KOMİSYON KONUŞMASI

GAMZE TAŞCIER (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, aslında üzerinde konuştuğumuz yasa teklifi, iktidarın hem ruh hâlini hem de demokrasi anlayışını yansıtıyor. Şöyle bir demokrasi anlayışınız var: Ben kazanıyorsam sandık kutsal, kaybediyorsam sistem değişmeli. Bununla alakalı olarak da burada kullandığınız slogan baroların siyaset yapması oldu. Kendilerine yasal olarak verilmiş görevi yerine getirmek, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü savunmak ne zamandan beri siyaset yapmak oldu. Tabii, sizin siyaset anlayışınız on yedi yıllık iktidarınız döneminde bütün kavramların altını boşalttığınız için siyaset yapmaktan da başka bir şey anlıyorsunuz. AK PARTİ'yle aynı düşüncede olmamakla eş anlamlı siyaset yapmak yani bir kişi ya da kuruluş, AK PARTİ'yle aynı düşünmüyorsa, aynı sözlerde buluşmuyorsa, istediğini onaylamıyor, karşıt olduğu için eylem yapıyorsa ötekileştiriyor ve siyaset yapmakla suçluyorsunuz hatta daha da öteye gidip dış güçlere hizmet etmekle, terörist olmakla, vatan ve millet düşmanlığıyla çok rahat suçlayabiliyorsunuz.

Bırakın, insanlar, özgürce insan haklarını, hukukun üstünlüğünü savunmaya devam etsin. Emin olun, bu durum en çok iktidarınızı besler, yanlışları görme noktasında hatta kandırılma noktasında da size yardımcı olur. Çünkü demokrasi, karşıt görüştekilerin de düşüncelerini özgürce ifade edebildikleri rejimdir ama siz, demokrasiyi sizin kazandığınız bir sistem olarak düşlediğiniz için bu muhalefet anlayışı, size garip geliyor; gerçi demokrasiyi bir amaç değil, araç olarak gören bir zihniyetle yola çıkmıştınız, sadece sizin kazandığınızda makbul olan bir demokrasi anlayışı bugün, önümüze getirilen teklifin de arka planını bizlere yansıtıyor.

Baroların belli konularda sizlerden farklı düşünmesini demokrasinin gereği olarak görmüyorsunuz, aklınıza hemen "Biz burayı nasıl ele geçirirsek seslerini kesip dikensiz bir gül bahçesi yaratırız." düşüncesi geliyor. Aynı mantığı tek adam sisteminde de düşündünüz. "Daha demokratik" dediğiniz yasama ve yargıyı yürütmenin kontrolüne veren bir sistem hâline getirdiniz. Sizinle aynı düşünmeyen her yerde "Sorun var." diyorsunuz. "Çözüm önerisi" üretiyorsunuz ama daha demokratik olanı değil, size en uygunu getirmek üzere oluyor sizin çözüm önerileriniz.

Barolarla ilgili birçok konuşmacı arkadaşım benden önce, süreci aslında çok güzel özetledi. Ben kendi kısmımla olan ilgili yere gelmeden önce bir de şunu ifade etmek istiyorum, amacınız: Baroların siyaset yapması değil, sizin istediğiniz siyaset tarzını yapması. Daha önce iktidar kanadından bu söylemlerimize eleştiri geldi "FETÖ projesi" olduğuna dair ama bu, sadece bizim söylemimiz değil, sizin yetkililerinizin de ifade ettiği bir söylem. 2010 referandumunda yüksek yargıya dair düzenlemeleri yaparak yargıyı FETÖ'ye teslim ettiniz. Sonrasında da "Kandırıldık." sözleriyle kendi yargınızı ele geçirecek bir düzenlemeye imza attınız. Yargı içerisinde geriye kalan savunmayı kontrol etmekti amacınız. Bu teklifte de aslında o geriye kalan kısmı tamamlamaya çalışıyorsunuz. Emin olun, her yurttaşın, sizlerin de, bir gün savunulmaya ihtiyacı olacak ama getirdiğiniz sistemde bunu imkânsız hâle getiriyorsunuz. Şimdi ak barolar kurulsun istiyorsunuz, onların içerisinde olmayan herkes öteki olarak kalsın istiyorsunuz. Çünkü olay siyaset yapılması değil ak siyaset yapılması yani sizin istediğiniz siyasetin yapılması.

Ben, bu kısımla ilgili de diğer konuşmacı arkadaşlarımın dışında, takip ettiğim kadın davaları, çocuk istismarlarına dair bir gözlemim üzerinden bu değişikliğin aslında nasıl bir sorun getireceğine bir iki vurgu yapacağım. Bundan en çok da devletin ve toplumun ön kabulleri yüzünden dezavantajlı hâle getirilen kesimler zarar görecek. Türkiye'nin dört bir yanındaki kadın davalarına barolar, sivil toplum örgütleri, bizler müdahil oluyoruz ve toplumun vicdanı adına, adalet adına duruşmaları takip ediyoruz. Örneğin; Şule Çet davasında olayın üzeri kapatılmak istenirken barolar o gün oradaydı, bizler oradaydık ve barolar susmadı. Belki de bir kadın cinayetinin üzeri kapatılacaktı, bunu hepimiz biliyoruz. Gerçekler topluma mal olduğu için o davadan adalet çıktı. Böyle birçok sayıda dava var.

Baroların varlığı aslında hukukun katledilmesini, hukukun yok sayılmasını, adaletin parçalanmasını engelliyor. Barolar bu kadar önemli ve bu kadar hayati konumda. Baroların bölünmesi demek, daha fazla kadın cinayeti, şiddet, istismar demek çünkü barolar hiçbir siyasi görüş, aidiyet hissetmeksizin nerede bir haksızlık varsa, nerede bir hukuksuzluk varsa orada hakkın yerini bulması için mücadele ediyor. Atatürk'ün "Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir." sözü, baroların da aslında bu sözün güvencesi olduğunun bir göstergesi. Barolar; kimsesizlerin kimsesi olan, herkes için adaletin sağlanması için mücadele eden, hukukun üstünlüğünü savunan; dayıları olanların değil, siyasi tanıdıkları olanların değil; yoksulların, güçsüzlerin, kimsesizlerin ama en önemlisi, haklıların yanındadır. Gittiğimiz duruşmalarda da diyeceksiniz ki: "Aslında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının da müdahilliği var, özellikle kadın davalarında." Hoş, kadınları koruyamayan bir bakanlığın bu davalara müdahilliği zaten gözlemcilikten öte gidemiyor, birçok davaya müdahillik talebinde bulunduktan sonra biz, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığını bu davaların hiçbirinde savunma anlamında göremiyoruz ama barolar sonuçlanana kadar ve suçlular en ağır cezayı alana kadar bu davaların takipçisi oluyor.

Sivil toplum örgütlerinin, kadın derneklerinin davaya müdahillik talebinin kabul edilmesi, aslında İstanbul Sözleşmesi'nin bir maddesi. Çoğu davada hatta hemen hemen hepsinde kadın derneklerinin müdahilliği alınmayarak bugün, kaldırmaya çalıştığınız İstanbul Sözleşmesi'ne aykırı bir uygulama yapılıyor ama zaten kadın dernekleri de müdahil olamayınca geriye bir tek bu davaları takip edebilen barolar kalıyor. İşte, kadın örgütlerinde süreçten dışlandığı gibi davalardan da dışlanmaya çalışınca, baroların sesinin kısılmasının bu hak aramada ne kadar önemli konumda olduğunu bize ifade ediyor.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Taşcıer, tamamlayabilir miyiz?

GAMZE TAŞCIER (Ankara) - Bitiriyorum Başkan.

Dolayısıyla, vermiş olduğunuz teklifle kadını, çocuğu savunmasız hâle getirecek bir teklif yaratarak vicdanları kanatırsanız, baroları bölerseniz, hakkı haksıza teslim etmiş olacaksınız.

Teşekkür ederim Başkanım.