KOMİSYON KONUŞMASI

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, değerli katılımcılar hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yeni dönemin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum, yeni görevinizde Komisyon Başkanı olarak size başarılar diliyorum.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Teşekkür ederim.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, bir hususu özellikle vurgulamadan konunun içeriğine geçmek istemiyorum açıkçası. Bu konuda hani bir oluyor, iki oluyor, üç oluyor uyarılarda bulunuyoruz ama şunu söylemem lazım: Artık burada ben bir iyi niyet görmüyorum, yani burada bir kötü niyet var şu açıdan. Şimdi, ısrarla ve ısrarla her Komisyon toplantısında şunu söylüyoruz, diyoruz ki, bizim İç Tüzük'ümüz evet, tekliflerin sunulduktan sonra Komisyon üyelerine ve gruplara tebliğinden itibaren kırk sekiz saatlik bir süre öngörülmüş, bu süre asgari uyulması gereken süre. Yani bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi acil durumlarda kullanabilir Komisyon üyeleri açısından, buna eyvallah. Ancak, artık şu yerleşmeye başladı, yani daha önceki dönemlerde yaşamadığımız kadar, on gün, on beş gün, yirmi gün önceden, bazen bir hafta önceden tebliğ edilip ilgili tekliflere grupların yeterince hazırlanmasına imkân tanınan ortam yok, kırk sekiz saat öncesinde hemen hemen hep aynı saatlerde saat öğleden sonra 16.00'da tebliğ ediliyor, ertesi gün geçtikten sonra bir sonraki gün toplantıya biz geliyoruz. Burada Parlamentoda çalışan milletvekillerinin gerek personel sayısı belli, danışman sayısı belli, Türkiye'yi ilgilendiren bu denli kritik konularda âdeta böyle baskın yaparcasına getirilen tekliflerle toplantı gündemini hem anti demokratik buluyorum, hem de iyi niyetli görmediğimi ifade etmem lazım. Bunu ifade etmemezlik yaparsak eğer bu samimiyetsizlik olur. Ben bunu gerek hem kendi grubumda hem diğer milletvekili arkadaşlarımızla diğer parti gruplarında özellik muhalif milletvekili arkadaşlarımızla istişare ettiğimizde de aynı şeyi duyuyoruz. Bunu bir gelenek hâline getirmeyelim, birincisi bunu söylemek istedim.

İki, şimdi, Adalet Komisyonu olarak hakikaten diğer komisyonlara nazaran bu dönem çok yoğun çalışıyoruz. Bir baktım on sekiz günlük bir sürenin ardından yeni bir yasa teklifi için toplanmışız. Bugün, toplanmamızın nedeni ne dediğimizde adında ne var: İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlene Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; yazan bu. İçeriği ise bakıyorsunuz yeni yasaklar var, cezalar var öyle bir düzenleme. Daha iki hafta önce -ikinci yılını dolduran size göre Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi olarak tarif edilen, bize göre dünyada eşi benzeri olmayan kuvvetler birliğine yol açan bir tek adam sistemi- Adalet Komisyonuna sevk edilen tekliflere bakıyoruz, neredeyse bütün bunlar mevcut yeni duruma, yeni düzene, yeni yasaklar, hakların tırpanlanmasına yönelik yeni düzenlemeler öngörüyor. Yani, Hukuk Usulü Muhakemeleri Hakkında Yapılan Kanun Değişikliğini istisna tutarsak genelde gelen düzenlemelerin içerikleri bu şekilde ya da bir siyasi amaca matuf olduğunu görüyoruz; yani, ülke ihtiyacından ziyade.

Şimdi, açıkçası geldiğimiz aşamanın ileri düzeyde kaygı verici boyutlara ulaştığını ifade etmek isterim. Bu tespiti yasaların içeriklerini tekrardan hatırlatmak amacıyla yapmıyorum. Daha derin ve daha kötü bir durumu resmetmek için paylaşıyorum. Yani bu resmi göstermek için biraz virajı geniş almak gerektiğini düşünüyorum. O nedenle bazı hatırlatmalar yaparak yasanın içeriğine ilişkin düşüncelerimizi paylaşacağız.

Şimdi, değerli arkadaşlar, on sekiz yıldır AKP iktidarı tarafından yönetiliyoruz. Tek başına iktidar. Şimdi, bu dönemde çıkartılan yasaların, yapılan düzenlemelerin ülkemize türlü türlü belalar, dertler getirdiğine hep birlikte şahit olduk. Görüşmelerini yapacağımız bu teklifte de AKP'nin özellikle aslında hangi çukura düştüğü, geçmişte neler yaşandığını, bu teklifin nasıl gündeme geldiğini ve siyaseten riyakârlığın nasıl olduğunu anlatmak istiyorum. Öncelikle bu teklif, AKP iktidarının her geçen günde Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil yeteneğini yitirdiğini, meşruluğunu kaybettiğini açık ve net ortaya koymaktadır. Bakın, belli kurumların organize edilmesi anlamına gelen devlet, ilke ve kuralların üzerine oturtulmuştur. Önüne çağdaş uygarlık hedefini koyan bizim devletimiz için de bu ilke hukukiliktir. Yani iş ve işlemlerin denetiminin hukuk normları çerçevesinde gerçekleştirilmesidir. Bu da başlı başına yeterli görülmez, bilhassa uygulamalarda devamlılık esas alınır. Devletin varlığı da işte bu devamlılığa dayanır. Yapılan düzenleme ve uygulamalarda devamlılık yoksa biliniz ki devlette devamlılık zaafa uğramıştır, İktidardakilerin temsil meşruluğu zayıflamıştır, bugün yaşadığımız da aynıyla vakidir.

AKP iktidarı, başta Anayasa'mız olmak üzere temel hak ve özgürlüklere ilişkin yasalarımızda sarih şekilde yazan düşünce ve ifade özgürlüğünü gün gün yok etmekte. Böylelikle Türkiye Cumhuriyeti devletinin, üzerine bina edildiği hukuk devleti ilkesi çiğnenmektedir. AKP'nin özellikle son iki yıllık döneminde Türkiye Cumhuriyetinin benimsediği ilkelerin uygulanmasında devamlılık sekteye uğramıştır. İstediği sonuçların çıkmadığını gören iktidar, seçimleri yeniletmekte, yine başarı sağlayamadığında yetki gasbına tevessül etmekte, demokratik geleneğimizin devamlılığına son vermekte. VIP tutukluları yurt dışından gelen talimatlar üzerine mahkemeler aracılığıyla tahliye ettirerek yargımızın bağımsızlığın bitirmekte. Tehditler savurduğu başka ülkelerin kapısında kısa bir süre sonra boy göstererek diplomasimizde zikzaklar çizmektedir. Hem içeride hem de dışarıda devlette devamlılığın nasıl yok edildiğine ilişkin daha onlarca örnek sayabiliriz. Bunu sizlerin hafıza tazelemenize bırakarak, görüşmekte olduğumuz teklifin bu durumla bağlantısına kısaca değineceğim. Biraz önce de ifade ettiğim üzere Türkiye Cumhuriyeti devleti, Anayasa'sında diğer tüm haklara kaynaklık eden düşünce ve ifade özgürlüğünü tanıyan bir devlet olarak bilinmekte ve tanınmaktadır. Teklifle bu bilinirlik ve tanınırlık ve devamlılık bir kez daha kesintiye uğratılmaktadır. Söz konusu teklif, konuşmanın ilerleyen kısımlarında da değineceğim üzere sansürcü bir kafanın hazırlığıdır. Sosyal ağ sağlayıcılara muhataplık zorunluluğu getirmek amaç olarak gösterilmek istenmektedir ancak gerçek farklıdır. Gerçek, düşünce ve ifade özgürlüğünün gittikçe tek sığınağı hâline gelen ve iktidarı, bir türlü istediği kontrolü sağlayamadığı için âdeta çıldırtan geniş sosyal medya ağlarının sınırlandırılmasıdır. AKP'nin bunu yapması bizde şaşkınlığa yol açtı desek yalan olur açıkçası.

Gittikçe otoriterleşen bir iktidarın çaresizliğiyle karşı karşıyayız. Zaten sorun, aslında bizim bu konuda şaşkınlık yaşamamız falan da değil, ifade ettiğimiz üzere günbegün Türkiye Cumhuriyeti devletinin devamlılığının yani devleti devlet yapan temel unsurlardan birinin ortadan kalkmasıdır. Düzenleme, ortaya çıkaracağı sonuçlarla düşünce ve ifade özgürlüğüne ağır darbeler vuracak ve benimsenen ilkelerdeki devamlılığın sözde olduğunu ne yazık ki bir kez daha ilan edecek.

Değerli arkadaşlar, bakın, iktidarınızın teklifle ilan ettiği bir diğer acı gerçek var, uluslararası alanda itibarımızın durumu. Şimdi, bu gerçekle karşı karşıyayız. Yollanan hakaretamiz mektupların on yıl önce alayıvalayla ilan edilen, hâlâ gidilemeyen Gazze sözünden, milyar dolar ödenerek alınan silahların depolarda bekletilmesinden altına imza atılan İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçme girişimlerine kadar sayısız olayda bu itibarın nasıl zedelendiğini yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz. Sosyal ağ sağlayıcılarına Türkiye'yle hukuki muhataplığı zorunlu kılan bu teklif de iktidarın uluslararası alanda yaptırım gücünün ne kadar zayıfladığını göstermekte. Kasımpaşalılık ve tek kriterin Erdoğan'a bağlılık olduğu büyükelçilerle şekillenen diplomasiyi AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılına kadar geçen yetmiş dokuz yıllık diplomasi geleneğimizin önüne geçirenler, bugün çareyi ülke içinde sağladığı otoriterlikle çözme arayışında. İktidarın, kaç zamandır gündemde olan sosyal ağ sağlayıcılarının Türkiye'de resmî temsilci bulundurma girişimlerinde bir adım ileriye adım atılamamasının nedenini dönüp biraz da kendinde araması gerekmektedir.

Bugün ne diplomasimiz ne milyonlarca lira aktardığımız lobilerimiz bir işe yaramaktadır. Ne Facebook ne Twitter yetkilileri, makul çağrılarımıza bile karşılık vermemektedir. Ne bir ülke üzerinde bu şirketlere tesir edebiliyoruz ne de etkin isimleri devreye sokabiliyoruz bu konuda. Şimdi, işte iktidarın dünyadaki itibarının önemini gösteren çarpıcı noktalardan biri de burası. Sadece AKP hanesine yazılmıyor bu durum, maalesef Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarını da olumsuz etkiliyor. Her şeyin kaba güçle çözüleceğini zannedenlerin "yumuşak güç" diye tarif edilen diplomasimizin getirdiği içler acısı durum da ortada.

Hatırlayacağınız üzere Wikipedia'ya 2017 yılında erişim yasağı getirildi ve iki buçuk yıl boyunca bu yasak devam etti. En sonunda Anayasa Mahkemesinin kararı doğrultusunda -ki Anayasa Mahkemesinin ortalama karar verme süresi beş yıl- Wikipedia'ya erişim engeli kalktı. Şimdi ben soruyorum: Bu iki buçuk yılda ne değişti? Niye yasaklandı, niye yasak kaldırıldı? Aslında hepimiz yanıtı biliyoruz.

Şimdi, burada tek dert iç siyasette prim yapmak olunca böyle durumlarla karşılaşabiliyoruz. Bu düzenleme de aynı amaç için getiriliyor. Sonucu da maalesef aynı olacak. Bunu hep birlikte göreceğiz.

Değerli milletvekilleri, hangi anlayışın yaşadıklarımızın müsebbibi olduğunu kısaca anlatmaya çalışacağım. Konuşmamın bundan sonraki kısmında zamanlama açısından da süreci özetlemek istiyorum. Aslında bu özet, zamanı geldiğinde birçok söylemi -bu bazen muhafazakâr demokrat, bazen İslamcı, bazen liberal, liberal solcu, etnik milliyetçi, ayrımcı, kutuplaştırıcı ve bunun gibi- "Amaca giden her yol mubahtır." anlayışında olan bir iktidarın kimlik yansımasıdır.

Herkesin malumu olduğu üzere AKP, içinde bulunduğumuz 21'inci Yüzyılın başında, 2001 tarihinde kurulan ve kurulduktan on beş ay sonra katıldığı seçimlerle iktidara gelip on sekiz yıldır da iktidarda kalan bir parti. AKP iktidara geldiğinde dünyaya gelen bir çocuk bugün 18 yaşında; o günlerde 18 yaşında olan biri bugünlerde 36 yaşına gelmiş bir anne, bir baba; çalışma hayatının -tabii, bir iş bulabilmişse eğer- bir kısmını geride bırakmış durumda.

Şimdi, geride bıraktığımız bu yıllarda yaşadığımız tecrübeler bizlere bu kimliği tanımlayacak en net kavramlardan birinin, gittikçe hayatımıza hâkim olmaya başlayan bu teklifin de temel meselesi, sosyal ağ sağlayıcıların da içinde yüzdüğü bilgisayar, akıllı teknolojiler ve tabii ki geniş internet dünyası bileşkesinde tanımlanan sanal gerçekliktir. Teknoloji kullanılarak oluşturulan kurgularla "gerçek ve hayalin birleştirilmesi" diye tanımlanan sanal gerçeklik, yıllar içerisinde AKP'nin varlığını dayadığı, onun dışında bir şey olmadığı, sanal dünyadan çıkardığımızda sudan çıkmış balık misali çırpındığı tek belirleyici hâle gelmiştir.

Sanal gerçeklik sayesinde iktidar, yeri geldi o günkü ortağı olan FETÖ'yle birlikte bugünkü ortağına yönelik de olmak üzere siyasi operasyonlara girişti. Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet teşkilatımıza, muhalif düşüncedeki basın kuruluşlarına, gazetecilere, aydınlara kurulan kumpasları söylemleriyle meşru göstermeye çalıştı. Hepsi birbirinden ağır sonuçlar doğuran bu olaylar yaşanırken gemisini yürütenler, dön dolaş kendisine yönelik sanaldan operasyonlar yapılmaya başlanınca yollarını ayırmaya başladığı bu operasyonun ustası FETÖ'den öğrendiği taktiklerle de tek başına yol olmaya başladı ve sayıları binlerceye varan troll ordusu oluşturup insanları korkutarak sindirmeye, tehdit etmeye, bunlarla başarıya ulaşamayınca internette, sosyal ağlarda üretilen yalanlar üzerinden yargıyı harekete geçirerek soruşturmalar yürütmeye başladı.

Bakın, bu arada 2007 yılının 27 Nisan tarihinde "e-muhtıra" olarak da bilinen sanal bir darbe girişimi yaşandı. Gerçi bu darbe girişimi kârlı çıktığı gerçek sonuçlar yarattı AKP için ama gel zaman git zaman yakın geçmişte yaşananların rengi tamamen değişmeye başladı ve iktidarının zayıflamasına paralel olarak geniş internet dünyasındaki sosyal ağlar sorun olmaya başladı.

Kitle iletişim araçlarından gazeteleri, televizyonları ve internet haber sitelerinin büyük kısmını susturmayı başaran iktidara karşı sosyal ağlar gerçeklerin aktarıldığı, tepkilerin paylaşıldığı yerler olunca AKP, yıllardır rantını yediği sosyal ağları düşman olarak görmeye başladı. Karşıt siyasi görüşte olanlara yönelik hakaretlere, tehditlere sessiz kalanlar, bu hakaretler kendilerine yönelince kişilik haklarını ve insan onurunu hatırladı. Türkiye'de maalesef birçok siyasiye yönelik -az önce ifade etti- Sayın Özlem Zengin'e karşı da Sayın Meral Akşener'e karşı da, Sayın Canan Kaftancıoğlu'na karşı da çok sayıda özel ve kadın siyasetçiye yönelik utanılacak benzetme ve küfürlere karşı, bakıyorsunuz, buralarda birçok kez sorumluluklarını unutanlar ne zaman ki bu nefret tohumları eken, kime yapılırsa yapılsın asla kabul edemeyeceğimiz hakaretler siyasi iktidara yakın kimselere karşı yapılınca yargının refleksi her zamankinden çok daha farklı oldu.

Burada yargının hangi refleksinin doğru olduğu ayrı bir tartışma konusu. Sonrasında yaşanan gelişmeler, sonrasında yapılanlar doğru olabilir, bu konuda yargı işlevini yerine getirmelidir ama bu bir gerçek ki muhalif kimliğiyle bilinen siyasetçilere karşı yaşandığında yargı hiçbir şekilde harekete geçmedi ve çoğu kez de bunu ifade özgürlüğü olarak ele aldı benzer durumların çok daha ağır örneklerinde. İşte ben niye "Siyaseten riyakârlık Türkiye'nin problemi." diyorum? İşte bu, temel örneklerinden biri. Yargı da bu işin içerisinde, aynı, benzer olaylarda verdiği kararlarla bu durumu bizlere yaşatıyor.

İçine düşülen çukur aslında o kadar karanlık bir hâl almaya başladı ki bakın, sosyal ağlarda etik değerleri ön plana çıkartma amacıyla gündeme getirilen, hesapların profil kısmında yeşil top ve Türk Bayrağı görseli kullanılması uygulaması tam bir rezalete dönüştü. Siyasetçilere, onların ailelerine yönelik hakaretlerin kimler tarafından yapıldığı da böylelikle ortaya çıkmış oldu. Görüldü ki AKP'nin çağrısına uyup yani siyasi görüşüne sahip -artık trol mü gerçek mi olduğunu kendileri daha iyi bilir, ben bilemiyorum- hesapları aslında sosyal ağların en karanlık organizasyonları hâline geldi. Bu organizasyonların zaman zaman kendi Genel Başkanlarını dahi koltuğundan ettiğine şahit olduk. Yakın zamanda bu sosyal ağ sağlayıcısı bu organizasyonu rakamlarla ortaya döken bir raporla da tescillendi.

Bakın, Twitter daha geçen ay, dünya genelinde 30 bin Twitter hesabını kapattığını duyurdu, bunlardan 7.340'ının Türkiye'de olduğu açıklandı. Karara ilişkin, Twitter'ın birlikte çalıştığı Stanford İnternet Gözlemevi tarafından, siyasi "retweet" ağları ve ele geçirilmiş hesaplar Türkiye'deki iktidar partisinin gençlik kanadıyla bağlantılı bir Twitter üzerinden nüfuz sağlama operasyonu, hazırlanan raporda özetle şöyle deniyor... Bu, bizlerin, siyasilerin tespiti değil, tamamen ilgili kuruluşların tespiti. Bakın, diyor ki: "Twitter 11 Haziran 2020 tarihinde Türkiye'de iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisinin gençlik kanadına atfedilen 7.340 hesabın kapatıldığını açıklıyor, bu ağı Stanford İnternet Gözlemevi'yle 3 Haziranda paylaştı ve biz genellikle Türk vatandaşlarının hedef alındığını gözlemledik. Atılan 37 milyon "tweet"te bu ağ, AKP'yi destekledi ve muhalefetteki Halkların Demokratik Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisini eleştiriyor. Ağ çok sayıda tek seferlik sahte hesapların yanı sıra bir dizi AKP yanlısı "retweet" ağını da kapsıyor. Şimdi, Twitter'a göre bu ağ, aynı zamanda bir merkezden yönetilen, ele geçirilmiş hesapları da içeriyordu. Bunun sonucunda, kapatılan hesaplar arasında Hükûmeti eleştirmekle beraber hackerlar tarafından tekrar tekrar hedef alınan hesaplar da var. Bir yandan sosyal medyayı siyasi operasyonlar için kullanan AKP iktidarı, diğer yandan muhalif görüşteki vatandaşların sosyal medya paylaşımlarını hedef alarak yargısal işlemleri devam ettirmekte geri kalmadı. En yakın zamanlı birkaç olayı anlatmak gerekirse Covid-19 döneminde sokağa çıkma yasaklarından kaynaklı, hayatını maddi olarak idame ettiremeyeceğini anlatmak için "Emekli, memur, zengin değilim, işçiyim; tır şoförüyüm. Çalışmasam ekmek yok, beni bu virüs öldürmez, senin düzenin öldürür." sözleriyle tepki gösterilen tır şoförü Mikail Yılmaz gözaltına alınarak hakkında kanunlara uymamaya teşvik suçundan adli işlem başlatılırken; İzmir'de camilerde bir marşın çalınmasını eleştirerek yani bu marşın çalınmasının yanlış olduğunu ifade ederek, bu sorunlarda izahat isteyen, partimizin eski bir yöneticisi Banu Özdemir hakkında toplumda infial yarattığı gerekçesiyle tutuklanma kararı çıktı. Ha, bu olaya sebebiyet verenlerin bir iç soruşturma sonucunda kimler olduğu henüz tespit edilmiş değil, bunu da takip ediyoruz.

Bildiğiniz üzere, tarafsızlığını yitirmesine karşın Cumhurbaşkanlığının her türlü imkânı ve korumasını üzerinde taşıyan Sayın Erdoğan'a hakaret iddiasıyla yapılan adli işlemlerin sayısı her geçen gün artıyor. Savcılar tüm işlerini bırakmış âdeta Recep Tayyip Erdoğan'a sosyal medyada kim, ne demişin peşine düşmüş durumda. Bu işlemlerin sayısı da çığ gibi büyümekte açıkçası. Bakın, en son açıklanan istatistiklere göre Türkiye'de Cumhurbaşkanına hakaret suçu nedeniyle yüz binden fazla kişiye soruşturma, 30 binin üzerinde dava açılmış durumda; bu suçlamaların büyük kaynağı da sosyal medya paylaşımları. 2017 yılında kurulan İfade Özgürlüğü Derneğinin internet haber siteleri ile sosyal medya hesaplarına ilişkin geçen yıl "Engelli Web" başlığıyla hazırlanan raporda Türkiye'deki çarpıcı tablo daha net ortaya konulmaktadır. Bu rapordan bazı bilgiler paylaşmak gerekirse: Türkiye'de 2018 yılı itibarıyla 347.445 olan "web" sitesi erişimi engellenmiş durumda. 2019 içinde erişimi engellenen 61.049 alan adı ve "web" sitesiyle birlikte 2019 sonu itibarıyla Türkiye'de toplam 408.494 alan adı ve "web" sitesine erişim engeli konulmuş; dünyada böyle bir rakama hiçbir ülke sahip değil.

Bu arada şunu da belirtmekte fayda var: Komisyon toplantısı başladığında salon doluydu, şu an iktidar partisi ve ortaklarından hemen hemen bizi dinleyen kimse yok.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Genel Kurulda yoklama talebi var.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Biz buna...

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) - Yeterli sayıda vekil hazır bulunsun o zaman.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Yok, arkadaşlar, biz devam edeceğiz, biz devam edeceğiz.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Yok, hemen gelecekler, yoklamaya gidip gelecekler.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Bunu da kayda geçirmek istedim yani önemli bir meseleye dahi sadece parmak kaldırıp indirmek olarak bakmamak lazım.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, kime konuşuyor o zaman ya!

MURAT BAKAN (İzmir) - Ara verin o zaman.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Komisyon toplantısına bile gelmiyorlar.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Arkadaşlar, ben böyle boş sandalyelere konuşacağım, önemli değil.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Evet, gelecekler arkadaşlar.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Erişimi engellenen içerikler arasında -yani dolu da konuşsak olmuyor sonuçta, tutanağa girmiş oluyor, bizim sözlerimizi değerlendiren değerlendirsin- 2018 yılında bakın, Cumhurbaşkanı adayımız Muharrem İnce'nin Sevim Tanürek cinayetine ilişkin açıklamalarının yer aldığı haberler, Cağaloğlu Anadolu Lisesi müdürünün, öğrencilerin harçlığına haciz koydurduğu haberi, "PTT Varlık Fonuna devredildi, 900 milyon zarar etti." başlığı "Boğaz'da kaçak var." başlıklı gibi birçok haber erişimi engellenen içerik.

Değerli milletvekilleri, basını ve internet medyasını, yargı organlarını Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Basın İlan Kurumu gibi yapılarla belli bir düzeyde kontrolü altına alıp sansür mekanizmasını kesintisiz işleten AKP, şimdi de sosyal medya hesaplarına sansür uygulama derdine düşmüş durumda. Bu teklifin özü de bunu içermekte. İktidara geldiklerinde 3Y olarak formüle edilip yoksulluk, yasaklar ve yolsuzluktan tavan yapanlar şimdi bunların duyulmasını engelleme derdinde ancak bu, beyhude bir çaba.

Dünya genelinde, otoriter yönetimlerin hâkim olduğu bir gerçek. Doğru, böyle bir gerçeğimiz var dünyada maalesef lakin bunun sona yaklaştığı da başka bir gerçek. Artık dünyada hiçbir ülkenin şeffaflıktan uzak, denetimden azade, demokratik kanallar tıkanarak yönetilmesi mümkün değildir. Bunun en büyük nedeni de iletişim ağlarındaki değişim ve yaygınlıktır. 7'den 70'e hemen hemen tüm yaş gruplarından insanların büyük çoğunluğu sosyal ağ sağlayıcılarının sunduğu hizmetler, hesaplar üzerinden iletişim kurmakta, işlerini yürütmekte; duygularını, düşüncelerini paylaşmaktadır. Sosyal medya ağlarının da içinde yer aldığı internete ilişkin, uluslararası nitelikte bazı kurumlar ve alan uzmanlarının belirleme ve değerlendirmelerini dikkatlerinize sunmak istiyorum. İnternet toplumsal, kültürel, ticari, eğitsel ve eğlendirici küresel bir iletişim sistemidir. Bu sistemin meşru amacı, yaratıcılığın engellerinin çevrimiçi kullanıcılarının yararına ve onları güçlendirecek biçimde azaltarak duygu ve düşüncelerinin bütün dünyaya yayılımını sağlamaktır.

Geleneksel iletişim yöntemleriyle benzer tarafları olmasına rağmen internet, pek çok bakımdan onlardan farklıdır. İnternet, dünyadaki en geniş iletişim ağı olarak kuşkusuz ki küreseldir ve içindeki gözle görülemeyen ulusal sınırlarla birlikte tamamen merkezî olmayan bir yapıya sahiptir. İnternetin mülkiyeti kimseye ait olamaz ve ne tek başına bir kurum ne de tek bir devlet onu yönetebilir. İnternet, Tahsisli Sayılar ve İsimler Kurumu... Şimdi, internet gibi bir iletişim ağının hayata geçmesine yol açan bilgi ve iletişim teknolojileri, bir taraftan bilgiye erişim, haberleşme, ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri özgürlüğü gibi temel insan hak ve özgürlüklerinin kullanımını hatırı sayılır biçimde güçlendirmektedir. Fakat diğer taraftan, aynı teknolojiler bu hak ve özgürlüklerin ve özel yaşama saygı, haberleşmenin gizliliği ve insanlık onuru gibi diğer özgürlük ve değerlerin aleyhine etkiler yaratabilecektir Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin tavsiye kararında.

İnternetin yaygınlaşıp geniş halk kitleleri tarafından erişilebilir olduğu 1990'lı yılların ortalarından bu yana, kolayca ulaşılabilen bazı içerik türleri genellikle "Hukuka aykırı ve zararlı" diye tanımlanarak birçok devlet ve düzenleyici kurumun ve uluslararası kuruluşun odak noktası olmuştur. Ne var ki dünya etrafında internet içeriğiyle ilintili sorunları, yeni kanunlar çıkararak ya da var olana eklemeler yaparak çözmeye çalışan devletlerin birçoğu internetin, telgraf, telefon, radyo ya da uydu sistemleri gibi sadece bir diğer yeni araç olup yönetim açısından kendinden öncekilerden farklı olmadığı yanılgısı içindedirler. Görüleceği üzere internet, sosyal medya hesapları, düşünce ve ifade özgürlüğünün en geniş anlamda hayat bulduğu ve her geçen gün gittikçe genişleyip yeni özellikler eklenen bir platformdur.

We Are Social ve Hootsuite'in birlikte yayınlandığı, yeni yılın ilk raporu olan 2020 Dünya İnternet Kullanımı ve Sosyal Medya İstatistikleri Raporu'na göre 4,5 milyar internet kullanıcısı, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 59'una tekabül ediyor, yaklaşık 3,8 milyar sosyal medya kullanıcısı dünya nüfusunun yüzde 49'una tekabül ediyor, yaklaşık 5,2 milyar mobil kullanıcı, dünya nüfusunun yüzde 67'sini oluşturuyor. Önceki yıla kıyasla internet kullanıcı sayıları yüzde 7, sosyal medya kullanıcı sayıları yüzde 9,2; mobil kullanıcı sayısı da yüzde 2,4 artmış durumda. İnternet kullanıcıları günde ortalama olarak 7 saat internet kullanıyor. İnternet kullanıcılarının yüzde 90'ı internette on-line video izliyor, yüzde 51'i blog yayınlarıyla vakit geçiriyor, yüzde 70'i internet servisleri üzerinden müzik dinliyor, yüzde 47'lik bir kesim de on-line radyo dinleyicisi durumunda. Alexa sıralamasına göre dünya genelinde Google en çok ziyaret edilen site konumundadır. Google'ı video paylaşım sitesi YouTube takip ediyor, Facebook ise 4'üncü sırada yer alıyor burada. En çok kullanılan sosyal medya platformlarına göre ise Facebook yaklaşık olarak 2,5 milyar kullanıcısıyla dünyada ilk sırada. 2'nci sosyal medya platformu YouTube yaklaşık 2 milyar, WhatsApp'ı 1,6 milyar kullanıcı takip ediyor. Facebook reklam kitlesinin yüzde 32'si 25-34 yaş grubu arasında Facebook, kullanım yaşını, geçen yıllara göre biraz daha yükseltiyor.

Burada bir ara hatırlatma yapacağım, öyle devam edeceğim. Facebook Amerika menşeli bir şirket ve Amerikan Senatosunda şirketin yetkilisinin, sahibinin yaptığı konuşma internette var. "Ben buradaki verilerin gizliliğine sahibim, hiçbir bilgiyi de sizinle paylaşmam. Bunlar bizim Amerika yasaları karşısında paylaşanların sahip olduğu haklardır." diyor ve bilgi paylaşımını reddettiğini, bu yönde konuşma yaptığını da burada paylaşmak isterim.

Öte yandan, internet dünyası sadece eğlence, vakit geçirme yeri değil, aynı zamanda her yıl artan bir ticaret arenası hâlinde. Dünya e-ticaret istatistiklerine göre, tüm dünya ticaret hacmi 25 trilyon dolara dayanırken bu rakam içinde e-ticaret satışları 3,5 trilyon doları bulmuş durumda. Yani küresel ticaretin toplam boyutu içerisindeki dünya hacmi 2011'li yıllarda 3,6 düzeyindeyken 2019'da yüzde 15'lere kadar çıkmış, bu trendin böyle devam edeceği öngörülmekte. Şimdi, burada bir gerçek var ki duygusal ve düşünsel dünyamızın da sosyal, kültürel ve ekonomik hayatımızın da artık merkezinde internet ve sosyal ağlar yer almakta. Bu süreci yönlendirmek ve yönetmek işimize geldiğinde FaceTime'dan darbeye karşı sokağa halkı çağırıp işimize gelmediğinde de Twitter'dan "dislike" aldığımızda yasaklara sarılmakla olmaz.

Değerli arkadaşlar, yürürlük ve yürütme maddeleri hariç 7 maddeden oluşan teklif, 22 Mayıs 2007 tarihli 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkındaki Kanun'da temel olarak iki değişikli öngörüyor. Bu değişikliklere değinmeden önce 5651 sayılı Kanun'un tartışmalı bazı hükümlerini değerlendirmekte fayda görüyorum. Kanunla idari kurumlar, içerik sağlayıcıların, yer sağlayıcıların, toplu kullanım sağlayıcıların ve servis sağlayıcıların sorumlulukları düzenleniyor. FETÖ'nün kumpaslarında etkin şekilde kullandığı kurumlardan olduğu gerekçesiyle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası kapatılan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının idari yapısının düzenlenmesi ve sahip olduğu yetkilerin de yer verildiği kanunun diğer tüm maddeleri 8'inci maddeyle ilintili durumda. Bu maddeye göre "web" sitelerine erişimin engellenmesi kararları, soruşturma aşamasında bir yargıç, kovuşturma aşamasında ise mahkeme tarafından verilecek. Kural, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda sıralanan diğer koruma tedbiri hükümlerine benzemekte. 5651 sayılı Kanun'un 8'inci maddesinin (2)'nci fıkrası, koruma tedbiri olarak verilen erişimin engellenmesine ilişkin kararlara karşı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre itiraz edilebileceğini belirtmektedir. Oysa 5651 sayılı Kanun'a göre alınan tedbir, kararların yapısı, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda düzenlenen diğer koruma tedbirlerinden farklıdır. Ceza Muhakemesi Kanunu'nda sayılan yakalama, gözaltı, tutuklama, arama, el koyma, iletişimin izlenmesi gibi koruma tedbirleri, sanıkların kovuşturulmasını ve nihai yargı kararlarının uygulanmasını güvence altına almak için uygulanan geçici tedbirlerdir. Bu tedbirler soruşturma ve kovuşturma sürecinde delillere ulaşılması ya da delillerin korunması ve sanığın hazır bulundurulması amacıyla alınmaktadır. Tamamen ceza muhakemesi hukukuna tabi olan bu süreçte savcı ve yargıçların koruma tedbiri alınması konusundaki yetkileri idari makamlara devredilemez.

Diğer taraftan, 5651 sayılı Kanun'un 8'inci maddesiyle öngörülen tedbir, Ceza Muhakemesi Kanunu'ndaki koruma tedbirlerinden nitelik olarak farklıdır. Bir "web" sitesine erişimi engellemek, delilin ortadan kaldırılmasını engellemediği gibi, sanığın kovuşturulmasını sağlayacak bir güvence de değildir. Bunun yerine, 8'inci maddede öngörülen tedbir "web" sitesinde kanunda sayılan suçlardan birine ilişkin içerik olduğuna dair yeterli şüphe bulunduğunda iddia edilen ihlali sona erdirmeyi amaçlar. Başka bir deyişle, 5651 sayılı Kanun'a göre alınan tedbir, ihlalin başlamış ve devam eden olumsuz etkilerini önlemeyi sağlar.

Dahası, 5651 sayılı Kanun'un 8'inci maddesinin (4)'üncü fıkrası Telekomünikasyon İletişim Başkanlığını resen idari engelleme kararı almaya yetkili kılmaktadır. Bunun içindir ki engelleme tedbiri, Ceza Muhakemesi Kanunu'ndan anlaşıldığı üzere, bir koruma tedbiri değildir, bu tedbir, keza, Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu tarafından polise verilen yetkileri de çağrıştırmaktadır. Bu kanuna dayanarak polis, örneğin bir suçun işlenmesini önlemek amacıyla, şartları gerçekleşmişse insanları durdurabilir veya polis tarafından alınan kanuni tedbirlere aykırı hareket edenleri yakalayabilir. Bu tedbirler yine çok kısa sürelidir. Eğer polisin tedbiri uygulamasına sebep olan eylem, aynı zamanda Ceza Kanunu'na göre de bir suç sayılıyorsa savcı iddiaları inceler ve gerekirse dava açar. 5651 sayılı Kanun'la öngörülen engelleme kararı bu yetkilerle alınanlardan farklıdır. Bir kere geçici nitelikte olduğu ifade edilse bile 8'inci maddeye göre uygulanan tedbir çok uzun süreli, hatta kimi zaman süresizdir. Daha önemlisi, ülke dışından yayın yapan "web" siteleri söz konusu olduğunda bazı idari engelleme kararları hiçbir zaman cumhuriyet savcılığının dikkatine sunulmaz. 5651 sayılı Kanun'a dayanarak kullanılan yetkinin "sui generis" bir yetki olduğu da söylenilebilir.

Bilindiği gibi, kuvvetler ayrılığı Anayasa'nın temel ilkelerinden biridir. Anayasa'nın "Hiçbir kimse veya organ, kaynağını Anayasa'dan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz." Anayasa'nın 9'uncu maddesi, yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır hükmünü getirmiştir. Bu hükümlerin doğal sonucu olarak idari makamlar yargı kararları alamayacaklardır. Aksi durum hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6'ncı maddesine hem de Medeni ve Siyasi Haklarla İlişkin Uluslararası Sözleşme'yle güvence altına alınan, kanunla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından adil yargılanma hakkına da aykırılık oluşturur. 5651 sayılı Kanun'un, itiraz edilen bir "web" sitesinin 8'inci maddedeki suçlardan birini içerdiğine dair yeterli miktarda şüphe bulunup bulunmadığını belirleme yetkisini yargı makamları yanında Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının -15 Temmuz darbe girişim sonrası biliyorsunuz Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu Başkanlığı olarak değişti- saptaması yargısal bir işlem olup bir idari kuruma devredilemez. Meri düzenlemeler, görüleceği üzere, siyasi etkileri açık şekilde işlemeye çok müsaittir. Buna da bir, teklifte öngörülen yeni hükümler eklenerek uygulamada suistimallerin artması sağlanmaktadır. Kurum yöneticilerinin saraya bağlılık temelinde atandığı -ki bunu ifade ediyorlar zaten özel kuruluşların başkanları- yargının tarafsızlığının ve bağımsızlığının yok edildiği günümüz Türkiye'sinde, muhalif görüşte olanlara yönelik sosyal medya sınırlamalarının yoğunlaşması, buna paralel, düşünce ve ifade özgürlüğü sınırlarının daralması kaçınılmaz gözükmektedir.

Değerli milletvekilleri, teklife ilişkin ana hatlarıyla değerlendirme yaparak sözlerimi tamamlamak istiyorum. Bakın, "sosyal ağ sağlayıcısı" tanımı kanuna ekleniyor. Biz buna ilişkin görüşümüzü de paylaştık gruplarla, şu ana kadar bir değerlendirme olmadı. Teklifle, kanuna "sosyal ağ sağlayıcıları" tanımı ekleniyor. Bu kapsama Twitter, YouTube, Instagram, Facebook ve diğer sosyal medya ağları giriyor. Bir e-postayla bildirim tebligat sayılıyor, buna ilişkin düzenleme var. Teklifle, kanun kapsamında kesilecek idari para cezalarının tebligatının nasıl yapılacağı düzenleniyor burada. Cezanın muhatabının yurt dışında olması hâlinde, gerçek ya da tüzel kişinin internet sayfalarındaki iletişim araçları, alan adı, IP adresleri ve benzeri kaynaklarla elde edilen bilgiler üzerindeki elektronik posta veya diğer iletişim araçlarıyla bildirim yapılabilecek ve tebligat hükmünde sayılacak. Şimdi, bu yolla yapılan bildirimin tebligat kanunu hükümlerine göre yapılmış tebligat olduğu esası getiriliyor.

Para cezası 100 kat artırılacak bu teklifle. Mevcut yasada yasa kapsamındaki kuruluşların, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna yer sağlayıcılık bildiriminde bulunma yükümlülüğü bulunuyor. Teklifle, bu yükümlülüğü yerine getirmeyenlere BTK Başkanı tarafından verilen idari para cezasının miktarı 100 kat artırılıyor. Mevcut yasada 10 bin liradan 100 bin liraya kadar olan ceza, 1 milyon liradan 10 milyon liraya kadar çıkıyor. Şimdi burada cezanın fahişliği, sosyal medya üzerinde yayın yapan birçok kişi ve kuruluşun, sosyal ağ sağlayıcısının yayın yaşamına tehdit içermektedir. Sadece çok büyük kuruluşları, dünya çapında bilinen kuruluşları düşünmemek lazım. Kanuna aykırı hareket eden, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna yer sağlayıcılık bildiriminde bulunmayan kişi ve kuruluşlara kesilecek bu cezayı bir kurumun başkanı takdir etmeye devam edecek. Cezanın alt ve üst sınırının 100 kat artırılması ölçülülük ilkesine, ifade özgürlüğüne, basın hürriyetine, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunulmaması ilkesine aykırıdır. Öngörülen ceza miktarının alt ve üst sınırlarının artırılması kadar aradaki farkın bu kadar geniş tutularak Başkanın takdirine bırakılması,, fiilî sansüre de yol açacaktır.

Erişimin engeli yerine içeriğin çıkarılması yoluna gidilebilecek yani mevcut kanunda intihara yönlendirme, çocukların cinsel istismarı, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanımının kolaylaştırılması, sağlık için tehlikeli madde temini, müstehcenlik, fuhuş, kumar oynanması için yer ve imkân sağlanması, Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun'da yer alan suçlar ile Futbol ve Diğer Spor Müsabakalarında Bahis ve Şans Oyunları Düzenlenmesi Hakkında Kanun'da yer alan suçlarla ilgili soruşturma evresinde hâkim, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde cumhuriyet savcılarına yirmi dört saat içinde hâkim onayına sunulmak koşuluyla erişimin engellenmesi kararı veriliyordu. Şimdi, soruşturma evresinde hâkime ve kovuşturma evresinde mahkemeye, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerdeyse cumhuriyet savcısına içeriklerle ilgili erişimin engellenmesi yanında içeriğin çıkarılması kararı verilmiş olacak.

Kişilik haklarının ihlalinde içerik çıkarılacak, isim arama motorlarından çıkarılabilecek. Kişilik haklarının ihlal edilmesi halinde de erişimin engellenmesi, içeriğin çıkarılması kararı verilmesine olanak sağlanıyor.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Toparlayalım Sayın Emre.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Az kaldı. Yani önemli bir konu Sayın Başkan. Partimizin bu konuda kırk sekiz saatte, hızlıca yaptığı değerlendirmelerden bir genel bakış açısı sunacağım, arkadaşlarımız da konuşacak burada. Bu konu çok önemli. Evet, siz sağ olun dinlediniz. Hani sizin dışınızda arkadaşların birçoğu yeni geldi. Teklif sahibi olarak Özlem Hanımı dinledik. Dolayısıyla, hani burada bir yorulan varsa da iktidar cenahından fazla kimse değil, bizim arkadaşlarımız ve belki ben konuşurken, onlar dinlerken yorulmuştur ya da muhalefetteki arkadaşlarımız.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Zeynel Bey, biz de dinledik de on dakika yoktuk yani.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Dolayısıyla sizin de biraz daha sabırlı olmanızı temenni ediyorum.

Şimdi, Erişim Sağlayıcıları Birliği Tarafından ilgili içerik ve yer sağlayıcılarla erişim sağlayıcılarına gönderilen içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesi kararın en geç dört saat içerisinde yerine getirilmesi hükmü getiriliyor. İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik hakları ihlal edilenlerin talep etmeleri hâlinde, hâkim bu kişilerin isimlerinin söz konusu internet siteleriyle ilişkilendirilmemesine, diğer bir ifadeyle arama motorlarından arandığında gösterilmemesine karar verebilecek. Yani bu içeriklerin adresleri arama motorlarından silinecek. Bu, nasıl tarif ediliyor? Vatandaşın unutulma hakkı.

Şimdi, vatandaşın unutulma hakkıyla yakından uzaktan ilgisi var mı, bir de bu açıdan bakalım. Burada asıl unutturulmak istenen iktidardakilerin siyasi geçmişi, ortaya çıkartılan yolsuzluklar ve usulsüzlüklerdir. Burada geçmiş temizlenmek isteniyor. Madde böyle kabul edilirse kişilik hakları ihlali gerekçesiyle sadece erişim engellenmeyecek, içerikler de çıkarılacak. Bu madde geriye dönük olarak iktidarı eleştiren, iktidardakilerin unutturmak istedikleri ilişkilerini ve sözlerini içeren, tüm içerik ve haberlerin silinmesinin yolunu açabilir, bu içeriklerin adresleri de arama motorlarından çıkarılacak. Yani, mesela bir örnek vereyim: AKP, FETÖ diye arandığında Türkiye'de birçok şey çıkabilir, geçmişten bugüne; görmek isteyen görür, doğrusu yanlışı ayrı bir tartışma konusu. Ama bu geçerse ak pak bir şekilde hiçbir şey çıkmayacak geriye. Yolsuzluklar kayıtlardan unutulacak, kullanıcı verileri korumasız kalacak.

Teklifin 6'ncı maddesiyle kanuna 10 fıkradan oluşan ek madde 4 konulmuş. Teklifin en tartışmalı hükümleri, bu madde içinde yer alıyor Sayın Başkan. Buna göre, ek maddenin birinci fıkrası ile günlük erişimi bir milyondan fazla olan yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcılarına Türkiye'de en az 1 kişiyi temsilci olarak belirleme yükümlülüğü getiriliyor. Belirlenecek temsilci, kurum, birlik adli veya idari makamlarca gönderilecek tebligatlar için tebligatçı, gerçek veya tüzel kişilerce yapılacak başvurulara cevap verecek ve 5651 sayılı Kanun'da sosyal medya sağlayıcılarına getirilen yükümlülüklerden sorumlu olacak. Temsilcinin iletişim bilgilerini görünür bir şekilde yayınlama zorunluluğu getiriliyor. Temsilci tüzel kişi veya gerçek kişi olabilir deniyor. Gerçek kişi olması hâlinde Türk vatandaşı olma zorunluluğu var.

Burada, özellikle üzerinde durulması gereken 2 sorun var. Birincisi: Sosyal ağ sağlayıcıları Türkiye'de temsilci atarlarsa, yargı ve BTK tarafından verilen ve şu an uygulamadıkları bütün erişimi engelleme kararlarını uygulamak durumunda kalacaklar. Daha önce sosyal ağ sağlayıcısının kurulu olduğu ülke mevzuatı yerine Türkiye'deki mevzuat hükümlerine tabi olacak. İkinci sorun: Sosyal ağ sağlayıcısı temsilcisi, mahkemeler haricinde savcılık, BTK, birlik veya diğer idari makamlarca gönderilecek tebligatlara ve başvurulara yanıt vermek zorunda kalacak. Bu, hukuken sorunlu bir durum çünkü Anayasa'nın doğal hâkim ve adil yargılanma hakkı ihlali sonucunu doğurabilir, bu konuda emsal kararlar var. Mahkemeler haricinde BTK'nin ve diğer kuruluşların böyle bir yetkiyle donatılması hukuken sorunludur. Maddenin ikinci fıkrasıyla, temsilci belirleme yetkisine ilişkin yapılan bildirime rağmen temsilci belirleme yükümlülüğünün yerine getirilememesi durumunda uygulanacak müeyyideler belirleniyor. İlk etapta ikili bir idari para cezası öngörülüyor. İlk aşamada, temsilci belirleme ve bildirme yükümlülüğünü BTK tarafından yapılan bildirime rağmen otuz gün içerisinde yerine getirmeyen sosyal ağ sağlayıcısına BTK tarafından 10 milyon Türk lirası idari para cezası verilmesi düzenleniyor. Şimdi, bu ceza daha sonra duruma göre 30 milyona çıkabiliyor. Bu da yine ölçülülük ilkesini zedeleyen bir düzenleme. Eğer, bu cezalar silsilesi aynı şekilde devam ederse reklam vermesi yasaklanıyor, peşine ilk etapta yüzde 50 oranında sonra yüzde 90'a kadar bandın daraltılması söz konusu.

Son, çok az bir kısım kaldı Sayın Başkan, tamamlıyorum. Şimdi, burada bakıyorsunuz, mahkeme kararlarına karşı sadece BTK'ye itiraz hakkı tanınmış, sosyal ağ sağlayıcısının itiraz veya temyiz hakkı olmaması da yine Anayasa'ya ve uluslararası sözleşmelere aykırı. Türkiye'de günlük erişimi 1 milyondan fazla olan yurt içi ve yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcılarına kişilik haklarının ihlali ve özel hayatın gizliliği ihlali durumunda yine kırk sekiz saat içerisinde başvuruların cevaplandırılması mecburiyeti geliyor. Bunlara da cezalar var, bunların da bir ölçülülük içerisinde olmadığını söyleyebiliriz.

Toparlayarak Sayın Başkan, son olarak şunu söylemek istiyorum: Şimdi, devlet yönetiminde insanların siyasi görüşüne göre bir bakış açısı olur. Bunu, arkadaşlar bu konuyla ilgili fikrimizi sorduklarında -dün itibarıyla da- söyledik. Evet, yasama vardır, yürütme vardır, yargı vardır, medya vardır, dördüncü kuvvet denir demokrasilerde. Medya aynı zamanda, sosyal medyayı da içerir bugünün dünyasında. Dolayısıyla, buralara yönelik direkt, dolaylı, "ama"lı, "fakat"lı, "lakin"li bir şekilde yapılacak düzenlemelerin bir baskı aracına dönüşmeden, bu hakların zedelenmesinin önüne geçilmeyecek şekilde yapılması lazım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, dünyada 200 tane devlet var. Bakıyoruz, hangi ülkelerde bu var; işte Almanya örneği veriliyor. Evet Almanya'da böyle bir örnek var, doğru. Temelini incelediğimizde farklı sosyolojik gerçekler var, diğer ülkelerde ben bunu görmedim çok fazla. Orada özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ırkçılıkla mücadele bir devlet politikası ve buna yönelik çıkartılan yasalar var çeşitli aralıklarla, yapılan takibatlar var ve ağırlıklı bu maksatla çıkartılmış durumda ama uygulaması hep tartışılıyor "Doğru mu yaptık, yanlış mı yaptık." vesaire diye. Hep tartışılıyor, çok kabul görmüş durumda değil. Ve yapılan işlemlerin sayısına baktığımızda neredeyse yok denecek kadar az yani yaptığı işlemler, engelledikleri haber siteleri vesaire bakıldığında.

Şimdi, biz fikirlerde anlaşırız, anlaşamayız o ayrı bir şey ama şunu da özellikle rica ediyorum. Son dönemde getirilen yasaların savunulmasında genelde şu başlıkların bir argüman olarak kullanıldığına şahit oluyorum. Konu bir şekilde yani antidemokratik düzenlemeler izah edilmeye çalışılıyor. Çoğu kez izah edilemiyor bize göre, biz öyle anlıyoruz, siz farklı düşünebilirsiniz. Ancak burada bir sıkıntı yaşandığında bir şekilde ya dinle ilişkilendirilerek oradan örnekler -yaşanmışlıklardan örnekler- verilerek ya da yerlilik, millîlik üzerinden, işte "Egemen devletti, değildi." üzerinden, bu içerikli sözcüklerle savunmalar yapıldığını görüyoruz. Meseleye böyle bakmamak lazım yani bu devlet hepimizin devleti. Hep birlikte burada yaşıyoruz, yaşayacağız daha iyi yaparsak da birlikte yapacağız, bu bizim gerçeğimiz. Dolayısıyla, bir devletin bugünkü dünya düzeninde hangi şartlarda daha iyi olabileceğine yönelik, herkesin farklı düşünceleri, hayalleri var, fikirleri var. Bunların birini savunmak, ülkesini sevmek, ötekini iddia etmek sevmemek gibi değerlendirip toplumun önüne de böyle sunmamak lazım. Son cümlem. Şunu da söyleyeyim Sayın Başkan. Sosyal medyaya ilişkin bir komisyon kuruldu Mecliste. Biz pekâlâ dedik ki: Bu komisyon çalışabilir, çalışmasının sonucunda bir aylık bir süre sonrasında somutlaştırır, bunu gruplara sunar, bu tartışılabilir. Kapsamlı ihtiyacı karşılayabilecek ama temel hak ve özgürlüklerimizi sınırlandırmadan, bugün dünyadaki basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke içinde 156'ları da gösteren bir Türkiye'yi yaşatmadan, böyle bir ortam olmadan, bunu iyileştirmeyi de amaçlayan düzenlemeler yapılabilir. Biz bu teklifin bu hâliyle doğru olmadığını düşünüyoruz. Maddelere ilişkin zaman zaman ilgili yerler geldiğinde de düşüncelerimizi de ifade edeceğiz, zaten 9 maddeden ibaret, 2 maddesi de içeriğe ilişkin değil, biri tanım, biri yürürlük vesaire gibi. Dolayısıyla, Sayın Başkan, burada milletvekili arkadaşlarımız, komisyon üyelerimiz düşüncelerini ifade edecek, biz bu düşüncelerin kıymet görmesini temenni ediyoruz. Dinlediğiniz için, sabrettiğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.