KOMİSYON KONUŞMASI

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım, Bakanlığımızın değerli temsilcileri, Bakan Yardımcım, siz değerli komutanlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu sağlıkla ilgili madde olduğu için bu maddede ben konuşmak istedim. Diğer maddelerde inşallah başka şeyler de söyleyeceğim.

Efendim, şimdi, ülkemizde biliyorsunuz bir bedelli askerlik sorunu vardı. Ben bu sorunu Sayın Bakanımıza da ilettim, bizzat kendisiyle de konuştum. Şu anda 40 bine yakın gencimiz, bu salgın nedeniyle tarihi iptal olan bir askerlik, görev altına alınma durumu söz konusu oldu. Bununla ilgili bizim hem makamınızı hem diğer milletvekili arkadaşlarımızı defalarca uyaran, istekleri ve talepleri olduğu için biz bu konuya eğildik. Ve istedik ki, bu bedelli askerlik yapan insanlarımızın, vatandaşlarımızın hiç olmazsa bu salgın döneminde mümkünse kışlalara alınmadan, tıpkı yurt dışındaki bedelli askerlik yapan insanlarımız gibi uzaktan eğitimle yapılmasını gerektiğini... Bunun sebebi de, biliyorsunuz salgın dönemindeyiz, bu hastalığın kimde, nerede, ne kadar yoğunlukta, nasıl olduğuna dair bir hekim olarak bize şu anda tam bir teşhisi ve tanısı konmuş bir durum değil. Bu insanları istedik ki o karargâhlardaki yoğunluğa almayalım; madem bedelli yapılacak, bir aylık sürede yapılacak, bunların eğitimlerinin uzaktan yapılarak olmasını söyledim. Sağ olsun Sayın Bakanımız aradı bizi. Bu konuyu çok tartışacaklardı ama özellikle şehit ailelerinden gelebilecek bir tepki, hani zaten bedelli askerliğe karşı bir ön yargı var, bunları alamazsak daha da bir sıkıntılı ortam olur diye... Ama ben inanıyorum ki şehit aileleri yani bu salgında buna, en azından bu gençlerimizin bu riske, ölüm riskine girmelerine... Herhâlde çok üzülmeyecekler diye düşündük. Bununla ilgili hâlâ bize yoğun baskı var. 20 Haziranda ve 29 Haziranda gitti bir kısım askerlerimiz ve daha dün Antalya'daki bir kışlada, bir askerde Covid-19 pozitif çıkmış. Yanlarında da bedelli askerlerimiz var, yirmi sekiz günlük askerliklerini yapıyorlar şu anda ve onlar da şu anda tehlike altında. Ben burada hem komutanlarımızın hem Bakanlık temsilcilerimizin bunu bir kere daha lütfen değerlendirmelerini istiyorum. Bakın, bu insanlara biz uzaktan eğitimle... En azından bu salgın döneminde -yani kesin, devamlı olacak diye bir şey değil- bu insanlarımızı o kışlalara almayalım, onları tehlikeye atmayalım. Bu çoğunluğu en azından bu dönemde atlatalım diye bir tavsiyede bulunmak istiyoruz. Biz bununla ilgili zaten kanun teklifi veya gerekli önerilerimizi söyledik. İnşallah bu dikkate alınır diye düşünüyorum ama asıl konuşmam gereken konu askerî hastaneler.

Şimdi, değerli arkadaşlar bakın, ben 17 bin kalp ameliyatının içinde bulunup da çoğunu yapmış bir kalp cerrahıyım ve Diyarbakır'da kısa dönem askerlik yaptım. Orada bile hatta, doldur boşalt da bir el bombası patlamasıyla 8-10 yaralı asker -bir kısmı da ölmüş- içeri girdiğinde, kendim o kadar deneyimli olmama rağmen, inanın, orada bir an durdum. Yani o ayrı bir hava, o ayrı bir deneyim, o ayrı bir tecrübe gerektiren bir olay. Mevcut, önceki askerî hastanelerimizde bu doktor arkadaşları yetiştirirken "savaş cerrahisi" dediğimiz, o tür gelişlerde nasıl manipülasyon, nasıl uygulama, pratik çözümler eğitimleri de veriliyordu. Niye? Hep onun içindelerdi, eminim ki asistanlıklarından, öğrenciliklerinden uzmanlıklarına kadar ülkemizin çeşitli yörelerinden -örnek olarak Diyarbakır'ı veriyorum- oralardaki çatışmalardan gelen insanları görüp ne yapmaları gerektiğini çok iyi biliyorlardı. Bakın, sadece doktor değil, hemşiresi de önemli -askerî hemşire- oradaki sağlık memuru da önemli, askerî sağlık memuru. Biz bu son düzenlemeyle savaş bölgesinden veya çatışma bölgesinden veya tehlike bölgesinden gelen insanlarımızı normal cerrahlarımıza, normal eğitimli insanlarımıza bıraktığımız zaman... Ki biliyorsunuz, İdlib'den 35-40 şehidimiz geldi, bir o kadar yaralımız vardı.

Arkadaşlar, bakın, bu deneyimsizlik normal cerrahın olduğu bir yapının olduğu veya normal insanların bu hastaların karşısındaki deneyimsizliği inanın, kurtarılacak olanı kurtaramaz. Ben şahsen o an kurtaramayacağımı düşündüm çünkü görmediğimiz bir ortam, yanık, parçalanmış ama belki de ufak bir müdahaleyle o tehlikeyi, o yaşanmışlığı hisseden ve bilen bir kişi olarak belki de yapabilecektim ama bu savaş cerrahisi veya askerî doktorluk eğitim almamış biri olduğumuz takdirde bunu beceremeyiz arkadaşlar. Bakın, o yüzden, bu askerî hastaneler çok önemli. Bu ülkede -savaş şart değil- kışlalarda bile herhangi bir şekilde, bir patlama oluyor, kazalar oluyor yani biz kendi normal sivil doktor eğitimimizle bunları karşılayamayız. Eskiden olduğu gibi mutlaka askerî hastanelerde eğitimleri tamamlanmalı, muvazzaf askerlerimiz olmalı. Mesela, Diyarbakır'da binbaşı vardı, yaşı benden büyüktü ama büyük bir saygı duyardık çünkü biliyorduk ki o daha tecrübeliydi, daha deneyimliydi. Yani bu, ülkemizin çok önemli bir sorunu. Allah göstermesin, kötü bir savaş ortamımız olsa inanın karşılayamayız. Çoğu insanımızı kurtarabilecekken, ufak bir müdahaleyle toparlayabilecekken, o hareketi yapabilecekken bunun karşısında çıkamayacağımızı düşünüyorum çünkü bambaşka bir eğitim, bambaşka bir yaşam tarzı. Onu görmeden, onun içinde bulunmadan, yıllarca orada bulunmadan bu sonucu karşılayacağımıza inanmıyorum. O nedenledir ki askerî hastanelerimizin tekrar eski statüde, eski şekliyle, eski eğitim kadrolarıyla, eski deneyimleriyle, eski görgü ve kurallarıyla açılması gerektiğini söylüyorum bir hekim olarak. Buradan da gerekli mercilere duyurduğumu düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum beni dinlediğiniz için.