KOMİSYON KONUŞMASI

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, yeni dönemde Komisyonumuzun çalışmalarında başarılar diliyorum. Öncelikle Sayın Lütfi Elvan Başkanımıza ve Komisyon Divanımızda görev alan arkadaşlarımıza başarılarının devamını diliyorum.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sağ olun.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Değerli arkadaşlar, yine bir torba kanun ve bir temel kanun niteliğinde Meclis Genel Kurulunda görüşülecek bir torba kanun. Buradan şunun vurgusunu özellikle yapmak istiyorum: Temel kanun niteliğinde görüşülen bu torba kanunda herhangi bir maddenin reddedilme imkânı yok çünkü kanunun tümü üzerinde oylama yapılıyor. Sizin kanun içerisinde arzu etmediğiniz, ret oyu vereceğiniz maddelerin reddedilme imkânı bu anlamda ortadan kalkıyor. Bu eleştiriyi bir kez daha yapma ihtiyacı duyuyorum, çok yanlış bir uygulama. Yasama kalitesi açısından ve bizim, buradaki milletvekilleri olarak, yasama üyeleri olarak, yaptığımız işin niteliği açısından gerçekten çok olumsuz bir uygulama olarak görüyorum torba kanunu.

Aynı zamanda, bakın, geçen -diliyorum olmaz- bundan önceki torba kanunda, 18 maddelik bir kanun vardı, 9 madde ihdas edildi Komisyonda, 27 maddelik kanun olarak Mecliste görüştük. Yani buraya gelen teklifin yarısı kadar kanun maddesi teklife eklendi, Meclis Genel Kuruluna gitti. Diliyorum bu kanuna da gelmez, bugün akşama kadar yeni ihdas edilecek maddeler gelmez. Açıkçası, hele hele bu sosyal medyayla ilgili birtakım düzenlemeler buraya ihdas edilerek gelir mi diye de endişe duyuyorum, duymuyor da değilim.

Şimdi, bu "Etki analizi yok." eleştirisini hep yapıyoruz; yine yapacağım, tutanaklara da geçsin istiyorum özellikle. Bakın, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu var, bu kanun hâlen yürürlükte, bu kanunun 14'üncü maddesi aynen şunu diyor, bir kez daha okuyorum. "Gelir ve giderleri etkileyecek kanun teklifleri" başlıklı bir madde bu kanunda, diyor ki bu madde 14: "Kamu gelirlerinin azalmasına veya kamu giderlerinin artmasına neden olacak ve kamu idarelerini yükümlülük altına sokacak kanun tekliflerinin getireceği malî yük, orta vadeli program ve malî plan çerçevesinde, en az üç yıllık dönem için hesaplanır ve tekliflere eklenir. Sosyal güvenliğe yönelik kanun tekliflerinde ise en az yirmi yıllık aktüeryal hesaplara yer verilir." Kanun emrediyor; keyfiyet yok, İç Tüzük değil, kanun emrediyor değerli arkadaşlar. Biz ne yapıyoruz? Hiç, ne ek var ne etki analizi var ne buradaki bahsedilen, bu kanun maddesinde bahsedilen uygulamalar gerçekleştiriliyor. Tabii ki bunu kayıtlara... Ve her seferinde, gelmediği sürece, bunu ısrarla söyleyeceğim, arkadaşlarımız bağışlasınlar.

Şimdi, bakın, 1'inci madde Türkiye Bilimler Akademisiyle ilgili bir düzenleme. Şimdi, bu madde aslında, bakın, YÖK Kanunu'nun 38'inci maddesi öğretim üyelerinin bir başka kamu kurum ve kuruluşunda görevlendirilmesine cevaz veriyor ve yapılan görevlendirmede öğretim üyesi, normal, asıl görevindeki ücret ve ödeneklerini almakla beraber görevlendirildiği kurumda da -ne diyor YÖK Kanunu'nda, işte, genel müdür maaşına endekslenerek, onu geçmeyecek kadar bir sınırlama getiriyor- ücret alabilir.

TÜBİTAK Kanunu'nda, TÜBİTAK'la ilgili düzenlenmiş olan kanunun ilgili maddesinde, bu, genel müdür maaşına endekslenmiş ücret herhâlde az görülmüş, o kanunda denmiş ki: "En yüksek devlet memuru maaşına endekslenerek altı aylık ortalaması üzerinden ödenir." Şimdi, bir öğretim üyesi, üniversitedeki bir akademisyen, üniversitedeki çalışmasının, emeğinin karşılığını alıyor, alacaktır, almalıdır; kamu kurum ve kuruluşuna gittiği ve telif hakları da olabilecek birtakım gelir kaynağı da olabilir, olmalıdır, AR-GE, araştırma geliştirme çalışmaları vesaire gelirleri olabilir ve YÖK, bunu genel müdür maaşına endekslemiş. Şimdi, ben, bu kanun maddesindeki şeye bakıyorum, gerekçede, işte, son fıkrasındaki anılan kısıtlamadan bahsediyor. Bir kısıtlama var, bu kısıtlamayı kaldırıyoruz. Türkiye Bilimler Akademisinde de TÜBİTAK gibi "O sınırlamayı kaldıralım." diyen bir madde hükmü bu. Nedir o sınırlandırma? "En yüksek devlet memuru" diyor. Yani, şimdi, genel müdür maaşı az geldi, en yüksek devlet memuru... Kaç kişi yararlanacak bundan? Bilmiyorum. TÜBA'yla ilgili, Türkiye Bilimler Akademisinde bu maaştan...

Değerli arkadaşlar, ne yapıyoruz biz, anlamıyorum. Bir yanda işçi ücretleriyle, İşsizlik Fonu'na el atan işveren teşvikleriyle vesaire işçinin boğazını sıkıyoruz, öbür taraftan anlaşılmaz bir şekilde ek maaş olarak genel müdür maaşına endeksli maaş az görülüyor, en yüksek devlet memuruna endeksli maaş verilmesi öngörülüyor TÜBA'ya ve kaç kişinin yaralanacağı... Kişiye özel bir uygulama mıdır, o da bir şüphe açıkçası.

2'nci ve 3'üncü maddelerde işsizliklerle ilgili bu "sektörel olarak ayrı ayrı veya bir bütün olarak" ibaresinin eklenmesi... Bu, sektörel olarak ayrımı kim yapacak, nasıl yapacak, neye göre yapacak, hangi keyfiyete göre yapacak, buna bir açıklık getirilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Bir başka konu: Tabii bu, işsizlik ödeneğine el atmak... Hani kamuda şey vardır "kamulaştırmasız el atma" gibi -belediyecilik yapanlar bilir- bu da öyle bir el atma; el atılıyor İşsizlik Fonu'na. Aslında İşsizlik Sigortası Fonu'nun adını işveren sigortası fonuna dönüştürsek belki daha doğru olacak çünkü bakın, 2018 yılında -bu, DİSK'in rakamları- işveren teşviklerinin işveren prim ödemelerine oranı yüzde 115, işsizlik sigortası ödemelerinin toplam gelirdeki karşılığı yüzde 16,9 yani İşsizlik Sigortası Fonu'ndaki gelirin yüzde 16,9'u ancak işsizlik sigortası anlamında ödemelere gidiyor, geri kalanın neredeyse tamamı işveren teşviklerine, işveren desteklerine gidiyor, adı da İşsizlik Sigortası Fonu. Belki işveren sigortası fonu demek daha doğru olur; bu da kabul edilebilir değil.

Şimdi, bir başka konu: Evet "redevans sözleşmeleri kapsamında yer alan birtakım işletmelerde hizmet akdi sona erdirilen işçilerden kıdem tazminatlarını alamayanların kıdem tazminatları ödenir" diyor. Bakın, Soma'da "Ölen öldü, kalan sağlar bizimdir." deniyor. Mayıs 2014'ten bugüne kadar değişen bir şey yok. Yani redevans, nedir bu? Ne kadar kömür çıkarsa çıksın hepsini alma garantisi. Yani ne kadar kömür çıkarırsanız devlet alacak demek. Yani üretim zorlaması, işçi sağlığı ve iş güvenliği ilkelerinin hiçe sayılması demek oluyor. Yani maddede, madende birim maliyetin çok düşürülebilmesi için aşırı ve yoğun bir çalışma temposuyla üretim zorlaması, işçi hakkının, çalışma şartlarının ihlali anlamına geliyor. Bakın, özel sektörün redevans sistemiyle maliyetlerini 140 dolardan 23,8 dolara indirmişler. Nasıl indiriyorlar? Ocaklardaki havalandırma kapasitesi düşürülüyor, yaşam odalarının sayısı, koşulları, olumsuz etkilenecek durumlar ortadan kaldırılıyor. Çalışma koşullarının ağırlaştırılması, dayıbaşı yöntemiyle taşeron işçi çalıştırılması, işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimlerinin azaltılması; bütün bunlar, bu maden ocaklarında yaşanan temel sorunlar Mayıs 2014'teki Soma katliamından günümüze değişen hiçbir şeyin olmaması, yitirdiğimiz 301 canın katliam davasında bilirkişi raporu da bu bahsettiğim redevansın olumsuz yanını tescil eder nitelikte. Hâlen aynı üretim baskısı ve coronavirüse rağmen işçilerin ve aslında Soma'nın sağlığını hiçe sayan uygulamalar maalesef devam ediyor.

Ben bu maddenin sonundaki şu ifadeye de takıldım: Maddeyle 4857 sayılı Kanun'a eklenen geçici 11'inci maddenin son fıkrasında "...rücu hakkı saklıdır." deniyor. Yani böyle bir keyfiyet olur mu? "Rücu ederim, etmem, yani bunu alırım, almam, ona göre ayağınızı denk alın." gibi bir anlam çıkar buradan diye düşünüyorum.

Bu engelliler hakkındaki düzenleme... Değerli arkadaşlar, kanunu aldım baktım, kanunun sonunda, bu kanun çıktığından günümüze 5 değişiklik yapılmış, 5 değişikliğin tamamı da geçici madde 3 üzerinde değişiklik. Yani "Üç yıl ek süre verilir." deniliyor. Şimdi, burada bu yapılan değişiklikler, işte yedi yıl süre verilmiş, 2012 yılında sekiz yıla çıkartılmış; 2005 yılında çıkmış bir kanun. Yani bu da aslında, tabiri caizse, arapsaçına dönen bir hâl almış. Ertele, ertele, onu ertele, bunu ertele, o süreyi bu kadar artır, bunu şu kadar artır, kendi içinde çelişkiler var bu durumda. Tabii, arapsaçı gibi, kanunun maddeleri tiftik tiftik edilerek yapılan değişiklikler sonuçta, bütününde veya maddeler arasındaki ilişkilerde tezatlıklar oluşturuyor. Şöyle ki: Bakın, burada deniyor ki bizim bu düzenlememizde, 6'ncı maddede, Engelliler Hakkında Kanun'un bu maddesinde yapılan düzenlemede işte "'iki yıl' ibaresi 'üç yılı geçmemek' şeklinde..." Yani "Denetim sonucunda ilgili belediye ve kamu kurum ve kuruluşları ile umuma açık hizmet veren her türlü yapıların -yani sadece araçlar falan değil, toplu taşıma araçları değil- denetim sonucunda ilgili belediye ve kamu kurum ve kuruluşları ile umuma açık hizmet veren her türlü yapıların -ve açık alanların malikleri ile toplu taşıma araçları sahiplerine eksikleri tamamlaması için birinci fıkrada belirtilen sürenin bitiminden itibaren- iki yıldı. Üç yılı geçmemek üzere ek süre verilebilir." deniyor. Yani 2018 yılının ilk ayından itibaren üç yıl.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Buyurun, lütfen tamamlayalım.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Şimdi, oysaki yine aynı kanunun yine aynı maddesinin, geçici 3'üncü maddesinin fıkrasında diyor ki: "ikinci ve üçüncü fıkrada öngörülen yükümlülüklerini veya geçici 2 ve 3 üncü maddelerde belirtilen sürelerin bitiminden itibaren öngörülen yükümlülüklerini yerine getirmediği denetim komisyonlarınca tespit edilen büyükşehir belediyeleri, belediyeler ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından her bir tespit için beş bin Türk Lirasından yirmibeş bin Türk Lirasına kadar idari para cezası uygulanır. Bir yıl içerisinde uygulanacak idari para cezasının tutarı beşyüz bin lirayı geçemez." falan filan. Şimdi, üç yıl süre veriyorsunuz ama idari para cezasıyla ilgili bir süre yok, onu sonuna kadar, "Bir yıl içerisinde 500 bin liraya kadar cezayı keserim." diyorsunuz. Buna da bir düzenleme getirin yani belediyelere, kamu kurum ve kuruluşlarına... Gerçi ben bunun artık, engellilere yönelik sürekli ertelemelerin, engelli haklarına karşı bir tavır olarak algılanmaya başlandığını da düşünüyorum açıkçası. Yani ben Belediye Başkanlığı yaptım, Başkanlık yaptığım dönemde kent içerisindeki yaya geçişlerinde, özellikle tekerlekli sandalye ve kamu binalarında, belediye binalarında o her odaya engellinin girebilmesine...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet, buyurun efendim.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - ...dair düzenlemeleri tamam yaptık kanunun emrettiği şekliyle ama hâlâ yapmayan varsa artık yeter demek lazım, biraz engellinin yanında olmak lazım. Yani coronavirüs falan gibi böyle mazeretlerle "Aman olmadı, bir uzatalım. Aman olmadı, yetmedi, el aman uzatalım." Yani uzata uzata demek ki bu kanuna, Engelliler Hakkındaki Kanun'a pek fazla da dikkat edilmediği söylenebilir.

Otoyollarla ilgili şunu söylemek istiyorum: Yabancı araçlar sadece sanki bizim işte ülkemize gelen, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın gelişleriyle ilgili bir hükümmüş gibi görülüyor; oysaki yabancı araçlarla yabancılar da geliyor, turistler de geliyor. Normalde bu cezanın on beş gün de ödeme süresi var, on beş gün içerisinde yurt dışına çıkarsa ne yapacaksınız? Yabancı plakaları okuma ve adresi var mı plakaların? Hangi adrese ceza gönderilecek, ceza tebliği nasıl yapılacak, kime yapılacak, nereden bilecek?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Lütfen tamamlayın.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bu konular muallakta. Varsa bir açıklık netlik, bunu da öğrenmek isterim.

Ben kalan maddeler üzerinde düşüncelerim, görüşlerim olduğunda bunları da ayrıca paylaşmak istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.