KOMİSYON KONUŞMASI

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, sayın milletvekilleri, sayın bürokratlar; Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklif'i için söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama geçmeden önce ben de çok değerli yol arkadaşımız, ağabeyimiz, Kazım ağabeyi rahmetle anıyorum. Sayın Başkanın yaklaşımından dolayı da hem arkadaşlarım adına hem partim adına hem şahsım adına çok teşekkür ediyorum.

2 arkadaşımız partinin farklı kurumlarında görev alacaklar. Göreve seçilen çok değerli Komisyon üyemiz Ahmet Akın arkadaşımıza Genel Başkan Yardımcılığında başarılar diliyorum; Meclis Başkan Vekilliğine seçilen çok değerli ilimin milletvekili Haydar Akar'a da başarılar diliyorum.

Sayın milletvekilleri, teknoloji üretim ve teknokentlerin sağlıklı bir şekilde çalışması ekonomik istikrara bağlı. Oysa, bırakın ekonomik istikrarı 2018'den bugüne iki yıldır ağır bir ekonomik krizle boğuşan ülkemiz pandeminin de etkisiyle 2020 içinde krizi daha yoğun bir şekilde hissetti. 2018 yılı seçim çalışmalarında hatırlayalım, hepimiz biliyoruz, başkanlık sistemi gelince "Ekonomi uçacak, kararlar tek elden alınacak, bütün sorunlar çözülecek" denildi. Geldiğimiz yer malum, ekonomi dökülüyor, vatandaş ayın sonunu getiremiyor. Halk çaresiz, ekonomik veriler çöküntüyü tüm açıklığıyla ortaya koyuyor. Sanayide her 100 tezgahtan 30'u üretim yapmıyor. Soruyorum size: Böyle bir ortamda teknoloji gelişebilir mi?

Ekonomik çöküntü Merkez Bankası rezervlerin, dolar, euro ve altın fiyatlarına yansımış durumda. Merkez Bankasını rezervleri 12 milyar dolara kadar geriledi. Swap anlaşmasıyla tablo pozitif gibi gösteriliyor. Ama aslında gerçekler çok acı Türkiye'nin net rezervi aslında ekside, net rezervi 38 milyar dolar. Devletin kasasında para yok, vatandaşta nasıl para olsun. Bu mu başarı? Ekonomi gerçekten uçuyor mu, merak ediyoruz.

Ekonomik kriz Türkiye'yi yatırım yapılabilir ülke olmaktan çıkardı. Türkiye'nin kredi notu kırılıyor, ocak ayından beri 14 milyar dolarlık yabancı yatırım çıkış yaptı ülkemizden. Damat bakan "Ben ilgilenmiyorum." diyerek sorumluluktan kaçsa da asıl kayıp ve yıkım Türk lirasında. Bu senenin başında dolar 6 liraydı, şimdi 8 liraya dayandı. "Maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz?" diyen zihniyet, devletin borçlarının yüzde 55'inin yabancı para cinsinden olduğu -merak ediyorum- bilmiyor mu? Otoyol ve köprü ücretleri dolara endeksli, dolardaki her artış borçlarımızı artırıyor. Fakirleşiyoruz, o kadar zor durumdayız ki hazine borcu borçla kapatılıyor. Her 100 liralık borç için 250 lira borçlanmaktayız.

Yine de açık büyüyor. Türkiye'nin kamu borcu 155 milyar dolar, özel sektör borcu ise 274 milyar dolar seviyesine dayandı. Toplam borcumuz 440 milyar dolar sınırında. Bu mu başarı? Girdi maliyetleri artıyor, sanayi zorda, üretim zorda, enerji fiyatları ortada. 2020 yılında elektiriğe yüzde 32 zam gelmiş, enflasyon yüzde 13'ten bahsediyoruz. Doğal gaza yüzde 34 zam gelmiş, TÜİK rakamları bunları söylüyor. Doğal gaza, elektiriğe zam yapılan bir ülkede yaşıyoruz her gün. E, üretimden bahsediyoruz. Girdi maliyetlerini bu kadar yüksek seyrettiği bir ekonomide ne sanayi ne de vatandaş ayakta kalabilir.

Covid salgınından ve ekonomik krizden en çok etkilenen kesim KOBİ'ler. Bu kesimin bankalara olan borcu 900 milyara ulaştı, sadece bu yıl 250 milyar liralık yeni borç alınmış, sadece bu yıl. Yalnızca KOBİ'ler de değil vatandaş da borçlu. Vatandaşın doğrudan yardım yapmak yerine IBAN numarası veren, bankalara ve krediye yönlendiren iktidar borçları patlattı. Vatandaşın bankalara olan tüketici kredisi ve kredi kartı borcu 800 milyar seviyesini aşmış durumda. Bu borcun dörtte 1'i bu yılın eseri. Dörtte 1'ini bu yıl borçlanmış vatandaş.

Covid-19 salgınının esnafı perişan ettiği bir ekonomide yaşıyoruz. Şu an kahvehaneler ve eğlence mekânları iş yapmıyor. Eğitim öğretim faaliyetleri çoğunlukla uzaktan yapıldığı için minibüs, otobüs, özel yurt, dershane, kreş ve kırtasiyelerde ciddi bir kriz yaşanıyor.

Ticaret hayatının zor durumda olduğunun bir diğer kanıtı protesto edilen senetler ve icra takipleri. Bu senenin ocak-ağustos aylarında değeri 8 milyar olan 423 bin senet protesto edildi. Covid nedeniyle üç ay icra takipleri durmuş olmasına rağmen, icra dairelerinde bekleyen dosya sayısı 1 milyon 600 bin artarak 23 milyona yükseldi. İşten çıkarma yasağına rağmen işsizlik oranı 12,8; genç işsizlik oranı ise yüzde 26, her 4 gençten 1'si işsiz. Hepimiz milletvekiliyiz, her gün telefonumuz susmuyor "Üniversiteyi çocuğum bitirdi, işsiz." diye "İntihar edeceğim." diyor "Çocuğum işsiz eve ekmek götüremiyorum." diye böyle baskılar geliyor bize.

Değerli milletvekilleri, böylesi bir ortamda geliyor teknoloji bölgeler yasası önümüze. Üstelik ortada tek bir yasa da yok. Bir torba yasayla karşı karşıyayız, aynı anda 8 kanun değişiyor. Örneğin, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu, 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ne alaka?

Değerli Komisyon üyeleri, bu mantık bir kenara bırakılmalı. Daha önce de defalarca dile getirdik, torba kanun mantığı yasamayı kilitliyor. Her yasayı aynı torbanın içine koyduğumuzda ortada güvenilir ve izlenilebilir bir hukuk kalmıyor. Sanayinin geleceği bilgi teknolojilerinde; daha fazla bilgi, daha fazla teknoloji, daha fazla AR-GE, katma değerli ürünler üretip Türkiye'yi kurtarmanın koşulu bu. Ancak Türkiye sanayisi AKP'nin elinde verimsizleşip dünyadan koptu, teknokentlerimiz de bu çöküşten nasibini aldı.

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz üzere, ilk teknopark 1985 yılında İstanbul'da kuruldu. 2001 yılında değiştirilmesi teklif edilen Teknoloji Bölgeleri Kanunu yasalaştı, bugün itibarıyla 71'i aktif çalışan 85 teknokentimiz mevcut, 14 teknokent ise kâğıt üstünde var sadece. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının güncel verilerine baktığımızda teknokentlerdeki verimsizlik açıkça ortaya çıkıyor. Mesela, teknoloji bölgelerimiz yabancı yatırım çekemiyor. Teknoloji bölgelerinde faaliyet gösteren 5.920 firmanın sadece 317 tanesi yabancı ortaklı. Oysa bu bölgelerdeki faaliyetlerin neredeyse yarısı bilgisayar programlama üzerine. Ne yazık ki aradan geçen yirmi yılda dünyanın büyük yazılım ve donanım şirketlerini Türkiye'ye yatırım yapmaya ikna edememişiz. İktidarın kendine sorması lazım "Nerede yanlış yapıyoruz?" diye. Teknoloji geliştirme bölgeleri gibi imkân veren dünyanın teknoloji devleri neden faaliyetlerinin en azından bir kısmını Türkiye'ye aktarmıyor? Teknoloji Hindistan'da, Tayvan'da üretiliyor da neden Türkiye'de üretilmiyor? Kanun çıkararak teknolojik atılım yapamayız.

Sayın milletvekilleri, teknoloji, uzmanlık, vizyon ve kaynak işi. Rakamlar acı gerçeği ortaya koyuyor. 2018 yılında 152 üniversite bütçelerinin ortalama yüzde 4'ünü AR-GE faaliyetleri kapsamında harcamıştır. Bütçenin yüzde 15'i ve üzerini AR-GE faaliyetlerine harcayan üniversite sayısı sadece 8'dir. Üniversiteler teknolojiye kaynak ayırmıyor. Dünyadaki yerimiz de çok kötü. Türkiye'de AR-GE faaliyetleri için ayrılan pay diğer ülkelere oranla düşük. Yaklaşık 40 milyar lira harcanıyor araştırma ve geliştirme için bütçemizden. Bu para ülkenin toplam zenginliğinin sadece yüzde 1'i ediyor. Oysa OECD ülkelerinin ortalaması yüzde 2,4 yani 2 katı, Güney Kore'nin yüzde 4,5, Japonya'nın ise yüzde 3,3 gibi oranlarda teknolojiye kaynak ayırdığı bir dünyada istediğiniz kadar kanun çıkarın, teknoloji bölgelerinin sayısını artırın, her mahalleye üniversite, her sokak başına teknopark kurun durum değişmez. AR-GE ve üniversitelere daha fazla kaynak aktarmadığımız ve sanayi için gerekli yatırım imkânlarını sağlamadığınız müddetçe yerimizde saymaya devam edeceğiz. Üniversite-sanayi iş birliği önemlidir. Üniversitede üretilen bilginin katma değeri yüksek ürünlere dönüşmesi bu ülkenin kurtuluşunun anahtarıdır.

Kanun teklifinin maddeleri hakkında çok değerli milletvekilleri, görüşlerimizi ayrıca tek tek belirleyeceğiz.

Atanmış Sanayi ve Teknoloji Bakanına verilen bilim alanı belirleme yetkisi çok fazla. Cumhurbaşkanına tanınan koşulsuz ve sınırsız iptal yetkisi... Cumhurbaşkanı bir firmaya kızıp bilişim alanını kapatabilir. Bu yetki çok yanlış. Yine, indirim ve teşviklerde Cumhurbaşkanına tanınan aşırı takdir yetkisini sıfıra kadar indirin, 4 katı kadar artırma yetkisi yanlıştır çok değerli milletvekilleri.

Bu düşüncelerle Komisyon üyelerimizi ve Komisyona katkı sunan tüm milletvekili arkadaşlarımı, çalışma arkadaşlarımı, saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.