KOMİSYON KONUŞMASI

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, 2002'de iktidara gelen AKP'nin 2020'de özgürlükler ve yasakları savacağım diye gelmişliği açısından dramatik bir yola girdiğini görüyoruz. Yasakçı zihniyete bugün bir adım daha getiriliyor. Geçen hafta çoklu baroyla getirildi bir adım, daha önce Bekçi Kanunu'yla getirildi bir adım; artık yasakçı Türkiye'nin taşları yavaş yavaş örülüyor.

Bakınız, biz her zaman şunu söylüyoruz Meclisteki görüşmelerimizde, konuşmalarımızda da: Getirdiğiniz yasa tekliflerinde o kadar çok Anayasa ihlali var ki hangisini söyleyeceğimizi şaşırdık. Bu getirilen düzenleme de ifade özgürlüğüne ilişkin 26'ncı maddeyi, basın özgürlüğüne ilişkin 28'inci maddeyi, Anayasa'nın "Temel hak ve özgürlüklerinin sınırlanması" başlıklı 13'üncü maddeyi, kişisel verilerin korunmasına ilişkin 20'nci maddeyi ve ifade özgürlüğünü, Anayasa'da güvence altına alınan diğer hak ve özgürlükleri tamamen ihlal ediyor. Bunu nereden çıkardım? Elimizde sivil toplum örgütlerinin birkaç raporu var. Şimdi bakıyorum, ben bugün hangi kurumlar var diye sordum, siz açıklamışsınız ama bu kurumların dışında Türkiye'deki üniversitelerin, akademisyenlerin görüşü alındı mı? Üniversitelerden bu konuda, bu sosyal medya düzenlemesi konusunda görüşleri alındı mı?

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Alındı, alındı.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Arkasından STK'lerin görüşleri alındı mı? "Gençler." deniyor, gençlik örgütlerinin görüşleri alındı mı? Alınmadığı nereden belli biliyor musunuz Başkanım? Geçtiğimiz hafta hatırlıyor musunuz, burada, Plan ve Bütçe Komisyonunda bilim komisyonunun kurulmasına yönelik karar tüm partilerin ortak kararıyla alındı. Ne yapacaktı? Bu Komisyon kurulacak, tüm partiler üye vereceklerdi, bu üyeler de iki aylık bir çalışma sonucunda bu sosyal medyayla ilgili bu düzenlemeyi yapacaktı ama geçen haftadan sonra birden bu yasa teklifi önümüze geldi. Neden dün böyle düşündünüz de bugün böyle düşünüyorsunuz? Çünkü yukarıdan geldi, talimat yukarıdan geldi, ne yazık ki yukarıdan geldi. Bu talimatlar, yasakçı zihniyetler, talimatlarla gelen yasa teklifleriyle işler yürüyor.

Arkadaşlar, artık ülkemizde Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte bir paralel yapı var. Artık bu paralel yapıda kurullar var, sarayda belirli kurullar var; Hukuk Politikaları Kurulu, Eğitim Kurulu gibi kurullar var. Onların hazırlamış olduğu yasa teklifleri önümüze geliyor, virgülü değişmeden Meclise gidiyor. Ya arkadaşlar, çoklu baro düzenlemesinde de söyledik; şu, şu Anayasa hükümlerine aykırı dedik, Anayasa'nın bağlayıcılığına ilişkin 11'inci maddesine aykırı hükümler içeriyor dedik. Yine de burada da söylüyoruz, biz tarihe not düşüyoruz.

Bakınız arkadaşlar, sosyal medya nedir? Sosyal medya, Türkiye'deki muhaliflerin, Türkiye'deki gençlerin nefes alma alanıdır, nefes alacak alan bırakmadınız. Yandaş medyayı oluşturup büyük medyayı satın alıp ne yaptınız? Vatandaşın haber alma hakkını, vatandaşın bilgilenme hakkını ortadan kaldırdınız. Ne oldu? 400 bin satan o medya kuruluşları şu anda 20 bin satamıyor, 30 bin satamıyor. Elde ne kaldı? Muhalif görüşleri ortaya koyan sosyal medya kaldı. Daha sonra ne yaptınız? Gene muhalif basına karşı oluşturduğunuz Basın İlan Kurumu denilen, iktidarın muhalif basını cezalandırma organı hâline gelen bir Kurumu kullanıyorsunuz. Şu anda Basın İlan Kurumu, muhalif gazetelere açıkça resmî reklam yasağı verip onları yayın hayatının dışına itmeye çalışıyor. Bunun yanında ne yaptınız? Bunun yanında RTÜK'ü kullandınız, RTÜK'le beraber yayın durdurma kararları aldırdınız. Düşünebiliyor musunuz arkadaşlar, ATV hakkında 89 bin şikâyet var ve onun hakkında bir tek işlemi RTÜK daha indirmedi, dosya hazırlamadı ama Halk TV, Tele1, KRT'yle ilgili işlemler yaptınız. Bakınız arkadaşlar, yayın durdurma cezası ne demek? Bir sonraki aşamada ne geliyor? Bir sonraki aşamada da iptal geliyor. İptal edilecek, ne olacak? Vatandaş haber alma hakkını kullanamayacak, bilgilenme hakkını kullanamayacak. Bu yasakçı zihniyet nereye geldi? Sosyal medyaya geldi. Şimdi sosyal medya kaldı. Nasıl çoklu baroyla beraber savunma hakkının, bağımsız savunmaya yönelik çoklu baroyla beraber temsilde adaletsiz bir yasa teklifi ortaya kondu, şimdi ne oldu, sosyal medyaya geldi. Sosyal medya, vatandaşın demokratik bir ifade alanı, sosyal medya, gençlerin kendilerini ifade ettiği bir alan.

Zeynep Hanım çok güzel şeyler açıkladı bugün. Zeynep Hanım sorgulanmalardan bahsetti, özgürlüklerden bahsetti, gençlerin sorgulayacak bir yapı oluşturmasından bahsetti ama o anlattığı şeyler demokrasiyle yönetilen ülkelerde oluyor. O anlattığı şeyler, yargı bağımsızlığının, yargı tarafsızlığının olduğu ülkelerde oluyor. Arkadaşlar, yargıyı yürütmeye bağlamışsınız, şimdi sosyal medyayı da yürütmeye bağlayacaksınız; o özgürlükleri de alacaksınız.

Bakın, geçenlerde yapılan bir araştırmaya göre - gençler ne istiyor biliyor musunuz arkadaşlar- gençler özgürlüklerle ilgili kısıtlamaları istemiyor. Ne demek bu? Sosyal medya kısıtlamaları demek, gençlere yönelik, gençlerin özgürlüğüne yönelik bir kısıtlama demektir. Gençler neyi istiyor? Adalet ve fırsat eşitliği istiyor. Sayın Cumhurbaşkanının bundan iki yıl önce yargı stratejisiyle ilgili yaptığı açıklamada "Bir memlekette adalet çığlıkları varsa o memlekette yargıda bir sıkıntı vardır." diye bir beyanı vardı. Gençler işte adalet ve fırsat eşitliği istiyor. Hatırlar mısınız? Üniversite sınavı bir ay önce 27 Temmuzda yapılacaktı, 26 Hazirana alındığı gece 2,5 milyon "tweet" attı o gençler. "Oy moy yok." dediler "hashtag" kurdular, arkasından Sayın Cumhurbaşkanı saat 3.58'de "Size otuz dakika fazla süre vereceğiz, şunu yapacağız, bunu yapacağız." diye "tweet" atmak durumunda kaldı. Yani "Gençler." diyorsunuz da gençler eğitim sisteminde özgür olmak istiyorlar. Bakınız arkadaşlar, bu araştırmaların en büyük sonuçlarından birisi; gençlerin dörtte 3'ü imkân olsa başka ülkede okumak, yaşamak istiyor. Ailelerinin de dörtte 3'ü çocuklarının, gençlerin dışarıda okumasını ve yaşamasını istiyor. Bu duruma nasıl geldik arkadaşlar? Bu duruma şundan geldik: Kapalı, yasakçı bir toplum oluşturdunuz, insanlar ifade özgürlüğünü kullanamıyor. Eğitimin hâli belli, gençler adalet istiyor adalet yok, gençler özgürlüklerle ilgili kısıtlamaları istemiyor. Getirdiğiniz yasa teklifinde sosyal medyada gençler kendilerini ifade edemeyecekler. Çorlu tren kazasındaki vatandaş, yakınını kaybetmiş, anasını babasını kaybetmiş, mahkeme nedeniyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını kullanmak için Anayasa Mahkemesinin önüne geliyor, Toplantı ve Gösteri Yürüyüş Kanunu'na muhalefetten alıyorsunuz, onlar hakkında dava açıyorsunuz. Vatandaşın bir alanı yok, sokakta yürüyemiyor, ifade özgürlüğünü kullanamıyor, konuşmak isteyeni cezaevi yoluna gönderiyorsunuz.

Arkadaşlar, Türkiye'yi, çevresinde, güvenlikçi politikaları nedeniyle büyük bir cezaevi hâline getirdiniz bu yasakçı zihniyetiniz nedeniyle. Düşünebiliyor musunuz, AKP döneminde, şu anda 375 cezaevi var arkadaşlar, 2019'da 14 cezaevi kurulmuş, 2006'yla 2020 arasında 178 cezaevi açmışsınız. Arkadaşlar, son beş yılda da 94 adet cezaevi açılmış. Millet özgürlük istiyor, ifade özgürlüğü istiyor, adalet istiyor; cezaevi istemiyor. Bu yasakçı kanun, yasa teklifleriyle siz Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayanları bir cezaevi içine tıkıyorsunuz. İfade eden cezaevine muhalif basında görüşlerini açıklayan gazeteciler cezaevine, örgütlenme özgürlüğünü savunmak isteyenler cezaevine... Böyle bir şey olabilir mi?

Biraz önce arkadaşlar açıkladılar, eşitlikçi yaklaşımdan bahsettiler. Nerede eşitlikçi yaklaşım var arkadaşlar? Bakınız, sosyal medyada İl Başkanımız Canan Kaftancıoğlu'na, gazeteci Nevşin Mengü'ye, avukat Feyza Altun'a ahlaksızca hakaret eden vatandaş serbest oluyor, bizim de katılmadığımız, eleştirdiğimiz, Sayın Cumhurbaşkanımızın kızına yönelik atılan bir "tweet"ten dolayı vatandaş tutuklanıyor. Neden eşitlikçi davranılmıyor? Anayasa'nın 10'uncu maddesi var. İnsanlara, vatandaşlara neden eşitlikçi davranılmıyor?

Arkadaşlar, İzmir'de Belediye Meclis Üyemiz, genç Belediye Meclis Üyemiz...

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Ne oldu?

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - ...15 yaşında atmış olduğu bir "tweet"ten dolayı, yedi yıl önce atmış olduğu bir "tweet"ten dolayı gözaltına alınıyor.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Tasvip mi ediyorsunuz?

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Arkadaşlar, bakınız, daha başka, silah gösteren, hakaret eden...

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Tasvip mi ediyorsunuz?

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Yanlış anlıyorsunuz, başından sonuna bakın.

ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Her şey ortada ya.

SELMAN ÖZBOYACI (Konya) - Ya, bir özür bile dilemedi.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Tasvip ettiğimizi söylemedik yani. Tasvip edebilir miyiz? Bu konuda açıklamalarda bulunduk biliyorsunuz. Yani "Eşitlikçi bir yargı anlayışı yok." diyoruz, onu söylemek istiyoruz yani. "Aynı muamele görmüyor, yurttaşlarımız bu konuda aynı muamele görmüyor." diyoruz biz, aynı muameleyi görmesini istiyoruz.

Arkadaşlar, Genel Başkanımıza linçe yönelik yapılan bir saldırıdan dolayı bir tutuklama yok ama Bahçelievler eski İlçe Başkanımız bir "tweet" atıyor, Sayın Süleyman Soylu'yu eleştirdiğinden dolayı, attığı "tweet"ten dolayı bir sene ceza alıyor. Yargı yürütmeye bağlanmış durumda arkadaşlar, bu, açık ve net. Yargının neresine güveneceğiz de iktidarın sopası olmuş sulh ceza hâkimliklerine bu yasa teklifinde vermiş olduğunuz görevlerle eşitlikçi, adaletli kararlar vermesini bekleyeceğiz? Sulh ceza mahkemeleri ilk kurulduğunda, 2014'te kurulduğunda hâkimlerin insan hakları konularında yeterli muhakeme yapabilmesi için kurulan hâkimliklerdi. Bugün gelinen nokta her türlü ihlalin ilk durağı arkadaşlar. İki şey yapıyor: Somut deliller olmadan tutuklama kararları veriyor, iktidar aleyhine haberlere erişimin engellemesi kararları veriyor.

Şimdi, sulh ceza hâkimleri, bu yasa teklifinde vermiş olduğunuz yetkileri kimin için kullanacak? Kimin için kullanacak? İktidar muhaliflerine yönelik kullanacak. Yani muhaliflerin sesini her yerde kesmeye çalışıyorsunuz. Getirmiş olduğunuz bu sosyal medya teklifinde de kesmeye çalışıyorsunuz. Arkadaşlar, yargıda hukukun üstünlüğünü değil, iktidarın üstünlüğünün olduğunu kanıtlayan sulh ceza mahkemesi kararları var. Bunları defalarca söyledik, bunları söylemeye devam ediyoruz.

Şimdi, bu getirilen teklifte, internet, basın ve ifade özgürlüğü kısıtlaması yeni bir olay da değil. Biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesinin 2015 yılında Twitter'la ilgili vermiş olduğu bir karar var. Bu karar da açıkça Anayasa'nın 26'ncı maddesinde korunan ifade hürriyetinin ihlal edildiğini açıkça ortaya koydu. YouTube'la ilgili, 2007 yılından itibaren defalarca engellendi ve kapalı kalan YouTube için 2014 yılında yine Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararı verildi. Bu ihlal kararında ise açık ve net olarak erişimin tümüyle engellenmesine yönelik müdahalenin yeterince açık ve belirgin bir kanuni dayanağa sahip olmadığı bu yönüyle başvurular açısından öngörülebilir nitelikte bulunduğu gerekçelendiriliyor. Wikipedia 2017 yılında da engellenmişti. AYM bu konuda da yine engellendiğine karar verdi. Yani bu kadar özgürlükçü AYM ve AİHM kararları varken sosyal medyada vatandaşın haber alma hakkına ve ifade özgürlüğüne yönelik getirilen teklifin doğru olmadığı kanaatindeyiz.

Arkadaşlar, bu teklif yasalaştığında iktidar kendi kişilik haklarının ihlal edildiğini öne sürecek, Anayasa'nın ifade özgürlüğünü düzenleyen 26'ncı maddesi, basın özgürlüğünü düzenleyen 28'inci maddesini ihlal ederek sulh ceza hâkimliklerine kendi aleyhlerine olan içerikleri çıkarttıracak, toplumun bilgi alma hakkını engelleyecek. Bu, açık ve net.

Bakınız, Sayın Cumhurbaşkanı 21'inde bir açıklamada bulunmuştu, "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi en doğrusudur." demiyoruz dedi, "En doğrusu demiyoruz." dedi, ne anlama getirdi? Bu sistemin yürümediğini bile kabul etti. Bu çerçevede bu yasakçı düzenlemelerin kesinlikle getirilmemesi gerekiyor. Vatandaşın talebi iş, aş, ekmek. Pandemiden önce de milyonlarca kişi işsizdi, pandemiden sonra şu anda da 20 milyonu bulan işsiz sayısı var. Bunlara yönelik niçin yasa teklifleri gelmiyor? Bunlara yönelik niçin kanunlar çıkartılmıyor? Bu nedenle bu yasakçı zihniyeti ortaya koyan, bu yasakçı zihniyeti geliştiren bu tür yasa tekliflerine kesinlikle karşı koymamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, bu Cumhurbaşkanına hakaretle ilgili olan düzenlemelerle ilgili olarak size bazı rakamlardan bahsedeceğim: Arkadaşlar, Cumhurbaşkanını eleştiren... Cumhurbaşkanı olmadan önce Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a 2010 ve 2014 yılları arasında beş yılda açılan soruşturma sayısı 8.550 iken, dava sayısı 1.827. Müşteki Cumhurbaşkanı olduktan sonra, 2015 ve 2019 yılları arasında beş yılda 16 kat artışla açılan soruşturma sayısı 142.623; dava sayısı ise 29.488. Bu davalarda 31.399 kişi yargılanıyor, kararları verilen 27.155 dosyadan sadece 4.621 tanesinde beraat kararı veriliyor, yüzde 17, yüzde 17. Yargı bağımsız değil, yargı tarafsız değil, millet ifade özgürlüğünü kullanmıyor, kullanamıyor, örgütlenme özgürlüğünü kullanamıyor, toplantı ve gösteri yürüyüş hakkını kullanamıyor, demokratik haklarını kullanamıyor, anayasal özgürlüklerini kullanamıyor. Ee, bu durumda bu getirilen sosyal medya kısıtlamasıyla birlikte tam anlamıyla sosyal medya da, yargının yürütmeye bağlı olduğu gibi, yürütmeye bağlanacak. Bu yanlıştan mutlaka dönmek lazım diye düşünüyorum. Maddeler konusunda da açıklamalarda daha sonra bulunacağız.

Teşekkür ederim.