| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Denizli Milletvekili Cahit Özkan, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 182 Milletvekilinin, Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2999) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 05 .07.2020 |
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herkese iyi geceler. Artık, beşinci günün gece yarısını da geçmiş durumdayız ve gerçekten yorucu geçtiğini ifade etmemiz gerekiyor.
Ben sözlerime başlamadan önce, 5 Temmuz 1991 yılında kaçırılıp iki gün sonra cesedi bulunan HEP İl Başkanı Sayın Vedat Aydın'ı saygıyla, sevgiyle ve minnetle anarak başlamak istiyorum. Ne yazık ki faili belli olan cinayetlerden biriydi; aydınlatılmayan, karanlık dehlizlerde bırakılarak üstü kapatılan. Türkiye'nin bugün bu hâle gelmesinin de nedenlerinden birinin cezasızlık politikası ve faili belli olup açığa çıkarmama politikasının kendisi olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.
Şimdi, bu yasa teklifinin kendisi aslında AKP'nin farklılıklara tahammülsüzlüğünün ve eleştirel düşünceye olan kininin, tahammülsüzlüğünün bir göstergesi. Neden böyle diyorum? Çünkü bu yasa teklifi nereden çıktı? Aslında Diyanet İşleri Başkanının yaptığı açıklamaya Ankara Barosunun itiraz etmesi ve bu açıklamayı tenkit eden bir karşı açıklama yayınlamasıyla başladı.
Şimdi, Diyanet İşleri Başkanının yaptığı ve LGBT+ bireyler için nefret söylemi içeren açıklamayı hiçbir şekilde sorun olarak görmeyen, aksine Diyanet İşleri Başkanı olduğu için ona bir kutsiyet atfeden yaklaşım, aynı açıklamayı eleştiren baroyu ise yerden yere vurdu ve bunun, baronun görevi olmadığı, kendi işleviyle bağdaşmadığı gibi bazı argümanları öne sürerek de bu yasa taslağı için aslında kendi tabanı açısından elverişli koşulları oluşturdu ve bugün, biz bu teklif üzerinde beş gündür konuşuyoruz. Bu, neyi gösteriyor? Aslında bütün bu sürecin kendisi AKP'nin demokrasiye olan tahammülsüzlüğünün açık ve net göstergesidir. Tek adam rejimi, gerçek anlamda adım adım diktatörlüğü inşa etmek istiyor, diktatörlüğe doğru gidiyor ve bunun karşısındaki bütün engelleri de yasayı dolanarak, aslında Meclisteki yasa yapma tekniğini boşa çıkararak sağlamaya çalışıyor. Normalde sağlıklı bir yasama faaliyeti neyi içerir? Birincisi, yaptığınız yasal düzenlemeden etkilenen bütün tarafları dinlemenizi gerektirir, onların fikirlerini, düşüncelerini, önerilerini almanızı gerektirir. Başka neyi gerektirir? Meclis içerisinde ya da Meclis dışında olan bütün muhalefet partilerini ziyaret etmeniz, onların görüş ve önerilerini almanız ve bu kadar önemli bir yasa yapma sürecinde, aslında, bir mutabakata vararak bu süreci yürütmeniz gerekir. Fakat AKP'nin genel tarzıdır, "Ben gücüm, ben çoğunluğum, istediğimi yaparım." anlayışıyla yasa yapmaya ve bizleri bu yasalar etrafında sürekli tartıştırmaya devam ediyor. Şimdi, bu yasanın kendisi yargıda bir kaos yaratacak, ciddi sorunlar yaratacak. Peki, siz bu kaostan korkuyor musunuz ya da bu kaostan endişe duyuyor musunuz? Hayır, endişe duymuyorsunuz çünkü sizin yönetme tarzınızın kendisi zaten çatışma, belirsizlik, kamplaştırma, kutuplaştırma ve kaos üzerine kurulu. Yani siz kaos olmadığı zaman da özel olarak kaos çıkarmaya, özel olarak sorun çıkarmaya, özel olarak toplumu birbirinin karşısına koyacak gündemler yaratmaya çalışıyorsunuz. Bu çok uzun süredir sizin yönetme tarzınızın başlıklarını oluşturuyor. Toplumun belirli bir kesimine karşı genelde nefret söylemleri kullanıyor, düşmanlaştırıcı söylemlerde bulunuyorsunuz. Bu, her dönem için Kürtler olmakla beraber, bazı dönemlerde artan oranda Aleviler, bazen LGBT+ bireyler, bazen bu ülkenin azınlıkları, genel olarak gene kadınlar ve duruma ve olaya göre mutlaka ama mutlaka hedefe koyduğunuz bir toplumsal kesim oluyor ve onları, onlar üzerinden sürekli bir kitle konsolidasyonu yaratmaya çalışıyorsunuz.
Şimdi, başka ne yapıyorsunuz? Bu yasayı çıkaracaksınız, sonra kıdem tazminatını gasbetmeye çalışacaksınız, sonra TMMOB yasasını çıkarmaya çalışacaksınız, sonra bugün için yürürlükte olduğu hâlde bu ülkede her gün kadınların katledildiği İstanbul Sözleşmesi'ni yürürlükten kaldırmaya çalışacaksanız. Bakın, şimdi, Türkiye'de İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Yasa yürürlükte. Peki, bu yasanın ve bu sözleşmenin gerekleri yapılıyor mu? Bunu nereden anlarız? Rakamlardan anlarız. Ben size birkaç rakam söyleyeyim: Örneğin 2020'nin ilk altı ayında erkekler 123 kadını öldürmüşler, 61 kadını en az taciz etmişler, 134 çocuğu istismar etmişler ve en az 291 kadına şiddet uygulamışlar. Sadece Haziran ayında 61 kadına erkekler şiddet uygulamış, en az 3 çocuğu öldürmüş, aralarında oğlan çocuklarının da olduğu 46 çocuk istismar edilmiş ve yine 93 kadın da fuhşa zorlanmış. Şimdi, bu tablo İstanbul Sözleşmesi'nin ve 6284 sayılı Yasa'nın olduğu bir ortamda oluyor ve siz böyle bir ortamda yani her gün kadınlar katledilirken, her gün kadınlar şiddete uğrarken "İstanbul Sözleşmesi gereksizdir." diyorsunuz, İstanbul Sözleşmesi'ni tartışmaya açıyorsunuz, "İstanbul Sözleşmesi aile bütünlüğünü bozuyor." diye topluma propaganda yapıyorsunuz.
Şimdi, açık ve net söyleyelim, sizin çıkaracağınız bu çoklu baro sistemi, şiddete uğrayan kadınların ve çocukların aslında bağımsız bir avukata, bağımsız savunmaya ulaşma haklarını engelleyecek. Baroların kadın hakları merkezlerini işlevsizleştirecek, baroların çocuk hakları merkezlerini, mülteci hakları merkezlerini işlevsizleştirecek ve zaten devriiktidarınızda muhafazakârlaştırdığınız toplumsal sistem nedeniyle dezavantajlı olan ve her durumda suçlu ilan edilen, suçlu çıkarılan kadınlar, mülteciler çok daha fazla şiddete maruz kalacaklar, çok daha fazla tacize, tecavüze maruz kalacaklar. Bakın, size bir örnek vereyim: Şule Çet davası. Şule Çet davasına eğer kadın avukatlar müdahil olmasaydı, eğer kadın örgütleri müdahil olmasaydılar, üstü örtülen bir davaydı, savcı takipsizlik vermişti. Ne zaman ki kadın örgütleri kıyameti kopardı, ondan sonra tekrar dosya açıldı ve o dosyadan ceza çıktı ama sizin istediğiniz sistemde ne var? Dosyanın üstünün kapattırılması, işte "Efendim, gecenin o saatinde orada, ne işi vardı?" "Gecenin o saatinde o kıyafeti neden giymişti?" diye yargılayan, yaftalayan ve erkeği aklayan bir anlayış var. İşte, biz, bu anlayışın karşısındayız ve sizin çıkaracağınız çoklu baro sistemi de...
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Toparlayalım Sayın Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Sayın Başkan, benim sürem, on dakika.
Çıkaracağınız çoklu baro sistemi de aslında bu kadın cinayetlerini arttıran bir yerde duracak.
Şimdi, yargı sistemi bu hâliyle bile zaten bağımsız değil, zaten cinsiyetçi ve zaten eril ama sizin çıkaracağınız bu kamu niteliğindeki meslek örgütlerine yapacağınız müdahaleler, çoklu baro sistemini getirmenizle beraber, yargı, daha eril olacak; yargı, laiklikten, sekülerlikten uzaklaşacak, muhafazakârlaşacak daha fazla ve siz dinî referansları yargının referansı hâline getireceksiniz. Yarın, gidip şeyhten, müritten belki de görüş isteyeceksiniz bir davaya bakarken. "Bakalım, oraya dinci, hoca, şeyh, şıh ne diyor?" diye de soracaksınız.
Şimdi, çok açık ve net, bakın, bir yargı kararı var Yargıtayın. Müdürün biri bir kadın çalışana şöyle diyor: "Maşallah, fıstık gibisin." diyor ve kalçasını elliyor yani elle taciz yapıyor. Yargıtay nasıl karar veriyor biliyor musunuz? "Babacan bir tavır." Diyor, "Babacan bir tavır." Evet, bir müdürün bir kadın çalışana "Maşallah, fıstık gibisin." deyip kalçasını ellemesini "Babacan bir tavır." olarak gören bir yargı sistemi inşa ettiniz. Bu, sizin eseriniz; bu, sizin eseriniz değerli arkadaşlar ve bu anlayışın götüreceği yer, çok daha fazla, aslında toplumsal bir çürümedir; kadına yönelik tacizin, tecavüzün artmasıdır. Şimdi, sanırım, buradaki, aklamanın mantığı da şu: "Fıstık gibisin." de...
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Bu kararın tarihi var mı?
NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) - Gerek yok, aç bak haberlere.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Google'a yaz, bugünkü habere bak.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Bugün basında var. "Fıstık gibisin" sorunlu ama "Maşallah, fıstık gibisin." olunca kutsal olduğu için sorun olmuyor.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Yalan.
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Yalancı sensin, sen.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Böyle düşünüyorsunuz anladığım kadarıyla. Şimdi, değerli arkadaşlar...
ORHAN KIRCALI (Samsun) - Kararın tarihi?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Söylerim arada.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, eğer adaleti konuşuyorsak, eğer savunmayı konuşuyorsak, eğer gerçekten demokratik bir toplum düzenini kuruyorsak ve bunun için çalıştığınızı ifade ediyorsanız, bugün, ölüm sınırına gelmiş Avukat Ebru Timtik'in ve Avukat Aytaç Ünsal'ın sesine ses olmak zorundasınız. Sizin gözlerinizin önünde 2 avukat adalet talebiyle ölüme yürüyor ve sizin burada ağzınızdan tek bir cümle çıkmıyor, kılınızı bile kıpırdatmıyorsunuz. Bu ülkede gencecik bir çocuk "adalet" diye yaşamını yitirdi, Mustafa Koçak ve siz, o ölmeden önce onu hastaneye kaldırdınız, zorla müdahale ettiniz, işkence ettiniz, kolları morardı, cinsel işkenceye maruz bıraktınız ve bu şekilde ölüme yolladınız. Sizin ne bu dünyada ne de öte dünyada yatacak yeriniz yok. Hiç kusura bakmayın.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Allah bilir.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Allah da sizi affetmez. Ben çok eminim bundan yani çok açık ve net.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Başkanım, on beş dakika oldu. Boş konuşuyor üstelik de Başkanım. On beş dakika oldu.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Bakın, bugün on birinci gündür, on ikinci gündür Sevil Rojbin Çetin gözaltında. Neden? Çünkü köpekle işkence yaptınız, ha bire gözaltı süresini uzatıyorsunuz ki yaraları iyileşsin, yaraları. Evet, devriiktidarınız işkencenin sistematik olduğu, insanların kaçırıldığı, insanların kaybedildiği ve bütün işkence görüntülerinin servis edildiği bir iktidardır, sosyal medyadan ya da ana akım televizyonlardan. Siz, işkenceye "sıfır tolerans" diye geldiniz, işkencenin âlâsını yapıyorsunuz. 12 Eylül işkencecisi Esat Oktay'ın ruhuna da rahmet okutuyorsunuz.
Şimdi, çok açık ve net söyleyelim, getireceğiniz bu yasal düzenleme toplumsal bir yarar gütmüyor, siyasal bir yarar güdüyor ve bu siyasal yararın arkasında iktidarda kalma ve meslek etiğini yok etme amacınız var.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Başkanım, sizin çelebiliğinizi istismar ediyorlar.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Siz, bir dönem nasıl hekimleri itibarsızlaştırdıysanız "Hekimler bıçak parası alıyor." diye hekimleri hedef gösterdiyseniz ve onun sonucunda her gün hastanelerde hekimler bıçaklanıp sağlık çalışanları şiddete uğradıysa işte, bu yasayla da avukatları itibarsızlaştırıyorsunuz.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Teşekkür ediyoruz Sayın Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Toparlayacağım Sayın Başkan.
Büyük sermaye gruplarına ucuz işçi yaratıyorsunuz, mesleğin etiğini düşürüyorsunuz.
MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) - Bu kadar zorlamayalım.
MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Laf atma, laf atma ya!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Efendim?
MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) - Kennedy'e kadar götürdünüz. Her şeyi biz mi yaptık?
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Canbey...
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Her şeyi siz yapıyorsunuz, sizin sorumluluğunuzda.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.