| Komisyon Adı | : | SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3112) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 06 .10.2020 |
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle Dördüncü Yasama Yılının hepimiz için hayırlı olmasını diliyorum. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Teknoparklar, teknolojiyi geliştirme bölgeleri İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika'da kurulmaya başlanıyor; işte en bilineni Silikon Vadisi. 1960'lı 1970'li yıllarda Avrupa'da artmaya başlıyor sayıları ve nihayetinde de ülkemizde 2000'li yıllardan sonra, 2001 yılındaki 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu'yla hukuki bir altyapıya sahip oluyor ve bugün itibarıyla 85 tane teknoloji geliştirme bölgesi ilan edilmiş ve bunlardan 71 tanesi şu anda faal. 5.500 tane firma var burada faaliyet gösteren. Bunların yüzde 45'i yazılım, bilişim alanında faaliyet gösteriyor, yüzde 7'si mühendislik ve geri kalanları da... 46 bin AR-GE çalışanı var ve toplamda 60 bin kişi istihdam edilmekte.
Bu kanun teklifinin 1'inci maddesine baktığımız zaman, teknoparkların, teknoloji geliştirme bölgelerinin amacı ne diye baktığımız zaman, üniversiteler ile üretim sektörünün iş birliğini sağlamak, ülke sanayisinin uluslararası rekabetini artırmak, ihracata yönelik teknolojik bilgi üretmek, ileri teknolojili ürünler üretmek yani amacımız bu. Burada anahtar kelimeler var "üniversite" bana göre anahtar kelime, "uluslararası rekabet" anahtar kelime, "ihracat" anahtar kelime, "teknolojik bilgi, AR-GE, yüksek teknoloji" bunların hepsi birer anahtar kelime. Acaba sayısı günden güne artan, 85'lere varan, 5.500 firmanın faaliyet göstermiş olduğu, son yirmi yılda 85 milyar liraya yakın ciro yapan ve yirmi yılda 4,4 milyar dolarlık ihracat yapan teknoparklarımız amacına hizmet ediyor mu bunun üzerinde durmak lazım. Anahtar kelimelerden bir tanesi ihracattı. Ben ihracat rakamlarımıza ve ihracattaki yüksek teknoloji gerektiren ürünlere baktım. İhracatımızın neredeyse yüzde 90'ı imalat sanayisini oluşturmakta ve 2019 yılında ocak-ağustos arasında bunun sadece yüzde 3,3'üymüş yüksek teknoloji gerektiren ihracatımız. 2020 yılında bu oran yüzde 3,4'e çıkmış yani hemen hemen aynı. Hedef neydi? Her bütçe konuşmasında bakanlarımız söylüyor "Hedefimiz yüzde 5." Ancak biz her sene ne yazık ki yerinde saymaktayız.
Bir diğer anahtar kelime "AR-GE" AR-GE'ye ayrılan pay, işte gayrisafi yurt içi hasıladaki payımız yüzde 1 civarında. Bu değişmiyor, neredeyse hep aynı standartta. Oysa bir İsrail ki İsrail teknoparklar konusunda oldukça ileridir, onun oranı yüzde 4,9; yaklaşık yüzde 5'e yakın. Güney Kore'de bu oran yüzde 4,5; OECD ortalaması yüzde 2,37, bizde ise yüzde 1. Ve bizim buradaki hedefimiz de yanlış hatırlamıyorsam yüzde 2. Baktığımız zaman gene bu hedefin uzağında kalmaktayız. Avrupa Yenilik Skor Tablosuna bakıyoruz orta yenilikçi ülke düzeyindeyiz ne yazık ki. Rekabet kavramından bahsetmiştik, rekabet gücümüze baktığımız zaman 2012 yılında endekste 144 ülke arasında 43'üncü sıradaymışız. 2018 yılına geldiği zaman 140 ülke arasında 61'inci sıraya düşmüşüz. Endeksler bazında baktığımız zaman da ne yazık ki -rekabette makroekonomik istikrar da çok önemlidir- 140 ülke arasında 116'ncı sıradayız ve puanımız 100 üzerinden 67. İş gücü piyasasında, emek piyasasında 140 ülke arasında 111'inci sıradayız ve puanımız 51. En düşük puanımız ise yenilik kabiliyetimiz, 140 ülke arasında 47'nci sıradayız ve puanımız da 44, yani dünya ile rekabet etmekte zorlanıyoruz. Patent tescilleri ve başvuru sayıları, bunlar da önemli çünkü yapılan araştırmalarda bir ülkenin patent sayısında eğer yüzde 11'lik bir artış varsa ülke büyümesi yüzde 1 artıyormuş. Bizim için çok önemli bir rakam bu. Buna baktığımız zaman bizim 2018 yılı itibarıyla teknoloji gelişim bölgelerindeki firmalarımızın bugüne kadar yaklaşık bin tane patent başvurusu yaptığını görüyoruz. Oysa hepimizin bildiği işte Samsung, LG, Siemens, Huawei gibi teknoloji firmalarının bir yılda yapmış olduğu patent sayısı 2.500. Yani bu konuda da ciddi bir şekilde geride kalmışız ne yazık ki.
Şimdi, sonuç olarak baktığımız zaman dünyada 1000 tane teknopark var yaklaşık kabaca ve bunun 85 tanesi bizim ülkemizde yani bu dünyayla baktığımız zaman önemli bir rakam yani bin tane teknoparkın 85 tanesinin bizde olması yüzde 8,5 gibi bir rakam. Teknokentlerimiz var, teknoparklarımız var, teşvikler de yapıyoruz yani bununla ilgili bir kanunumuz var, ciddi teşvikler var. Eğer yasalaşırsa bu teklif gene birtakım teşviklerde bulunacağız. Vergi indirimleri var. Esasında önemli teşvikler yapılıyor. Ancak ülkemiz ne yazık ki biraz evvel saydığım rakamları göz önüne koyduğumuz zaman, bulundurduğumuz zaman teknoloji konusunda, teknoloji ilerleme konusunda yerinde sayıyor, hatta ne yazık ki bazı kriterlerde geri bile gidiyor. Peki sorun ne? Yani burada bir problem var. Yani biz bu teşvikleri artırmakla işte yeni teknoparklar açmakla biz bu sorunu aşamıyoruz gibi geliyor. Öncelikle bilgi üretmeliyiz, yani teknoloji için bilgi üretmeliyiz ve bilgiyi de uygulamaya geçirmeliyiz. Yani teknoloji için gerekli olan şey bizim bilgi üretmemiz yani kısaca teknoloji eşittir bilgi. Peki, bilgiyi nerede üreteceğiz? Bilgiyi üretecek yerler -teknoparkın özünde de var bu- üniversiteler. Yani bizim kanunumuz da bunu istiyor "Mutlaka, mutlaka bir üniversiteyle iş birliği yapılması lazım." diyor. Teknolojinin üretileceği yerler üniversiteler, bilginin üretileceği yerler üniversiteler. Peki üniversiteler ne âlemde, üniversitelerimizin durumu ne? Bence biraz daha bunlar üzerinde bizim Meclis olarak kafa yormamız gerekmiyor mu? Ben bunu düşünüyorum. Yani mesela üniversitelerimiz bilgiyi üretebiliyor mu? Üniversiteler özgür mü? Üniversiteler özerk mi? Üniversite yönetimleri ehil insanların elinde mi? Üniversitede gençlerimize gerçekten bilimsel eğitim verebiliyor muyuz? Gençlerimiz özgür mü? Gençlerimiz mutlu mu? Bu ülkede düşünce özgür mü? Bence bu sorulara cevap vermemiz lazım, bunun üzerinde kafa yormamız lazım. Ve ben şunu görüyorum: Yani üzülerek söylüyorum, bu şartlar altında bu üniversite yapısıyla, bu eğitim yapısıyla bizim bilgi üretmemiz, bunu yorumlamamız ve uygulamamız ne yazık ki imkânsız gibi görüyorum. Ayrıyeten de daha sonra maddeler hakkındaki görüşlerimizi bildireceğiz.
Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.