KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan Yardımcısı, Bakanlıklarımızın kıymetli bürokratları; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önümüzde bir yeni torba daha var ama bu torbada da yine insan sağlığını, doğayı, canlı hayatını yok edecek, bitirecek düzenlemelere gidilmekte olması, tabii, bizi fevkalade üzüyor. Az önce Sayın Başkanın daha önceki milletvekilleri için yaptığı izahat eğer bu önerge verilecek olur ve değiştirilirse tabii ki -belki de bizim en önemli muhalefet gerekçelerinden birinde- memnuniyet vericidir eğer yapılırsa. Çünkü şu ana kadarki tüm tutanaklara baktığımda ve sivil toplum örgütlerinin bu alandaki...

BAŞKAN MUSTAFA ELİTAŞ - İmzalarsanız size de gönderirim ama sizin imza yetkiniz yok.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Komisyon üyelerinin var, evet. Ama oradaki muhalefet şerhimi size memnuniyet verici olacaktır diye söylüyorum.

BAŞKAN MUSTAFA ELİTAŞ - Sayın Tanal'la birkaç madde üzerinde anlaştık zaten. Alt komisyonda görüştüğümüz şeyleri burada hayata geçiriyoruz. Alt komisyonda aslında çok güzel çalıştık ama işe yaramamış gibi görünüyor, üzülüyorum.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Olması gereken budur, keşke tamamında olsa, keşke tüm eleştirilerde bu uzlaşmayı arayabilsek.

Değerli milletvekilleri -daha önce milletvekillerimiz, Komisyon üyelerimiz de söyledi, diğer partilerden milletvekillerimiz de söyledi- bu torbanın geneline baktığınızda, bir ana konuda son olarak ağustos, eylül aylarında 68 ilde 766 maden sahasında ihaleler açıldı ve bu ihaleleri alan firmaların ruhsat, borç işlerinin bir şekilde kolaylaştırılmak istendiğini görmekteyiz. Bu illerden -tabii, çoğumuzun seçim bölgeleri bu illere denk düşüyor- biri de bizim Eskişehir'imiz. Tabii ki bu ülkenin yerli kaynaklarını kullanalım, millî kaynaklarını kullanalım ama bunu yaparken insan sağlığına, çevreye ve bizlerin sürdürülebilir bir yaşam sürmesine katkı sağlayacak tarımsal faaliyetlere zarar vermemesi gerekir. Ama ben Eskişehir'den örnek vererek size anlatmak isterim. Eskeşehir'imizde yıllar önce Alpu Ovamıza -ki sizin iktidarınızda verimli ova, büyük ova ilan edildi- "İlle de biz termik santral yapacağız." inadı oldu, 7-8 kez ihale açıldı vesaire; bütün Eskişehir karşı çıktı her türlü, her görüşten yurttaşıyla. Tam bu bitti derken yeniden sondajlar başladı. Buna da karşı çıktık, itiraz ettik. Şimdi, görüyoruz ki Eskişehir'de 149 noktada büyük bir araziye, yine maden ruhsatları, işte, ihaleler açılmakta. Bunların 39 tanesinde ihale açıldı. Şimdi, baktığınızda bunların arasında yine Alpu'yu görüyoruz. Bizim büyük ova dediğimiz, verimli ova dediğimiz, sadece Eskişehir'in değil Anadolu'nun gıda deposu dediğimiz Alpu'ya yeni madenler açılsın isteniyor, verimli bölgelerine. Yine benzer şekilde Mihalıççık'ın Sazak, Saray, Narlı. Mesela Sarıcakaya'nın Dağküplü, Mayıslar. Sarıcakaya'ya gideniniz var mı bilmiyorum? Sarıcakaya, Orta Anadolu'nun, İç Anadolu'nun Akdeniz'idir, Antalya'sıdır. Şimdi, oraya siz gidip altın madeni, oraya siz gidip gümüş madeni açmaya kalkarsanız Sarıcakaya'yı bitirirsiniz. Yani, oradaki o -Akdeniz dediğimiz, Antalya dediğimiz- yerin tüm üretimi bitirirsiniz. Sivrihisar'ın, Demirci, Mülk; Alpu'nun Işıkören, Aktepe; Tepebaşı'nın Atalan gibi bölgelerine maden sahaları için ihaleler açıldı, ruhsatlar verilmekte vesaire.

Şimdi, ben, konuşmamın başında da söyledim, madencilik eğer çevreye, insan sağlığına, tarıma zarar vermiyorsa yararlıdır. Ama bakıyoruz işte, bu alanlar neresidir diye, önümde Eskişehir Büyükşehir Belediyemizin bu alanların hepsine tek tek baktığı ve incelediği bir yazı var mahkemeye başvururken esas aldıkları. Bütün saydığım alanlarda toprak yapısının, bitki örtüsünün zarar göreceği yazıyor. Mesela bunların önemli bölümünün -arazilere baktıklarında- şu anda üzerinde fidanlık, köy kahvesi, mezarlık bulunduğu yazıyor. Yani size resmî yapılmış olan araştırmanın, analizin sonucunu söylüyorum: "Orman alanlarına, sulama alanlarına ve su toplama havzalarına isabet eden alanlar bulunuyor." diyor. Benzer şekilde verimli toprakların zarar göreceği, bölgenin hem insan hem hayvan hem de tarımsal anlamda gelecekte sürdürülebilirliğine büyük zarar vereceği söyleniyor. Buna rağmen bu ihaleler yapılıyor. Bu ihalelerde, hiç çekinmeden, çevreye bu kadar zarar vereceği, tarım topraklarını kullanılmaz hâle getireceği, tarım ve hayvancılığı yapılamaz hâle getireceği her açıdan -yani sadece tarımın bitmesi anlamında, hayvancılığın bitmesi anlamında değil- bölgenin genel anlamında büyük gelir, büyük toprak, her türlü tarımsal üretim bağlamında büyük kayıplara uğrayacağı biline biline bunlarda ısrar edilmesi maalesef bizleri kaygılandırıyor. Tahmin ediyorum Türkiye'nin her yerinde gerek sivil toplum örgütleri gerek meslek odaları gerek belediyeler, yerel yönetimler bunlara itiraz etmekteler. Umarım bu itirazlarda toprağın, insanın, çevrenin, tüm canlıların yararına kararlar çıkar. Biz bu konuda mücadelemizi tabii ki, devam ettireceğiz, devam ettirmek zorundayız da.

Yine, mesela bu ruhsatlar arasında, işte ihaleler arasında çok sayıda altın madeni arama izni bulunmakta. Bakıyoruz şimdi, devletin -TMSF'de şu anda- kendi şirketi durumundaki Koza Altın, bizim Eskişehir'in Sivrihisar ilçesinin Kaymaz Mahallesi'nde mahallenin çıkışına koca, devasa bir siyanürlü atık barajı inşa etmekte, yani mahallenin çıkışına baktığınızda o barajı görüyorsunuz. Üstü açık, ne kuş bırakacak... Zaten ilk atık göleti dolduğu için ikincisi inşa edilecek ama ilki biraz daha uzaktaydı, şimdiki tamamen yerleşim alanının dibinde ve bunu, tamam, burada özel şirketlere kızıyoruz mızıyoruz ama devletin kendi elindeki, TMSF'nin elindeki şirket yapıyor. Doğayı, insan sağlığını, çevre sağlığını tamamen bir kenara bırakarak yapılması... E tabii bundan sonra devlet böyle yaptıktan sonra verdiği izinlerle, ruhsatlarla çalışan diğer firmalar da doğal olarak bunun daha da vahimini yapmakta.

Değerli arkadaşlarım, ekonominin ana üretim sektörlerinden olan tarım ve hayvancılığın en temel sermayesi olan toprağın sürdürülebilir kullanımı özel önem taşımakta hepimiz için. O yüzden verimli toprakların, sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde maden arama faaliyetlerinde kullanılmaması gerekir. Ama bu kanunun maddelerinin ruhuna baktığınızda, tam tersine, daha fazla ruhsat, daha fazla onların yaşaması için orada da yapmazsa bu imtiyazı da sağlayalım, bunu da getirelim gibi kolaylaştırıcı işlemler görülmekte.

Değerli arkadaşlarım, benim kanunun geneline ilişkin ikinci vurgulamak istediğim konu da, teklifin 7'nci maddesinde Doğal Gaz Piyasası Kanunu'na ilave edilen fıkralarla özellikle imar geçmemiş yerleşim birimleri ile büyükşehirlere yeni bağlanan köy statüsündeki -çoğu eskiden köy statüsündeki- yerleşim birimlerine doğal gaz bağlanması durumunda bu altyapı maliyetlerinin belediyelerce karşılanması hususu. Şimdi, şuna dikkat çekmek istiyorum ben bu maddeden yola çıkarak: İlginç bir şekilde her gelen torbada bir ya da iki tane yerel yönetimleri, belediyeleri ilgilendiren madde görüyoruz. Ama bu maddelerin bir ortak özelliği var, farklı farklı konularda olsa da, o da şu: Ya belediyelerin -büyükşehir belediyelerin özellikle- yetkilerini azaltmaktasınız ya da onların gelirlerine el koymaktasınız. Şimdi, tüm bu maddelerin özellikle bu dönemde, özellikle de bunu belirtmek zorundayım ki Türkiye'nin büyükşehirlerinin önemli bir bölümünün Millet İttifakı tarafından kazanılmasından sonra -yani on sekiz yıllık iktidar döneminde değil de- bu dönem art arda her kanun, her torbanın içine bir tane konularak getiriliyor olması dikkat çekmekte. Belediyelerin gelirlerini arttıracak bir kalem bulamazken olabildiğince belediyelerin -yani kamu yararına onlara verilen ve pandemi döneminde daha da azalmış olan- gelirlerini kısacak ya da onların başka alanlara yatırımını engelleyecek adımlar atılmakta.

Bu düzenlemede de özelleştirme aşamasında korunup kollanan doğal gaz dağıtım şirketleri yine korunmakta, onların yapması gereken altyapıların maliyeti belediyelere -aslına bakarsanız da belediyenin bütçesi her birimizin bütçesi demek- halkın omzuna yüklenmektedir. Büyükşehir belediyelerine bağlanan birçok yerleşim biriminde yaşayan yurttaşlarımızın doğal gaz kullanımı gibi medeni ihtiyaçlarının karşılanması ancak ilgili belediyenin altyapı maliyetlerini karşılaması durumunda mümkün hâle getirilmekte. Eğer belediyeler bütçe bulamazsa yurttaşlar doğal gaz gibi çağın gerektirdiği kolaylıklardan yaralanamayacak anlamı çıkmaktadır. Kamunun, halkın parasını -doğal gaz dağıtım şirketleri lehine- gereksiz bir şekilde zarara uğratmış olacağız biz, bu madde bu şekilde çıkarsa.

Dediğim gibi, belediyelerin üzerine bu kadar yüklenmenin doğru olmadığını, mesela, şu anda Genel Kurulda görüşülmekte olan Tarım Kanunu'nda da yine bir başka madde var. Orada da bu hobi bahçelerinde -ki bunlar da kontrolden çıkmış durumda şehirlerimizde, ben de biliyorum, hepinizin şehirlerinde- biz görüyoruz yine hobi bahçelerinde, işte, yıkım kararı alındığında ya da Bakanlığın bunu belediyelerin yapması, belediye yapamazsa işte, ilgili bakanlık yapacak, parasını belediyeden tahsil edecek gibi... Bundan önce gelen birçok kanunda da bir madde, iki madde konuluyor, ama gözlemlediğimiz, bunların genel özelliği, maalesef özellikle büyükşehir belediyelerinin kaynaklarını kısıtlayan, yetkilerini azaltan öneriler olması. Bunun doğru olmadığını yani işte, bugün belediyeler bir başka partide diye bu şekilde yetkilerini azaltan, kaynaklarını azaltan maddeler getirmenin doğru bir siyaset anlayışı, devlet adamlığına yakışan bir tutum olmadığını dikkatinize getirmek istiyorum. Bir kere daha madenciliğin mutlak surette insan sağlığını, çevre sağlığını ve sürdürülebilir yaşamı mümkün kıldığı sürece ülkeye faydalı olacağı düşüncemi sizinle paylaşıyorum.

Çok teşekkür ediyorum.