KOMİSYON KONUŞMASI

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Evet, benimki o kadar kısa olmayacak Sayın Başkan. Şöyle tabii, gecenin bu saatinde konuşuyoruz...

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Sabahın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Sabah, doğru, haklısınız.

Sabahın bu saatinde konuşuyoruz ve bütün bu konuşmaların çerçevesi şöyle bir eksende dönüyor açıkçası, iktidar partisi bize diyor ki: "Niye bize güvenmiyorsunuz? Bir yasal düzenleme yapıyoruz, toplumun hayrına, milletin hayrına, çocukların hayrına." vesaire. Biz de diyoruz ki: "Aynası işidir kişinin, söze bakılmaz." Yani bir sürü pratiğinizi biliyoruz. Niye güvenelim? Ya da hakikaten, bizi niye ikna edemiyorsunuz diye siz kendinizi sorgulayın.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Millet güveniyor, millet.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Sayın Kaya, müdahale etmeyin.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Millet güveniyor, tamam.

Peki, millet güveniyor da bu nasıl bir güven? 24 Haziran seçimlerinden sonra yaşanan 2 seçim var, bu 2 seçimde ortaya koyduğunuz performans var, kaybettiğiniz 11 büyükşehir belediyesi var. Bunun dışında, toplumsal desteğinizin her gün düştüğüne dair dünya kadar kamuoyu araştırması var. Bunun üzerinden seçim sistemini değiştirme tartışması var "Dar bölge mi yapsak daha çok vekil çıkarırız, daraltılmış bölge mi yapsak daha çok çıkarırız? 50 artı 1 yaptık ama başımıza bela aldık. Acaba, bunu 40 artı 1 mi yapsak?" falan gibi bir sürü, dünya kadar iş var. Zaten, yapamadığınız için de ittifak geliştirdiniz, Cumhur İttifakı ama o da yetmiyor, şimdi Cumhur artı bir şey ittifakına daha ihtiyacınız var. Artık bu iş nereye gider, bilmiyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, bir defa, bizim bu ülkedeki mevcut yargı düzenine güvenmediğimiz çok açık bir gerçek ama bu bizimle ilgili bir şey değil. Sayın Vekil dedi ya: "Halk güveniyor." Yapılan birçok kamuoyu araştırması var, bu ülkede en fazla güvenilmeyen kurum hukuk sistemi, yüzde 80'lerin üstünde, yüzde 90'a yakın, hiç kimse hukuk sistemine güvenmiyor, yargıya güvenmiyor, yargıyı taraflı buluyor, yargıyı iktidarın bir aracı olarak görüyor. Böyle bir ortamın içerisinde biz nasıl güveneceğiz? Tabii, biz de doğal olarak güvenmiyoruz.

Demin de söyledim, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 20 Temmuzda OHAL ilan edildi. Bu OHAL'den sonra ben de dâhil -Sayın İbrahim Hocam da burada, İbrahim Kaboğlu- 130 binden fazla insan hiçbir soruşturması olmadığı hâlde, hiçbir kovuşturması olmadığı hâlde, hiçbir idari takibatı olmadığı hâlde, savunması alınmadan bir gece yarısı yayımlanan OHAL KHK'leriyle işinden, aşından, mesleğinden, emeğinden oldular ve siz bununla da yetinmediniz, bu insanların itibarını yerlere düşürdünüz, bütün sosyal hayatını bitirdiniz. Yetmedi "Ağaç kovuğu yesinler." dediniz. O da yetmedi, bütün toplumsal alanlarda bu insanları hedef gösterdiniz, izole ettiniz, herhangi bir yerde biri iş bulmuşsa oraya ya zabıtayı gönderdiniz, tehdit ettirdiniz ya polisi gönderdiniz ya istihbaratı gönderdiniz ya da dedikodu yaptınız ve siz o ortamda o insanların yaşam koşullarını yok ettiniz. Sonra ne yaptınız? Hiçbir hukuksal karşılığı olmayan idari bir yapı kurdunuz "OHAL Komisyonu" diye. Bu Komisyonu bir yıl için kurmuştunuz ki Türkiye'deki yargısal sistemde hiçbir karşılığı yok. Yani şöyle bir şey olabilir mi? Siz birisini işinden atıyorsunuz haksız ve hukuksuz bir şekilde ama onun mahkemeye gitmesini engelliyorsunuz, diyorsunuz ki: "Ben önce dosyaya bakacağım." Peki, niye bakmıyorsunuz? Ya, üç buçuk yıl olmuş siz hâlâ OHAL Komisyonunda dosyaları bekletiyorsunuz, karar vermemişsiniz bu insanların akıbetiyle ilgili. Bunların çoğu karı, koca çalıştığı hâlde işten çıkarılanlar var. Peki, bu insanlar nasıl yaşayacaklar? Bu insanlar haklarını ne zaman alacaklar? Geç gelen adalet, adalet midir, ben soruyorum? İlk kararı 22 Aralık 2017 tarihinde vermiş, sonra 2018 yılında süreyi tekrar uzatmışsınız, 2019 yılında süreyi tekrar uzatmışsınız. Şu an itibarıyla 108.200 kişinin dosyasını karara bağlamışsınız. Bunların toplamda yüzde 85'i sonuçlanmış, 18.100 kişi bekliyor. 18.100 kişinin içerisinde ben de varım, benim eşim de var, İbrahim Hoca da var, barış akademisyenleri de var, KESK'liler de var. Bakın, üç buçuk yıldır biz sizin idari bir komisyonunuzun vereceği kararı bekliyoruz. Niçin? Mahkemeye gitmek için daha. Mahkeme bunu üç yılda, beş yılda sonuçlandıracak, ondan sonra biz bekleyeceğiz, o Anayasa mahkemesine gideceğiz, sonra AİHM'e gideceğiz. Niye? İç hukuk yollarını tüketeceğiz. Bu da size iki yüzlü Avrupa Birliğinin verdiği bir akıldı, bunu da söylemek gerekiyor. Hukuku bu kadar altüst etmiş, bu kadar hukuk devletinin hiçbir gereğini yerine getirmemiş ve insanların en temel hakkı olan çalışma hakkını bir gecede bir kararnameyle, üstelik de OHAL'in kapsamına, ilanına uygun olmayan bir şekilde sonuçlandırmış...

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Toparlayalım.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Sayın Başkan, daha beş dakika oldu.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Ama 7'nci maddede bunlar yok.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Ben Komisyon adına konuşuyorum, Komisyon burada söz almayacak.

Onun için, şimdi, bütün bunları yapmış bir iktidardan biz ne bekleyebiliriz ki? Biz sizden ancak böyle yasalar bekliyoruz siz de yapıyorsunuz zaten; başkası beklenmiyor çünkü bütün uygulamalarınız haksız, hukuksuz.

Bakın, şimdi, iktidar partisinden milletvekilleri diyor ki "Ya, biz erişim engeli kararı çıkardık mahkemeden ama işte Twitter uygulamıyor." E ben size söyleyeyim, dünya kadar Danıştay kararı var, ÇED raporlarının durdurulmasıyla ilgili, bir sürü ihalenin, inşaatın, HES'in, JES'in, jeotermalin durdurulmasıyla ilgili dünya kadar Danıştay kararı var, niye uygulamıyorsunuz? Danıştay kararı buradan çıkıyor, ertesi günü jandarmayla beraber kepçeler gidiyor, inşaata devam ediyor, o dereleri katletmeye devam ediyor. Bu da bir yargı kararı değil mi, niye uymuyorsunuz? Ya da daha ilerisini söyleyeyim, ya, siz barış akademisyenleri için verilen karara dönüp "Saygı duymuyoruz." demediniz mi? Siz Anayasa Mahkemesinin kararına saygı duymuyorsunuz, vallahi birileri de sizin mahkeme kararınıza saygı duymuyor, erişim engeli getirmiyor. Böyle yani, kendi hukukuna, kendi hukuksal devlet yapısına bağlı hissetmeyen bir devleti bir başka devlet, bir başka güç, bir başka uluslararası yapı ciddiye alır mı? Dönüp demeyecek mi: "Ya, sen kendi mahkemeni ciddiye almıyorsun ki, kendi Anayasa Mahkemesinin kararını uygulamıyorsun. Ben senin yandaş sulh ceza mahkemesinin kararını niye uygulayayım?" demez mi? Der ve diyecektir de, bundan sonra da bunlar olacak. Biz bunları bire bir yaşamışız.

Bakın, demin avukatlarla ilgili bir şey konuşuyorduk; ya, dünya kadar örnek var ama en son olanı... Ya, avukat gözaltına gittiği için, bir müvekkiliyle görüştüğü için, bir sorguya gittiği için o, gözaltına alınıp sorgulanabilir mi ya? Ya da aile avukatı ulaşıp ona dair soru sorduğu için "Bu aileler niye seni arıyorlar, niye sana ulaşabiliyorlar?" diye soru olabilir mi? Bizim il yöneticilerimize, ilçe yöneticilerimize hâkimlikte, savcılıkta nasıl sorular geliyor biliyor musunuz? "Ya, falan kişi gözaltına alınmış, e sen niye onun ailesini aradın?" Ya, benim seçmenim, ararım yani niye aramayayım? Böyle bir yasak mı var, böyle bir hukuk mu var, böyle bir madde mi var? Hayır, yok ama işte zaten sorun bu, hukuk yok keyfîlik var ve keyfîliğin olduğu yerde bizim, sizin çıkardığınız yasaların gerçekten toplum yararına uygulanacağına dair hiçbir kanaatimiz yok. Siz gözümüzün içine baka baka bizi aşsız, ekmeksiz bıraktınız. Ya, yirmi yıllık devlet memurunu, otuz yıllık hocayı kürsüsünden attınız ve üç buçuk yıldır da bekletiyorsunuz. Ya, demiyorsunuz "Bu insan ne yiyor, ne içiyor, nasıl geçiniyor, çocuklarına nasıl bakıyor?" diye sormuyorsunuz ve sonra gelmişsiniz burada diyorsunuz ki "Hukuk devleti var, niye siz bize güvenmiyorsunuz?" Niye güveneyim? Ben size şimdi niye güveneyim yani? Beni üç buçuk yıldır ekmeksiz bırakmışsınız siz, size güvenebilir miyim ben? On binlerce arkadaşımız, şu anda, hâlâ kararı bekliyor. Ya, insanlar gidip, bakın, en kötü işleri yapmaya aday oldular, sırf evlerine helal ekmek götürmek -sizin deyiminizle alın teriyle ekmek götürmek- için. Ne oldu biliyor musunuz? O işlerde bile siz onları barındırmadınız. Bulaşıkçılığa gitti, gittiniz tehdit ettiniz müesseseyi, "Bunu burada çalıştırırsan kapatırım." dediniz ve insanlar, böyle vicdanı sızlaya sızlaya o insanlara "Ya, söz, ben senin evine ekmek getireceğim ama burada çalışırsan müessesem kapanacak." dediler. Şimdi, böyle bir ülkede, böyle bir hukuk sisteminde, böyle bir tek adam rejiminde biz kime, neye güveneceğiz?

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Teşekkür ediyoruz.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Ben teşekkür ediyorum.