| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve Aydın Milletvekili Bekir Kuvvet Erim ile 46 milletvekilinin İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/3147) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 22 .10.2020 |
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, Değerli Bakan Yardımcıları, bürokratlar, sayın vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, aslında, bir şeyi anımsatmakta yarar var. Sabah oturum açılınca usul üzerinde "İşte, etki analiz raporları yok." Fakat bugün ne bürokratların ne de sivil toplum örgütlerinin hiç tanıtımı yapılmadı. Ya, aslında şimdi, işçilerle ilgili, işverenlerle ilgili, vergiyle ilgili birçok konu konuşulacak; kim var, kim yok... Mesela, özellikle, işçilerle ilgili bir yığın rapor var bizde, DİSK'ten, TÜRMOB'tan, başka kurumlardan buradalar mı, değiller mi bilemiyorum. Bu usul eskiden vardı, bir anımsatayım dedim. Devam edeyim mi, yoksa...
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Biraz sonra arkadaşlar kendilerini tanıtırlar.
Buyurun.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Ya, bütün arkadaşlar dile getirdi, bu torba yasa geleneği devam ediyor. Her seferinde aslında işte, Yeni Ekonomi Programı denilirken, tanıtıldığında da -böyle bu yeniye doyamadık ama- her torbayla beraber yeni bir kavram üstüne eklenmekte ve bu eklenmeyle beraber bu son olacak, bir daha gelmeyecek. Ama artık herhâlde normal bir şekilde kanunun gelmesi son oldu. Arkadaşlarımızın tekrar dile getirdiği, Genel Kurulda istediğiniz zaman geri çekilen, istenildiği zaman getirilen, Plan Bütçeye, tekrar aynı şekilde parmakları kaldırıp gittiğinde... Yani bizlerin görüşü bir nevi hiç dikkate alınmadan; cümlesi, virgülü, noktasına kadar aynı şekilde uygulamalar gerçekten bu Meclisin saygınlığına yakışmamakta ve bizi izleyenler açısından da olmamakta.
Şimdi, pandemi... Evet, dünyada da var, sadece Türkiye'de değil. Dünyadaki pandemiye baktığımızda birçok ülke, aslında, yurttaşı nasıl koruyabilirim, bir açıdan, sağlık açısından nasıl koruyabilirim; diğeri de mağdur etmemek açısından ne yapabilirim, diye düşünüyordu. Fakat bizim ülkemize baktığımızda, en başta güzel bir tanıtım yapılıp sağlık alanında -bir başarı öyküsü çıktığı gibi- ama vatandaşın kendisi de aslında korunamadığını, test yapamadığını, kimi zaman hastanede yer bulamadığını dile getirdi ve sonra biz öğrendik ki -nasıl ki TÜİK verilerle oynuyor- Sağlık Bakanlığı da... Vaka demek ayrı, semptomla beraber vakayı ele almak ayrı. Yani bu, aslında Türkiye'deki verilerin istenildiği zaman nasıl manipüle edildiğini ve bunu gayet rahat dile getirdiklerini açıklıyor. Niçin? İşte, enflasyon oranında da işsizlik oranında da TÜİK'in yaptığı, aslında Türkiye'deki gerçek veriyi değil, bir nevi sarayı, bir nevi iktidarı korumak için nasıl veri paylaşabilirim diye düşünüyor.
Şimdi ben niçin pandemiden söz ettim? Yani normalde pandemi evet, bir kriz, bir olağanüstü durum bizim bunu fırsata dönüştürmemiz lazım. Nasıl bir fırsata dönüştürmemiz lazım? Daha şeffaf olmak için, daha katılımcı olmak için ve az yanlış yapmak için birçok görüşü ele almamız lazım fakat nedense birileri tarafından hazırlanıp ve arkadaşlarımıza getirilip bizim önümüze gelen, Genel Kurula giden bir süreçle karşı karşıyayız.
Ve torba yasada yani zaten ilk günden beri -ismi söylendiği gibi- içinde her şey var ama biz bugün ana akım medyaya baktığımızda, bugün konuştuğumuz kanunla ilgili, taslakla ilgili gazetelerde, televizyonlarda şöyle tanıtılıyor: Yeni teşvik paketi, esnek istihdam paketi. Burada işçi yok, yurttaş yok, vatandaş yok, esnaf yok ama birilerine... Yani medya bile bu olayı böyle ele almakta. Ve gerçekten de biz işçilerle ilgili, yurttaşlarla ilgili, mağdur olanlarla ilgili değil de -ama tanıtımda sanki öyle bir algı yaratıp böyle bir tanıtımla yola çıkıyoruz- yasa çıktığında, güncellendiğinde vatandaş yine perişan, yurttaş yine perişan. Ve daha çok yapılan uygulama ne? Borçlanmayla ilgili, faizle ilgili yapılan uygulamalar ve ötelemeyle ilgili. İşin doğrusu, bir sağlık emekçisi, sağlık çalışanı, bir hekim olarak da yani bazen bunu da okuduğumda -daha önce de söyledim- 2020'nin sonuna, 2021'in sonuna, 2023'ün sonuna; hepsinde de gerekçe pandemi. Ya, bu pandemi nerede, nasıl bitecek, ne olacak, neye göre bu tarihler belirlenmiş o da net değil. Yani, Sayın Başkanım, keşke bir ara Bilim Kurulu da gelse -mademki her sağlık problemi, pandemi problemi, kanun teklifi bizim önümüze genelde bu Komisyonda öne sürülüyorsa- bu pandemiyle ilgili bize bilgi verse: Şu tarih için şunu düşünüyoruz, şu tarih için bunu düşünüyoruz gibilerinden. Fakat birçok uygulama getiriyoruz, bu uygulamalarda bütün yetkiyi bir makama veriyoruz, o makam da altı ay uzatabilir, kısaltabilir fakat ben hatırlıyorum, 1 Ocak 2024'e kadar yaptığımız düzenleme oldu. Bu, aslında ne kadar şeffaf olmadığımızı -birileri tarafından- bunun bir yurttaş ihtiyacı değil de birilerinin ihtiyacı gibi sanki yola çıktığını göstermekte.
Şimdi, biz burada işçilerle ilgili bir yığın düzenleme yapacağız, Türkiye'de az da olsa ama çok saygın, nitelikli sendika, işçi konfederasyonları var. Yani burada bilhassa onları da dinlemek lazım, gerçekten mevcut durumda işçilerin konumu ne ve giderek bu düzenlemeler ne getiriyor?
Tekrar, vergiyle ilgili düzenlemelerden... Mesela maliyeci, mali müşavir arkadaşlar da burada tahminimce, onları da dinlemek lazım. Ama biz çıktığımızda, gezdiğimizde esnaf gerçekten perişan, gençler gerçekten perişan, birçok kişi Meclisten de birçok yasa bekliyor fakat buradan çıkan yasalar daha çok onlara yönelik değil, giderek belli bir kesime. Niçin? Şimdi, burada birazdan maddelere geçeceğiz ama giderek daha az ücret ve düzenleme yapıyoruz pandemiyi göstererek. Esnek çalışma diyoruz, giderek yaşamdan koparıyoruz. Az bir paraya evde otur, devam et. Ya, eğer biz demokratik bir ülkeysek, pandeminden koruyorsak biz onu koruduğumuz gibi ekonomik açıdan da korumamız lazım. Bir muhtaçlığa değil, gerçekten ona sahiplenmemiz lazım. Kira ödemesini nasıl yapacak, çocuğunu nasıl okutacak, normal alışverişini nasıl yapacak, bunları da düşünmemiz lazım. Ama baktığımızda yoksulluğa yönelik bir çözüm yok, daha çok çalışan işçileri giderek daha perişan düzeye getirecek bir durum söz konusu. Bir de burada bile var. Mesela diyor ki: "Sigortasız çalışanlar bugün gelip kendilerini beyan ederlerse..." Aslında kendi kendimize kabul etmiş oluyoruz yani sigortasız çalışan insanların varlığını kabul etmiş oluyoruz. Nasıl ki Türkiye'de "mevsimlik işçi" diyoruz, sanki bir statüleri var, hiçbir statüsü yok. Ne örgütlenmesi var ne de bir ücret belirlemesi var ama sadece bir kaza olduğunda konuşuyoruz, bir olay olduğunda konuşuyoruz ve buna benzer, mesela bu mülteciler, sığınmacılarla ilgili bir yığın problem var. Aslında giderek Türkiye'de şöyle bir problemle karşı karşıyayız: Özellikle üniversite mezunları ciddi bir işsizlik yaşamakta, kadınlar ciddi bir işsizlik yaşamakta; mevcut, şu anda çalışanlar da her an işini kaybetmeyle karşı karşıya ve bu esnek çalışmayla gelirleri düşürülmekte, gelirleri daha da düşmekte. Türkiye'de iş bulmak çok zor, Türkiye'de çalışıp işe devam edebilmek daha zor ama Türkiye'de en büyük zorluk işsiz kaldığında İşsizlik Fonu'ndan para almak. Ama sermaye sahipleri öteden beri ne oluyorsa İşsizlik Fonu'ndan kesintilerle oraya para aktarılıyor. İsmi İşsizlik Fonu, Türkiye'de ne kadar verilerle oynansa bile DİSK'in, başka kurumların yaptığı çalışmalarda ciddi bir işsizlik oranı var, bunlar İşsizlik Fonu'ndan yararlanamıyor ve veriler de öyle. O verilerle o kadar oynanmasına rağmen yani işsiz kalıp İşsizlik Fonu'ndan faydalananların sayısına baktığımızda veya rakamlara baktığımızda TÜİK 4 milyon küsur diyor ama 700 bine yakın İşsizlik Fonu'ndan faydalanıyor, orada da büyük bir çelişki söz konusu.
Vergilerle ilgili baktığımızda, gerçekten bu vergilerle ilgili yani yurttaş hep vergi veriyor. Dolaylı, dolaysız bir yığın vergi düzenlemesi yapılıyor. Ya bir telefonun alınmasından bile, telefonun üretiminden bile daha fazla vergi alınıyor ve yetmiyor. Yani gündelik bir yaşama baktığımızda birçok temel besinlerde bile fiyatlarla oynanıp vergiye yansıtılıyor. Fakat işverenlere, sermayeye yönelik... Yani bir de "vergi barışı" deniliyor, başka bir şey deniliyor, "barış" kelimesini orada kullanılıyor ama imarda da, vergide de vallahi bu barış, yurttaşa yansıtılmıyor. Nasıl ki genel bir barış yansımıyorsa burada da yansımıyor ve artık kim "vergi barışı" "imar barışı" kelimesini duyduğunda biliyor ki bize değil, başka birilerine gidiyor; birilerine de değil, çok ciddi bir azınlığa gidiyor. Burada da tekrar buna bir dikkat edilmesi lazım.
İşsizin iş bulmasının zor olduğu, esnafın geçiminin zor olduğu, iflasların arttığı bir dönemde bizlerin burada torba yasa teklifini getirip, içinde birçok maddeyi barındırıp geleceğe yönelik bir kurgu yapmamız, hele önümüzdeki hafta bütçe görüşmelerine başladığımız bir dönemde alelacele buraya gelmesi ve arkadaşlarımızın dediği gibi birçok düzenlemenin oldubittiye... Biz daha bir hafta önce yüzde 100 borçlanma yetkisini artırdık, yüzde 100. Bu paranın nereye gideceğini, nasıl geleceğini bilmeden önümüze maddeler getiriliyor torba yasa şeklinde. Yani sevgili Komisyon üyesi arkadaşlarımızın...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Tamamlayın lütfen.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkür ederim.
Onlara da sunulmuş bir şekilde getiriliyor. Yani bu torba yasalardan vazgeçmek lazım ve gerçekten bunlar ülkemizin geleceği açısından ne kadar pandemi bahanesi öne sürülse bile bir pandeminin değil, bir krizin göstergesidir ve krizin çözümü palyatif, geçici çözümler değildir. Pandemi bahane gösterilmesin, her şeyi net konuşmak lazım. Yüzde 1'in değil, yüzde 99'un yararını düşünmek lazım.
Teşekkür ediyorum.