KOMİSYON KONUŞMASI

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hendek'te havai fişek fabrikasında olan kaza neticesinde vefat eden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum, yaralananlara da acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, yargının en önemli sorunu, yargı bağımsızlığı ve yargı tarafsızlığı. Yargı bağımsızlığı ve yargı tarafsızlığı, savunmanın bağımsızlığından ayrı tutulamaz çünkü yargı üçayak; savunma, iddia, karar. İddia ve kararın ne yazık ki yargı bağımsızlığı açısından, tarafsızlığı açısından yürütmenin etkisinde olduğu bir dönem yaşadığımız için özgür savunma da bağımsız savunma da bu üçlü içerisinde yürütmenin etkisiyle, "Cumhurbaşkanı hükûmet sistemi" denilen tekçi anlayışın, tek parti devleti anlayışı içerisinde kimliğinden uzaklaştırılmak ve bağımsızlığından uzaklaştırılmak isteniyor. Bu çerçevede geçmiş siyasi çalışmalara bakıldığı takdirde gücü elinde bulunduranlar yargıyı da denetimleri altına almak için birçok çalışma içerisine girmişlerdir. Bu çalışma içerisinde bağımsız ve özgür savunmayı ele almak, etkisizleştirmek ve sadece kamu kurumu niteliğinde meslek teşekkülü niteliğinden uzaklaştırıp insan hakları konusunda, hukukun üstünlüğü konusunda ve hukuk devleti konusunda görevlerini yapamaz hâle getirmek şu anda iktidar tarafından bu gönderilen yasa teklifiyle ne yazık ki yapılmak istenmektedir. İktidar sözcüleri, burada baroların siyasallaşmasından bahsettiler. Burada önemli olan nokta ise yargının siyasallaşmasıdır. Yargının siyasallaşmasına bakmadan baroların siyasallaşmasına geçtiğimiz takdirde bu sistemi iyi bir şekilde çözemeyiz.

Bakınız, arkadaşlar, 2017'de yapılan Nisan referandumundan sonra yasama, yürütme ve yargıdan oluşan kuvvetler ayrılığı tek elde kuvvetler birliği hâlinde toplanmaya çalışıldı ve yasama, Türkiye Büyük Millet Meclisi etkisiz hâle geldi. Bakınız, şu anda biraz önce grup başkan vekilimiz açıkladı, AKP grup başkan vekili de bazı milletvekillerinin araçlarında Meclise giriş yasağı olan kişileri soktukları için Büyük Millet Meclisi yönetiminin bir irade ortaya koyduğunu söyledi. Arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde üye olan milletvekillerinin araçları aranamaz, içerisine polis tarafından "Kim var?" diye bakılamaz. Bu, açıkça yasama dokunulmazlığı içerisinde, milletvekili dokunulmazlığı içerisinde, araç dokunulmazlığı içerisinde olan bir durumdur, bu, Anayasa'ya aykırı bir usuldür, Anayasa ihlal edilmektedir. Bir polis gelip de milletvekilinin aracında "Kim var, kim yok?" diye bir araştırma yapıyorsa bir Anayasa ihlali yapmaktadır. Bu çerçevede Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının daha üç gün önce vermiş olduğu kararda da olduğu gibi artık Türkiye Büyük Millet Meclisi, tekçi anlayışla tekçi iradeye boyun eğmektedir. Neden mi? Bakınız, Sayın Cumhurbaşkanı geçenlerde sosyal medyayla ilgili bir açıklamada bulundu, "Medya virüslerinden temizleyeceğiz." dedi. Ondan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Netflix konusunda bir yasak oluşturuldu ve üç günden beri, 26'sından beri bu yasak hâlen uygulanmakta.

Arkadaşlar, bu yasakçı yapıyla, bu yasakçı sistemle hiçbir şey çözülemez. Demokratik yapı, demokrasi iklimi, yargı bağımsızlığı ve yargı tarafsızlığı iklimi ülkemize gelmediği sürece Türkiye'de ekonomi de düzelmez, eğitim de düzelmez, kültür de düzelmez. Bu çerçevede, AKP'nin 2002'de vermiş olduğu bir söz vardı biliyorsunuz, 3Y denilen bir formülleri vardı. Bu formüllerden birisinde yolsuzlukları önleyeceklerini belirttiler, bunlarla ilgili gerekli girişimlerde bulunacaklarını söylediler ama on sekiz yıl sonra, ne yazık ki AKP'nin önceki Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun "Başbakanken ihalelerde nelerin döndüğünü gördüm, müdahale edecektik, parti içi darbe oldu." sözleri açıkça AKP'nin yolsuzluklarda mücadelede geldiği noktayı gösterdi. On sekiz yılda 187 kere değişen İhale Yasası, kamu-özel iş birliğiyle yapılan yap-işlet-devret adı altında "yap-işlet-soy"la vatandaşın yirmi beş yılını karşılayan, vatandaşın gitmediği yollardan, uçmadığı havaalanlarından, girmediği yerlerden dolayı para ödemesini sağlayan, yapılan birçok denetimsiz çalışmalar, denge ve denetlemenin olmadığı bir ortam, Türkiye'yi hem demokrasi ikliminde, hem yargı ikliminde bu hâle getirdi.

Bununla birlikte AKP'de yoksulluk, ilgili Y'lerden birisiydi. Yoksullukta da açlık oranı şu anda 2.438, yoksulluk oranı ise 7.942 TL olarak açıklandı. Çiftçi umutsuz, esnaf umutsuz ve pandemi ortamından önce genç işsizlik oranı yüzde 24,6'larda iken şu anda genç işsizlik oranı yüzde 36'lara çıkmaya başladı. İnsanlar geleceklerinden kaygılı, gençler kaygılı. Yapılan bir araştırmada gençlerin dörtte 3'ü artık diyor ki "Biz yurt dışında okumak istiyoruz, yaşamak istiyoruz." Gençler bunu diyor da aileleri ne diyor? Aileleri de aynı şekilde dörtte 3'lük oranda "Çocuklarımızın yurt dışında kalmalarını istiyoruz." diyor.

Ne oldu arkadaşlar? Türkiye'ye ne oldu? Bugüne nasıl gelindi? Yasaklardan gelindi. Bakınız, yasaklar her yanda, her şekilde ortaya çıkmaya başladı: Baro başkanlarının Baro Kanunu'nun görüşüldüğü bir ortamda, Meclis kapısında bulunmaları ve Parlamento muhabiri olan, baro başkanlarıyla röportaj yapan Sibel Hürtaş'ın ArtıTV Ankara temsilcisi, aynı zamanda Türkiye Gazeteciler Sendikası yöneticisi olan Sibel Hürtaş'ın röportaj yaparken gözaltına alınması ve şu anda da Emniyet Müdürlüğünde bulunması; baro başkanlarının geçen haftalarda Ankara'ya geldiği zaman başkente girerken hürriyeti tahdit suçu işletecek şekilde, Ankara Valiliğinin orada baro başkanlarını çevirmeleri ve adım attırmamaları; Ankara Valiliğinin, pandemi konusunda normalleşme çalışmaları olduğunu bugüne kadar bir kenara itip baro başkanlarının bugün yapacakları mitingi, pandemi konusunu bahane göstererek yasaklaması.

Türkiye'de yasakçı bir iklim ortaya geldi, bu yasakçı iklimde yargının da işi zor, hâkim, savcıların da işi zor. Hâkim, savcılar artık verecekleri kararlarda "İktidarı sıkıntıya sokacak bir karar verdiğim zaman acaba sürgün edilebilir miyim? Acaba nereye gönderilirim?" korkusuyla karar vermekten kaçınmaya başladılar. Hâkim ve savcıların Ankara, İstanbul ve İzmir'e büyük şehirlere gelme kıdemi eskiden on beş yıl ila yirmi arasında iken şu anda 2,8 yıla düştü. İlginçtir yargı bağımsızlığı ve yargı tarafsızlığı konusunda büyük sıkıntılar yaşanmaya başladı. Bir örnek vermek istiyorum, bu örnek çok önemli: Aynı baroda, aynı adliyede, Çankaya Adliyesinde 26. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, Selahattin Demirtaş, Sırrı Süreyya Önder'in davasına bakan heyet, vermiş olduğu kararla daha sonra ödüllendirildi, 37. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi. 37. Ağır Ceza Mahkemesinde Sözcü davası, barış akademisyenleri davası, Canan Kaftancıoğlu davası ve ÇHD davasında -beraat eden avukatların yeniden tutuklanması- aynı ekip görevini yerine getirdi. Daha sonra bu ekip, görevini layıkıyla yerine getirdikleri kanaatiyle 14. Ağır Ceza Mahkemesine yönlendirildi. Düşünebiliyor musunuz arkadaşlar, bir adliye içerisinde bir heyet 3 ayrı mahkemede Türkiye'deki en önemli davalara bakan heyet olarak dolaştırılıyor. Bu ne anlama geliyor? Bu hâkim ve savcıların vermiş olduğu kararlar iktidar tarafından memnuniyetle karşılanıyor ve bunlara özel yetkili mahkemeler gibi görevler veriliyor. Bu ne anlama geliyor? Memlekette yargı bağımsızlığının, yargı tarafsızlığının ortadan kalktığını ortaya koyuyor.

Bakınız, "Yargı Strateji Belgesi" adı altında ilkeleri ortaya konulan ve toplumda memnuniyetle karşılanan bir ortam oluşmuştu. Bu ilkeler nelerdi? Bu ilkeler şunlardı: Hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi, hak ve özgürlüklerin daha etkin geliştirilmesi, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlendirilmesi, sistemin şeffaflığının artırılması, yargısal süreçlerin basitleştirilmesi, adalete erişimin kolaylaştırılması, savunma hakkının güçlendirilmesi, makul sürede yargılanma hakkının güçlendirilmesi ve makul sürede yargılanma hakkının daha etkin korunması.

Arkadaşlar, Adalet Komisyonu olarak önümüze gelen 7 ayrı kanun teklifinde, torba yasalarda bu Yargı Strateji Belgesi'ndeki amaçlardan hangisini yerine getiren yasa teklifleri geldi? Ne yapıldı gelen tekliflerde? KHK'lerle oluşan OHAL rejimi yasal hâle getirildi. Ne getirildi? Avukatların savunma hakkının güçlendirilmesi burada hedef olarak açıklanmışken burada "çoklu baro" adı altında temsilde adaleti ortadan kaldıran, şu anda önümüze gelen yasa teklifi getirildi. Ne getirildi? Hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi, hak ve özgürlüklerin etkin korunup geliştirilmesi gerekirken infaz yasasında yaşam hakkını ortadan kaldıran ve kişiye özel, Barış Pehlivanların, Murat Ağırellerin davalarını etkileyici maddeler konuldu.

Değerli arkadaşlar, bizler hukukçuyuz, Adalet Komisyonu üyeleriyiz eğer Yargı Strateji Belgesi'ndeki bu amaçları yerine getirmeyecek bir iktidar söylemi ve projeleri varsa açık açık bunu konuşalım, açık açık ortaya koyalım. Yasaklarla oluşacak noktadan bir şey çıkmaz. Bakınız, biraz önce gelen bilgiye göre baro başkanlarına müdahale başlamış. Arkadaşlar, ben bir hukukçuyum, on yıl baro temsilcisi olarak görev yaptım, üç dönem de baro yönetim kurulu üyesi ve Barolar Birliği delegasyonunda iki dönem görev yaptım. Şu anda Türkiye'de bulunan 80 baroda -Anadolu barolarıyla beraber İstanbul, Ankara, İzmir baroları- şu anda farklı siyasi kimliklere sahip baro başkanları var. İçinde CHP'lisi de var, AKP'lisi de var, İYİ PARTİ'lisi de var, MHP'lisi de var. Bu arkadaşlar şunları diyor: "Biz ayrışmak istemiyoruz." "Bizler çoklu baro istemiyoruz." "Temsilde adalet istiyoruz." İktidar, yasa teklifi sözcülerimiz dünkü açıklamalarında Anadolu barolarını güçlendirmekten bahsediyor. Ya, arkadaşlar, Anadolu barolarının tamamı şu anda "Biz çoklu baroyla bölünmeye gideriz, çoklu baroyla artık baroların etkinliği ortadan kalkar; biz buna karşıyız." diye açıklamalarda bulunuyorlar, temsilde adalet olmayacağını söylüyorlar. Bunların anlatımlarına niye kulak tıkıyorsunuz?

Bakınız, arkadaşlar, baro başkanları geldiler Ankara'ya ve miting yapamıyorlar. Baro başkanları geldiler Ankara'ya, Anıtkabir'e gidemediler, daha sonra verilen izinle gittiler. Nerede Anayasa'nın 34'üncü maddesi, nerede barışçıl, silahsız gösteri ve yürüyüş hakkının ortaya konulması? Şu anda on günden beri Türkiye'de, Türkiye'nin başkentinde Anayasa'nın 34'üncü maddesi ve Anayasa'nın seyahat özgürlüğüyle ilgili 23'üncü maddesi, basın özgürlüğüyle ilgili 28'inci maddesi ihlal ediliyor arkadaşlar, ihlal ediliyor. Bir milletvekili aracı girerken polis tarafından aranıyor, böyle bir şey olabilir mi?

Bakınız arkadaşlar, yasaklar, bu yasaklar, iktidara da yaramaz. Bu yasaklar, Türkiye'ye de yaramaz. Türkiye'de yapılacak şey ayrışmamak, Türkiye de yapılacak şey birlikte, bir arada bulunmak ve artık demokrasi iklimini yaymak. Bu yasaklarla ilgili baroların koymuş olduğu -34'üncü maddeden kullandıkları- hakları niçin engelliyoruz, niçin engellemeye çalışıyoruz?

Bakınız iki gün önce de sosyal medyayla ilgili bir yasak gündeme geldi. Arkadaşlar, geçmişte, -2014'te- Twitter mivitır -bilmem- diyip de Twitter'ın kapatılmasından sonra Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararı okumadık mı? Vatandaş Twitter kapandıktan sonra ne yaptı? Gitti başka sosyal paylaşım sitelerinden yine girdi. Twitter yasağını koyan 3 ülke var, sosyal medya yasağını koyan 3 ülke var; Çin var, Rusya var, İran var. Arkadaşlar, Çin, Rusya ve İran'ın sosyal medya yasaklarına göre mi hareket edeceğiz? Bu nedenle sosyal medyada basın ve düşünce özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü ve haber alma hakkını, bilgilendirme hakkını yani Anayasa'nın 28'inci maddesine göre, hürriyeti engelleyici tasarruflardan kaçınmamız lazım arkadaşlar. Bakınız, Türkiye'de medya, basın özgürlüğü ayaklar altında, şu anda 100'e yakın gazeteci içeride, Müyesser Yıldız'dan, Barış'a, Murat Ağırel'e kadar birçok gazeteci cezaevinde. Bugün de biraz önce söylediğim gibi Türkiye Gazeteciler Sendikası yöneticisi, ARTI TV Ankara Temsilci Sibel Hürtaş da nedensiz bir şekilde -Parlamento muhabiri- gözaltına alınmış durumda.

Medya, yandaş medya oluşturulmuş, basın özgürlüğünde 137'nci sıraya düşmüşüz ve elde kalan, muhalif olarak farklı sesleri duyuran, halkın haber alma hakkını ve özgürlüğünü ortaya koyan birkaç kalan medya var. O da ne yapılıyor, o da iki gün önce yapılan yapılıyor arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyet'inde bağımsız bir kuruluş olduğu iddia edilen RTÜK program durdurma cezası vermiyor arkadaşlar, yayın durdurma cezası veriyor. Yayın durdurma cezasının bir özelliği var; bu ceza verildiği takdirde, daha sonra aynı ceza verildiği zaman bu kuruluşların tüm televizyon hakları ortadan kalkıyor. Halk TV ile Tele 1'in muhalif, farkı sesler ve halkın haber alma özgürlüğünü vatandaşa duyurmaktan başka yaptığı herhangi bir şey var mı?

Bu RTÜK Başkanını anlamak mümkün değil. RTÜK Başkanı şu anda Halk Bankasında da Yönetim Kurulu üyesi oldu, yeni gelir kapıları da buldu, Basın İlandan da huzur hakkı alıyor ama bir özelliği var; bağımsız bir kuruluşun başkanı "Sayın Cumhurbaşkanının verdiği sözü, söylediği şeyi emir telakki ederim." diyor. Böyle şey olabilir mi arkadaşlar? RTÜK artık iktidarın arka bahçesi olmuş durumda. Bunun dışında ATV hakkında 89 bin tane şikâyet varken RTÜK 89 bin tane şikayetin bir tanesini bile konu yapmıyor ama halkın haber alma hakkı için çalışan Halk TV ve Tele 1'in vermiş olduğu haberleri engellemek amacıyla yayın durdurma cezasını veriyor. Böyle şey olmaz, böyle baskıcı ve yasaya aykırı yapılarla, demokrasi iklimine aykırı yapılarla Türkiye'de demokratik bir yaşam yürümez arkadaşlar. Bunun dışında Basın İlan Kurumu farklı mı? Basın İlan Kurumu da açıkça Evrensel, Cumhuriyet, Birgün gazetelerine, Yeniçağ gazetelerine resmî ilan tarifeleri konusunda cezalar veriyor. Bir tek yandaş medya hakkında yapılan şikâyetler konusunda karar vermiyor. Basın İlan Kurumu, basın sansür kurumu hâline gelmiş durumda. Arkadaşlar, yasaklar, yasaklar, sıra boyu yasaklar... Bu yasaklarda bir tek sesi duyuran hangi örgüt var? Anayasa'nın 135'inci maddesinden kaynaklanan ve Avukatlık Kanunu'nun 75'inci ve 95'inci maddesinden kaynaklanan görevleriyle bir kamu kuruluşu niteliğindeki meslek teşekkülü olan barolar var, bağımsız barolar var. Bu bağımsız baroların görevleri hukukun üstünlüğü, insan hakları ihlallerine karşı koymak, hukuk devleti ihlallerine karşı vatandaşın hakkını korumak. Baroların şu anda yeni yasa teklifiyle çoklu baro hâlinde düzenlenmesi demek, vatandaşın adalete olan erişimini, vatandaşın adalet kavgasını bir kenara itmektir arkadaşlar, baroları cezalandırmak değildir.

Bakınız, FETÖ'lerin, FETÖ'cülerin etkin olduğu dönemde bir dernek vardı, Türkiye'nin her tarafında kurulan bir dernek vardı, Hukukçular Derneği vardı, kapatıldı daha sonra. Bu dernek valiler tarafından açılıyordu. Bu dernek mülki amirler tarafından özel açıklamalarla açılıyordu ve anımsıyorum, ben de avukatlık yaptım o dönemlerde, o dernek üyeleri hâkimlerle, savcılarla FETÖ yapısı itibarıyla, ilişkileri nedeniyle vatandaşın daha çok davaya gittiği bir yapı içerisindeydi. Ne yapılacak şimdi? Çoklu baro kurulacak, etnik, mezhepsel, iktidara yakın ya da farklı yapılarda, iktidara yakın hâkim-savcılar ile bağlı derneklerin, baroların üyeleri ne yapacak? Vatandaş onlara gelecek. Vatandaş onlara gelecek, "Davamı acaba o avukatlara verirsem ben davamı kazanır mıydım?" diye düşünecek. Ona gitmeyen, başka bir avukata giden, başka bir baroda bulunan avukatla gidip de davasını kaybeden vatandaş ne diyecek? "Türkiye'de adalet yok." diyecek arkadaşlar, "Türkiye de adalet yok." diyecek.

Nereden nereye geldik? Bakınız, AKP'nin 2002 yılı seçim beyannamesinde "...hukuku, korkutmanın ve cezalandırmanın değil, adaleti sağlamanın aracı olarak görmektedir." diyor.

Sayın Erdoğan 6 Mart 2018'de Yargıtayın 150'nci Sempozyumu'nda "Bir ülkede halk bunalmış, ellerini semaya açarak adalet çığlığı atar hâle gelmişse yargı sisteminde sorun var demektir." diyor. Evet, yargı sisteminde büyük sorunlar var. Bu sorunların çözümünün yeri de Meclis arkadaşlar, yasama, Adalet Komisyonu. Özgür savunma, yargı, tarafsız yargı, bağımsız yargı, Adalet Komisyonuna vermiş olduğumuz, gelecek bir kanun teklifi var. Anayasa'nın 159'uncu maddesinde bulunan HSK'nin, iktidarın, tek adamın etkisini ortadan kaldıran özgür bir yapısını oluşturmak amacıyla vermiş olduğumuz kanun tekliflerine hadi hep birlikte destek verin arkadaşlar. HSK'nin yapısını değiştirelim, buyurun. Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığını yapacaksak ilk önce HSK'den başlamamız gerekiyor değerli arkadaşlar.

Daha on gün önce bir kararname yayınlandı. Bu kararnamede, hâkimler ve savcılar kararnamesiyle birlikte iktidara uygun olmayan, iktidarın görüşlerine uygun kararlar vermeyen birçok hâkim, savcı sürgüne gönderildi. Şimdi diyeceksiniz ki... İsim isim belli, isim isim belli, Yargıçlar Sendikası Başkanına yaşam hakkıyla ilgili atmış olduğu bir "tweet"ten dolayı ne yapıldı? Görevden alındı, uzaklaştırıldı. Demokrat Yargı Birliği Başkanı aynı şekilde.

2016 yılında Balıkesir Aydın Başar Cumhurbaşkanına hakaret suçundan beraat kararını verdiğinden dolayı yer değiştirme cezası aldı. İstanbul Anadolu Adliyesinde hâkim olan Yargıçlar Sendikası Genel Sekreteri İbrahim Fikri Talman Van'a sürüldü son çıkan yaz kararnamesiyle. Şubat ayında, Atatürk düşmanlığıyla bilinen Kadir Mısıroğlu'nun cenaze törenine bakanların katılmasını eleştiren Cumhuriyet Savcısı ve Yargıçlar Sendikası üyesi Taner Temur hakkında HSK soruşturma açtı. Savcı Temur, Gaziosmanpaşa'dan Şanlıurfa'ya sürüldü. Man Adası iddialarıyla ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı Kılıçdaroğlu lehine karar veren İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 4. Hukuk Daire Başkanı Fatih Kılıçaslan düz hâkim yapıldı arkadaşlar ama bunların yanında da ödüllendirilen hâkimler var. 2019 yılında Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik saldırıya ilişkin soruşturmayı yürüten Çubuk Cumhuriyet Başsavcısı Mesut Güler Yargıtay savcılığına atandı. Güler, Kılıçdaroğlu'na yumruklu saldırıyı düzenleyen Osman Sarıgün'ü tutuklamaya sevk etmeyip serbest bırakmıştı.

Arkadaşlar, bakınız, geçen hafta bir şey daha oldu. Cumhuriyet Halk Partisi Bahçelievler eski İlçe Başkanı, bu Çubuk'taki linç davasıyla ilgili eleştirel bir "tweet" attığından dolayı hakkında bir yıl on sekiz ay ceza verildi. Hâlâ Çubuk davası devam ediyor arkadaşlar. Bir ana muhalefet partisinin -ilk iki partinin- genel başkanını linç etmeye kalkan zanlılarla ilgili tutuklama yok ama dava hâlâ devam ediyor; onu eleştiren, bu yargının bu yapısını eleştiren bir vatandaş hakkında ceza verildi. Böyle yargı olmaz. Olabilir mi? Ondan sonra Dünya Ekonomik Forumu 2018 ve 2019 Yargı Bağımsızlığı Raporu'nda biz 140 ülke arasında 120'lerde geziyoruz. Ya arkadaşlar, bunları konuşmamız lazım. Bunları konuşmazsak biz çözüme ulaşamayız. Sayın Erdoğan -biraz önce söylediğim gibi- çığlıklardan bahsetmişti. Evet, çığlıklar var. Arkadaşlar, KHK'lerden dolayı millet çığlık içinde. "KHK'ler bu ülkenin beynine sıkılmış kurşunlardır." diyen ve 250 bin kişi işinden olan, evine ekmek götürmeyen, çalışamayan 1,5 milyon insan mağdur edilmişti, 40 insan intihar etti. Bu insanların darbeyle ilişkisi var mıydı, yok muydu? Beraat edenler göreve iade edilmedi. AKP, muhalifleri darbe bahanesiyle tasfiye etti. Bir örnek mi vereyim size, Profesör Haluk Savaş, bu vatandaş geçen, üç gün önce vefat etti; beraat etti, göreve iade edilmedi. Tedavisi için Kore ve Japonya'ya gitmek istedi, pasaport verilmedi. Kamuoyu oluştu, aylarca kamuoyu baskısıyla pasaport verildi ve gitti ama hastalığı nüksetti, bu kişiyi kaybettik. Arkadaşlar, bunlar Türkiye'de, bu insanları mağdur etmemek lazım. KHK'ler böyle de farklı ne var? Farklı birçok şey var. Bu çoklu baroyla birlikte artık benim barom, senin baron, onun barosuyla birlikte artık baroların bağımsız savunması, bağımsız özgür savunması ortadan kalkacak. Aynı, 2010'lardaki FETÖ'cüler nasıl 12 Eylül referandumuyla yargıyı ele geçirdi, aynı şeyleri yaşamaya başlayacağız.

Arkadaşlar, 2010'da biz çıktık, Cumhuriyet Halk Partisi olarak dedik ki: "Bu bir FETÖ projesidir, bu yargı ele geçirilmek isteniyor, kesinlikle hayır oyu verelim." Dediğimiz çıktı arkadaşlar. Yine aynı şeyi söylüyoruz, bu çoklu baro FETÖ projesidir. Sizleri bir kenara koyuyorum ama bu FETÖ projesi ta 2009'lu yıllara kadar dayanan bir proje; "böl-parçala-yönet". Böyle şey olabilir mi? Böyle şey olması mümkün değil. Bunun için yargıyı sistem olarak, bir bütün olarak görmek lazım; yargı bağımsızlığı, yargı tarafsızlığı ve bağımsız savunmayı, özgür savunmayı birlikte görmek lazım. Bunları birlikte görmezsek biz çözüme ulaşamayız.

Şimdi, avukatlarla ilgili yasa teklifi olarak önceliği mi vardı bu çoklu baronun arkadaşlar? Bu avukatların sorunlarıyla ilgili niçin bizim vermiş olduğumuz, Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu yasa teklifleri niye komisyonlara gelmiyor. Bakın arkadaşlar, kamu avukatlarıyla ilgili vermiş olduğumuz yasa teklifleri var. Yaklaşık 6 bin avukat var, kamu avukatı var arkadaşlar. Yürütme içinde yargının, yargı içinde yürütmenin temsilcisi kamu avukatları. Bu kamu avukatlarının en önemli sorunu statü sorunu arkadaşlar. Bu statü sorununun kurulması konusunda bir çok yasa teklifi verdik. Devlet Memurları Kanunu'nda bu kamu avukatlarının özel hizmet tazminatı yüzde 135 iken biz kendi çalışmamızda yüzde 215 olarak teklifte bulunduk. Bu konuda gerekli değişiklikleri göremedik. Gelin, bunu şimdi getirelim, beraber getirelim kamu avukatlarının durumunu. Bu kamu avukatlarının özel hizmet tazminatları, teknik, sağlık, emniyet ve denetim hizmetleri sınıflarındaki memurların aldıkları orandan az olduğu için bunların statülerini değiştirelim. Bu kamu avukatlarının denetleme sistemini değiştirelim, birlikte yapalım.

Ayrıca, işçi avukatlar var arkadaşlar, işçi avukatlar. Bu işçi avukatlar sorunu, artık Türkiye'mizin en büyük sorunlarından biri hâline geldi. İş Kanunu'na göre çalışıp Avukatlık Kanunu'na göre yargılananlar bu avukatlardır. Bu arkadaşlar ne para kazanmakta ne de meslek öğrenmektedir. Pek çok işçi avukat kayıt dışı çalıştırılmaktadır. Kayıt dışı çalıştırılmayan avukatların ise birçoğunun SGK primleri eksik yatırılmaktadır. Arkadaşlar, Ocak 2019 itibarıyla sadece Ankara'da kayıtlı olarak çalışan işçi avukat sayısı 3.574'tür. Yaklaşık 18 bin üyesi bulunan Ankara Barosunda 3.574 sayısı çok yüksektir. Gelin, ekonomik iyileştirmelerini yapalım bu genç avukatların. Gelecekle ilgili umudu olan bu avukatlara bir umut verelim arkadaşlar. Bu düzenlemeleri birlikte yapalım.

Bakınız, avukatların daha ne sorunları var arkadaşlar: Hukuk fakültelerinin eğitim öğretim kalitesinin artırılmasıyla ilgili çalışmalar yapalım. Park bahçe açar gibi hukuk fakültesi açıldı. İktidar temsilcisi arkadaşlar dün açıklamada bulundular, Sayın Cahit Özkan dedi ki: "İstanbul, Ankara ve İzmir'de avukat sayısı arttı, Türkiye'de de avukat sayısı arttı. Bu sayı arttığına göre, çok büyük olan bölgelerde bu avukatların yönetilmeleri ve işlemlerin düzenlenmesi konusunda çoklu baro gerekli."

Ya, arkadaşlar, AKP iktidara gelmeden önce Türkiye'de 15 adet devlet, 11 de vakıf olmak üzere 26 tane hukuk fakültesi vardı. Ben 1981'de İstanbul Hukuka gittiğim zaman 3 tane hukuk fakültesi vardı. 2002'den önce 26 hukuk fakültesi vardı, AKP'yle birlikte 58 yeni hukuk fakültesi açıldı; 58 artı 26, 84 hukuk fakültesi var şu anda. Arkadaşlar, AKP iktidara geldiği zaman avukat sayısı 46.552'ydi; şu anda, 1 Temmuz 2019 tarihli Adalet Bakanlığı Raporu'na göre 146.950 avukat var; 100 bin avukat artmış. Ondan sonra Sayın Cahit Özkan çıkıyor "Avukat sayısı arttı..." Hukuk fakültelerini şehirlerde, sosyal etkinliği olmayan bölgelerde, her yerde kurarken avukat sayısının artacağını bilmiyor muydunuz Sayın Özkan? Bir de şu Adalet Bakanlığı internet sitesi de artık yenilense de biz de avukat sayılarını tam olarak görsek. Bir de Barolar Birliği internet sitesi yenilense de biz de burada avukat sayılarını görsek. Barolar Birliğinde 127 bin, Adalet Bakanlığı Raporu'na göre 146 bin. 6 bin kamu avukatı var, onu eklesek de düşsek de tutmuyor.

Arkadaşlar, bir şey daha söyleyeyim size, bu "çoklu baro sistemi" diyorsunuz ya... Biraz önce kamu avukatlarından bahsettim. Kamu avukatlarının baroya kayıtları zorunlu değil. Acaba bu yasa teklifinde çoklu baro sistemini getirirken onları zorunlu hâle getirmeyi unuttunuz mu? Çünkü getirirseniz kamu avukatları üzerinde vesayet yetkinizi kullanırsınız; o çoklu baroda kuracağınız barolar var ya, 6 bin avukatla o barolara üye sağlamış olursunuz arkadaşlar.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Öyle bir derdimiz yok.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Buna aklınız ermiştir ama size bir şey söylemiyorum, saraya diyorum, saraydaki kurullara diyorum.

Bakın, arkadaşlar, geçen gün bir olay oldu. Kıdem tazminatıyla ilgili Sayın Cumhurbaşkanımız bir açıklamada bulundu, fona devredilmesiyle ilgili. Daha sonra, işçi temsilcileri ve işveren temsilcileri bir araya geldi, bir sıkıntı yaşandı. Sıkıntı yaşanınca, bu konuyu gündeme getirmemiş gibi Sayın Cumhurbaşkanı "Bizi bu işe karıştırmayın, gidin, kendiniz halledin. Ben bu işi bir de Sosyal Politika Kuruluna sorayım." dedi. Arkadaşlar, bakın "Bir de ben bu işi Sosyal Politikalar Kuruluna sorayım." dedi. Ne oldu, ne anlama geliyor bu? Kurullar var. Şu anda "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" denilen tek adam sisteminde kurullar var. Sarayda kurullar var, politika kurulları var; Hukuk Politikaları Kurulu var, Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu var. Kararları bakanlık hiyerarşisi vermiyor arkadaşlar, paralel hiyerarşi var. Nasıl Cumhurbaşkanı "Sosyal Politikalar Kuruluna sorayım." diyorsa Sayın Adalet Bakanı da 4 Mayısta çıkıyor "Barolarla ilgili yasa teklifinden benim haberim yok." diyor arkadaşlar.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Öyle demedi, yapmayın ya.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - "Benim haberim yok." dedi. "Böyle bir şey yok." dedi, "Böyle bir şey yok." dedi. Arkadaşlar, Adalet Bakanından bir gün sonra da Sayın Metin Feyzioğlu "Bu konuda böyle bir çalışma yok." dedi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - "Nihayete eren teklif yok." dedi Süleyman Bey.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Yani "Nihayete eren teklif yok." deniyor. Şimdi arkadaşlar, devlette... Yani bunu söyledi, ben öyle biliyorum. Şimdi arkadaşlar, bakın, İstanbul Barosu geldi buraya, İstanbul Barosu Başkanı...

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Bülbül, Meclis Başkanlığının sosyal medyayla ilgili bir açıklaması olmuştu, onu da düzeltelim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Başkanım, konuşmanın hepsi yanlış.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Cumhurbaşkanının konuşmasından sonra...

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, böyle müdahale...

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Şimdi, böyle bir usul yok, arkadaşlar, böyle bir usul yok.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Bülbül, sadece bir teknik düzeltme yapalım yani orada...

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Başkan, ben o açıklamayı dinledim, Meclis Başkanının açıklamasını dinledim.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Haberiniz varsa tamam.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Netflix'le ilgili bu açıklama...

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Milletvekillerinin internetinin yavaşlığından yoğun şikâyetler var. Bu yavaşlamanın sebebi Meclis çalışanlarının Netflix'ten, sosyal medya platformlarından film indirmesi...

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Neden diğer sosyal medya şeylerinde yok Sayın Başkan?

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Dolayısıyla internet hızını yavaşlatıyor, hepimizin odalarında bu internet niye yavaş diye şikâyetçi oluyoruz yani benim başıma geldi.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Facebook'u da yasaklayın(!)

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Dolayısıyla bu hızın yavaşlamaması nedeniyle bir sınırlama söz konusu ama bu ne zaman? 26 Haziran. Cumhurbaşkanı ne zaman açıklama yapmış? 1 Temmuz, dolayısıyla bununla irtibatlı değil.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Arkadaşlar, yani bu konuda bizim görüşümüz bu. Şunu söylemek istiyorum: Bu çoklu baro ve temsilde adaletle ilgili bu yasa teklifi gelmeseydi ne olurdu? Biraz önce avukatlarla ilgili getirilmesi gerekenleri açıkladım. Bakın arkadaşlar, avukatların emeklilik haklarıyla ilgili bir çalışmanız var mı? Avukatların emeklilik haklarıyla ilgili bir çalışmanız yok. Getirin yasa teklifini. "Birinci sınıfa ayrılmamış bir hâkimin aldığı emeklilik maaşı ile otuz yıllık bir avukatın aldığı emeklilik maaşı arasındaki farkı kapatın." demiyoruz, "Yaklaştırın." diyoruz. Ne olacak bu avukat arkadaşlar? Avukat arkadaşlar emeklilikte mezarda mı ölecekler? Öyle bir söz vardır, bilirsiniz. Neden getirmiyoruz? Arkadaşlar, bakın, avukatların çalışma alanları daraltıldı arkadaşlar. Alternatif, adalete erişimi engelleyen, Anayasa'nın 36'ncı maddesindeki hak arama hürriyetini ihlal eden, alternatif uyuşmazlıklar öne çıktı. Arabuluculuğu getirdiniz. Biz dedik ki: "Arabuluculuk kesinlikle zorunlu olmamalı." Zorunlu arabuluculukla beraber avukatların iş alanlarını daralttınız, "uzlaşmacı" adı altında avukatların yine iş alanlarını daralttınız. İlk başta çıkardınız, avukatlara yönelik uzlaşmacılığı getirdiniz, ondan sonra uzlaşmacılığı adliyede çalışan memur, polis, mali müşavir, herkese yaydınız. Avukatlarla birlikte adalete erişim engellenince vatandaşın adalete erişimi engelleniyor arkadaşlar. Anayasa'nın maddesi açık, bu madde böyle alternatif yollarla engellendi. "Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercilerinde davalı ve davacı olarak, iddia sahibi olarak yargılanma hakkına sahiptir." deniyor. Neden hak arama hürriyetini engellediniz vatandaşın? Avukatlara yaptığınız her iş, avukatlara yönelik, barolara yaptığınız her iş vatandaşın hak arama hürriyetine, vatandaşın adalete erişimine, vatandaşın hakkını aramasına engel olan işlerdir arkadaşlar. Bu nedenle adil yargılanma hakkı konusunda vatandaşın çığlıklarına bakmak lazım. "Ceza uyuşmazlıklarında hukukçu olmayanların uzlaştırmacı yapılması yanlış ve kanunlara aykırı." dedik. Getirin, düzeltelim adil yargılanma hakkını, özellikle maddi durumu elverişli olmayan vatandaşlarımız için sağlamaya yönelik olan, işkence iddialarının önüne geçmesi açısından vazgeçilmez önemde bulunan CMK avukatlığında öngörülen ücretleri niye arttırmıyoruz? Niye arttırmıyoruz? İyi bir adli hizmet ve adalete erişim için avukatlık ücretlerine uygulanan KDV neden düşürülmüyor? Bununla birlikte CMK ve adli yardım hizmetlerinde KDV niye kaldırılmıyor arkadaşlar? Yani bütün bu anlattıklarım avukatların sorunları arkadaşlar, bu avukatlar, bu sorunlara çözüm istiyor. Bu çözümlerin yeri de Adalet Komisyonu, Meclis. Bu sorunları çözmeden çoklu baro... Açık ve net olarak soruyorum: Bu sorunları çözmeden temsil adaletini ortadan kaldıran bu yasa teklifiyle ne yapılmak isteniyor? Yargının üç ayağından biri olan savunma da -yargının iki ayağı olan iddia ve karar nasıl tek adam rejiminde ele geçirildi- ele geçirilmek isteniyor, bu işin sonucu bu arkadaşlar. Böyle şey olabilir mi arkadaşlar?

Bakınız, Sayın Grup Başkan Vekili Cahit Özkan açıklamada bulundu, dedi ki: "Dünya barolarında da bu tür çalışmalar var." Ondan sonra ben dünya barolarında ne var ne yok diye bir araştırma yaptım. Arkadaşlar, dünya barolarında bu çoklu baroyu göremedim. Daha sonra "Almanya." dedi. Almanya'da da çoklu baroyla ilgili bir düzenleme göremedim, orada da tek baro var. Neden tek baro var? Barolar güçlü olursa, barolar bölünmezse orada savunma güçlü olur, orada demokrasi güçlü olur, orada hak arama özgürlüğü güçlü olur, orada adil yargılanma hakkı olur, orada adalet çığlıkları olmaz, orada yasaklar olmaz. Onun için neden biz yüzümüzü Avrupa'ya dönmüyoruz da yüzümüzü yasaklara olan başka yerlere dönüyoruz arkadaşlar?

Bakınız, şimdi eğer bu yasa çıkarsa neler olur bunu söylemek istiyorum:

1) Özelleşmiş yani çoklu baro, üyeleri hakkında disiplin sürecini gereği gibi yürütmeyeceği için süreç içinde tüm avukatlar disiplin yönünden Adalet Bakanlığına bağlanacak arkadaşlar. Büyük bir tehlike, şimdi, idari vesayet, Adalet Bakanlığı vesayeti... Şu andaki yasaya göre Adalet Bakanlığı vesayetinde Türkiye Barolar Birliği ve barolarla bağlantılı olarak birçok engel madde var. Bu durumda Adalet Bakanlığına bağlanma ve denetleme yönünden bağlanma yolu açılacak, yargının diğer unsurları gibi savunmanın bağımsızlığı da ortadan kalkacak, avukatlar dava alırken bile çekinir hâle gelecek.

2) Muhalif olarak kategorize edilen barolara üye avukatlar hâlihazırda avukatları terörist olarak gören sözde vatansever anlayış tarafından karakollarda daha kötü bir muameleyle karşılaşacak, tüm kamu kuruluşlarında muhalif baroya üye olan avukatların işleri zorlaştırılacak, yapılmayacak. Avukatlık Kanunu 2'nci madde arkadaşlar, avukat bilgi edinme hakkına sahiptir, belge alma hakkına sahiptir. Hadi buyurun gidin bakalım, (a) barosuna sahip olan bir baro gidecek devlet resmî dairesinden bir belge isteyecek, hangi barodan geldiğini soracak, hangi barodan geldiğini görecek vermeyecek arkadaşlar, avukatların işlerini zorlaştıracak "Bugün git, yarın gel." diyecek. Bu ne demek? Adil yargılanma hakkı ihlalleri demek, hak arama hürriyeti ihlalleri demek.

3) Kamu kurumlarına yapılacak avukat alımlarında yandaş barolara öncelik verilecek. Vergi incelemeleri var arkadaşlar, vergi incelemeleri. Hiç matrah artırdınız mı arkadaşlar? Ben çok matrah artırdım. Artırmışsınızdır avukat arkadaşlar. Vergi incelemelerinde diğer konulara muhalif olarak kategorize edilen baro üyesi arkadaşlar dezavantajlı duruma düşecek. Avukatlar, baroları üzerinden ayrımcılığa ve çifte standarda maruz kalacak.

4) Kanuna göre yalnızca avukatların faaliyet gerçekleştireceği alanlarda var olan korsan kişi ve şirketlerin illegal faaliyetleri yaygınlaşacak arkadaşlar. Bu illegal faaliyetler, korsan kişi ve şirketler kimler arkadaşlar? Sigorta şirketleri, kazada, Anadolu Ajansından öğreniyorlar nerede kaza olmuş, anında gidiyorlar, vatandaştan vekâletnameleri alıyorlar, vatandaşı da zor durumda bırakıyorlar, haklarını ihlal ediyorlar. Baroların bölünmesi avukatların daha etkisizleşmesine sebep olacak, bu durum korsanlara alan açacak, yasa dışı çalışan şirketlere alan açacak.

5) Baroların en önemli özelliği, her dünya görüşünden, her çevreden avukatların barınabileceği, ortak sorunları konuşabilecekleri çatı olmaları. Baroların kutuplaşması sonucu, yapı içindeki çeşitlilik ortadan kalkacak ve asıl tek tipleşme o zaman gerçekleşecek arkadaşlar. Ben Aydın Barosu üyesiyim, benim Baro Başkanımın siyasi görüşü benimle aynı değil arkadaşlar, çok farklı düzeyde. O da burada, o da kapıda şu anda, müdahale edilen avukatlar arasında. Samsun Barosu Başkanı dün istifa etti, siyasi görüşü nedir diye Samsun'u aradım. O da benimle tamamen zıt görüşlü. Arkadaşlar, bu baro başkanlarının siyasi görüşleri farklı farklı. Bu arkadaşlar diyor ki: "Bizi ayrıştırmayın, bizi bölmeyin, gücümüzü eksiltmeyin, vatandaşın hak arama hürriyetine engel olmayın."

Çoklu baro fikri Anayasa'nın 135'inci maddesiyle çelişecektir diyor. Arkadaşlar, Anayasa'ya göre "Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıyla, üst kuruluşların teşkilatlanmasında belirli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarının karşılanması ve meslekte birliğin sağlanması hedeflenir." Nasıl olacak bu iş? iktidara yakın baro olduğu zaman onun her işi halledilecek. EĞİTİM BİR-SEN Sendikasını bilmiyor musunuz arkadaşlar? Bilmiyor musunuz? Neyi anlatalım biz size? Arkadaşlar, yapmayın, eylemeyin! Arkadaşlar devam ediyorum.

Uluslararası Barolar Birliği Avukatlık Meslek Kuralları...

Sayın Başkan, hep barolardan konuşuyoruz değil mi?

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Evet...

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Bak ne güzel oluyor.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Teşekkür ederiz.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - ...6'ncı maddesi: "Avukatlar meslek kurallarına, ahlakına, standartlarına uygun olarak müvekkillerinin yasal işlemlerini gerçekleştirirken tam bağımsız olacak, hiçbir kişi ve kurumun baskı ve yasaklarına maruz kalmayacaktır." Hemen aklıma 138'inci madde geliyor arkadaşlar.

Şöyle, açıyorum, Anayasa'nın 138'inci maddesine bakıyorum: "Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz." diyor Anayasa 138.

Burada ise Uluslararası Barolar Birliği Meslek Kurallarının 6'ncı maddesi: "Tam bağımsız olacak."

Arkadaşlar, parti üyesi, parti yönetim kurulu üyelerini hâkim yaptınız. Talimatla kararlar veriliyor. Hâkimlere 138'inci maddenin 2'nci fıkrasına göre talimat veriyorsunuz, bağımsız avukatlardan bahsediyorsunuz. Yapmayın, eylemeyin arkadaşlar!

"Havana Kuralları" arkadaşlar. Havana Kuralları 24: "Avukatlar kendi menfaatlerini temsil etmek, süreklilik taşıyan mesleki eğitim ve öğretimlerini geliştirmek ve meslek haysiyetlerini korumak için bağımsız meslek örgütleri kurma ve bunlara katılma hakkına sahiptir." Bağımsız, renksiz, tarafsız anlamındadır arkadaşlar, bu nedir? Bu uygulanacak mı? Uygulanmayacak.

Avrupa Konseyinin Avukatlık Mesleğinin İcrasındaki Özgürlük Hakkında 9 Numaralı Tavsiye Kararı, Prensip V2: "Barolar veya avukatların oluşturdukları diğer mesleki birlikler, kendi kendini yöneten organlardır, yetkililerden ve kamudan bağımsızdırlar." Bu olacak mı? Olmayacak.

Çoklu baro, bağımsızlığı zedeleyecek, baroları taraflı hâle getirecek, yandaş, muhalif, milliyetçi-ulusalcı, muhafazakâr-seküler, Alevi-Sünni gibi baroları ortaya çıkaracak, bu kamplaşma Anayasa'yla teminat altına alınan, Anayasa'nın 36'ncı maddesinde açıklanan hak arama hürriyetini, vatandaşın hak arama hürriyetini ortadan kaldıracak. Birçok sorun ortaya çıkacak, bu sorunları da çözemeyecek.

Şimdi, aklıma şu geliyor arkadaşlar: Bilmiyorum böyle bir çalışmanız var mı? Sayın Feyzioğlu'yla ayrı çalışmıyorsunuz, bu konularda beraber çalışıyorsunuz. Her ne kadar Feyzioğlu'nun açıklamaları da oluyor. "Bu çoklu baroyu gösterip de temsilde adalet meselesinde, temsil seçim sistemini mi getireceksiniz?" diye aklımızda şüpheler var. İsterseniz ikisini de birden geri çekin arkadaşlar. İkisini birden geri çekin. Feyzioğlu geçen gün bir açıklamada bulunmuş: "Çoklu baro bölmek demektir, parçalamak demektir." Feyzioğlu sizden bilgi almadan bazı açıklamalarda bulunmaz. Sizden bahsetmiyorum. Tabii saraydaki kurullardan bahsediyorum. Bu işin içinde başka bir iş var diye düşünüyorum. İnşallah ikisini beraber çekersiniz. Birini çekerseniz, biri kalırsa yine olmaz arkadaşlar. İkisini beraber çekeceksiniz.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Toparlayalım mı Süleyman Bey?

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Arkadaşlar, şimdi, AYM'ye, Anayasa Mahkemesine geçiyorum.

Şimdi, arkadaşlar; Anayasa Mahkemesi bu işe ne diyor? Anayasa Mahkemesi, çoklu baroyu illerin eşit temsiliyeti konusunda da daha önce vermiş olduğu Anayasa Mahkemesi kararlarında açık ve net "Anayasa'ya aykırı olduğunu" kabul ediyor Anayasa Mahkemesi.

Yüksek Mahkeme, teklifte yer alan "Her 5 bin üyeye TBB'de 4 delege ile temsiliyet" ilkesi ile ilgili daha önce verdiği 5 farklı karar var arkadaşlar.

15 Şubat 1995 yılında Türk Diş Hekimleri Birliğinde, 2002 yılında Türk Tabipleri Birliğinde, 2009 yılında Türk Veteriner Hekimleri Birliğinde, 2011 yılında ise Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler ve Odaları Birliğinde yine, Türk Diş Hekimleri Birliğinde yapılan delege düzenlemeleriyle ilgili Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı bularak iptal ediyor arkadaşlar. Yani, Anayasa Mahkemesi binlerce kişinin üye olduğu yerlerle, az sayıya sahip yerlerin aynı delegeyle temsil edilemeyeceğini açıklıyor. Bu çok önemli arkadaşlar. Bakın, Anayasa Mahkemesi, eşitlik ilkesi gereği, binlerce kişinin üye olduğu yer ile az sayıda üyeye sahip yerlerin aynı delege sayısıyla temsil edilemeyeceğini söylüyor. Yani Aydın Barosunda 1.200 avukat varsa ve 4 delege gönderiyorsa, çıkıp da 46 bin avukatı olan İstanbul Barosu da 17 delege gönderemez diyor, bunu açık ve net ortaya koyuyor arkadaşlar.

Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Arkadaşlar, yasaklar, yargı tarafsızlığı, yargı bağımsızlığı, hepsi sistemin ürünü. Bu sistem değişmedikten sonra Türkiye'de demokrasi iklimine geçilemez. Bu sistem 2017'de yapılan referandum sonucunda, daha önce de 2010'da yapılan referandumla bağlantılı olarak tek adam rejimi ve partili Cumhurbaşkanı sistemi... Sen yüksek yargıyı partili Cumhurbaşkanı olarak atıyorsun, o yargı adaleti sağlamaya çalışıyor! Geçiniz arkadaşlar, böyle bir şey olmaz; böyle bir şeyden de demokrasi çıkmaz, özgürlükler çıkmaz, hak ve adalet çıkmaz. Baro başkanları sokakta bağırır, vatandaş da dışarıda bağırır. Çorlu'da tren kazasında çocukları vefat eden, yakınları vefat eden vatandaşlar Anayasa Mahkemesi önüne dilekçe vermeye gider, polise mukavemet ettiklerinden dolayı haklarında da dava açılır; böyle şey olmaz, bu sistem değişmeli. Bu sistem nasıl olmalı? Denge, denetlemeyle birlikte kuvvetler ayrılığını getiren demokratik parlamenter sistem gelmeli. Benim verdiğim vergilerin nerede kullanıldığını ben bilmeliyim. Basın İlan Kurumu çıkıp da benim verdiğim vergilerle halkın haber alma hakkını kullanan gazeteleri ve yayın kuruluşlarını cezalandırıp da yandaş gazetecilere para vermemeli. RTÜK basın özgürlüğünü savunan televizyonlara ceza vermemeli. Onun için, yapılacak iş şu: Demokratik parlamenter rejim gelecek, demokrasi iklimi gelecek, ayrışmaya gerek yok ve Adalet Komisyonu da Türkiye Büyük Millet Meclisi de yasama görevini yerine getirecek. Kuvvetler ayrılığıyla birlikte Türkiye'de demokrasi iklimi ile özgürlükler gelecek, yasaklarla bir yere gidilmeyecek; yapılacak olan bu.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Teşekkür ediyoruz Sayın Bülbül, sağ olun.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Başkan, ben teşekkür ediyorum.