| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Denizli Milletvekili Cahit Özkan, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 182 Milletvekilinin Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2999) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 03 .07.2020 |
HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) - Değerli arkadaşlar, herkesi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, biz savunmayı tartışıyoruz. Hak, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük, demokrasi, vicdan; bunlar on bin yıllık insanlığın hafızasıdır ve mücadelesi sonucunda ortaya konulan kavramlar ve aynı zamanda değerler manzumesidir.
Şimdi hep söylenilir: "Hukuk bir gün herkese lazım olur." Saddam çok güçlü bir insandı kendi iktidarı itibarıyla, araç gereçleri de çoktu, toplumu da zapturapt altına almıştı ama yargılandığında bir şey söylüyordu yargılayan hâkime: "Beni adaletli yargılayın." Şimdi, hâkim ne diyordu biliyor musunuz? "Bu kanunları sen yapmışsın, seni senin kanunlarınla yargılıyorum." diyordu. Dolayısıyla değerli arkadaşlar, hukuk bir vicdan işidir, bir zihniyet işidir. Vicdanını karartanlar, zihniyetini karanlık dehlizlerden alarak gelen herhangi bir anlayış hukuktan anlayamaz, hukukun gereklerini de yerine getiremez.
Şimdi, mesela toplumların tarihine baktığımızda -krallıklar, firavunlar- işte Hammurabi Kanunlarından öncesinde Sümerler'de başlar, kanun vardı, devletle birlikte kanun oluşmuştu ama öncesi toplumlar on bin yıl boyunca ahlakla kendilerini yürüttüler, inanç ölçüleriyle kendilerini yürüttüler. Devletle birlikte oluşan kanunlar sürekli çatışma yarattı çünkü iktidar olanlar, ezilenleri hiçbir zaman özne olarak görmediler, hak, hukuk sahibi olarak görmediler. Onlar kadını da toplumu da emekçileri de âdeta nesne ve köle olarak gördüler. Onun için köleci toplumlar iki bin yıl sürdü yani. 19'uncu yüzyılın sonlarında kölecilik belki önemli oranda aşıldı ama hukuk anlayışı ile kanun anlayışı birbirinden farklıdır. Kanun devleti ile hukuk devleti asla bir değildir. Her kanun hukuku ifade etmez. Hukuk hak demektir, hak herkesindir; hayvanlarındır, insanlarındır, doğanındır aynı zamanda. Bu, toplumsal sözleşmelerle güvence altına alınır; bunun için de Anayasa denilmiş.
Şimdi, değerli arkadaşlar, 17'nci yüzyılın sonlarında Montesquieu politik gücü üçe ayırıyor: Bir, yasama; iki, yürütme; üç, yargı. Niye bunları yaptılar? Eskiden krallar vardı, hanedanlar vardı, derebeyler... Her şey onlardı. Osmanlı'da da öyledir; iktidar için kendi çocuklarını öldürebiliyorlardı, onu meşrulaştırmışlardı. Şimdi: hak, hukuk ve yargı... Eğer değerli arkadaşlar, siz bu yasama, yürütme, yargı ayaklarının her birini dengede tutmaz, güçlü tutmazsanız toplumun hak ve hukukunu, adaletini, vicdanını, özgürlüğünü, demokratik düşüncesini, kendisini ifade etme hürriyetini dengeleyemezsiniz.
Şimdi, Türkiye geleneğine baktığımız zaman, sosyolojik, psikolojik, kültürel olarak nereden geliyor? Selçuklu kültürü, Osmanlı kültürü, hanedanlık kültürü. Bugün, AKP'nin aslında tek adam rejimi denilen bu rejimi dayatması, devletin bütün kurumlarını, demokrasinin üç yüz yıldır yaratılan insanlık değerlerinin tümünü kısmaya çalışmasının nedeni "muhafazakârlık" adı altında, aslında yeni Osmanlıcılığa yürüyüştür.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Özgüneş, toparlayalım.
HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) - Toparlamaya çalışıyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Bu kadar güzel bir konuşmayı... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) - Arkadaşlar, bir saniye... Bakın, herhangi bir hakaret yok.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, şöyle bir durum var: Bir toplumun sosyolojisi neyse hukuk ona göre ayarlanır, demokratik ölçüleri ona göre ayarlanır, anayasa ona göre ayarlanır. Herkes biliyor, Mezopotamya, Anadolu coğrafyası insanlığın beşiğidir; dinler itibarıyla çokludur, mezhepler itibarıyla çokludur, kimlikler itibarıyla çokludur. Ondan sonra, kadın-erkek eşitliği itibarıyla da ele aldığımızda toplumun çok önemli temel sorunları var. Türkiye'de kimlik sorunu var, inanç ve mezhep sorunu var, kadın-erkek eşitliği sorunu var, ekoloji sorunu var, emek-sermaye arasındaki çelişki had safhada. Peki, bütün bunlara çare bulabilecek olan nedir? Demokrasidir, hukukun üstünlüğüdür, adalet ve eşitlik olgusudur.
Şimdi, siz tek adam rejimiyle ne yapmak istiyorsunuz? Söyledim; mesela, siz basını ele geçirdiniz mi? Geçirdiniz. Peki, siz yargıyı ele geçirdiniz mi? Evet, savcı da sizin elinizde, hâkim de sizin elinizde. Baroyu niye ele geçirmek istiyorsunuz? Çünkü tek bir dal kalmış, o da savunma. İnsanlığı, vicdanı, adaleti savunacak tek bir ayak kalmış "O da bizde olsun." diyorsunuz. Niçin bu kadar ısrar? Çünkü sizi korku sarmıştır. Ne korkusu? İktidarı kaybetme korkusu, rantı kaybetme korkusu. İktidar, değerli arkadaşlar, her zaman zehirleyicidir. Eğer yargı tamamen iktidarın güdümüne giriyorsa, basın onun güdümüne giriyorsa, yasama onun güdümüne giriyorsa ve tek adam rejimi yürüyorsa geriye ne kaldı? İnsanlığın bütün değerleri yok oluyor orada.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Teşekkür ediyoruz.
HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) - Son cümlemi söylüyorum değerli arkadaşlar: Bizim, demokratik, özgürlükçü, vicdana ve adalete dayalı bir zihniyete, bir pratiğe ihtiyacımız vardır. Bu yaklaşımınız, bu zihniyet Türkiye'yi felaketlere götürüyor. Farkında değilsiniz ama sonuçları ortaya çok daha trajik bir tarzda ortaya çıktığında, o zaman dizlerimize vurmanın hiçbir anlamı kalmaz.