durumdalar. Yani onların burada olması ve burada bulunması, konuşması hiç kimseye zarar vermez. Bu bile bir istişarenin olmadığını... Bizim bir arkadaşımızın dediği gibi, istişare yapmışsınız ama kendi aranızda yapmışsınız. Baro başkanlarıyla istişare yapmaya gerek duymamışsınız. Sizlerin "Baroların fikrine ihtiyacımız yok, biz yaparız, herkes uyar." şeklindeki yanlış bir anlayışınız Türkiye'deki hukuk devleti ve hukuk devleti özelliğinden ve demokrasiden bizi daha çok uzaklaştıracaktır. Bu büyük yanlış, Türkiye Cumhuriyeti'nin dışarıdaki ve içerideki düşmanlarının ekmeğine yağ sürecektir, Türkiye aleyhine faaliyet gösterenlere yeni malzemeler verecektir. Siyasi görüşlerle yapılacak olan çoklu baro düzenlemesi, her gelen iktidara yakın ve onun emrinde olacak güdümlü bir baro gerçeğini maalesef ortaya çıkaracaktır. Bu durum baroların fonksiyonlarını zayıflatacaktır, ülkeyi daha da kamplaştırıcı, karmaşaya sokucu, sert ve sosyal grupları birbirinden ayrıştırıcı, birbirine yabancılaştırıcı, bir sosyal bütünleşmeye değil olsa olsa çözülmeye hizmet edecektir. Sosyal bir hukuk devleti, avukatlık mesleğini kamplaştırıcı, "bizden" "ondan" anlayışı şeklindeki metot yanlışını aşmalıdır diye düşünüyoruz. Baro seçimleri başta olmak üzere, avukatların mesleki faaliyetlere iştiraklerini artırıcı önlemlere ihtiyaç vardır. Yapılan araştırmalarda sürekli itibar kaybeden, güven kaybeden yargıya bu düzenlemeyle bir balta da savunma tarafından vurulmuş olacaktır.

Türkiye olarak ve diğer konularda yapacağımız yanlışlarla Türk dünyasına ve akraba topluluklarımıza da maalesef, kötü örnek olacağız diye endişe etmekteyiz. Sarsılan güven tamir edilmeli, avukatları meslekten soğutucu sorunlar ortadan kaldırılmalıdır. Her alanda olduğu gibi bu konuda da üniter millî devlet anlayışıyla çelişen uygulamalardan uzak durmalıyız. Bir işgal ve darbe teşebbüsü olan FETÖ örgütünün 15 Temmuz 2016'da nasıl önlendiğini ve tekrar Türk milleti olduğumuzu unutmamalıyız. Eğer o terör örgütüyle aynı çizgide hareket edecek olursak onların yapmak istediklerini yapacak... O zaman 15 Temmuz 2016 hain ve güdümlü işgal ve darbe teşebbüsüne karşı olmanın bir anlamı da kalır mı diye düşünüyorum.

Son yıllarda Türk milletine mensubiyet duygusunun rakibi olarak gündeme gelen aşırı hemşehricilik, cemaatçilik, mezhepçilik, etnik taassup ve ayrımcılığa göre baroların şekillenmesi yargıya ve savunmaya nasıl bir fayda sağlayabilir? Böyle bir uygulama, olsa olsa Türkiye Cumhuriyet devleti düşmanlarını mutlu edecektir. Bütünü değil ama parçaları esas alan her uygulama bölücü, karmaşa yaratıcı sonuçlar doğurabilir diye endişelerimiz var. Yakın geçmişte Emniyet Teşkilatı, Millî Eğitim ve Sağlıkta ortaya çıkan iki farklı siyasi örgütlenmelerin doğurduğu sonuçlar hâlâ hafızalarımızda durmaktadır. Yargı bağımsızlığı için baroların, Türkiye Barolar Birliğinin yürütme karşısında bağımsızlığı korunmalıdır ve buna dikkat edilmelidir. Çoklu baro altında yürütmeye yaranma yarışı yarın hukuk devletine kan kaybettirecek, huzur, istikrar ve güven getirmeyecektir. Bu bakımdan Türkiye Barolar Birliğine, illerdeki barolara rakip çıkarmak yerine onları daha verimli, daha hizmet yapabilir hâle sokmak gerekir.

Yeni mezun olan bir avukat arkadaşımız ticari kaygılarla, ekmek kavgası kaygısıyla, kişiliğini, kimliğini bir tarafa bırakarak kendisine ticari menfaat sağlayacak olan barolardan birine kaydolmak zorunda kalacaktır. Çoklu baroda disiplini nasıl sağlayacaksınız? Ben 2 no'lu baro başkanı olarak üyeme disiplin cezası verirsem onun bu disiplin cezasına kızıp bir başka baroya kaydolması gibi durum olacak dolayısıyla disiplini sağlayamayacağız. Yine, avukatları barolarımıza kaydetmek maksadıyla belki de mesleğin ve baronun onuruna yaraşmayacak, yakışmayacak tutum ve davranışlarda bulunacağız.

Ben, kısacası çok vaktinizi almadan, çoklu baronun Türk adalet sistemine, avukatlık camiasına, barolarımıza çok fayda getiremeyeceğini, temsilde adalette sıkıntı olduğunu ama temsilde adaletin çoklu baroyla giderilemeyeceğini, temsilde adaleti sağlamak istiyorsak başta dediğim gibi her avukatın sandık başına giderek kendi iradesiyle oyunu kullanıp her görüşün, her düşüncenin bu barolar yönetiminde yer almasını sağlayabilir diyoruz Halil Başkan'ın da uyarılarını dikkate almayarak bir on dakika konuşmaya devam edeceğim.

Saygılar sunuyorum.