| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Antalya Milletvekili İbrahim Aydın ve Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi ile 17 Milletvekilinin; Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/3113) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 06 .10.2020 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yeni dönemimiz hayırlı olsun.
Bu teklifle beraber 9 kanunda değişiklik yapılıyor. Bunlardan 4'ü 5018 sayılı Kanun'da. 9,13,15 ve 17'nci maddeleri ve performans esaslı bütçeleme yönteminden performans esaslı program bütçe yöntemine geçilmesi amacıyla değişiklik yapıldığı belirtiliyor. Hâlen uygulanmakta olan performans esaslı bütçeleme ve analitik bütçe sınıflandırmasına 2003 yılında geçilmiştir. Biraz evvel ifade edildi, bunun Türkiye'de krizleri aşmasında maliyesini belli bir noktaya getirmesinde önemli bir katkısı olduğu biliniyor, söyleniyor. Şimdi, bu yapılan düzenlemeyle geriye dönüş var, 2003 öncesine dönüyoruz. Teklifin 1'inci ve 2'nci maddesindeki düzenlemelerle, uygulanan kurumsal, ekonomik, finansman tipi ve fonksiyonel sınıflandırma esasında değişikliğe gidildiği görülmektedir. Teklifle işlevsel sınıflandırma kanunundan çıkarılmaktadır. Şimdi, değerli arkadaşlar, burada şu soruları sormak gerekiyor: Fonksiyonel sınıflandırma nasıl yapılacak? Yani bundan sonra kalemlerdeki harcamaları nerede, nasıl göreceğiz?
Bakın, değerli arkadaşlar, bu neoliberal sistemin önemli tuzaklarından bir tanesi bütçe hakkını gasbetmesidir. Bütçe hakkını değişik yöntemlerle gasbediyor ama burada kullanan en önemli araçlardan bir tanesi de bilgi asimetrisidir. Bilgiyi uzmanların anladığı bilgiye dönüştürüyor. Birtakım işaretlerle -burada yaptığınız gibi- parlak kelimelerle sanki bir şeyler varmış gibi gösteriyor ama vatandaş, ülkenin vatandaşı ne demek istediğini bilmiyor. Yani verdiği vergileri, nasıl, kimden ne kadar vergi alınacak, nasıl dağıtılacak, niye dağıtılıyor, bunları göremiyor; bilgi asimetrisi. Bu yapılan düzenleme bilgi asimetrisini artıran, dolayısıyla bütçe hakkını ciddi bir şekilde zedeleyen bir düzenlemedir.
Bu yeni sistem için kurumların teknik ve personel altyapıları -yine soruldu- elverişli hâle getirilmiş midir değerli arkadaşlarım? Bu sorunun da bir cevabı yoktur, bekliyoruz. Mevcut sistemde elde edilen verilerin, bilgilerin yeterli bir biçimde analiz edilip şeffaf bir biçimde hazırlanıp raporlanarak kamuoyunun gündemine getirilmesi yetersiz iken değişiklikle ne sağlanacaktır? Bu sorunun cevabı yoktur. Mevcut analitik bütçe sınıflandırması uluslararası ve Avrupa Birliği standartları esasına göre olmaktadır. Teklifte yer alan genel ve madde gerekçelerinde bu standartlara ne kadar uyulduğu anlaşılmamaktadır. Bu durum özellikle uluslararası karşılaştırmalarda ve istatistiki veri paylaşımında sorun oluşturacaktır. Analitik bütçe sınıflandırmasının esas aldığı hususlardan biri de millî gelir hesaplarına uygun veri ve bilgi üretebilmektedir. Özellikle fonksiyonel sınıflandırmanın ortadan kaldırılması durumunda sağlıklı veri üretmek ve millî gelirin hesaplarına dâhil etmek güç olacaktır. Türkiye'de verilerle ilgili zaten ciddi problemler vardır. Ne içeride ne dışarıda Türkiye'nin üretmiş olduğu veriler, ortaya sunmuş olduğu veriler güven vermemektedir. Yeni düzenlemeyle elde edilecek verilerin eski serilerle karşılaştırması nasıl olacaktır? Yeni seriler ile eski serileri karşılaştırmak için özel bir çalışma gerekmektedir. Bununla ilgili ne söylüyorsunuz?
Ayrıca, genel gerekçede bu değişikliğin gerekçesi olarak performans esaslı program bütçeyle birlikte ülkemize özgü olarak hazırlanan program sınıflandırması bütçe tertip yapısına dâhil edilerek hâlihazırda üretilen verilere ilave olarak kamu hizmetlerine ayrılan kaynağın daha detaylı bir şekilde görülmesi sağlanacaktır. Bütçe kanun teklifi çıktı ve sonuç odaklı bir yaklaşımla sade, anlaşılır ve değerlendirilebilir bir şekilde hazırlanacaktır. Üst politika belgeleri ile bütçe arasındaki hedef-amaç ilişkisiyle dil ve kavram birliği güçlenecektir. Kamu harcamalarında şeffaflığa ve hesap verilebilirliğe katkı sağlayacak olan harcama önceliği geliştirmek suretiyle mali disiplin desteklenecektir.
Değerli arkadaşlar, bu, bir şekilde bu işleri bilen, Türkiye'de işlerin nasıl yürüdüğünü bilenlerle alay etmektir. Bakın, bütçe uygulaması sonuçlarının borçlanma limitinin neden aşıldığına ilişkin önergeler veriyoruz "Niye Türkiye borçlanma limitini aşıyor, bu nedir?" diye. Sayın Bakan cevap vermediği gibi, ilgisi olmayan, açılmayan linkler milletvekilleriyle alay eder şekilde gönderilmektedir. Bakın, bizim, şimdi bunu değil, ek bütçeyi görüşmemiz gerekiyor değerli arkadaşlar. Türkiye kanuna aykırı bir şekilde borçlanma limitini aşmıştır ve bu konuyla ilgili hiçbir şey yapılmamıştır; bütün kanuni sınırlar aşılmış, hâlen borçlanıyoruz Bütçe Kanunu'na rağmen. Ek bütçe gelmiş olması gerekiyor 2021 bütçesinden önce. Şimdi bunları görüşmemiz gerekirken bunlar yapılmıyor.
Bakın, biraz evvel de ifade edildi, bu kamu-özel iş birliği projelerinin gerçek maliyeti nedir, ne oluyor, nasıl oluyor; bunlarla ilgili bilgiler yok. Yani kamu ihale mevzuatını delik deşik ettiniz. Niçin bir ihale şu şekilde yapıldı, bu şekilde yapıldı? Büyük ihalelerin tamamı 5 tane firmaya veriliyor değerli arkadaşlar. Doğu Karadeniz'deki bütün işler Cengiz'in -isim vererek söylüyorum- bu nasıl bir şey yani? 5 kişi, her şey 5 kişinin. Bakın, o 5 kişiye... Medyanın sahibi de onlar, her şeyde onlar. Çok kuşkulu. Kimindir bunlar, kimdir bunlar?
Şimdi, böyle bir ortamda "Daha hesap verilebilirlik ve şeffaflık adına bunları yapıyoruz." demek inandırıcı değil arkadaşlar. Yapmayın, etmeyin. Bu millet öyle şey değil ya, uyumuyor, herkes her şeyi biliyor, görüyor.
Bu düzenlemeler Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle birlikte kurumları ortadan kaldırmış, bazı yeni kurumlar ihdas edilmiş. Bunlar şeye dâhil ediliyor, tamam, bunlar teknik, bir şey demiyoruz, niye bu böyledir, özel kurumlar niye buraya girdi-girmedi, bütçelerin ayrı olması; hadi bunları geçtik, idarenin kendi şeyi.
Bakın, 6'ncı maddeye gelelim, YÖK Kanunu'nda değişiklik yapılıyor, vakıf üniversitelerinin tıp fakültesi açabilmeleri için standartlar getiriliyor. Günaydın. Dünya kadar vakıf üniversitesi tıp fakültesi açtı değerli arkadaşlarım. Apartman daireleri, 2-3 tane daire birleştirilmiş tıp fakültesi hastanesi... Öğrenciler göremiyor hastaları. Bir de mezun oluyor o öğrenciler, mezun oldular. Şimdi geç bir şekilde düzenleme yapıyorsunuz; doğru yapıyorsunuz, bir standart getiriyorsunuz. Öncekiler ne olacak? Bir cümle niye... Bunu düşünmez mi? Peki, yarın açılacak tıp fakültesinin 200 yataklı tam teşekküllü hastanesi olacak. Olmadıkça... Yani taahhüt edecek, fakülte olacak, açması için de olduğunu göstermesi gerekiyor; çok güzel. Peki, önceki gün açılan, geçen sene açılan ve gecekondu tarzında hastanede hizmet veren öğrenciler ne olacak? Bu insanların bakacağı hastalar ne olacak? Değerli arkadaşlarım, bu konularla ilgili herhangi bir düzenleme yok.
7'nci madde Sağlık Bilimleri Üniversitesiyle ilgili mütevelli heyet düzenlemesi, geçiyorum onları.
8'inci madde Cumhurbaşkanlığı raportörlüğü... Gerçekten, bu nedir arkadaşlar yahu? Yani bunlar kaç kişi? Teklifin arkasında kadro adedine neden yer verilmemiş? Bunların sayısı artırılacak mı azaltılacak mı? Bunlar Cumhurbaşkanlığında nerede istihdam edilecek? Yasama uzmanlığına paralel bir kadro oluşturulmaktadır. Yahu, niye sarayda yasama uzmanlığına benzer kadrolar oluşturulmaktadır? Hani teklifleri yasama Meclisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekilleri hazırlıyordu? Bunlar ne yapacaklar yani? Zaten mevcut yasa teklifleri de bakanlıklarda hazırlanmakta, külliyede olgunlaştırılmakta, bilahare AK PARTİ milletvekillerine gelmektedir. Bu gerçekten bir tiyatro arkadaşlar, yani bunu deyim olarak kullanıyorum, yoksa tiyatroculara hakaret olsun şeklinde kullanmıyorum. Cumhurbaşkanlığı raportörlüğü meslek sınıfı olarak düzenlenmektedir. Geçici görevlerde diğer kurumlardan raportör olarak görevlendirilmesi gelecektir. Bunlardan hizmetine ihtiyaç kalmayanlar bir yere gönderilecek. Böyle bir şey var mı değerli arkadaşlarım? Hizmetine ihtiyaç kalmadı yani kadronun iptali söz konusu olabilir. Kadrosu iptal olmuş devlet memurunun özlük haklarıysa 657 sayılı Yasa'nın 91'inci maddesinde belirlenmiş. Burada ne olacak bunlar yani? Hizmetine ihtiyaç kalmadı, kim karar verecek? Böyle bir şey olur mu değerli arkadaşlarım? Böyle bir kanun yazılır mı?
Ha, bir de şöyle bir şey getiriyorsunuz, bu da çok ilginç. Yahu zaten her şey Cumhurbaşkanlığına bağlanmış. Şimdi, kanunla düzenlediğimiz bir şeyi de... Diyorsunuz ki: "Eğer aksaklık çıkarsa yani kanunda yanlış, değiştirilmesi gereken şeyler olursa Cumhurbaşkanı yetkilidir." Nasıl yetkilidir arkadaşlar yahu? Yani yetmedi mi Anayasa'yla, bir "babayasa"yla aldığınız kararlarla her şeyi Cumhurbaşkanına devrettikten sonra, şurada Meclisin yaptığı kanun, Anayasa'ya rağmen bu konuyla ilgili ortaya çıkacak aksaklıklar... Çok sayıda da aksaklık çıkıyor çünkü usulüne uygun bir şekilde kanun hazırlamıyorsunuz. Bir süre sonra, bir ay sonra hemen uygulamaya geçildiği zaman aksaklıklar görülüyor, bunlarla ilgili Cumhurbaşkanı karar alacak. Allah Allah! Nasıl olacak bu değerli arkadaşlarım? Millete yalan mı söylediniz siz Anayasa değişikliği yapılırken? Hani "Bundan sonra Meclis daha güçlü olacak, bundan sonra kuvvetler ayrılığı müthiş bir şekilde ortaya çıkacak, yasama kendi görevini, yürütme kendi görevini yapacak." demediniz mi değerli arkadaşlarım? Şimdi nasıl oluyor da Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun yapma yetkisini Cumhurbaşkanına bir kere, bir kere daha devrediyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ŞİRİN ÜNAL - Sayın Vekilim, ek süre veriyorum.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, bu ciddi bir şekilde problem. Eğer Anayasa Mahkemesi o zamana kadar kapatılmazsa Sayın Bahçeli'nin isteğiyle, bu, Anayasa Mahkemesinden döner değerli arkadaşlarım. Hangi Anayasa Mahkemesine gitse Anayasa Mahkemesinden bu maddeler dönecektir, bundan hiçbir kuşkunuz olmasın.
10'uncu maddeyle İmar Kanunu'nda ek madde değişikliği yapılıyor. Vericilerle ilgili, elektronik haberleşmeyle ilgili, bu direklerle, kulelerle ilgili düzenlemeler getiriliyor İmar Kanunu'na uygun bir şekilde; bu da güzel, iyi. "Öncekiler ne olacak?"la ilgili bir soru var. Burada öncekilere bir af geliyor herhâlde değil mi? Öncekiler olduğu gibi kalacak öyle mi?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Kaçak kaçak...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Kaçak olarak yani resmîleşmiş olacak bunlar. Bundan dolayı da herhangi bir ödeme filan yapmayacaklar, yeni açanlar ayrıca ödemeler yapacaklar. Bu da eşitlik ilkesine ve Anayasa'nın daha başka, diğer maddelerine ciddi bir şekilde aykırı değerli arkadaşlarım. 10'uncu madde kule ve direklerle ilgili gene.
12'nci maddeye geleyim, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'a geçici bir madde ekleniyor. Bu da depremle ilgili sanıyorum. Hangi belediyeler bunlar? Kocaali, Düzce, neresiyse, belediyelerin borçlarını hazine ödemiş, şimdi onlara ödeme yapıyorsunuz. Hangi belediyelerdir, kimdir; bu konuyla ilgili bilgi verirseniz çok memnun oluruz.
13'üncü maddeyle Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nda ek değişiklik yapılıyor. Burada "kırsal mahalle" kavramı getiriliyor. Yani ne oluyor? Büyükşehir Belediyesi Kanunu'yla birlikte eski köylerde, su, inşaat, değişik vergiler, ciddi vergiler alınıyor ve insanlar zarar... "Yani biz şehir olduk filan ama perişan olduk." Burada bir düzenleme yapılıyor ama çok keyfî yapılıyor. Neye göre düzenlenecek değerli arkadaşlarım? Bakın, bir köy bu şekilde alınacak, kırsal mahalle ilan edilecek ve burada bazı vergilerden muaf olacak, bazı vergiler indirilecek; güzel. Diğer köy niye olmayacak? Hatta bir köy ikiye bölünecek, 10 bin metrekareden ikiye bölünecek, bir tarafı kırsal mahalle olacak, diğer tarafı olmayacak. Neye göre yapacaksınız bunu? Güvenmiyoruz ki, belki de o köyün size yakın olana, olmayana göre, etnik yapısına göre yapabilirsiniz, dinî yapısına göre yapabilirsiniz, bir sürü şeylere göre yapabilirsiniz. Yaptınız bütün bunları arkadaşlar, eşitlik ilkesini ortadan kaldırdınız siz, insanlara, yurttaşlara eşit olarak davranmıyorsunuz ki. Yani bugün bu ülkede vatandaşı çevirin "Size bir haksızlık yapıldığı zaman hakkınızın size iade edileceğine inanıyor musunuz?" diye sorun, 5 vatandaştan 4'ü "İnanmıyorum." der. Peki, siz burada bunu nasıl uygulayacaksınız?
Son olarak değerli arkadaşlarım -maddelerde konuşuruz umarım- bu OHAL kanun hükmünde kararnamesiyle görevinden uzaklaştırılanlara ek birtakım tedbirler uygulanıyor yani mallarına da el konuluyor, pasaport verilmiyor filan. Şimdi, Anayasa Mahkemesinin bu konuyla ilgili vermiş olduğu karara uymak için bunlara hak arama yolları açılıyor ama niye bakanlıklara, kendi kurumlarına başvuracaklar? Altı ay niye zaman kaybettiriliyor bunlara? O bakanlık, kendi bakanlığı, kendi kurumu onu atmadı ki kanun hükmünde kararnameyle atıldılar. Bunların mallarına el konuluyor. Niye öyle bir şey veriliyor? Değerli arkadaşlarım, burada gasbedilen hak temel insan hakkıdır, mülkiyet hakkıdır. Mülkiyetine, mallarına el konulmuş; mülkiyet hakkı. Seyahat etme hakkı... Zaten Anayasa Mahkemesi bu sebepten dolayı bozuyor. Şimdi, niye dolanıp duruyorsunuz yahu kaldırın bütün bunları. Zaten Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararla bana göre bunlar mahkemeye gidiyor, niye bu şekilde yapmıyorsunuz yahu? Niye hâlâ bir sürü şeyle arkasından dolanıyorsunuz? Açık, net bir şekilde bunları yapsanız da herkes rahat etse daha doğru olmaz mı? Bunlar yine Anayasa Mahkemesine gider, yine bunlar ortadan kalkar.
Tabii, doğru şeyler de var, bu yeni coronavirüs (Covid-19) salgınıyla ilgili oluşturulan bu şeyin bir sene uzatılması filan; bunlar da doğru yani her şeyi de yanlış yapmıyorsunuz, tek tük doğru şeyleriniz de var Sayın Çelebi.
Arz ederim efendim.