| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül ile 5 Milletvekilinin İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3050) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 23 .07.2020 |
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, son kez kısa bir konuşma yapmak istedim. Son dönemde Komisyona gelen, Meclisten geçen yasalarla ilgili konuşuyoruz, anlatıyoruz. İşte, aşağıdan anlatıyoruz, olmuyor; yukarıdan anlatıyoruz, olmuyor; sağdan anlatıyoruz, soldan anlatıyoruz, bir türlü anlaşamıyoruz.
Şimdi, biraz geniş pencereden kısaca düşüncelerimi paylaşacağım. Sizin de oylamadan evvel bir kez "Ne yapıyoruz?" sorusunu kendinize sormanızı isteyeceğim.
Şimdi, değerli arkadaşlar, siyasetçi olarak bizim amacımız nedir, samimi olursak? İşte, muhalefetteysen iktidar olmak istersin, iktidardaysan iktidarda devam etmek istersin; bu, işin doğal kısmı. Bu siyasi mücadeleler bazen çok uzun süre alır; bazen yüzde 1-2'yle başlarsın, 30-40'lara kadar gelirsin, yıllar alabilir, uzun soluklu mücadeledir bunlar. Yine, Türkiye siyasi tarihinde yüzde 50'leri bulmuş, sonra tabela partisi olmuş birçok parti de vardır. Bunlar doğal, içerisinde olan şeyler ama toplamda bir amaç olması lazım. Amaç ne? Amaç, içinde yaşadığın ülkeye faydalı olabilmek; yani, bu ülkenin bir bireyiysen, yurttaşıysan, seviyorsan ülkeni, toplumu, vatandaşını, amacın faydalı olmak olmalı toplamda yani hangi pozisyonda olursan ol o an için.
Şimdi, Türkiye'de siyasi pozisyonlara baktığımızda, hem oy verme davranışında var bu hem siyasetteki tercihlerde var, genelde yaşadığımız çevreler, aile yaşantımız, aile ortamımız, büyüdüğümüz mahalleler, kentler hepimizin, işte, çocuk yaştan itibaren bir tarafa meyletmesine sebebiyet veriyor. Genelde bu geçişkenlik Türkiye gibi ülkelerde çok az oluyor; işte, solcu bir ailede yetişen birisinin sağcı olma olasılığı da çok düşük oluyor, tersi de az oluyor ya da işte, milliyetçi bir yapıda büyüyen aynı şekilde oluyor. Burada, bu bakış açısıyla baktığımda, ben hep böyle karşımdakini anlamaya çalışıyorum: Neden? Son birkaç yıldır yaşadığımız yasal düzenlemeleri AKP niye ısrarla getirmek istiyor? Orada alacağımız ölçünün ne olması lazım? Hani, basite indirgeyip anlaşılır hâle getirebilmek açısından, işte, dünyada, bakıyorsunuz, bu kıyas metoduyla bir görmek lazım. En gelişmiş 20 ülkeyi alıyorsunuz; bunları alt alta dizdiğinizde, büyük bir çoğunluğunda, büyük bir çoğunluğunun yönetimini, ekonomisini, sosyal yaşamını, işte, mutluluk oranını falan böyle incelediğinizde şunu görüyorsunuz: Hangi ülkede gerçek anlamda kuvvetler ayrılığı varsa, özgür medya varsa, etkiden uzak, her kuruşun hesabını soran bir Sayıştay mekanizması varsa, işte, özgür üniversiteler gerçekten bilim yuvası, etkiden uzak, böyle, YÖK gibi kurumların baskısı altında olmayan ya da işte, iktidarın kadrolaşma aracı olarak görmeyen, gerçekten bilim yuvası hâline gelmiş üniversiteler varsa, özerk kuruluşlarla bir denge denetleme sistemi kurulmuşsa orada müreffeh bir yaşam da oluyor, mutluluk da oluyor; genel ekseriyet, genel itibarıyla böyle bir ortamı görüyorsunuz dünya genelinde. Şimdi, bunun tersine de baktığınızda, yani, böyle, gücün tek bir yerde toplandığı, basının baskı altına alındığı, kısıtlandığı, israfın son derece fazla olduğu ülkelerde her türlü melanet, kötülük, iç karışıklık, her şeyi de yaşıyorsunuz. Dolayısıyla, yapacağımız siyasi hamlelerin, eğer bu ülkenin gerçekten ülkeyi seven bir yurttaşıysak, buna uygun bir metodoloji içerisinde olması lazım.
Şimdi, ben düşünüyorum; ülkede işsizlik var, eğitimde ciddi sorun var. Hani, bazen, gerçekçi mi deniyor. Mesela PISA raporlarının ölçümüne Türkiye de katılıyor yani; bunu istemezsen katılmazsın ama katılıyorsun, bunun değerlerini kabul ediyorsun. Biz geri gidiyoruz durmadan. Ekonomiye bakıyorsun, iyi durumda değiliz; söylenen ile gerçek farklı. İsraf devam ediyor. Bunları tartışacak mecralar da sürekli baskı altına alınıyor. Şimdi, bunların "medya özgürlüğü" denen, her şeyin özgürce tartışıldığı bir ortam yok. Bugün hâkim televizyon kanallarına bakın, gerçekten dörtte 3'ü sanki Cumhuriyet Halk Partisi iktidardaymış gibi bizi tartışır: İşte "Kılıçdaroğlu niye orada onu söyledi, burada bunu niye yaptı?" bilmem ne. Sanki buradaki söylemler üzerinden mevcut bu bahsettiğim başlıklarda anlık bir düzelme olacakmış gibi uzun uzun bunu tartışırlar ama bu meseleleri tartışmazlar. Yani, açsak, baksak, ekonomiyi falan tartışamazsınız, israfı tartışamazsınız, bir siyasetçinin eşinin 100 bin dolarlık çantası varsa onu tartışamazsınız ya da zenginleştiyse onu tartışamazsınız, böyle bir ortamımız yok. Bunların konuşulduğu alan neresi şu an Türkiye'de? Kabul edelim ki sosyal mecra, tamam mı, sosyal mecrada tartışabilirsiniz. Burada buraları da böyle basınçla, üstünü kapatarak, ondan sonra "Orayı da kontrol altına alalım." dediğiniz de ortaya gerçekten çok daha problemli bir durum ortaya çıkar. Yani, iyice sıkışmışlık içerisinde bir toplumu yaratmış oluyoruz.
Şimdi, bu anonim hesapların kontrol altına alınması. Ya, evet böyle bir sorun var. Bazen anonim hesaplar insanın canını sıkıyor, farkındayız. İşte, ben televizyon programlarına sık çıkan biriyim, anonim hesaplardan dünya kadar, işte, hakaret de geliyor, hiç olmadık şeyler söylüyor falan, siyasi tercihtir. Ben hiç kimseye bugüne kadar suç duyurusunda bulunmadım, hani sabırla bir kenara koydum onları, bunu bulunanlar niye bulunuyor anlamında söylemiyorum ama işte, yapıyoruz bir iş, böyle, bu işin de dikeni gibi bakıyorum, şu ana kadar öyle, bundan sonra ne olur bilmiyorum. Ama, şimdi, burada şöyle de bir şey oluyor. O anonim hesaplar, yeri geliyor, kimsenin ortaya çıkaramadığı yolsuzluğu ortaya çıkartıyor, nepotizmi ortaya çıkartabiliyor, örnekleriyle anlatıyor, haksızlığı ortaya çıkartabiliyor yani hiç faydalı olmuyor ülke için ya da bir denge açısından baktığımızda hiç işe yaramıyor diye bakamazsınız. Burada böyle bir şey ortaya çıkıyor yani bu, dünyanın içerisinde bulunduğu düzen açısından bakıldığında tartışılabilecek konulardan biri, artısı eksisiyle ama böyle de bir şey var.
Yani, ben size, işte, çok böyle belgesel izleyen, doğayı, hayvanları falan takip eden biri olarak doğal yaşamdan bir örnek vermek istiyorum. Şimdi, Kanada'da "Yellowstone" isimli bir doğal millî park var. Bakın, burada, 1950'lerde o bölgedeki çiftçiler, kurtlar çiftçilerin hayvanlarını yiyor diye birlik oluyor ve bir sürek avı başlatıyor. Diyorlar ki: "Burada tek bir kurt kalmayana kadar hepsini öldüreceğiz." Uzunca bir süre bunun mücadelesini yapıyorlar ve tek bir kurt dâhil ulumayacak hâle geliyor. Evet, zaman içerisinde, önce o çiftçilerin hayvanlarının sayısı artıyor, artıyor, daha zenginleşiyorlar. O kadar bir artmaya başlıyor ki bir süre sonra o hayvanlar otladıkları yeri köreltiyorlar, kurutuyor. Doğal denge bozuluyor, bir süre sonra o doğal otlama alanları yok olduğundan hayvanlar, olması gereken sayının altına düşüyor. Üzerinden bir zaman geçtikten sonra da yaklaşık 100 milyon dolarlık bir projeyle tekrardan o bölgeye kurt sürülerini getirip koyuyorlar ki doğal şeyi korusunlar diye.
Şimdi, siyasetinde bir doğal yapısı var. Bununla bu kadar oynanmaz. Yani, o zaman siyaset yapılır hâle gelmez. Bugün baskı altına alınan ülkeler; Türkmenistan'da bugün Covid dersen içeri girebilirsin; vaka da yok Covid de yok, yazan da yok, çizen de yok, paylaşan da yok, mutlu mesut. Kuzey Kore'de sorsan, her şeyi dış güçlere bağlarlar. Sor, yani bütün şey ona ilişkin, sanki dış güçler dedi; enişteni köpeklere yedir. Ya da dış güçler dedi; işte beş tane saç tipi belirle, işte kıyafetler şöyle olsun, halkın geldiği seviye ortada. Yani, bu böyle açıklanamaz. Gelişmiş ülkeler açısından bakıldığında böyle tekil örnekler çekiliyor. Bunu Parlamentoda bir konuşmamda da söyledim. İşte, "Fransa'da şöyle, Fransa'da böyle bir örnek var..." Ben Fransa Anayasa'sını okudum, gelin, Fransa Anayasa'sındaki gibi, benzer maddeleri alın. Mesela, oradaki yargı düzeni nasıl oluşuyor? Oradan örnek alalım. HSK benzeri yapı nasıl oluşuyor orada? Buna var mıyız? Yokuz. Oradan bir şey bulduk onu söyleyelim. "İşte, gelişmiş ülke, burada bu var."
Almanya'da... İşte buradan bir şey bulduk, onu çekelim. Peki, Almanya'da çalışmayan herkese para veriliyor. Buna var mısınız? Yani bunu yapabilir misiniz? Ya da Almanya'da bütçe her yıl fazla veriyor, dağıtacak yer alıyorlar. Ya da takip edenler bilir, Merkel tek başına iktidar imkânı varken, meşruiyeti fazla olsun diye koalisyon kuruyor, var mısınız bunlara? Bunlara yoksunuz. Oradan bir şey bulduk sosyal medyada, bak işte gelişmiş ülke, orada var, biz onu alacağız. Bunu "başkanlık" adı altında, bu sunulan sistem tartışmasında da yaşadık. "İşte, bak, Amerika'da da bu var." Ya Amerika'da üçte 2 senatonun onaylamadığı hiç kimse, ne büyükelçi olur, ne yargıya seçilebilir, ne Genelkurmay Başkanı olur, ne önemli makama gelir; buna var mısınız? Yani sarayın atadığı birini gelin biz üçte 2 burada onaylayalım, Genelkurmay Başkanları gelsin, burada her şeyini soralım, soruşturalım; var mısınız buna? Ya da büyükelçileri biz onaylayalım, bakalım o zaman Prag'a aynı büyükelçiyi atayabiliyor musunuz? Ama oradan bir şey seçiliyor cımbızla. Şimdi bu, manipülasyon yani bu, nereden baksanız... "Ya nasıl olsa bilinmez, oradan bir şey söyledik, nasıl olsa takip eden olmaz."
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Evet, toparlayalım.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Bu, vatandaşın gerçek anlamda duygusuna da sömüren, pozisyonunu da manipüle eden bir şey.
Şimdi, toplamda, değerli arkadaşlar, bakın, şu gerçeğimiz var, bunu konuşmazsak yanlış yaparız: Komisyon kuruldu değil mi, Dijital Mecralar Komisyonu, tam açılımı buydu değil mi Sayın Başkan? Şimdi, mesela bu Komisyon çalışıp, işte yaz dönemi boyunca çalışıp -çalışmaya da hevesli herkes- gerçekten ihtiyaçları tespit edebilir mi? Pekâlâ edebilir. Ama ne oldu? Bir inatlaşma var, bir şekilde hemen olması lazım, şimdi olması lazım "Söz verdik, bu böyle geçecek ve bu düzenleme de bir günde geçecek." Niye? Ben saygı duyuyorum yarın Ayasofya'ya gidecek herkese, kendi tercihleridir ama şuna da saygı duyulmasını bekliyorum yani Parlamenter olarak: Tamam, gidilebilir, o zaman pazartesiye kalır, salıya kalır, değil mi; Meclis, Komisyon bunu daha fazla tartışabilir. Yani orada o saygı gösterilen anlayış, aynı zamanda Meclise, yasamaya, milletvekillerine de o saygıyı göstermesi lazım. Çalışma usulünden tutun, getirilen yasalaşma şekli tamamen antidemokratik -bunu söylemeden geçmeyeceğim- bu hâliyle bir fayda getirmeyecek. Önümüzdeki süreçte Mecliste bu nasıl düzenlenir bilmiyorum ama çeşitli şekillerde "müzakere" adı altında bizle görüşmelerinizin hepsini de zaman kaybı olarak görüyorum, artık bunu söylemek durumundayım çünkü tek bir virgül değişmiyor; saatlerce bizimle konuşuyorsunuz -teklif sunduktan sonra ama teklif verilmeden değil- üç saat, beş saat bir virgül değişmiyor. Ya bu anlayışın değişmesi lazım. Bu açıdan herkesi düşünmeye davet ediyorum.
Teşekkür ederim.