KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli Komisyon üyeleri, değerli milletvekillerimiz, misafirlerimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Getirilen teklifle ilgili, 4 maddeyle ilgili benim doğrudan bire bir aynı tekliflerim var. Bunların görülüyor olması güzel bir şey, teşekkür ederiz. Ancak, geneline baktığımızda stratejik seviyede yapılan bazı hataların, taktik düzenlemelerle tedavi edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bu nedenle ben, konuşmamda öncelikle ordunun yapısal sorunlarına değinmek istiyorum. Grubumuz adına geneli üzerinde konuşacağım, daha sonra maddelerde ayrıntıya gireceğiz.

Şimdi, ordunun birlik, bütünlüğüyle ilgili aslında bir sıkıntı var şu an. Çünkü kuvvetler ile Genelkurmay eşit seviyede, Millî Savunma Bakanlığına bağlanmış durumda yani bu ne demek? Burada aslında bir problem var. Düşünebilir misiniz şu an Cumhurbaşkanımıza bakanlar bağlı. Şöyle: Bakanlar ile bakan yardımcıları eşit seviyede Cumhurbaşkanına bağlı gibi düşünün. Orduda da durum bu yani Genelkurmay Başkanlığının içeriğinin boşaltılması söz konusu yani bunlar... Geleceği de düşünmek lazım. Belki Hulusi Akar Paşa'nın bugün orada oluyor oluşu bu eksikliği kapatıyor ama yarın sivil birisi gelecek, o zaman ne yapacağız? Dolayısıyla Genelkurmay Başkanlığının içini boşaltmayacak şekilde onun da konumunu düzelterek bu yapısal sorunun öncelikle düzeltilmesi gerekir. Bununla ilgili çok madde var, içerikte gireceğiz.

2) Ordu yargı sistemi bozulmuş durumda. Askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri kaldırıldığı için sorunlar yaşanıyor ve bunun emarelerini burada görüyoruz yani disiplin kurullarının yetkilerinin, disiplin amirlerine veriliyor oluşu aslında ordudaki disiplin sorununa işaret ediyor, benim gördüğüm kadarıyla. Niye böyle bir düzenleme yapıyoruz? Demek ki disiplinle ilgili bazı zafiyetler var. İşleri hızlandırmak için kurumların yetkilerini amirlere devrediyoruz. Dolayısıyla askerî mahkemeler aslında korunmalıydı. Askerî Yargıtay, Yargıtayın şu an içerisinde; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi de Danıştayın içerisinde birer daireye hâlen dönüştürülebilir, bunu yapmamız gerekir.

3) Ordunun eğitim sistemi bence bozulmuş durumda. Harp akademileri teşkilatı bozulmadan Milli Savunma Üniversitesine bağlanmalıydı. Harp okulları kuvvetlere bağlı kalmalıydı. Askerî liseler de tekrar açılmalı. Bu da gün gibi şu an ortada durmakta.

4) Ordunun sağlık sistemi -Bayram Hocam ayrıntılara girecek maddelerde- yani askerî hastanelerin Sağlık Bakanlığına devri yanlış. Bunu her geçen gün, özellikle Suriye hattında görüyoruz, kritik önemdekilerin açılmasıyla ilgili çalışmalar vardı. Bunların tekrar -dünyadaki diğer ordularda olduğu gibi- Millî Savunma Bakanlığına devredilmesi gerekir yani Amerika'ya bakarsanız, hani "süper güç" diyoruz, orada öyledir mesela.

5) Ordunun atama sistemi; şimdi, YAŞ'ın yapısına bakıyoruz, yani ilgili ilgisiz sivillerle doldurduk orayı. Hatta bir komutanımıza sormuştum "Terfi alabildiniz mi?" diye, o da kuvvet komutanına sormuş, kuvvet komutanı demiş ki: "Senin adın çok hızlı geçti, göremedim bile." Yani bu böyle olmamalı, asla bu böyle olmamalı. Dolayısıyla bu da ordunun yapısına ciddi zarar veriyor. Millî Güvenlik Kurulunun da aynı zamanda ülkenin güvenlik ihtiyaçlarına göre yeniden tasarlanması gerekir.

Liyakat sistemi; burada da sorunlar görüyoruz çünkü atama, terfi sistemi komple yeniden düzenlendi, rütbelerde bekleme, emeklilik süreleri değiştirilmiş durumda. Öğrenci ve muvazzaf alımlarında komisyonlarda usulsüzlükler var, bunlarla ilgili ciddi şikâyetler var, bir kayırmacılık görünmekte burada. Yani liyakat merkezli bir yapının kurulması hepimizin faydasına olacaktır.

Ordunun "vazifede devamlılık" ilkesine baktığımızda, Askerlik Yasası'yla yüzde 70 hükümlü erbaş, er oranını yüzde 30 seviyelerine kadar düşürmüştük. Aslında bununla ilgili sıkıntılar yaşandı, işte güvenlik korucularını filan karakollarda nöbet tutturmaya filan başladık. Elbette ki ciddi oranda sözleşmeli er, uzman erbaş; bunlarda da ciddi bir sayıya ulaştık, biliyorum. Ama geçici bir güvenlik zafiyetine neden olabilir bu, hâlen bu tehlikenin olduğunu düşünüyorum. Bunlarla ilgili sayıları Komisyon üyelerimiz tekrar verirse daha iyi olacaktır.

8) Kumpas davalarında bazı tahribatlar yaşanmıştı biliyorsunuz, ben de o davalarda yargılanmıştım. Bu, 15 Temmuzdan sonra, aslında 15 Temmuz darbesinde üst seviyeye çıktı. Şunu unutmayalım: FETÖ öyle bir örgüt ki emin olun 15 Temmuz gecesi bile kumpas kurdu. Yani özellikle İçişleri Bakanlığına soracak olursanız, o gece bunların birçok üyesi dışarı bile çıkmadı, yoktu, bunlar kendilerinden olmayanları daha çok dışarı çıkarmaya çalıştılar; bu konuya çok dikkat etmek gerekir. Ama diğer, o çıkmayanlarsa ankesörle filan yakalandılar yani oralardan bulundu bunlar. Bu, öyle bir örgüt. Dolayısıyla bunlardan 15 Temmuz gecesi hiçbir şeye karışmamış yani gerçekten birlik tarafından da olumlu rapor verilmiş olanlar var. Bunlarla ilgili rütbelerine göre Yargıtayın uygun içtihat tesis etmesi gerekiyor. Yani bakıyorsunuz, tümgeneral müebbet alıyor, askerî öğrenci de müebbet alıyor, teğmen de müebbet alıyor; olmaz, bunun bir ayarı olmalı. Yani eyleme karışmayanlardan bahsediyorum, silah atmamış, kimseyi vurmamış, teslim olmuş yani samimi olduğu delillerle ortada olanlardan bahsediyorum; buna dikkat etmek gerekir. Bununla ilgili, FETÖ'yle ilgili en hassas olan kişi burada benim aslında. Dolayısıyla ben bunu söylüyorsam bununla ilgili daha hassas olunması gerekir.

Kumpas davalarda yargılananlarla ilgili özür dilenmedi hâlâ. FETÖ'yle mücadele ediyoruz, iadeiitibarlar yapılmadı, bu da yapılması gerekir. Madem FETÖ'yle mücadele ediyoruz, FETÖ'nün zarar verdikleriyle ilgili bazı düzenlemelerin yapılması gerekir.

10) Askerî fabrikalar gibi stratejik tesisleri özelleştirme politikası terk edilmelidir. Tank palet fabrikası satışından derhâl vazgeçilmelidir diyoruz, orada da sıkıntılar var; ona maddelerde gireceğiz.

Türkiye, son on yıldır FETÖ, PKK ve IŞİD odaklı terör, göç ve iç güvenlik sorunlarının yanında, aynı zamanda bir ekonomik darboğazdan geçmekte. Bu durumun savunma sanayisi projelerine yansıması tabii ki kaçınılmaz. Modernizasyon ve idame projelerinde, Deniz Kuvvetlerinin, özellikle Doğu Akdeniz harekât alanında ateş ve manevra gücü kaybına neden olacak durumları asla düşülmemesi gerekir. Oralarda gücümüzü korumalıyız. Olası bir ambargoya karşılık da millî olarak üretimi başlayan, Deniz Kuvvetlerinin ihtiyacı olan savunma projeleri artan bir tempoda devam etmeli, savunma sanayisi fonlarında gereken öncelik sağlanmalıdır.

Ayrıca, kahraman ve fedakâr Silahlı Kuvvetler personelinin özlük haklarında iyileştirmeler yapılmalıdır. Kısmi düzenlemeler var burada, yeterli görmüyoruz.

Diğer bir madde de Silahlı Kuvvetlerin afetlerde daha etkin görev almasının sağlanmasıdır.

Bunlar genel, yapısal sorunlara dairdir. Özlük haklarıyla ilgili de genel bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Şimdi, sözleşmeli er ve erbaşlarımız 20 bin kişi civarında, çok ciddi sorunları var; refakat, mehil izni yok, yol, harcırah imkânları yok -bunların gelmediğini görüyoruz- rütbe işaretleri yok. 2018'de iyileştirme zammı 400 lira geldi, bunlar faydalanamadı. Hava değişimi, istirahat süresinin -otuz gün uzmanlarda olduğu gibi- altmış güne çıkması lazım. 3600 ek gösterge... Hani diyoruz ya bazen, cenaze namazını kıldıracak imama vermeyi düşünüyoruz da bunlara vermeyi düşünmüyoruz. Yani onlar daha öncelikli. Din görevlilerine de verilir ama burada bir öncelik var; sözleşmeli erler, uzmanlar daha önce gelir, canıyla kanıyla mücadele ediyorlar çünkü.

Bedelsiz zatî tabanca verilmesi; bu, düşünülmeli. Aile yardımı burada var. Çocuk yardımı alamıyorlar, asgari geçim indirimi alamıyorlar. Yedi yıl kışlada iskân yerine "Genelkurmayın belirleyeceği birliklerde eve gidebilme." diye ben not aldım buraya. Çünkü getirilen düzenlemeyle sanki 6191'in 8'inci maddesinin (8)'inci fıkrası çözülmüyor, hâlâ "Kışlada iskân edilir." kalacak. Burada bir tereddüt var, bununla ilgili konuşacağız birazdan.

Derece, kademe, emeklilik, kıdem tazminatı hakları yok. Şehit yakınları ve gazilere verilen kira yardımından sözleşmeli er, erbaş aileleri faydalanmıyor, ilginç yani şehit olsa faydalanamıyor. Uzman çavuş ve astsubay alımlarında öncelik, bu gelmiş, güzel, bir maddede var. Şehit olsalar yakınlarına verilecek maaş hâlihazırda farklı, bu farklılığın da ortadan kaldırılması gerekir.

Uzman erbaşlarımıza geçtiğimiz de hep bir söz var "Kadroya geçirileceksiniz, geçirileceksiniz." diye bir umut tacirliği var. Bu, sağlanmalıdır. 6000 sayılı Kanun, mağdurlarının sorunları; Sayın Bakan da açıkladı "Çözeceğiz." dedi, binbaşılarımızla birlikte o iki konuyu söyledi. Henüz gelişme yok, burada bekliyorduk aslında. 3600 ek gösterge, bedelsiz zatî tabanca, yine hava değişimi ve istirahat süreleri, kadro görevleri dışında iş yaptırılmaması, astsubay alımlarına öncelik - o gelmiş, güzel- doğu tayin sürelerinin adil bir şekilde düzenlenmesi, rütbe işaretleri, orduevlerine giriş veya yeni orduevlerinin yapılması; orduevlerine giriş herhâlde zor gözüküyor, yeni uzman erbaş orduevlerinin açılması gerekir.

Astsubaylarımıza baktığımızda onlara da birçok söz var, icraat yok. Birincisi, görev tazminatı. Bunun sözü verildi, yapılmadı. Kademe, derece sorunu, bunun da sözü verildi, yapılmadı. Lisans düzeyinde eğitim sorunları var.

Sözleşmeli subay, astsubaya baktığımızda; burada bir alım var ama biz şunu istiyoruz: On senesini dolduranların belirli şartlar dâhilinde sınavsız kadroya geçirilmesi, belli sicil nota sahip olanların. Çünkü adam zaten kritik görev yapıyor, yüzbaşı bunların birçoğu şu an ve normal muvazzaf subaylarla aynı sınavlara giriyorlar, her şeyleri aynı, sicilleri de aynı. Diyoruz ki: "Bir daha sınava gir." yani hiç mantıklı değil bu, zaten kritik görevdeler şu an. Bu, öyle yapılabilir.

Binbaşılar... Bana göre en mağdurlardan bir tanesi binbaşılarımız. Neden? Makam tazminatı verilmiyor, makam tazminatı verilmediği zaman şu an bir uzman erbaşımızın emekli maaşı, binbaşımızın emekli maaşından fazla. Bunu tekrar teyit etmek isteriz, şu an biz bunu böyle biliyoruz. Bu, hemen düzeltilmesi gereken bir şey. Emin olun, çaycılık, figüranlık yapanlar var, bana ulaşıyorlar.

"Adi malul" ifadesi var; bunun "sağlık malulü" olarak değiştirilmesi gerekir.

657 sayılı Kanun kapsamındaki memurlara verilen sicil affı, 926 sayılı Kanun'a tabi personele de uygulanmalıdır. Bu da gelebilirdi bugün.

Kumpas mağdurlarından bahsettik; devletin bunlardan resmî özür dilemesi, FETÖ terör örgütü saldırısı nedeniyle malul sayılmaları çünkü hukuku kullanarak burada bir terör örgütü saldırısı var. Bunlardan mağdur olanların, Ali Tatar'ların şehit kabul edilmesi lazım, bunu niye uzatıyoruz bu kadar? Açık bir terör örgütü saldırısı var. Şehit sayılması lazım onların, Cem Çakmak'ların. Dava esnasında vefat edenleri söyledik.

Bir de FETÖ işkenceleriyle, sahte sağlık raporlarıyla harp okullarından, askerî liselerden atılanlar var, bunlar 3 bin kişiye yakın. Yani bunlarla ilgili savcılık yeni soruşturma başlattı. 3 bin kişiyi bildiğiniz işkencelerle -onları anlatacağım maddelerin bir tanesinde, neler yaptıklarını- attılar. Bunların çoğu da 15 Temmuza katılanlardan, militanca davranan adamlar. O zaman da 3 bin kişiyi işkencelerle attılar. Bir tanesi de benim ağabeyim, Hava Harp Okulundan yani ağabeyimizi oradan buldular; beni öbür taraftan buldular. Her şekilde beni hapse, onu okuldan atmaya kadar götürdüler, bir şekilde bu işleri çözdüler. Bunların ödedikleri tazminatın faiziyle iadesi, emeklik hakkı, kamu görevlerine doğrudan yerleştirilmeleri, bu da çok önemli. Mesela, Harp Okulunda 15 Temmuzda okuyanları aldık, üniversitelere yerleştirdik. Onların öyle bir şansı da olmadı. Daha çok mağdurlar ama onlar kadar hak bile elde edemediler.

Darbe mağduru askeri öğrenciler; 1971-1980 arası 447 kişi, bunların da bekleyen bir sorunu var, onlar da aynı şekildeler.

Devrolan askeri hastane personelleri var, 5 bin kişiye yakın; bunların özlük haklarında yaşadıkları ciddi sorunları var, 6'ncı maddede görüşeceğiz bunları. Sağlık astsubaylarının tazminat alması söz konusu ama sertifikaları geçerli sayılmıyor, çok ilginç. Yani GATA'da aldıkları eğitimler, sertifikalar dışarıda geçersiz sayılmış durumda, halbuki çok nitelikli bir eğitim almışlar, sayılmaması yanlış.

Bir de uzman jandarmalarımız var; bunlar isim değişikliği istiyorlar, yani uzman jandarmalarımız çok karıştırılıyor, uzman jandarmanın uzman erbaşla alakası yok. Uzman jandarma da bir muvazzaf personel, subay, astsubay gibi, uzman erbaşla alakası yok. Bu karıştırıldığı için de bunlar kızıyorlar. Şu an astsubay kadrolarında görev yapıyorlar, rütbe işaretlerini yeniden düzenlemek istiyorlar, "Yardımcı astsubay olarak ismimizi değiştirin." diyorlar. Astsubaylığa geçiş için yaş sınırının 35'ten 45'e alınmasını istiyorlar.

3600 ek gösterge istiyorlar ve nasıptan önceki bir yıllık eğitim, okul sürelerinin fiilî hizmetten sayılmasını istiyorlar. Mesela, Harp Okulundaki dört senem subay olarak sayılıyor, astsubayların da sayılıyor, bunlar da muvazzaf ama bunlarınki sayılmıyor; bu da yanlış yani bunun da düzeltilmesi gerekiyor.

Bir de hastalıktan dolayı emeklilik hakkı kazanamama mağduriyetleri var. Özlük haklarıyla ilgili sorunlar da böyle. Maddelere geçince maddeler üzerinde hep beraber konuşacağız.

Grup adına konuşmamı burada sonlandırıyorum.

Teşekkür ederim.