KOMİSYON KONUŞMASI

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın üyeler, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir kere, usulle ilgili demin Sayın Kuşoğlu'nun yaptığı konuşmaya benzer bir konuşmayı ben de yapmak zorunda hissediyorum kendimi. Yani gerçekten de aşağı yukarı -aşağı yukarı değil- iki seneyi geçmiş bir tecrübemiz var. Diyebilirim ki hemen hemen her toplantıda, her gelen kanun önerisinde bu kanun önerilerinin bir paket hâline gelmesinden rahatsızlığımızı defalarca belirttik fakat hâlâ bu konuda bir değişiklik görmemiş olmak hakikaten yeni bir döneme başlarken üzücü oluyor.

Şimdi, burada da örneğin bir torba yasa var ve torba yasanın içinde çeşitli, farklı ve birbirleriyle ilişkisi olmayan yasalarda değişiklikler öneriyoruz. Şimdi, doğrusunu isterseniz yani biraz da insaf yani hakikaten. Hepimiz bu konuların uzmanı değiliz ama bir madde değişikliğini bir cümle değiştirerek önermiş olmanız ve buradan yeteri kadar tartışılmadan geçmiş olması doğru bir iş yaptığımız kanaatini bana vermiyor. Aksine eğer biz bir kanunda değişiklik yapıyorsak eğer onu, o kanunu enine boyuna tartışabilmemiz olmamız lazımdı. Mesela 5018 sayılı Yasa, mali kuralları belirleyen yasa. Şimdi, bu yasa yeteri kadar tartışılmadan bu "performans esaslı program bütçesi" kavramına nasıl geçiyoruz? Ve gerçekten bugüne kadar yapılmış olan şeyleri değerlendirdiğimizde böyle bir adım atmamız bizim mümkün mü? Çünkü benim bildiğim kadarıyla böyle bir bütçeleme tekniği, evet, anlıyorum, bugün bütün modern ülkelerde kullanılan bir teknik fakat böyle bir bütçeleme tekniği kaçınılmaz olarak çok iyi eğitilmiş bir bürokrasi gerektirir. Ben şahsen bizim bürokrasimizin uzun yıllar bu performans esaslı bütçelemeden uzak olduğu için ya da farklı bir bütçeleme, fonksiyonel bütçeleme birikimi olduğu için... Bu değişim nasıl oluyor, gerçekten bu değişimi sağlayan veya bu değişimi bugün kabul ettikten sonra ,"bu yasayı" diyelim, bu transformasyonu sağlayacak bir kadromuz var mı, şahsen ben bilmiyorum. Ama bunun bir cevabı olması lazımgelir gibi geliyor bana. Dolayısıyla da yaptığımız işi yani bu torba yasalar meselesini noktalamak istiyorum, yanlış bir iş olduğu kanaatindeyim ve gerçekten, ne bileyim yani kanun yapma sürecinin daha sağlıklı olmasını önleyen bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Ama buna -yani ben de belki defalarca dile getirdim ve diğer arkadaşlarım da- özellikle muhalefet vekillerinin sıkça söyledikleri, sıkça yaptıkları eleştirilere herhangi bir yaklaşım gösterilmemiş olması da hakikaten çok sıkıcı.

Evet, şimdi, yani yasanın, önerilen teklifin içindeki maddelere baktığımız zaman bir kere bu 5018 sayılı Kanun'la ilgili olarak ilk 4 maddede değişiklikler öneriliyor ve bu değişiklikler esas itibarıyla performans esaslı bütçeden performans esaslı program bütçelemesine doğru bir geçişi, daha ileri bir aşamayı ima ediyor. Yani benim burada sorum olacak: Bunu gerçekten yapabilecek bir altyapımız var mı, bu sorunun cevabını verirseniz sevinirim.

Madde 5'te bağımsız kurulların da bu listeye alındığını görüyoruz, merkezî bütçe içine konduğunu görüyoruz. Bu daha önce böyle miydi, ben doğrusu bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa bu bağımsız kurumların bütçeleri tamamen kendilerine aitti, kendi kaynakları vardı, kendi harcamalarını kendileri yaparlardı kendi programları çerçevesinde. Fakat giderek, yanılmıyorsam 2011 yılında çıkan bir KHK'yle birlikte ki çeşitli defalar ben bu KHK, altı yüz bilmem kaç sayılı KHK'yi referans vererek konuşmuşumdur, orada bir madde değişikliğiyle, efendim, bu bağımsız kurumların ilgili bakanlıklara veya ilişkili bakanlıklara bağlandığını görmüştük. Oysa yani tutarlı olmak gerekiyorsa eğer yani doğrusunu isterseniz, biliyorsunuz bu bağımsız kurumlar genellikle "Post-Washington Consensus" denilen yani 1980'de gelen neoliberal düzenin bir ölçüde aksaklıklarını gidermeye yönelik olarak alınmış olan bazı tedbirlerin sonucundaydı. Yani özelleştirmeler, piyasa ekonomisinin geliştirilmesi temel olarak kabul edilmiş olmasına rağmen piyasa ekonomisinin gelişmesi sürecinde olabilecek olan aksaklıkların yani tüketiciye ve rekabete olası etkilerinin, kötücül etkilerinin giderilmesi için oluşturulmuş olan kurumlardı bunlar ve bunların -bizimkiler de böyledir- kanunlarına baktığımızda bunlar bağımsızdırlar, herhangi bir merciden emir almazlar, herhangi bir merciyle bütçe bağlamında da ilişkileri yoktur. Benim hatırladığım kadarıyla, mesela Rekabet Kurumu tamamen kurulan anonim şirketlerin sermayelerinin bilmem kaçta kaçından oluşmuş bir bütçeyi kullanırdı bir vakitler.

Şimdi, görüyoruz ki adım adım bu kurumlar bir kere bağımsızlıklarını yitirdiler ve şimdi anlıyorum ki bunların artık herhangi bir şekilde bağımsız olmalarını da ifade etmek bence saçma, bunlar artık doğrudan doğruya merkezî bütçede de yer alan, tümüyle yürütmenin organı hâline gelmiş olan kurumlar olarak görmek lazım. Dolayısıyla da bunların kararlarını doğrudan doğruya Hükûmete bağlı kararlar olarak algılamak lazım.

Bir başka konu, Cumhurbaşkanlığı raportörlüğü meselesi. Şimdi, ben bunu yine anlamakta zorlandım, demin sözcülerin yaptığı ön toplantıda kısa da olsa bir konuşma yapıldı ve bir açıklama yapıldı. Yani ben oradan şunu anladım: Evet, Cumhurbaşkanlığı yeni Anayasa'ya göre kuruldu ve Cumhurbaşkanlığının etrafında bir bürokrasi gerekiyordu ve bu bürokrasiyi doğal olarak var olan mevcut bakanlıklarda çalışan bürokratlardan temin ettiler. Dolayısıyla da burada bir kariyerle bağlantılı, hak ve yetkilerle bağlantılı bir problem olabilir. Dolayısıyla da bunların bir form içine getirilmesi makul görülebilir. Ama doğrusunu isterseniz ben buradan şöyle bir şey anlamaya başladım. Yani bunu çünkü sürekli bir kariyer ve kurumsallaşma ima eden bir kavramsallaştırma olarak görmeye başladım ve buradan Cumhurbaşkanlığının kendi içinde -nasıl söylenirim- bir tür devlet bürokrasisinin Cumhurbaşkanlığı içinde gelişmesi olarak gördüm. Yani bir geçici durumun düzeltilmesi değil, aksine bir kariyer ve bir gelişme, nasıl diyelim, daha merkezîleşen bir Cumhurbaşkanlığının etrafındaki bir bürokrasi ihtiyacını karşılamak üzere düşünülmüş bir madde gibi gelmeye başladı. Bu böyle midir, bunu bilmiyorum, teklifi getiren arkadaşlar bunu da açıklarlarsa sevinirim.

Bunun dışında, yine cevabını bilmediğim, kırsal yerleşim kriterleri... Yani kriterlerin olmadığını anlıyorum, demin Sayın Kuşoğlu da değindi. Çünkü herhangi bir bölgenin kırsal olduğunu tanımlayabilmemiz için bizim elimizde somut birtakım kriterler olması lazım, bir. İkincisi de bunun zaman içinde değişmesi çok mümkün. Yani bugün "kırsal" dediğiniz yer bir ay sonra veya iki ay sonra bakarsınız yerleşimi artmış bir yer hâline de gelebilir. Dolayısıyla buradaki kriterler nedir? Çünkü sonuç olarak biz buna dayanarak bazı vergi indirimleri vesaire yapmak durumundayız. Bunun da bir şekilde açıklanması gerektiğini düşünüyorum.

Bir başka madde de KHK'lilerin yargılanmalarıyla ilgili madde. Altı ay daha... Yani şöyle bir şey getiriyorsunuz: Sanki kolaylaştırmak bakımından KHK'lilerin sorunlarını ya da "şu anda sürmekte olan davaları" diyelim, kurumlar içinde komisyonlar oluşacak, bu komisyonlar altı ay sonra veya altı ay içinde bir karar verecek ve ondan sonra mahkemeye gidecek gibi sanki bu konuda sıkıntısı olan insanların sorunlarını daha da ötelemek anlamına gelen bir okuma yapmış oldum ben şahsen bu getirilen teklifin ifadelerinden. Bu da böyle midir, bu konuda ne düşünüyorsunuz, bunu da açıklarsanız sevinirim. Benim de bu kadar söyleyeceklerim.

Hepinize teşekkür ederim.