KOMİSYON KONUŞMASI

AYDIN ÖZER (Antalya) - Sayın Başkan, 12 Temmuz 2020 günü saat 16.03'te başlayan ve şu saate kadar devam eden Komisyon görüşmelerinde sağlık koşulları yönünden tüm sorumluluğu aldığınız için sizi, partinizi ve ittifak ortağınızı kutluyorum. Tarihe geçecek bir Komisyon görüşmesine imza attığınız içinse ayrıca kutluyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Komisyon görüşmeleri tarihe geçecek çünkü bu Covid-19'un partizan olmadığını biliyoruz. Yani içimizden biri hastaysa hepimize geçmiş olsun. O zaman tarih şöyle yazacak: "Pandemi döneminde pandeminin yarattığı sorunlara çözüm getirememesine rağmen hiçbir toplumsal gerekçesi yokken baroları çoğaltmak derdine düşen AK PARTİ ve ortağı MHP hiçbir uyarıyı ve öneriyi dinlemeyerek sağlıksız koşullarda topladıkları milletvekillerinin tümüne Covid virüsünün bulaşmasına sebep oldu." Belki altına şu da eklenir: "Parlamentoda son vekil de corona olana kadar değişik tekliflerle çalışmalarına devam ettiler."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Komisyon görüşmeleri tarihe geçecek çünkü barolarla ilgili bir teklifin tartışılmasına baroların girmesine izin verilmiyor yani tarih şöyle yazacak: "Ülkeye ileri demokrasi getirdiğini söyleyen, her fırsatta ülkede ifade ve basın özgürlüğü var diyerek övünen, isminde bile adalet kelimesini taşıdığı için gururlanan on sekiz yıllık iktidar partisi AKP, ortağı MHP'yle el ele vermesiyle baroları çoğaltmak için getirdiği teklifin Komisyon görüşmelerine teklifin kahramanı olan baroları almadı." Ayrıca, bu baro başkanlarını mülteci, milletvekillerini de mülteci taşıyan kayıkçı pozisyonuna düşürdünüz, sizi ayrıca kutluyorum.

Gerçi, şunu da not düşmek gerek: Bugün tarihçiler bile kutuplaştığı için nasıl bir tarih yazılır, adil ve tarafsız, resmî bir tarih yazılır mı bilemeyiz. Ben en azından burada tutanaklara yazılması için bana gönderilen bir mektubu okumak istiyorum: "Değerli milletvekilleri, savunmayı susturmaya ve teslim almaya yönelik girişimleri reddediyoruz, korkmuyoruz, susmuyoruz. Bütün dünyanın Covid-19 küresel salgınıyla boğuştuğu, yurttaşlarımızın can derdine düştüğü, gelecek kaygılarının giderek daha da yoğunlaştığı bir süreçte baroların yapısının ve seçim sisteminin değiştirilmesi tartışmaları gündeme getirilmiştir. Antidemokratik, şeffaflıktan ve çağdaş yasa yapım tekniğinden uzak bir şekilde âdeta barolardan ve avukatlardan saklanarak, kaçırılarak yapılan yasa çalışmalarında sona yaklaşılmıştır.

Anlaşıldığı kadarıyla, özetle çoklu baro ve Türkiye Barolar Birliği delege yapısında değişiklik amaçlanmaktadır. Nispi temsil ve Avukatlık Kanunu'nun 76'ncı, 95'inci ve 110'uncu maddelerdeki olası değişiklik tekliflerine ilişkin itiraz hakkımızı saklı tutuyoruz. Hemen belirtmek gerekir ki yurttaşlarımızın adil yargılanma hakkının, hak arama özgürlüğünün ve savunma hakkının temsilcisi ve güvencesi olan biz avukatların ve meslek örgütümüz baroların öncelikli sorunu bu değildir.

Bilindiği gibi çağdaş, demokratik devletler 3 sacayağı üzerine kurulur. Ana hatlarıyla, parlamentolar yasa çıkarır, yürütme organları yasaların yaşama geçmesini sağlar ve yargı organları da idarenin eylem ve işlemleri üzerinde yargısal denetim yapar. Bu üçlü ilişkide yargı eşitler arası önde gelendir.

Yine, bilindiği gibi yargı organı da üç sacayağı üzerinde kuruludur; iddia, savunma ve karardan oluşan bu üçlü ilişkide yargının tek korucusu, sivil ayağı ve aynı zamanda yargıya, bir anlamıyla da devlete varlık katan, onu meşru kılan savunma ve savunmanın örgütü olan barolardır. Bu anlamda savunma ve barolar, devlet için, yurttaşlar için yaşamsal bir öneme sahiptir. Uzun yıllardır ekonomik ve mesleki sorunları bilerek ve isteyerek hiçbir ciddi kalıcı çözüm üretilmeyen avukatların sorunları katlanılamaz ve taşınamaz bir boyuta gelmiştir.

Avukatlık can çekişmektedir; bu yakıcı gerçeklik karşısında bilimsel ve çağdaş çözümler üretilmesi gerekirken basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı gibi temel ölçütlere göre bazı üçüncü dünya ülkelerinin bile gerisine düşmüşken, özgür olmayan ülkeler arasında sayılırken, baskıcı ve otoriter bir rejime sürüklenirken, yargı bağımsızlığı şeklen bile korunamazken, yargıya duyulan güven tarihin dip seviyesine düşmüşken hukuk devletini var eden ve meşru kılan savunmayı susturmaya ve teslim almaya yönelik girişimleri reddediyoruz. Anayasa'mızın 135'inci maddesi gereği kamu kurumu niteliğindeki bir meslek örgütü olan baroların bölünmesine ve parçalanmasına yönelik saldırı hem siyasal ve toplumsal ayrıştırmayı derinleştirecek hem kamusal hizmetlerin bölünmesine, parçalanmasına neden olacak hem de hukuk birliğini dağıtacaktır."

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Özer toparlayalım.

AYDIN ÖZER (Antalya) - Toparlıyorum, az kaldı Başkanım.

"Demokratik temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerine uygun ve neredeyse ideale yakın baroların yapısının da seçim sistemlerinin değiştirilmesi barolarda etnik, mezhepsel, siyasal ve benzeri ayrışmalara, bölünmelere sebep olacaktır. İdeolojik bölünmenin, etnik parçalanmanın, tarikat ve cemaatlere göre örgütlenmenin kaldırım taşları döşenecektir.

Devlet genel idaresi sistemi içinde, nasıl 2 bin savcı ve yargıcın bir araya gelerek bir HSK kurması; 1 numaralı baroyu, 1 numaralı Adalet Bakanlığının; 2 numaralı baroyu, 2 numaralı Adalet Bakanının denetlemesi; bir kentte 2 vali, 5 cumhuriyet savcısı, 7 belediye başkanı olması düşünülemezse, bir kentte birden fazla baro olması da düşünülemez. Bu aynı zamanda meslek düzeni ve ahlakın da parçalanması anlamına gelecektir. Siyasal iktidarın acımasız baskısı ve tahakkümü altında olan savcılar ve yargıçlar, siyasal iktidara yakın görüşlere sahip meslektaşlarımızca kurulacak baroların üyesi, meslektaşların talepleri, davaların ve savunmaların karşısında daha yoğun bir baskıyla tahakküm altına alınacaktır. Yurttaşlar giderek adalete ve hukuka ulaşmak için değil, istedikleri sonuca ulaşmak için siyasal iktidara yakın olduğuna inandıkları baroların üyesi meslektaşlarımıza yönelecekler."

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Teşekkür ediyoruz Sayın Özer.

AYDIN ÖZER (Antalya) - Bitmek üzere efendim. Son cümleyi söyleyeyim o zaman efendim.

"Adalet için, demokrasi için, hukuk için, insan hakları için, yurttaşlarımız için, memleketimiz için doğru olan kararı verin ve bu teklifi tarihin çöp sepetine atın. Saygılarımla.

Avukat Polat Balkan Antalya Barosu Başkanı."

Teşekkür ediyorum.