| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Denizli Milletvekili Cahit Özkan, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 182 Milletvekilinin, Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2999) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 05 .07.2020 |
OYA ERSOY (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, 4'üncü gün itibarıyla saat olmuş dokuz buçuk ve biz hâlâ tasarıyı tartışıyoruz. Aslında şöyle bir problemimiz var, biraz sessizlik olursa da sevineceğim açıkçası. Birbirimizin sesini duymadığımızı iddia ediyoruz. Biraz önce AKP Grup Başkanvekili "Anlatıyoruz, anlatıyoruz anlamıyorsunuz; anlamak istemiyorsunuz, önyargılısınız." dedi. Evet, aynısını biz de düşünüyoruz. Anlatıyoruz, anlatıyoruz, sadece biz burada anlatmıyoruz; 80 tane baro başkanı anlatıyor, hukukçular anlatıyor, bilim insanları anlatıyor ama anlamıyorsunuz ve anlamak istemiyorsunuz.
Ben yeniden anlatmaya çalışacağım, özellikle de İstanbul Barosuna bağlı bir avukat olarak. Bütün demokrasi tartışması -tırnak içinde demokrasi tartışması- İstanbul Barosu seçimleri üzerinden yürütülüyor. İstanbul Barosunda, en son 2018 seçimlerinde 10 tane liste girdi arkadaşlar. Bu 10 listeden -AKP diyeyim- Hukukun Üstünlüğü Platformunun aldığı oy 2407, yani 4'üncü sırada aldı. Diğer ortağınız, iktidar ortağınız 7'nci sırada 1203 oy aldı. Evet, diğer çıkan bütün listeler -bütün listeleri bizatihi tanıyorum- bu tasarıya karşı. O yüzden başkanlar üzerinden, şu anki yönetim kurulu üzerinden bu tartışmayı yapmayın, demokrasi tartışması yapmayın. Üstüne üstlük dün zaten açıkladım, demokrasiden siz nasıl şeyler anlıyorsunuz ve biz ne anlıyoruz. Bir kere "demokrasi" diyorsanız önce yerel seçimlere bakın. Yerel seçimler yasasını değiştirdiniz, orada bölgeleri bütünleştirmek demokrasi oldu; burada, baroları ayrıştırmak demokrasi oldu. Bu, bir kere, sizin işinize geldiği gibi demokrasiyi telaffuz etmenizle ilgili bir şey, onun dışında gerçek bir yanı yok.
Onun dışında, bu yasanın adını koymak lazım. Evet, şu ana kadar ele geçiremediğiniz baroları ele geçirmeniz olarak algılanıyor ve tartışılıyor burada. Hayır, bence sadece bu değil. Bir kere, çok net bir şey var ki, barolar ve diğer meslek örgütleri kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır ve bunun Anayasa'da karşılığı vardır. Sizin derdiniz, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını ortadan kaldırmak ama şu an Meclisteki çoğunluğunuz bir Anayasa değişikliği yapmaya yetmediği için Anayasa'yı arkadan dolanıyorsunuz ve içini boşaltarak "baroların yapısını değiştirme" iddianızla bunu yapıyorsunuz. Yani bölge olarak bile yapsanız kamu kurumu niteliğinde olur meslek kuruluşlarımız, baromuz ama şu an yaptığınız değişiklik -çoklu baro- bunun kamu kurumu niteliğinden uzaklaştırılmasıdır. Bunun altını boşaltıyorsunuz ve zamanı geldiğinde ve yeri geldiğinde de muhtemelen bunu da ortadan kaldırmaya niyetlisiniz. O yüzden bunun sadece karşılığı barolar değildir, bu yasa tasarısı sadece hukukçuları ilgilendiren bir tasarı değildir. Sizin dertlerinizden bir tanesi de özellikle halkın adalet arayışıdır.
Burada çok net -yine günlerdir tartışıldı, daha da tartışırız- yargıyı getirdiğiniz hâl ortadadır. Burada özellikle partili hâkimler ve yargıçlar ve savcıların atandığını günlerdir anlattık ve bunun karşılığında -pratikte bir karşılığı var bunun- bununla da kalmadınız, geride kalanlar açısından, geride kalan hâkim ve savcıları da şu hâle getirdiniz: Bir dosya önüne geldiğinde sadece o dosya üzerinde değil, kendi geleceğiyle ilgili karar veriyor olarak algılıyor ve yaşıyor hâkimlerimiz. O nedenle, ciddi anlamda bir hukuksuzluğun tarihini yazmış durumdasınız.
Ben buradan bir tane soru sormak istiyorum bütün vekillerimize, hukukçu olan, olmayan: Tacizciye "tacizci" denir mi? Tacizciye "tacizci" denmesi suç mudur?
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Değildir.
OYA ERSOY (İstanbul) - Gölcük'te bir olay söyleyeceğim size: 2013 yılında, 14 yaşındaki bir kız çocuğu tecavüze uğrar ve bir şahıs -ismini vermeyeceğim- tecavüz suçundan altı yıl, sekiz ay hapis cezasıyla cezalandırılır ve bütün illerde olduğu gibi orada da kadınların bir araya geldiği... Çünkü biz özellikle bu taciz, tecavüz ve kadına yönelik şiddet davalarında da ciddi takip etmekteyiz ve diyoruz ki: "Biz kadınlar birlikte güçlüyüz, ancak kadın dayanışmasıyla bunun altından kalkarız ve engelleriz." diyoruz. Kocaeli Kadın Platformu -ki şahsın ailesinin ve mağdurun kendisinin özellikle hukuki ve psikolojik destek açısından, sosyal destek açısından yardım talebi var- bu davayı başından sonuna kadar sürdürür, ilgilenir, uğraşır ve sonuçta bu ceza çıkar. Sonra ne olur biliyor musunuz? Tecavüzcünün avukatı tarafından Kadın Platformu üyesi kadın arkadaşlarımız hakkında suç duyurusunda bulunulur hakaret nedeniyle ve bu platformdaki arkadaşlarımız tecavüzcüye "tecavüzcü" dediği için para cezasıyla cezalandırılır. Bakıyoruz, avukat kim? Avukat sizin için çok tanıdık: AKP Başiskele Gençlik Kolları Yöneticisi, Başiskele İHH Kurucu İlçe Başkanı. Yıl 2016. Yargılamayı yapan 2. Asliye Ceza Mahkemesi. Hâkimin kim olduğunu da siz "Google"dan araştırın, elinizdeki evraklara bakın, akıbetinin ne olduğunu da oradan siz söyleyin, siz görün.
Şimdi, burada yaşadığımız bu olayı siz tüm Türkiye genelinde ve her davada yaratmak üzere bu yasa tasarısını çıkarmış oluyorsunuz. Bilmeyenler için de somut örnek olsun diye özellikle bu örneği verdim. Şimdi temel hak ve özgürlükleri güvence altına alması gereken yargı tamamen iktidarınızın elinde ve emrinde kaba bir zor aygıtına dönüştürülmek üzere. Bunun zaten iki sacayağını ele geçirerek hallettiniz, geriye bir tek engel olarak savunma kaldı ve şu anda yaptığınız da savunmayı örgütsüzleştirmek ve savunmanın davalarda ve Türkiye hukuk mücadelesi açısından siyaseten de etkisini kırmak istiyorsunuz. Biz, o nedenle, işçiler için, kadınlar için, çocuklar için, emekliler için, emeklilikte yaşa takılanlar, ataması yapılmayan öğretmenler, sağlıkçılar için, kentlerimiz için, doğa için, hava için, toprak için, su için; şirketlerin ve yandaşları arkasında olan değil, halkın, doğanın, çıkarını savunan, koruyan bir yargı sistemi için mücadele ediyoruz. Yani "herkes için adalet" için bu ülkede artık on sekiz yıldır yarattığınız hukuksuzluk düzenini bir kenara bırakıp, yargıda reform falan da değil, devrime ihtiyaç var arkadaşlar.
Peki, bu tasarının arka planında ne var? Bu tasarı sadece hukukçulara özgü, öyle getirilmiş, "Aman, baroları ele geçirelim." tasarısı değil. O yüzden, halk pandemi koşullarındayken bu Mecliste tartışılanlara bir de yukarıdan şöyle bir bakalım, neyle uğraşıyoruz biz? Pandemi başladığından beri getirdiğiniz şey infaz yasasıydı ve burada, bu yasayla beraber yandaşlarınızı, mafyacıları, tecavüzcüleri, katilleri dışarı çıkardınız.
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Yanlış!
OYA ERSOY (İstanbul) - Bunun için, infaz yasası için sabahlara kadar bu Meclisi çalıştırdınız. Arkasından, kırk sekiz gün Meclisi kapattınız ve bu kırk sekiz gün sonra neyle karşılaştık? İlk getirdiğiniz şey bekçiler yasasıydı. Ondan sonra, 1'inci günden sonra hemen 3 milletvekilinin vekilliğini düşürdünüz ve ondan sonra gelenler: Barolar yasasını şu an konuşuyoruz, güvenlik soruşturmalarıyla ilgili yasa tasarısı Komisyondan geçti; Ayasofya tartışması açtınız yasalara eş güdümlü olarak, Yassıada yasasını getirdiniz, İstanbul Sözleşmesi'ni hedefe koydunuz, 6284 sayılı Yasa'yı hedefe koydunuz, Siyasi Partiler ve Seçim Yasası bagajınızda buna dair tasarrufta bulunma muhtemelen seçim hesapları, muhtelif matematiksel hesaplar yapıyorsunuz ve trol ordusu kurdunuz, trol ordunuz elinizde patladı, şimdi sosyal medyaya nizam verme hazırlıkları içerisindesiniz.
Şimdi, bunların hepsi bir bütünün parçaları ve önce şu soruya cevap versin herkes: Bütün bunlar kimin yararına, kimin çıkarına? Şimdi bunların hepsi birilerinin çıkarına. Ben geleceğim, şimdi, iktidar olduğunuz yılları bir hatırlatacağım. Şimdi, iktidara geldiğinizde Avrupa Birliği Uyum Yasaları, demokratikleşme adı altında bir sürü yargı reformu yapıldı ve bunların hepsinin de bir karşılığı vardı. Hemen başından söyleyeyim ne karşılığı olduğunu: Bunlara eşlik eden Ergenekon davası, Balyoz davaları süreçleri oldu, bunlarla devam etti ve hepsi aslında sizin eski rejim unsurlarını tasfiye ve iktidarı ele geçirme planınızın bir parçasıydı.
Tüm bunları toplumsal rıza üretmek amacıyla da kullandınız. Neler yaptınız, hatırlatalım: "Diyarbakır Cezaevinin dili olsa da konuşsa." diyerek cezaevlerindeki işkenceden bahsederken bugün ne oldu? Bugün işkenceyi -baro başkanları başta olmak üzere, binlerce de örneği var- sokağa taşıdınız. Artık gizli saklı, kapalı kapılar ardında yapılmıyor, biz insan hakları savunucuları olarak işkencenin yapıldığını ispat etmekle nasıl uğraşırız diye düşünemiyoruz çünkü zaten herkesin açık açık gözü önünde işkence yapılıyor. Erdal Eren'den Nejdet Adalı'ya kadar, 12 Eylül işkencehanelerinde katledilen tüm sol değerleri kullandınız, dilinizden düşürmediniz. "Şafak Türküsü" dillerinizdeydi. Cumartesi Anneleri'yle masaya oturup söz verdiniz, kaybettiğiniz, Berfu Ana'ya söz verdiniz.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Toparlayalım Sayın Ersoy.
OYA ERSOY (İstanbul) - Dünden bir dakika daha alacağım var, onu da yazın.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Tamam, buyurun helal olsun.
OYA ERSOY (İstanbul) - 700'üncü haftadan itibaren, kayıpların Galatasaray Meydanı'nda buluşma mekânında insanları sürükleyerek ayırdınız, orada buluşmalarına engel oluyorsunuz.
İstanbul Sözleşmesi'ni imzalamakla, ilk imzacılardan olmakla övünüyordunuz, bugün hedefe koydunuz. "Eş cinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart." derken Genel Başkanınız, bugün "Sapkınlıktır." noktasına geldiniz. "Demokrasi zamanı geldiğinde inilecek tramvay"dı, iktidarı ele geçirdiniz, o tramvaydan indiniz. Şimdi, sağın bütün birikmiş sorunlarını ve değerlerini taşımaya çalışıyorsunuz ve aslında gördüğümüz şey çok açık: Artık halk, kurmak istediğiniz rejimi benimsemiyor. Çok iyi biliyorsunuz bu gerçeği ve tersine çevirmek için yapacağınız başka bir çözümünüz yok, başka bir yol yok. O nedenle de halkta rıza üretemeyeceğiniz için bildiğiniz baskı ve zorla bu ülkeyi yönetmeye çalışıyorsunuz ve halkı sindirmek için mahallelere her bir vatandaşın başına bekçi dikmeyi çıkardınız bu Meclisten. Ve yarattığınız hukuksuzluk düzeninin karşısında kimse sesini çıkarmasın istiyorsunuz.
Meslek odalarını biraz önce söyledim, onlara da sıra gelecek bu barolar ilk kafanızdaki çünkü şuna tahammülünüz yok: Meslek odaları demokratik baskı grubudur. Kamusal tartışmalara müdahale etmek, siyasi sorunların hukuk ve insan hakları ilkelerine göre çözümünü önermek için bilgilerini paylaşırlar halkla ve mesleki sorumluluklarının gereğidir bunu yapmak. Siz bunu istemiyorsunuz, buna tahammül edemiyorsunuz.
Yerel yönetimlere tahammülünüz yok, pandemi sürecinde -biraz önce de ifade edildi- yerel yönetimlerin yaptığı her şeye paralel iktidar suçlaması getirdiniz.
Homofobiye karşı çıkmak hukuk ve insan hakları ilkelerinin bir gereğidir. Aşırı dediğiniz bizzat herkesin eşit bir şekilde, onurlu ve saygılı bir şekilde bu ülkede yaşama hakkıdır. Aşırı sendikacı, aşırı siyasetçi, odalar aşırı grupların elinde, sizin siyasetinize karşı çıkan herkes aşırı, herkes marjinal.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Tamamlayalım Sayın Ersoy.
OYA ERSOY (İstanbul) - İstiyorsunuz ki sizin gibi düşünmeyen hiç kimsenin sesi çıkmasın, herkes bize biat etsin, tek sesli bir ülke kurmaya çalışıyorsunuz ama şundan emin olun ki mühürsüz oylarla yaptığınız referandumda bile halk size bu yetkiyi vermedi, vermeyecek.