KOMİSYON KONUŞMASI

DERSİM DAĞ (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Savunma hakkının özdeşleştiği avukatlık mesleği, savunma hakkının kullanıldığı insanlık tarihi kadar eskidir. Savunma hakkının bir temsilci aracılığıyla kullanılması avukatlık mesleğini yaratmıştır. Diğer yandan, avukatlığın hukukun gelişimine paralel olarak devamlı gelişen ve amacına uygun düzenlemelere ihtiyaç duyan bir meslek olduğu şüphesizdir. Ancak bu ihtiyaç, mesleğin gelişimi ve ihtiyaçları temelindedir. Avukatlık mesleğinin kamusal niteliği haiz serbest meslek olarak tanımlanması, herkesin savunma hakkına ihtiyacı olduğu gereğinden hareketle kurulmuştur. Savunma hakkı kutsaldır ve herkes içindir. Bunun için barolar anayasal niteliği olan kuruluşlar olup bağımsız ve özerktir. Anayasa'nın 135'inci maddesi "Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzel kişilikleridir." şeklinde düzenlenmiştir. Bu itibarla, barolar anayasal meslek kuruluşları olup barolara kayıt yaptırmak mesleki şart niteliğindedir.

Teklif metninde önerilen çoklu baro sisteminin örneği başka hiçbir sistemde olmadığı gibi, sendikal bir yapı şeklinde değerlendirilmesi ve 2 bin avukatın imzasıyla teşkil edilecek baroların avukatlık meslek örgütü olarak nitelendirilmesi son derece talihsizdir. Avukatlık kamusal bir meslek olup mesleğin yürütülmesi aşamasında mevcut olan sorunların artırılmasından başka hiçbir şeye hizmet etmeyecek olan bu teklifin adil yargılanma hakkı ve silahların eşitliği ilkesine de aykırı olduğu aşikârdır. Bu itibarla, işbu teklif metni Anayasa'ya aykırı olduğu için kabul edilemezdir. İktidarın yargıda kadrolaşma hareketinin nüvelerini verdiği ve keyfî hukuk uygulamalarıyla savunma hakkının kısıtlandığı bu ortamda avukatların durumu doğrudan bireyin savunma hakkının da kısıtlanması demektir. Savunma makamını temsil eden avukatların yargı baskısıyla pasivize edilmeye ve görevlerini yaptırmamaya dönük bir tercihle karşı karşıya olduğu açıktır.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu'na göre "Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder." denilerek avukatlık mesleğinin yargının kurucu unsuru olduğu açıkça ifade edilmektedir. Yine buradan hareketle, avukatın hukuki bilgi ve tecrübelerinin adalet hizmetine tahsisi ve böylelikle de adalete yardımcı olması dolayısıyla yargısal bir görev ifa ettiği de tartışmasızdır. Savunmayı temsil eden avukatları içermeyen bir yargı ve yargılamadan söz edilemez. Savunmanın devre dışı bırakıldığı bir yargılama baştan kadüktür. Adil yargılanma hakkının uygulanması, korunması, geliştirilmesi ve güçlendirilmesi, bağımsız mahkemelerin olduğu kadar bağımsız avukatların da varlığına bağlıdır. Ancak ne var ki ilk çağlardan itibaren hür ve bağımsız olmasına önem verilen avukatların mesleki sorumluluklarının görmezden gelinmesi ve sadece yandaş avukat üretme gayretleri adil yargılanma hakkı, savunma hakkı, silahların eşitliği gibi temel kriterleri de zedelemektedir.

Yine, Anayasa'nın 10'uncu maddesi kanun önünde herkesin eşit olduğunu ifade eder. Oysa bu kanun metnine göre, çoklu baro sistemi oluşturularak avukatların eşitsiz koşullarda görev yapmaları kaçınılmaz olacaktır. Salt avukatlara özgü bu düzenlemenin yalnızca avukatlarla değil, avukatların savunmasını üstlenecekleri yurttaşlarla da ilintisi olduğu açıktır.

Teşekkürler.