KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sizi tekrar selamlıyorum.

Şimdi, önce usulle ilgili birkaç kelime söyleyeceğim, bunu söylemek gerekiyor; gerçi çok konuşuldu ama... Demokrasi, demokratik hukuk devleti kurallarla yönetilir; Anayasa vardır, yasa vardır, teamüller vardır, bunlara uyulur, uyulması gerekiyor ama sizin Hükûmetiniz ve siz bu dönemde ısrarla bunlara uymuyorsunuz. İşte 17'sinde gelmesi gerekiyor ekleriyle beraber, gelmiyor. "Niye böyle?" falan diye sorulduğu zaman kimse sesini çıkarmıyor. Bir de böyle bir şey var yani, insan bir mazeret şey yapar, işte "Şöyle oldu." der. Öyle de değil, cevap vermiyorsunuz siz. Cevap vermeme alışkanlığınız Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, milletvekillerinin denetim görevlerini ve haklarını da engelliyor. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısına geçen seneki bütçe görüşmelerinde de ifade etmiştim, sorular yöneltiyoruz... Zaten Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, milletvekillerinin denetim hakkını ciddi bir şekilde sınırlamıştır yapılan Anayasa değişikliği. Yazılı soru sorma üzerinden denetliyoruz, kendisine yazılı sorular yöneltiyoruz, cevap vermiyor, başka bakanlara havale ediyor, tekrar tekrar yönelttiğimiz zaman kızıyor, öfkeleniyor, mahkemelere veriyor değerli arkadaşlar. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yaptığım konuşmadan dolayı beni mahkemeye verdi; hem hakaret davası açtı hem de para istiyor benden değerli arkadaşlar. Böyle bir ortamda tartışma yapılabilir mi yani?

Bakın, bu bütçe konuşmasında da Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız konuşmaya şöyle başlıyor: "Bütçe görüşmelerini, yürütme organının vizyonunu ortaya koyduğumuz ve milletimize hesap verdiğimiz bir mecra olarak görüyoruz." Ya siz nasıl hesap veriyorsunuz? Millete nasıl hesap vereceksiniz? Milletvekilleri aracılığıyla hesap vereceksiniz ama siz bizim sorduğumuz sorulara, yönelttiğimiz sorulara cevap vermeye tenezzül bile etmiyorsunuz değerli arkadaşlarım. Böyle olmaz, böyle yönetemezsiniz yani. Bu, Türkiye'de demokrasinin ciddi bir şekilde zedelendiğini açık bir şekilde gösteriyor.

Değerli arkadaşlarım, bizim bütçe görüşmelerini yaptığımız bugünlerde Türkiye'deki genel duruma şöyle baktığınız zaman, siyasal, toplumsal, ekonomik, ekolojik ve uluslararası ilişkiler açısından sıkışmış -bakın böyle fazla iddialı büyük kavramlar kullanmıyoruz- bir hâlimiz var. Krizin ötesinde, hani biri diğerini sürekli şekilde artıran, derinleştiren ciddi problemlerle karşı karşıyayız. Yani siyasal olarak Türkiye demokrasisi biraz evvel söylediklerimden ayrı çok ciddi problemler var ama- tartışılıyor, bütün dünyada tartışılıyor. Böyle bir şey olamaz, 2021 bütçesini konuşuyoruz. Toplumsal olarak ciddi sıkıntılarla karşı karşıyayız. Kutuplaşmış, bölünmüş, birbirine kışkırtılmış bir toplum var değerli arkadaşlarım ve bu en üst perdeden yapılıyor yani en yukarıdan yapılıyor bu. Toplum kesimlerinin birbirlerine karşı kışkırtılması bu şekilde yapılıyor değerli arkadaşlarım. Yani "Bir millet, tasada ve kıvançta bir..." yok değerli arkadaşlarım, bu konu ciddi bir şekilde zedelendi. Millet değerlerini kaybetti değerli arkadaşlarım. Ya, sizin zamanınızda öyle tuhaf şeyler oldu ki yani helal para diye bir şey vardı değil mi yani helal para? Ya, her ev kumarhaneye döndü değerli arkadaşlar. Siz icat ettiniz yani millî piyangoları, şunları, bunları yandaşlara sattınız, kumar üstüne kumar çeşidi icat ettiniz, evlerde insanlar bilgisayarlarıyla üye oluyor, bir şey yapıyor, her akşam 1 tane, 2 tane, 3 tane, 5 tane kumar oynuyor. Sayın Ağbal, gerçekten kumar oynuyor, maçın bir devresinde ayrı bir oynuyor, ikinci devresinde ayrı bir oynuyor. Böyle bir toplum gerçekten ayakta durabilir mi? Sizin on sekiz sene iktidarınız sonrasında gelinen yer maalesef budur. Ekonomiyle ilgili de çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıyayız, şimdi zaten bunları konuşuyoruz. Diğer bakanlık bütçelerinde de bunların üzerinde duracağız değerli arkadaşlarım.

Türkiye'de işte "ekmek askıda" yani ekmek askıya alındı diye tartışmalar yapılıyor. Yok, Anayasa da askıda, kanunlar filan da askıda, değerlerimiz, alışkanlıklarımız, geleneklerimiz, teamüllerimiz de maalesef sizin döneminizde askıya alındı değerli arkadaşlarım.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı diyor ki: "Bütçe görüşmelerini milletimize hesap verdiğimiz bir mecra olarak görüyoruz." Bakın, bütçe uygulamaları, sonuçları ve borçlanma limitiyle ilgili neden limit aşımı yapılıyor, niye ek bütçe getirmiyorsunuz diye soruyoruz, cevap vermiyor. Bu kamu-özel ortaklığı projelerinin topluma gerçek maliyeti tam olarak nedir, soruyoruz, cevap yok, Varlık Fonuyla ilgili soruya cevap yok. Kamu ihale mevzuatının delik deşik edildiği, Kamu İhale Kanunu'nun muafiyet ve istisnalarla doldurulduğu, artık yani alfabede harf kalmadı... Büyük hacimli inşaat ve yapım projeleri sürekli 5 müteahhide veriliyor değerli arkadaşlarım. En büyük vergi afları filan da, milyarlarla ifade edilen aflar bunlara getirildi. Kim bunlar? Bu müteahhitler, bu 5 müteahhit kim ya da bu şirketlerin gerçek sahipleri kim değerli arkadaşlarım? Böyle bir ortamda şeffaflıktan, hesap verilebilirlikten nasıl söz edebiliyorsunuz? Millî gelir hesapları, Tüketici Fiyat Endeksi, Tüketici Güven Endeksi'yle ilgili bir sürü şeyler dolaşıyor ortalıkta ama bunlarla ilgili kimse kimseye güvenmiyor.

Devletin kariyer sistemi ortadan kaldırılmış. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Sayıştayın denetim yapma hakkı neredeyse elinden alınmış, böyle bir ortamda biz bütçe görüşmesi yapıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisine Cumhurbaşkanı bir tane kanun teklifi sunabiliyor yani milletvekilinin dışında bir tane kanun teklifi, o da bütçe kanun teklifidir. Bütçe kanunuyla kanunlaşan bir konuda borçlanma limitiyle ilgili siz milletvekillerine kanun teklifi verdiriyorsunuz bütçeyle ilgili ve bütçe kanununu değiştiriyoruz. Değerli arkadaşlar, böyle bir şey olur mu? Yani içeriklerini, rakamlarını filan ayrıca tartışacağız ama siz ne yapıyorsunuz değerli arkadaşlar? Bu devir geçecek, bunlar geçecek ve seçimler olacak, ineceksiniz ve Türkiye'de mahkemeler olacak, bağımsız ve tarafsız mahkemeler olacak. Bu mahkemelerde gerçekten size soru sorulacak, başka ne olabilir değerli arkadaşlarım? Böyle bir şey olur mu, bu kadar cesur olunabilir mi?

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Neyle tehdit ediyorsun, ne ayıp bir şey ya?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yargılanacaksın diyorum kimse muhatabı, bu yanlışlığı yapanlar yargılanacak diyorum.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Nedir ya, kim yargılayacak?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bak yargılanma yolunu da anlatayım. Mecliste çoğunluğunuzu kaybedeceksiniz...

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Yok öyle bir şey, sözün bittiği yer tehdittir.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Evet, arkadaşlar, müdahale etmeyelim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - ...ondan sonra soruşturma önergesi verilecek. Soruşturma önergesiyle yargılanmanıza karar verilecek, o yargıçlar sizin atadığınız yargıçlar olmayacak; çay kesen yargıçlar olmayacak, gerçek Türk milleti adına hareket eden bağımsız ve tarafsız yargıçlar olacak, onların karşısına çıkacaksınız.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Allah size fırsat vermesin, verse ne olur ya!

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Suç mu işledim, tehdit midir bu değerli arkadaşlarım? Tehdit filan etmiyorum, gerçeği söylüyorum. Bu kadar vurdumduymaz olunmaz, sizi Anayasa'ya ve yasalara uymaya davet ediyorum, yaptığım budur, niye sinirleniyorsunuz ki?

Değerli arkadaşlarım, bakın, çok enteresan bir şey, bu Cumhurbaşkanlığı sistemini bizi uçuracak sistem olarak takdim ettiniz. Eskiden Sayın Ağbal gelirdi, 2003 ile 2016'yı, 2017'yi filan karşılaştırırdı, ya biz de sıkışırdık, ya 2003 ile 2016 rakamları filan diye bakardık, şimdi ben yapacağım. Sayın Ağbal, siz de dinleyin -sizi seviyoruz, herkesi seviyoruz zaten de- şimdi bir bakın, Sayın Cumhurbaşkanı göreve başladığı zaman ve bugünkü birkaç tane rakamı söyleyeyim. Gayrisafi yurt içi hasıla 859 milyar dolar, bugün 702 milyar dolar. Büyüme oranı yüzde 7,5, bugün binde 3 olacak mı, olmayacak mı filan tartışılıyor. Kişi başına gelir 10.696 dolardı, bugün 8.381 dolar. İşsizlik oranı 10,9'du; 13,4. Yani bu şekilde gidiyor. Uçuyoruz, uçuyoruz arkadaşlar.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Bekaroğlu, siz Türkiye'de yaşıyorsunuz, değil mi? Sizin dünyadan haberiniz var mı?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Cumhurbaşkanlığı sistemi uçurdu Türkiye'yi ama uçurumdan aşağı doğru uçurdu, bunun farkına varın.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sizin dünyadan haberiniz var mı?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bakın, 1 kişi olmaz. Şimdi, "kabinemiz" falan diye yazmış Sayın Cumhurbaşkanı, ne kabinesi Sayın Cumhurbaşkanı? "Kabine" ortak sorumluluk demektir, kabinede kabinenin bakanlar kurulu kararları olur. Nerede bakanlar kurulu kararı? Hangi bakanlar kurulu kararında sizin imzanız var? Olamaz ki zaten, öyle bir sorumluluğunuz da yok, seçilmediniz, böyle bir şey söz konusu değil. Dolayısıyla, 1 kişinin karar verdiği yerde problemler olur. "Çabuk karar vereceğiz." falan, bazı konularda hiç de çabuk karar veremiyorsunuz. Ortak olacak, müşterek olacak sorumluluk, 1 kişinin atladığını diğeri görecek. Bu sistem yanlış bir sistemdir değerli arkadaşlarım, bizim geleneklerimize de uygun değil.

Şimdi bu soruyu sorunca hani "dejavu, dejavu" filan diye sürekli konuşurlar siyasetçiler, herkes konuşur. "Jamais vu" diye bir şey var, onu söyleyeyim: "Ha, böyle mi demiştik?" Şimdi oraya geliyorum çünkü, oraya geliyorum. Evet, "jamais vu", o noktaya geldik. Hani, sizin bir de 2023 hedefleriniz var, değil mi arkadaşlarım, 2023 hedefleriniz? O hedeflerle ilgili de çok enteresan rakamlar ortada. Millî gelirle ilgili konuşalım yani 2023 hedeflerinizle ilgili. 25 bin dolar, bin defa söylediniz bunu ya değerli arkadaşlarımız. Gayrisafi millî hasıla nerede? Yanına bile yaklaşamıyoruz, 2014 seviyesinin de altına geldiniz. Demek ki artık siz "jamais vu"... "Jamais vu" ne demek? "Dejavu"nun tersi. Yani dejavu "Bu işi bir yerden hatırlıyorum." demek; "jamais vu" "Ya, ben böyle bir şey duymadım hiç, yok." Duydunuz, duydunuz değerli arkadaşlarım, bunları burada söylediniz, hem de üst perdeden atarak söylediniz. "Hayal bile edemezler, tahayyül bile edemezler, düşünemezler bile. 3 koyun bile güdemezler." filan diye, bir de insanları küçük görerek, aşağılayarak söylediniz bunları. Ben öyle söylemiyorum, "Bakın olmadı." filan anlamında sevinmiyorum, gerçeği söylüyorum. Eğer biz gerçeği görmezsek, eğer başımızı kuma gömmeye devam edersek değerli arkadaşlarım, bu memleketin çok ciddi sorunlarıyla ilgili hiçbir şey yapamayız, Türkiye daha ciddi, daha büyük sıkıntılar yaşar.

Değerli arkadaşlarım, bu bütçeyle ilgili çok önemli problemlerden bir tanesi, kesin hesap. Bu kesin hesaplarla ilgili, hiçbir şekilde, sanki hesabını sormak; yaptığınız bütçe uygulandı mı, uygulanmadı mı; bunu araştırmak; bu, görevimiz değilmiş gibi davranıyoruz. Böyle bir şey olmaz. Değerli arkadaşlarım, Sayın Ağbal da Maliye Bakanlığı döneminde çok yaptı -çok da onun adını zikrettim bugün- siz, gerçekten, ödenek üstü dünya kadar ek harcama -rakamlara girmiyorum, sürem giderek azalıyor- Türkiye Büyük Millet Meclisinin size vermediği, bütçe kanununda olmayan yetkileri kullanıyorsunuz. Ondan sonra da getiriyorsunuz -getiriyorlar, ne yapsın milletvekilleri- burada milyar milyar dolarları aklıyorsunuz. Bu para nereden geldi, nereye gitti? Millî Eğitimin bütçesini şişiriyorlar, Emniyetin bütçesini şişiriyorlar; oradan alıyorlar, oraya veriyorlar; hiçbir şekilde hesap soramıyoruz. Geliyoruz burada "Kabul edenler... Etmeyenler..." ediyorlar. Arkadaşlar, insaf edin ya; bu millet sizi seçti, milletin temsilcisisiniz. Şu kadar maaş aldınız, bilmem ne; önemli değil. Kutsal bir iş yapıyorsunuz değerli arkadaşlar millet adına. Millet size beş yıllığına yetki veriyor, buraya geliyorsunuz ya. Allah'tan korkun arkadaşlar ya. Bunun hesabını araştırmanız lazım, sormanız lazım değerli arkadaşlarım. Bu nedir yani, ödenek dışı harcama, bu ek şeyler, nedir bunlar, yedek ödenekler, nedir bunlar sormanız gerekiyor değerli arkadaşlarım. Bakın, yedek ödenekle ilgili 2019'da 3 milyar 353 milyon TL konmuş, 53 milyar 420... 15,9 kat artmış. Nedir bu arkadaşlar, bunu bir sormayacak mısınız, bu para nereye gidiyor, nerede harcanıyor, bunları sormayacak mısınız değerli arkadaşlar? Niye sormayacaksınız? Yani böyle bir bütçeyle ilgili konuşuyoruz şimdi burada.

Bakın, sizinle ilgili en önemli sorun ne, biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Artık söyleyecek bir şeyiniz de kalmadı. Bu bütçe var ya, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, konuşmanızı baştan sona okudum -ben burada değildim, olamadım, rahatsızdım ama baştan sona okudum- gerçekten bugüne kadar sunulan -kusura bakmayın, sizin kişiliğinizle ilgili bir problemim yok- en düşük profil bütçedir. Hiçbir iddiası yok, bakın, baştan sona kadar okuyun. Üç sene, beş sene önceki kendi bütçenize bakın, bu bütçeye bakın. Hiçbir iddiası yok. Ben iddia ediyorum burada, hiçbir iddiası yok. Çok düşük profil bir bütçe. Zaten iddianız olamaz çünkü güvenle ilgili çok ciddi probleminiz var. Sizin en temel probleminiz güvendir arkadaşlar. Güvenle ilgili tarz ve davranışlarınız bir yana, siz, TÜİK üzerinden resmî olarak -tırnak içinde söylüyorum- yalan...

Bakın, bizim ülkemizde ve bize benzer ülkelerde, siyaseten yalan söylemek, yalan kabul edilmiyor. Normal hayatında asla ve asla bu şekilde bir yalana yanaşmayacak arkadaşlarımız, böyle, hiç gözelerini kırpmadan yalan söylüyorlar. Siz de benzer bir durumla iç içesiniz. TÜİK'e sürekli şekilde yalan söyletiyorsunuz. Böyle olduğundan dolayı değerli arkadaşlar, size kimse inanmıyor, çok temel güven problemi var. Siz diyelim ki: Dolarla ilgili bütün gerekleri yerine getirseniz, madem böyle bir konvertibl bir sistemle uğraşıyorsunuz, "dolar indi-çıktı"nın en büyük aracı faizdir. Ben faize karşı bir insanım, ha, faizci falan değilim, esas faizci sizsiniz çünkü bakıyorum, sizin faiz ödemeleriniz giderek artmaya başlamış. Faiz artırarak olur, bu şekilde yani. Bunu da yapsanız yine dolar yükselmeye devam edecek. Niye devam edecek? Çünkü siz, istatistiklere yalan söyletiyorsunuz. TÜİK, tarihinin en itibarını kaybetmiş dönemini yaşıyor. Aslında siz de buradan itibar kaybediyorsunuz ama bunun farkında değilsiniz. Çünkü geçici bir şekilde sorunları örtmek, yani sorunların üzerine şal örtmek, şu anda sizin acılarınızı, ağrılarınızı azaltıyor. Öyle değil, değerli arkadaşlarım, böyle yaptığınız müddetçe bu iş yürümez. Burada çok ciddi sıkıntıyla karşı karşıyayız.

Şimdi, çıkardığınız "güven endeksi" yani halkın ekonomiye duyduğu güven. Ya, arkadaşlar, biz de geziyoruz yani "güven endeksi" ya, böyle bir şey var mı? Hangi güven endeksinde düzelme var? Geziyoruz, nerede düzelme var? Bizi Sayın Genel Başkanımız görevlendirdi, geçtiğimiz hafta KOBİ'lerde çalışma yaptık, iki hafta arka arkaya arkadaşlarla gezdik, çoğu "Benim ismimi vermeden yaz." diyor. Bizi siz korkuttunuz ya ama ben sizden korkmuyorum, hiç korkmuyorum. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, korkmuyorum, canımı alacak değilsin ya, hiç korkmuyorum. Vatandaş korkuyor, bir şey söyleyemiyor, dinliyoruz onları. Diyoruz ki: Bir sene içerisinde bunların düzeleceğine dair bir şeyiniz var mı? Yok. Ne oluyor bunun sonucunda? Sizin, bu Covid dolayısıyla dağıttığınız, saçtığınız krediler var ya... Vaktimiz yok, ilgili bakanlıklarda tartışacağız, Maliye Bakanlığı bütçesinde de tartışacağız. Covid dolayısıyla dünya kadar para saçtınız. O parayı da yanlış bir şekilde saçtınız değerli arkadaşlar.

Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımızın verdiği rakamlar ile Sayın Cumhurbaşkanının verdiği rakamlar arsında da uçurumlar var. Nasıl oluyor? Bir gün konuşuyor Sayın Cumhurbaşkanı, bir rakam veriyor, -hangi rakamlar diyorsanız sonra söylerim- ertesi gün Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız söylüyor, 100 milyar TL'lik bir fark oluyor, nasıl oluyorsa; neyse, bu parayı da yanlış kullandınız. Bu parayı kullanma biçiminiz, özellikle kamu bankalarını sokmuş olduğunuz bu karanlık dehliz, Türkiye'de yeni, ciddi bir mali kriz ortaya çıkaracak arkadaşlar. Türkiye buraya doğru hızlı bir şekilde yuvarlanıyor. Görev zararları önümüzde dağ gibi yükselmeye başladı. Onun yerine siz, vatandaşa... Bakın, 700 milyar TL'ye kadar rakam açıklandı. Covid dolayısıyla 700 küsur milyar TL'ye kadar harcama yaptık, ertelemeler falan. Bunun ne kadarını direkt olarak vatandaşa verdiniz, harcama yapsın diye değerli arkadaşlarım. 30 küsur milyar TL vermişsiniz. Ya, böyle bir ortamda verdiğiniz paralar ne oluyor biliyor musunuz? Size güvenmediklerinden dolayı, -siz istihdam artsın, adam dükkânını kapatmasın diye para veriyorsunuz- gidiyorlar o parayla döviz alıyorlar. Niye dövizi kontrol edemiyorsunuz? Çünkü size güvenmiyorlar. Bir yatırım yapmıyorlar, bir sene sonra, iki sene sonra ne olacağını görmüyorlar çünkü TÜİK yalan söylüyor. Bunu görmediklerinden dolayı gidiyorlar, döviz alıyorlar, altın alıyorlar değerli arkadaşlarım.

Türkiye ciddi bir şeye gidiyor. Bu anlattıklarımı burada en iyi bilen arkadaşlarımız var. Cemal şurada, bütün bunları biliyor, Sayın Ağbal bunları biliyor -Cemal diye hitap ettim benim çok eski arkadaşım olduğu için- ama görmezden geliyorlar. Niye? Siyaseten susmak, siyaseten haksızlık yapmak, siyaseten yalan söylemek kutsal bir dava için...

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Cemal Bey burada yok ki.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Nasıl bir kutsal dava değerli arkadaşlarım ya? Tüyü bitmemiş yetim hakkıyla oynamak nasıl bir kutsal dava oluyor değerli arkadaşlarımız? Verdiğiniz bir kararla bütün ihaleleri 5 tane firmaya vermek nasıl bir kutsal dava oluyor değerli arkadaşlarım? Milyar milyar TL vergi indirimlerini bu 5 tane firmaya vermek nasıl bir kutsal dava oluyor, ben bunu anlamış değilim. Batsın böyle kutsal dava değerli arkadaşlar.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Bekaroğlu, toparlayalım lütfen.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sürem bitti mi? Bir ek süre verdiniz mi?

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Yok, ek vermedim henüz, sadece hatırlatma açısından söyledim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Tamam, bitiriyorum, çok uzatmayacağım.

Değerli arkadaşlar, bakın, size güvenilmiyor. Bir şey söyleyeyim: Bütün sosyal devletler böyle krizli, problemli durumlarda bütçeden para dağıtırlar. Siz para topladınız, şu meşhur IBAN numaralarından falan söz ediyorum. Hatırladığım kadarıyla, en son, Sayın Cumhurbaşkanı "2 milyar TL'yi geçtik." filan dedi. Bilmiyoruz, hatırladığım kadarıyla diyorum çünkü şeffaf değilsiniz. Topladığınız para ne kadar, nasıl harcadınız, hangi yöntemle harcadınız, nereye gitti, açıklamadınız. Bu konuda zaten siciliniz güzel değil. "Bozuk" kelimesini kullanmıyorum, korkuyorum mahkemeye verirler diye, korkmuyorum dedim ama.

Bakın, değerli arkadaşlarım, siz daha evvel de Beşiktaş'taki bombalı terör saldırısında ölen polisler için para topladınız. Daha sonra 15 Temmuz şehitleri için para topladınız. Bu paraları bin defa sorduk "Nerede?" filan... Neden sonra, dediniz ki: "Bir vakıf kurduk, şurada duruyor, burada duruyor, neması burada." Şeffaf değilsiniz değerli arkadaşlarım. Millete para dağıtacak sosyal devlet, milletten para topladı ama bu parayı nereden, nasıl...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - "Versin tabii, ya sen burayı ne sandın? Burası çadır devleti mi?" diyor. "Burası Türkiye, Türkiye." Peki, burası Türkiye, Türkiye de böyle bir şey nasıl olabilir ya, böyle bir şey olur mu yani topladığınız bir kuruşu yazmaz mısınız; tek, tek, tek, tek anlatmaz mısınız? Yoksa "Bu milletin bilmesine gerek yok. Ha, bizi seçtiler, bize güveniyorlar." Öyle bir şey yok değerli arkadaşlarım.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet, lütfen tamamlayalım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Tamamlayacağım.

Şimdi, sürekli olarak eleştirdik sizi. Birkaç tane de öneride bulunayım değerli arkadaşlarım.

Ne yani bunlar, bunlar kötü de ne yapılması gerekiyor da biz yaptık? Sadece Covid'ten örnek vereyim değerli arkadaşlar. Bu konuyla ilgili çok ciddi toplumcu, iktisatçılar dünyanın her yerinde bir araya geldiler, Türkiye'de de çalışmalar yaptılar. Geçmişte benzer durumlarda ne yapıldı; ta 1929 krizinden, büyük krizden başlayarak ne yapıldı, nasıl aşıldı, bunları araştırdılar ve önerilerde bulundular. Siz bunları yapmadınız değerli arkadaşlarım. Siz patrona, para babasına para verdiniz. Siz parayı geniş halk kitlelerine dağıtmadınız, en büyük yanlışınız bu. "Dağıtıyoruz." ya filan, dağıtmıyorsunuz. "Devede kulak" diye bir laf var ya, ben şimdi daha incelteyim, devede kıl bile değil sizin yaptığınız iş. Dolayısıyla, bu para hiçbir işe yaramadı.

Bir daha söyleyeyim: Size güvenmediğinden dolayı insanlar bu parayı yatırıma falan sevk etmedi. İşsizlikle ilgili de herhangi bir düzelme yok. Bakın, işle ilgili bir kımıldama olunca, insanlar nasıl "İşsizim." diye başvurdular. Herhangi bir düzelme... "Yerinde sayıyor." Yerinde falan saymadı. Milyonlar işsiz. Gerçek işsizliğin yüzde 30 olduğuna dair çok ciddi bilimsel araştırmalar ortaya konuluyor. Siz onlara vererek...

Bana biraz süre verecek misiniz Başkanım?

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Efendim, süre verdim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Son cümlelerim...

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Son bir iki cümle için bir dakika ilave süre veriyorum.

Buyurun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Eğer böyle yapsaydınız bambaşka olurdu. Bu paranın yarısıyla çok daha güzel mesafe, yol alabilirdiniz.

Değerli arkadaşlarım, size bir şey daha ifade edeyim: Böyle doğal gazla falan Türkiye'de cari açıklar düzelmez. Bu da devede kulak, çıkaracağımız doğal gaz. Çünkü Türkiye'nin açıkları çok büyük, borçları çok büyük. Faiz ödemeleri falan 250 milyar TL'lere doğru geldi. Sizin yapacağınız önemli işlerden bir tanesi -biraz evvel söyledim- krizde bu şekilde daha halka, topluma yönelik tedbirler alacaktınız, o şekilde dağıtacaktınız parayı. Varsa dağıtın yani geç kalmış değilsiniz.

İkincisi, önemlisi, yapısal falan... Yani değerli arkadaşlarım, Türkiye üretmedikçe ve bunu satmadıkça, yüksek teknolojiye geçmedikçe... Bakın, Türkiye'de neler yapıldı neler. Koç eğer Anadol'u üretmeye devam etseydi Türkiye başka bir yerde olurdu.

Eğer rahmetli Erbakan'ın, Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Son cümlelerimi bitireyim Erbakan'ın hatırına.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Tamam vereceğim de...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Erbakan'ın sevenleri Anadolu'da toplanıp Mecliste sergilenmeseydi -kim sergilediyse diyeceksiniz filan- Türkiye bambaşka bir yerde olurdu.

Teknoloji üretmek ve insanların ihtiyacını gözeterek eşitlikçi, adaletçi bir sistemle ürettiklerimizi dağıtmadıktan sonra Türkiye bir yere gidemez ve sizin bunu yapma kabiliyetiniz, yeteneğiniz yok olmuştur değerli arkadaşlar. Siz bu dört krizle -bitiriyorum- siyasal, toplumsal, ekonomik, ekolojik krizle Türkiye'yi batırırsınız. Erken seçime gidin değerli arkadaşlar.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet, teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yapacağınız en doğru şey, dürüstçe bu olsun, erken seçime gidin ve Türkiye'nin önü açılsın, biraz dinlenin.