KOMİSYON KONUŞMASI

AYDIN ÖZER (Antalya) - Sayın Başkanım, Komisyonumuzun kıymetli üyeleri, diğer milletvekili arkadaşlarımız, bürokratlarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Uzunca bir zaman oldu, zannediyorum bayağı özleştik Başkanım. Ara ara sizi Genel Kurulda gördüğüm zaman da söylüyorum. "Başkanım ne zaman toplanıyoruz." diyorum. "En kısa zamanda." en kısa zaman iki yıl sonra.

Şimdi, yine bir torba yasa önümüzde; yine süslenmiş, ilk bakışta gerekçesini okuduğumuz zaman çok keyif alacağımız bir yasa teklifi gelmiş durumda önümüze ama altına baktığımız zaman 3 tane muhatap konuştu. 1 tane TÜSİAD yetkilisi konuştu, 1 tane Türkiye Sanayici ve İş Adamları Derneğinden bir temsilci arkadaş konuştu, bir de Belediyeler Birliğinden temsilci konuştu. Buradan da anlaşılıyor ki Belediyeler Birliğindeki Genel Sekreter arkadaş, yapması gerekeni, olması gerekeni söylüyor ama TÜSİAD ve sanayici ve iş adamları, sanayi odası temsilcisinin bu konuya karşı olduğunu hissettim ben konuşmalarında. Ben, bu işi hazırlayan milletvekilimizi kutluyorum, samimiyetle hazırlamıştır, içinde samimiyet vardır. Doğa dediğimiz zaman, çevre dediğimiz zaman benim ne kadar duyarlı olduğumu Sayın Komisyon Başkanı da bilir, Sayın Bakan Yardımcımız da bilir, hep uzlaşarak geçirdik. Geçen bu torba yasada; o poşet yasasında poşetleri engelleme konusunda, seraların ruhsat meselesi konusunda, suni göller ve akarsulara yapılması gereken enerji yatırımlarının çıkarılması konusunda hep uzlaştık.

Şimdi, bir ortak aklı tekrar yakalamamız gereken bir dönemi yaşıyoruz. Çevrecilere danışılmadan, asıl muhatapları bu depozito sisteminin kurulmasındaki asıl depozitoyu ortaya süren sanayicilere danışılmadan, iş adamlarına danışılmadan böyle bir ortak nokta yakalanmadan biz bunu Genel Kurula getirirsek ki getirebilirsiniz, bunu Genel Kurulda yasalaştırabilirsiniz ki buna gücünüz var, yasalaştırabilirsiniz ama sonuçları itibarıyla ileride doğabilecek sorunları hiç tartışmadan geçirmiş oluruz ki daha önce yaptığımız uzlaşı sistemini de burada bitirmiş oluruz yani uzlaşarak... Çevre hepimizin çevresi, doğa hepimizin doğası. Bir kızıldereli atasözünün söylediği gibi "Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, biz çocuklarımızdan ödünç aldık." Biz geleceğe miras bırakmak zorundayız. İki yıldır bu ülkede biz toplanmadığımız dönemde çok büyük çevre felaketleri yaşandı, olur olmaz yerlere ÇED ruhsatları verildi, Antalya Valiliği İbradı ilçemizin göbeğinde, sedir ormanlarının göbeğine bir mermer ocağı ruhsatı verdi, "ÇED gerekli değildir." raporu verdi. Hem de İbradı ve köylerinin, mahallelerinin ortasındaki içme suyuna 500 metre mesafedeki bir yere. ÇED Genel Müdürlüğüne gittik, Çevre Bakanlığında dedik ki: "Niye böyle bir yetkiyi kullanıyorsunuz, Vali Bey böyle bir şey dedi diye neden böyle yapıyorsunuz?" aynen söylenen şu: "Canım, valiliğin böyle bir yetkisi var, bu yetkinin üzerine biz bir şey söyleyemiyoruz." dedi.

Şimdi, geldik bu ajans meselesine; sayın milletvekilim Avrupa'da birçok örnek gösterdi, Almanya'da yüzde 97'lerden, diğer Avrupa ülkelerinde yüzde 95'lerden bahsetti ama oradaki kuruluş mantığı ve işleyiş mantığını eğer biz burada oturtuyorsak doğru bir iş yapıyoruz. Eğer, bilim adamları bu işte olacaksa, çevreciler bu işin içinde olacaksa yani asıl muhatapları bu işin içinde olacaksa zaten çevreciler de burada olurdu bugün, derlerdi ki: "Bu yasaya muhalefet etmeyin, bu yasa temiz bir yasadır, doğaya uygun bir yasadır, yapılması gerekiyordur." Bunu en güzel söyleyecek çevrecilerdir. Eğer, bugün burada çevreciler yoksa, çevre örgütleri, dernekleri bu işe müdahil değilse, sanayici ve iş adamları, asıl üretimi yapanlar "Bu konuda tereddütümüz var." diyorsa bu iş sakat başlamış demektir. Benim size bir milletvekiliniz olarak, tarımın içinden gelmiş bir milletvekiliniz olarak, hem Tarım Komisyonunu hem de Çevre Komisyonunu izleyen bir kardeşiniz olarak söyleyebileceğim: Buradaki yaptığımız en büyük, en ufak bir hata çiftçiyi de bitiriyor, tarımı da bitiriyor, gıdayı da bitiriyor, buna izin vermemek lazım. Benim naçizane tavsiyem şudur: Bu konuyu burada, bu şekilde bu şekilde oldubittiye getirmek yerine, bir alt komisyonda, bir uzlaşma komisyonunda bu işin görüşülüp biraz daha, Sayın Bakanın söylediği gibi, sayın arkadaşlarımızın söylediği gibi, Sayın Çepni'nin söylediği gibi... "Millî Eğitim Bakanlığında bir hata yaparsınız." dendi -zannediyorum Sayın Çepni dedi- bunu bir iktidar gelir, düzeltebilir, bütçede bir hata yaparsınız, biraz para kaybedersiniz, başka bir şekilde düzeltilebilir ama ekolojik dengeyi bozarsanız geriye getiremezsiniz, yüzlerce yılda, binlerce yılda olmuş bir dengeyi yerine getiremezsiniz. Bugün bu ülke bitiyor arkadaşlar, canlı hayvan popülasyonu bitiyor. Barış Bey söyledi; Karadeniz'de balık nesli bitiyor. Doğa kendini bitiriyor. Artık, bu ülkeyi belli güçlerin, belli grupların, belli sermaye gruplarının esiri olmaktan çıkaralım, bundan sonra ne Kaz Dağları'nı yaşayalım ne buna benzer başka yerleri yaşayalım ne de Salda Gölü'nü yaşayalım.

Size bir örnek vererek bu konuya kapatacağım Sayın Başkanım. Turizm Bakanımızın bir oteli var Kemer'de. Bir gazeteci arkadaş "Salda Gölü'nden kum getirildi ve Maldivler'e benzer bir sistem yaratıldı." diye görüntü çekiyor. Otel yönetimi dava açıyor bu gazeteci hakkında ve otel yönetimine Bakanlıktan bir açıklama geliyor, daha doğrusu şirketten bir açıklama geliyor, diyorlar ki "O gelen beyaz kumlar Salda Gölü'nden gelen kum değildir, Niğde'den gelen mermer tozudur." özrü kabahatinden büyük. Biz bunu soruyoruz, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bunu denetlesin diyoruz, denetim yapılıyor, diyorlar ki denetimden sonra bize gelen yazıda "Biz öyle bir şey görmedik." Ya, ortada şirketin açıklaması var "Niğde'de bir firmadan alınmış mermer tozu" diye. Şimdi, arkadaşlar, birbirimizi kandırmaktan bir vazgeçelim. Eğer o otel Bakanın oteliyse nasıl Bodrum'da, Marmaris'te buna tevessül eden şirketlere ceza yazıldıysa ona da ceza yazılmalı. Eğer sırf Bakanın oteli diye Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu konudan imtina ediyorsa, görmezden geliyorsa o da hepimizin ayıbı. Uzlaşarak gidelim, çevre hepimizin çevresi. Kimseye muhtaç değiliz, çevreyi tekrar kazanma şansımız var.

Ben maden mühendisiyim, madenciliği iyi bilirim, yıllarımı bu işe verdim. İlk kahvaltıya gittiğimizde Sayın Başkanım, Sayın Bakana bir şey söylemiştim: Türkiye'nin her yeri terk edilmiş maden ocaklarıyla dolu. Benim bildiğim şudur: Bir maden ocağı terk edilirken aynı bitki örtüsünü yapmak zorundadır işletmeci, o şekilde bırakmalıdır ama delik deşik, köstebek yuvası gibi Türkiye dedim. Sayın Bakan o gün dedi ki "Geriye dönük on yıl ruhsatları bir inceleyelim bakalım, ne var böyle, sayın vekile de bilgi verelim." İki yıl geçti, daha bana bilgi gelmedi. Bu konuda bir araştırma yapıldı mı, yapılmadı mı, bilmiyorum. Affedersiniz, Türkiye delik deşik arkadaşlar. Yukarıda uçakta gidiyorsunuz, aşağıya bir bakın, Allah aşkına, pencereden, bir bakın bakalım, Türkiye'de sağlam bir yer kalmış mı ya? Tamam, ben madenciliğe karşı değilim, arkadaşlarım da söylüyor, üretelim ama doğayı katlederek değil, ekolojiyi bozarak değil, sistemi paçavra ederek değil. Onun için ben bir daha tekrar ediyorum; bu yasa teklifi bu şekilde geçmesin, gelin, hep beraber bir alt komisyonda bu konu tartışılsın, uzlaşılsın. Ben geri kalan kısmına girmiyorum zaten, Anayasa kısmını hukukçular biliyor onu, ben hukukçu değilim, Mahmut ağabey biraz sonra açıklar onu. Diğer torba yasanın içinde bazı konular varmış, şunlar varmış, bunlar varmış, otoparklar falan filan varmış, hadi onlar da sakattır, onlara da bir şey söylemiyorum ama yapmayın, şu işleri düsturlu yapalım.

Emeklerinize sağlık Sayın Vekilim.

SELMAN ÖZBOYACI (Konya) - Teşekkür ederim.

AYDIN ÖZER (Antalya) - Sana gelirken birileri inşallah fazladan bir şey yüklememiştir sana da.

SELMAN ÖZBOYACI (Konya) - Hepsini anlatacağım inşallah, sabırla bekliyorum.

AYDIN ÖZER (Antalya) - Çok teşekkür ediyorum, sağlıklar diliyorum. İnşallah bu yasa taslağı da uzlaşarak geçer diye düşüyorum.

Teşekkür ederim.