| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Denizli Milletvekili Cahit Özkan, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 182 Milletvekilinin Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2999) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 03 .07.2020 |
HÜDA KAYA (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bir de rica etsem dondurmalar yenirken sessizliği de sağlarsak, konsantremiz dağılmadan bu gecenin geç saatinde daha verimli bir konuşma yapabiliriz. Değerli arkadaşlarımız, vekillerimiz sessizce dinleyebilirlerse çok teşekkür edeceğim.
Değerli arkadaşlar, Adalet Komisyonundayız. Baroların düzenlenmesiyle ilgili burada çalışma yürütüyoruz, gecenin bu saatinde. Ve avukatlarımız yüzlerce, binlerce insan, hukukçumuz adliyelerde, sokaklarda, Meclisin kapısına kadar sesini Meclise, Millet Meclisine duyurmaya çalışıyorlar "Bizi de duyun." diyorlar. Biz, burada birbirimizle "fantezi" diyebileceğimiz bazı meselelerden dolayı birbirimizle atışırken, kapışırken, tartışırken ama ülkemizde, yurdumuzda öyle olaylar olmaya devam ediyor ki... Bakın bir tanesi, dünyanın da... Değerli arkadaşlar, bazı arkadaşlar çok yüksek sesle konuşuyorlar. Arkadaşlar, çok yüksek sesle konuşmazsanız, rica edeceğim.
Coronadan kırılıyor insanımız, değerli arkadaşlar. Bakın, en son, sadece en son, sıcak son dakika haberlerinden içimizi acıtan, halkımızın bize ulaştığı, derdini duyurmaya çalıştığı, Ankara'dan Millet Meclisinden çözüm beklediği, sorunlarını ilettikleri için... Son dakika gelişmelerinden sadece birkaç tanesini söyleyeceğim: Siirt'te corona sebebiyle hastanelerde yer yok diye bir hasta Şırnak'a sevk edildi ve yolda ambulansta hayatını kaybetti. Hastalarımız, insanlarımız hastanede değil, yer yoksunluğundan yollarda, olumsuz şartlarda bir şehirden bir şehre sevk edilirken yaşamlarını kaybediyorlar; evlere, yüreklere ateş düşüyor. Yine, bakın, son dakika haberleri... Halkımızın yine bize sitem ettiği bütün partilere, bütün milletvekillerine sitem ettiği konulardan bir tanesi, daha önceki yıllarda Genel Kurulda da defalarca gündeme getirdiğimiz meselelerden bir tanesi. Arkadaşlar, bakın, olmayan şeyler oluyor ülkemizde. Mardin'de, Kızıltepe'de, Akdoğan köyünde, köylüler açlık grevine başladı. Köylüler, avukatlar açlık grevine başladı. Düşünenler, insanlar, düşünceleri sebebiyle kendini duyurmaya çalışanlar, haksızlıkla yargılananlar... Açlık grevlerine başlıyorlardı sesini duyurmaya çalışanlar ama artık Mardin'in köyüne kadar, insanlar, bir köy açlık grevine başlıyor. Neden? Çünkü yıllardır tam da ekim zamanlarında, tam da ürünlerini ekip yeşertecekleri bir dönemde, her sene TEDAŞ'ın terörüne maruz kalıyorlar. TEDAŞ'ın elektrik kesintileri sebebiyle şu anda ikinci ekim ürünleri de yanmak üzere. Bütün partilere sitem ediyorlar "Neden hiçbir parti bize çözüm bulmuyor?" diye. Çareyi açlık grevine başlayarak... Bizlere seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
Yine, bakın, başka bir mesele değerli arkadaşlar: Bir vatandaş Edirne Cezaevinde bulunan, önceki Eş Genel Başkanlarımızdan Sayın Demirtaş'a, ziyaretine gidecek olan bir avukatı arayarak "Benim de selamımı ilet." dediği için hakkında iddianame düzenlendi. Böyle bir ülkede yaşıyoruz. Sevdiği bir lidere, saydığı bir lidere ziyaretine giden avukat aracılığıyla selam gönderdiği için vatandaşların yargılandığı bir ülke durumundayız. Hukuk böylesine çökmüş. Düşünceye özgürlüğün, insanca yaşamaya özgürlüğün böylesine çöktüğü bir dönemde barolara da avukatlara da dizayn vermeye çalışılıyor.
Yine, şunu da bu arada ifade etmek istiyorum: Madımak'ta 33 canın yakılarak katledildiği bir anma dönemi gerçekleşti ve ardından Çorum, ardından da Başbağlar katliamlarının acılarının tekrar nüksettiği ve anma yıldönümlerinde olduğumuz böylesine acı günlerdeyiz.
Değerli arkadaşlar, iktidarın bazı yetkilileri ısrarla Madımak'la ilgili konuşurken "olay" diye ifade etmekte ısrar ediyorlar. Madımak taammüden bir katliamdır; bilerek ve isteyerek, bilinçli ve planlanarak gerçekleştirilmiş bir katliamdır arkadaşlar.
SEMİHA EKİNCİ (Sivas) - O zaman iktidar kimdi?
HÜDA KAYA (İstanbul) - Bugün "İktidar kimdi?" demek çözüm değil. Bir soru önergesine bile... Eğer bu iktidarın ve bu iktidarın destekçileri gocunmuyorsa, bir rahatsızlığı yoksa soru önergelerimizi reddetmezlerdi.
Evet, devam ediyoruz değerli arkadaşlar. Bakın, yüz binlerce KHK'li ülkemizde gerçekten bir yaşam savaşı veriyor arkadaşlar. İnanılmaz trajik olaylarla karşılaşıyoruz. Hapsedilen, tutuklanan, beraat eden, tahliye olan ama hâlâ görevine başlamayan, yetkilerini alamayan, atanamayan, bütün hakları ellerinden alınmış, yaşarken canlı canlı ölüme terk edilen insanların olduğu, yüz binlerce insanın olduğu bir toplum içerisindeyiz. Ülkemizin her bir yanından feryatlar yükselmeye devam ediyor. Bu KHK'lilerden bir tanesi geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren Profesör Doktor Haluk Savaş. 160 civarında uluslararası kitap, dergi, makale, çeşitli bilimsel yayınları olan bir bilim insanı Haluk Savaş. Fakat "Cehalet fazilettir." diye söyleyenlerin, konuşanların taltif edildiği, terfi edildiği böyle bir iktidar döneminde, maalesef, Haluk Savaş gibi ve onun gibi nice bilim insanlarına, nitelikli akademisyenlere; meslek erbabı, ehliyetli, nitelikli insanlara yaşam hakkı görülmedi; onlar yaşarken ölüme mahkûm edildiler. Ve üniversitelere en son atanan rektörlerin özelliklerinde de göreceğimiz gibi, tek bilimsel çalışması olmayan insanların üniversitelere atamaları yapılırken, uluslararası alanda pek çok çalışması olan ve insanca toplumuna hizmet etmeye çalışan bilim insanları, kadınıyla erkeğiyle, görevlerinde alındı, Haluk Savaş gibi insanlar tutuklandılar; beraat edilmelerine rağmen, cezaevinde kansere yakalanmış olmasına rağmen tedavi yolları kapatıldı ve geçtiğimiz günlerde açılan yollar artık ona çözüm getirmedi ve değerli bir insanımızı kaybetmiş olduk.
MUSTAFA ARSLAN (Tokat) - Avukatlık Kanunu'yla ne alakası var bunların?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Adaletle ilgisi var. Adalet olmayınca baro da olmuyor.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Bugün çöken insanlığın, çöken hukukun, çöken adaletin toplumdaki yansımaları değerli arkadaşlar. Adaletin kaybolmasından Haluk Savaş haksızca hapsedildi, beraat etti ama yine de hakları kendisine teslim edilmediği için yaşamını kaybetti. Daha alakasız bir durum mu var ortada? Vefat etmeden önce kendisi "Yurt dışına çıkıp da dönmeyeceksin." gibi ithamların karşılığında şu sözü söylemişti arkadaşlar: "Meriç'te boğulmayacağım, bağıra bağıra da olsa burada vatanım da öleceğim ve herkes bu zulmü kimin yaptığını bilecek." Tarih bu zulümleri yazdı, toplum bu zulümlere şahit. Arkadaşlar, çok dramatik, gerçekten vicdanı yaralayan olaylar yaşıyoruz, şahit oluyoruz. Ben bunu sizlere iktidar partisinin vekillerisiniz diye söylemiyorum; her birimiz bu ülkenin insanıyız, vicdanlarımızla, düşüncelerimizle, özgürlüğümüzle, tercihlerimizle bir şekilde görevlerimizi bulunduğumuz yerde yapmaya devam ediyoruz arkadaşlar ama vicdanlarımızı kullanalım, insanlığımızı kaybetmeyelim ve yaşanan bu dramlara sessiz kalmayalım, kendi içimizde de olsa kendi partimizde de olsa eleştirilerimizi dile getirebilelim.
Ali Şeriati'nin bir sözü var değerli arkadaşlar.
(Uğultular)
HÜDA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan... Sayın Başkan... Sayın Başkan...
Çok rica ediyorum, gerçekten kendi sesimi bile duymakta zorlanıyorum arkadaşlar.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Evet arkadaşlar, biraz sessiz olalım.
Değerli arkadaşlar, kendi aramızda konuşmayalım.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Ali Şeriati'nin bir sözü var değerli arkadaşlar, her eleştiriye karşı çıkmayalım, der ki: "Eleştirinin olmadığı yerde putçuluk başlar." Eleştiri bizi, tekâmülümüzü geliştirir, insanın kâmil olma noktasında derecemizi yükseltir, kendimize ayna tutmamızı sağlar, yanlışlarımızı görebilmeyi sağlar; üç yaşındaki, beş yaşındaki bir çocuk bile bizim yanlışımızı görmemize vesile olabilir. Kim olursa olsun, en karşı çıktığımız taraftaki biri de olsa eğer onun sözünü aklıselimlikle, vicdanımızı örtmeden dinlemeye çalışırsak yanlışlarımızı fark edebiliriz, yapıcı eleştirilerimiz birbirimize yardımcı olur; bu hem bireysel anlamda bizim gelişmemizi sağlar hem de ülkemiz olarak halkımızın önünün açılmasına yardımcı olur değerli arkadaşlar.
Her fırsatta, her eleştiride diyanetten, dinden, imandan örnekler verilmeye çalışılıyor. Yine Şeriati'nin güzel bir sözü var değerli arkadaşlar, çok önemli, çok güzel bir tespit: "Bir yerde yangın varken biri seni ibadet etmeye çağırıyorsa bil ki bu bir hainin davetidir." Yangın var; insanlar ölüyorlar, insanlar açlar, insanlar feryat ediyorlar ve seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Bakın, Kutadgu Bilig -bilirsiniz eski Türk bilgelerinden- "Adalet göğün direğidir, yıkılırsa gökyüzü yerinde duramaz." der. Yine Şeriati'nin bir sözü: "Eğer bir din yetimi korumuyor, kimsesize sahip çıkmıyor, ezilenlerin sesi ve soluğu olmuyorsa o din yalandır ve afyondur. Bunlar olmadan kılınan namaz, tutulan oruç, gidilen hac, kesilen kurban, ihya edilen kandil geceleri, ziyaret edilen türbeler vesaire Ebu Cehil'in hacılara su verip de yetimi ve yoksulu görmemesi gibi yalandır, afyondur." Ve Konfüçyüs "Soylu insan hak ve adaleti her şeyden üstün tutar." der.
Bakın, yine Pazarcık ilçesinde, corona döneminde ekmek bulamayan günlük emekçilerimiz sokağa çıkma yasaklarında işini yapamıyorlar, günlük ekmek parasını kazanamıyorlar diye, partimizin başlattığı kardeş aile projesinde, bu yoksul insanlarımızın evlerine bir ekmek parası girsin diye yaptığımız çalışmalarda, Pazarcık ilçe başkanımız da dâhil 4 partili, kardeş aile kampanyası çalışmasına katıldıkları için tutuklandılar arkadaşlar. Şimdi "Baro düzenlemesiyle, avukatlarla, adaletle, hukukla alakaları yok." diyebilir miyiz?
Bakın, yine, Bağcılar'da, İstanbul'da bekçiler 2 kardeşe kimlik kontrolü yaptılar, dayatmayla zor kullandılar ve suç duyurusunda bulundular. Hem cebir kullandılar 2 vatandaşa, 2 kardeşe ve de aynen cezaevlerinde bizzat benim de başımdan geçtiği gibi... Hem suçlu hem güçlüler, polisi bunu yapıyor, zabıtası bunu yapıyor, gardiyanları bunu yapıyor, cezaevi müdürleri bunu yapıyor ve şimdi, bekçiler de bunu yapıyorlar. Hem şiddet kullanıyorlar hem de suç duyurusunda buluyorlar. Şiddete uğrayan bu 2 kardeş, mahkeme tarafından da cezaya çarptırıldılar. Böylesine bir hukuk garabeti içerisindeyiz değerli arkadaşlar.
Gelelim avukatların meselesine: Baro düzenlemesi yapılmaya çalışılıyor. Avukatlar "Bu düzenlemeyi yapacaksanız bizi de dinleyin." diyorlar ama tek sesten değil. Farklı farklı sesler neyse bunun dinlenmesi lazım. Aslında, normalde, Meclisteki tüm komisyonlarda yapılagelen teamül budur. İlgili tüm STK'lar, taraflar, kurumlar, dernekler; çağırılırlar, dinlenirler, fikirleri, düşünceleri alınır ve bir sonuca ulaşılır, aslında olması gereken budur. Fakat barolarla ilgili düzenlemede, Meclisin kapısına kadar dayanmış avukatlar, ısrarla "Bizi dinleyin." diyorlar ama iktidar "Hayır, biz sizi dinlemeyeceğiz, bildiğimizi okuyacağız." diyor. Avukatlarla ilgili düzenleme yapıyorsunuz, avukatları dinleme ihtiyacı hissetmiyorsunuz; kadınlarla ilgili düzenleme yapmaya çalışıyorsunuz, kadınları dinlemiyorsunuz. Hangi meslekle ilgili düzenleme yapmaya çalışırsanız çalışın, muhatapların fikrini almaya tenezzül etmeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Çünkü, neden arkadaşlar? Çünkü, yeni Tahir Elçi'ler çıkmasın isteniyor. Ne isteniyor? Saraya yandaşlık yapan, saray taraftarı hukukçular olsun, barolar olsun, avukatlar olsun isteniyor. Düşünen, konuşan, eleştiren; ne hukukçu, ne gazeteci, ne kadın, kimse istenmiyor.
Değerli arkadaşlar, bir konuyu daha vurgulamak istiyorum: Bakın, geçtiğimiz günlerde -birkaç gündür zaten- medyaya düştü, sizler de biliyorsunuzdur, okumuşsunuzdur. Adaletin kaybolduğu, hukukun kaybolduğu, ehliyetin, niteliğin kaybolduğu bir topluma gelmemizin sıkıntısıyla bu örnekleri vermek zorunda kalıyoruz. Bunlardan sadece bir tanesi, geçtiğimiz günlerde Bingöl Belediyesinin 13 mühendisi işe almasıyla alakalı. Bunlar kim? Biri belediye meclis üyesinin kardeşi, biri belediye başkan yardımcısının oğlu, biri Bingöl milletvekilinin yeğeni, biri belediye başkanının oğlu, biri encümen adayı, biri AKP il başkan yardımcısı gibi...
Değerli arkadaşlar, AKP'li olanların, AKP'li olanların akrabalarının, oğlunun, kızının, yeğenlerinin de haricinde, bu ülkede dirsek çürütenler var, atamaları bekleyenler var. Bir taraftan yıllardır atamaları gerçekleşmediği için insanlar intihar ederken, bu atamalar iktidarın her kademesinde bulunan bütün yetkililer için bir vebaldir, bir sorumluluktur değerli arkadaşlar.
Bir taraftan hukuk katledilmeye, adalet katledilmeye yine devam ediyor; içler acımaya, yürekler yanmaya devam ediyor. Diliyoruz ve tekrar talep ediyoruz ki yeniden yürekler yanmasın. Cezaevinde ölüm orucunda olan Ebru Timtik 41 kiloya düştü arkadaşlar. Bunu İbrahim için de Helin için de Mustafa için de defalarca söylemiştik. Yine kritik günler başladı. Aytaç Ünsal ve Ebru Timtik için geri dönülmez aşama olmadan adaletle yargılanmanın yolu açılmalı ve adaletin gerçekleşeceği yollar açılmalıdır değerli arkadaşlar.
Yine, bir anne var, aylardır meydanlarda çığlık atıyor, sesini duyurmaya çalışıyor; Melek Çetinkaya arkadaşlar. Diyeceksiniz ki: "FETÖ'dür, şudur budur." Hayır arkadaşlar. 15 Temmuz sonrasında askerî okul öğrencileri, 18-20 yaşındaki askerî okul öğrencileri o günden bugüne hâlâ cezaevindeler ve müebbet hapisle cezalandırıldılar. Değerli arkadaşlar "Biz kandırıldık, Allah da millet de bizi affetsin." diyen yetkililer ve Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar dâhil olmak üzere, görevlerine devam ederlerken, bütün bu kötülüğün sebebi 18-20 yaşındaki yurtta kalan öğrenciler mi arkadaşlar? Bunu vicdanlar kabul ediyor mu, bunu insanlık kabul ediyor mu? Müebbet verecek kadar bu çocukların suçu neydi? Gece yarısı, nereye gittiklerini bile bilmeden, uykulu vaziyette oradan alınıp götürülen bu öğrenciler mi sorumlu 15 Temmuzdan? Vicdanlar yaralandı değerli arkadaşlar.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Toparlayabilir misiniz Sayın Kaya.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Evet, diğer taraftan da değerli arkadaşlar, Diyanet söz konusu olduğu zaman... Aslında Diyanete girmeyecektim.
Değerli arkadaşlar, dinleyelim lütfen.
Diyanet söz konusu olduğu zaman iktidar vekili arkadaşlarımız hiddetle karşılık veriyorlar. Değerli arkadaşlar, Diyanet Türkiye Cumhuriyeti'nin maalesef ki devlet çatısı altında kurulmuş bir kurumu. Bu bir peygamberlik kurumu değil, bu bir vahiy kurumu değil, kaldı ki 83 milyonu da temsil eden bir kurul değil. Bir inancın, o da değil hatta bir mezhebin temsiliyetini yerine getiren bir kurum. Allah bile kendisine inanmayana da kendisine karşı çıkana da yol açıyor, meydan okuyor, söz veriyor ayetlerle. Tek tek girmiyorum onlara, hepsi yazılı, uzatmak istemiyorum. Ne diyor? Diyor ki: "İşte meydan, gelin siz de sözünüzü söyleyin." Allah bile kendisini eleştirine sözünü kapatmıyorken, sözünü kesmiyorken "İşte meydan, gelin, siz de sözünüzü söyleyin. Kim haklı kim haksız çıksın ortaya." diyor. Kaldı ki toplum içerisinden seçtiği "hak önderi" dediğimiz elçiler bile eleştirilebiliyorken, Allah da onları eleştiriyorken, yanındaki insanlar bile onların "Bu senin kendi şahsi düşüncen mi, yoksa bu bir vahiy mi?" diye kendilerini eleştirip itirazlarını yapabiliyorlarken Diyanet kurumu, kimse kusura bakmasın, sanki Allah bile olsa... Yani kaldı ki herkes inanmak, eleştirmemek zorunda değil. Biz insanız, Allah bize akıl vermiş, düşünce vermiş, düşünelim, konuşalım, eleştirelim, sorgulayalım diye. Çünkü bunu zaten kutsal kitaplar da Kur'an da emrediyor arkadaşlar. "Akletmez misiniz, düşünmez misiniz?" diyor. Bu, insan olmanın gereğidir. "Biz sizi dileseydik tek bir çeşit yaratırdık, tek bir halk olarak yaratırdık." diyor Allah ama biz, yeryüzünde ne kadar milyar insan varsa o kadar çeşitlikte düşünce vardır, inanç vardır diye düşünüyoruz.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Kaya, toparlayabilir miyiz?
HÜDA KAYA (İstanbul) - Toparlıyorum, son sözlerim Sayın Başkan.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Kuran'da sadece ve sadece bakın, ne ateistlere, ne şu dinlere, ne bu inançlara, ne şu inançsızlara, şu ırklara diye bir hedef yoktur. Tek bir nokta, tek bir hedef işaret edilir; Hud suresinde 113'üncü ayette "Zalimlere asla meyletmeyin." der Allah. Peki, zalim kim arkadaşlar? Onu da geçiyorum, sadece son bir ayetle bitiriyorum Sayın Başkan. Toparladım, tamamen kestim konuşmamı. Son bir ayet, kimdir zalim? Kutsal kitaplarda uzak durmamız emredilenler sadece zalimlerdir ve onun da açıklaması vardır; haddini aşanlar, tuğyan edenler, azgınlığa düşenler, kimileri de insanlar üzerinde Rab'lik taslamaya kalkarlar ve böylece onlara hükmetmek ve onlara kendi düzenlerini benimsetmek isterler. "Şüphesiz onlar, zalimlerin ta kendileridir." der. "Müminler zalimlere sevgi besleyemezler, onları veli, dost ve yoldaş edinemezler." der bir başka ayet.
Umuyorum, diliyorum ki adaletten uzaklaşmayalım, zalimlere yakın olmayalım, hukuka sahip çıkalım, insanlığa sahip çıkalım, vicdana sahip çıkalım, ülkemize sahip çıkalım, feryat edenlerin sesine kulak verelim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.