| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül ile 5 Milletvekilinin İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3050) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 23 .07.2020 |
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, matbaa Osmanlı'ya iki yüzyıl geç geldi. Bunun çok çeşitli sebepleri konuşulur, tartışılır. Kimisi der ki: "İhtiyaç duyulmadı." Kimisi der ki: "Ekonomik nedenler. İşte o dönemin hattatları bunu getirmeyi istemediler." Ama iki yüzyıl geç geldi ama kimisi der ki: "Dönemin bağnazlığından, siyasal ve sosyal tek merkezci yönetim yani monarşik, otokratik yönetim, padişahlık yönetim biçiminden kaynaklanıyor idi. Toplumun siyasal ve sosyal anlamda gelişiminden endişe duyuluyor olmasından kaynaklanıyor iki yüzyıl geç geçmesi." Matbaa, aslında, o dönemin bugün "bilişim teknolojisi" dediğimiz, "enformasyon teknolojisi" dediğimiz bir teknolojisiydi. Biz bazı kavramları zaten çok yanlış kullanıyoruz. Mesela, veri, enformasyon ve bilgi arasındaki çok kavramsal, çok temel farklılığı görmezden, anlamazdan geliyoruz. Verinin ne olduğunu anlatmaya gerek yok, semboller ve sayılardan oluşan, birtakım anlam bütünlüğü olmayan görsel, sembolik şekiller. Ama "enformasyon" dediğimiz şey ise anlam kazandırılmış veriler bütünüdür ve yabancılar da buna "enformasyon teknolojisi" der aslında, "bilgi teknolojisi" demez. Çünkü o teknolojiler yani bugün "bilgisayar" dediğimiz, "internet" dediğimiz yazılım, donanım ve bütün bu teknolojiler esas itibarıyla enformasyon taşırlar. Bilgi ise insan beyninde olur, gelişir. İnsan beynine giren enformasyon sizin gözlemlerinizle, 5 duyunuzla hayatınız boyunca edindiğiniz, biriktirdiğiniz ve bilgiye dönüşmüş diğer bilgilerle bütünleşir. Siz sorgularsınız, analiz edersiniz, sentezlersiniz, yeni bilgiler üretirsiniz. Şimdi, enformasyon teknolojilerini böyle değerlendirmek, bunları yasakçı bir anlayışla yok etmeye çalışmak ve ceza anlayışıyla ortadan kaldırmaya çalışmak veya bunu bu amaçla olmasa bile sonuç itibarıyla buraya götürecek çabalardan, süreçlerden uzak durmak gerekir diye düşünüyorum.
"EARN" diye bir sistem vardı, Avrupa Akademik Araştırmalar Network'ü -E,A,R,N- ilk çıktığında daha internet yoktu, heyecan duyuyorduk, Avrupa'da bir üniversitenin kütüphanesine erişebiliyorduk Ege Üniversitesinden, o kütüphaneden bilgileri veya kitapları okuyabiliyorduk. Sonra "internet" kavramı gelişti ve yazılım donanım teknolojileri ve artık öyle bir hâl aldı ki elimizdeki telefonla bile dünyanın her yerine, her türlü enformasyona erişebiliyoruz ve bunu bilgiye dönüştürme fırsatını yakalıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu teknolojileri kullanmaktan asla sakınmamalıyız, asla engel koymamalıyız; bunların önünü açacak her türlü önlemi almalıyız. Bakın, önünü açacak önlem almalıyız, bunları yasaklayan ve bunları toplumun erişimine engelleyecek cezalarla, yasaklamalarla değil. Suçu önlemenin birincil yolunun ben, cezayla, yasaklamayla olmaması gerektiğini, önce eğitim olması gerektiğini düşünüyorum.
Bu kanun teklifinde sosyal medya ve bilgisayar okuryazarlığı, aileden gelen, okul öncesi çağda, eğitim döneminde, ilkokul, ortaokul, lise ve bütün hayat boyu, yaşam boyu öğrenim süreçlerinde bu eğitimi nasıl verebileceğiz, hangi yolla, yöntemle bu sosyal medya kullanımına yönelik neler yapılacak biraz bunu da görmek, bununla ilgili de konuşmak isterdim. Eğer çıkacaksa böyle bir kanun, bunun içeriğinde önce eğitim gelmesi gerekirdi, ceza ve yasaklamadan önce. Sosyal medyayı da işte bu teknolojilerin yani enformasyon teknolojilerinin bir yazılım ve bunun ihtiyaç duyduğu donanım ortamının varlığı olarak görmek gerekir ve bu teknolojilerin de önünü açmamız gerekiyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, yasaklı bir kitap bir kütüphanede bulundu diye bütün kütüphaneyi yakabilir misiniz, yakar mısınız, yok sayar mısınız, kapatır mısınız, kilitler misiniz? O kütüphanedeki o kitapları insanların, bireylerin okumasına engel getirebilir misiniz, getirmeli misiniz? Doğru mu? Değil. "Pire için yorgan yakmak deriz." biz buna atasözümüzle, pire için yorgan yakmak. İşte, bu, suç ve ceza ilgisi ve oranı konusunda dikkat etmemiz, hepimizin hassas olması gerekir diye düşünüyorum.
Bir başka konu: Tabii, bu yasalarla, bu kanunlarla toplumu -hizaya sokmak, baskılamak- matbaanın iki yüzyıl sonra gelmesine neden olan, o tek merkezci ve toplumun siyasal ve sosyal anlamda gelişiminden endişe duyularak baskılanan ve cezayla terbiye edilmeye çalışılan bir sürece sokmamak gerekir, kanunların bunun için olmaması gerekir; toplumun sosyal, kültürel değerlerini yaşatabilmek ve geliştirebilmek için olması gerekir.
Ben bu kanunla ilgili, getirilen düzenlemenin -son sözüm Sayın Başkan, bitiriyorum- bir düzen getirmek, toplumda bireylerin eğitimiyle ve bütünsel bir anlayışla, sosyal medyayı da bir enformasyon teknolojisi olarak kullanan toplumun da önüne engel koymak için değil, onun önünü açabilmek için bir düzenlemeye dönüşmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu kanun çok aceleci. Şimdi, diyeceğim ama, şey yapmayın, alınmayın. Evet, saraydan Sayın Tayyip Erdoğan'ın bir talimatıyla -hatta hepimizce malum, basına da bu öyle veya böyle konuşuldu, tartışıldı- bu kanun, Meclis tatile girmeden önce, öyle çıkartılsın diyerek, bir arkadaşımız demişti o "dislike"lardan memnun olmayan Sayın Erdoğan'ın çıkarmaya çalıştığı, çok aceleci, ihtiyaç olsa bile bence yani yasama kalitesi açısından çok sıkıntılı bir kanun teklifi olarak görüyorum, bunu. Lütfen, bunu geri alın, bunun üzerinde daha ciddi bir çalışma hep beraber yapalım. Sonuçta, toplumumuzun, bu ülke insanının geleceğine yönelik bir karar vermiş olacağız.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.