KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun)- Teşekkür ederim.

Şimdi, Sayın Başkan, diğer bir husus... Bunu artık söylemeye bile gerek yok çünkü her defasında çıkan kanunlardan da görüyoruz. Bu, kararname tarafında da var ama o bizim sorumluluğumuzda olmadığı için ona bir şey demeyeceğim. Kanun yapma kalitesinde, özellikle bu torba kanunlardan kaynaklanan nedenlerle ciddi bir düşüş var, bunu görmemiz lazım.

Diğer bir husus, bu torba kanunlarla sürekli burada karşılaşıyoruz. Plan ve Bütçe Komisyonunda dile getiriyoruz. En son görüştüğümüz kanun teklifinde istihdamla ilgili hükümler vardı. O kadar teknik ki.... Bazılarının mali boyutu daha az önemli yani oradaki kıdem tazminatı boyutu, başka boyutları önemli. Şimdi, bunun normalde Çalışma Komisyonunda görüşülmesi lazım. Başkana soruyoruz: Çalışma Komisyonunda görüşüldü mü? Efendim, Çalışma Komisyonu bir yazı gönderiyor -ifadeyi tam hatırlamıyorum ama- yani görüşmeden veya ihtiyaç duymadan gönderiyor. O komisyondaki arkadaşlara sordum ben "Komisyonun aldığı bir karar mı bu?" diye. Değil. Komisyon başkanı -kendiliğinden- burada kendi komisyonunu ilgilendiren, tali komisyon olarak veya bir şekilde bakması gereken, görüş bildirmesi gereken maddelere görüş bildirmeden Plan ve Bütçe Komisyonuna geliyor, orada görüşülüyor ve bu kaliteyi düşürüyor. Biz bilmiyoruz ki, ben bilemem ki şimdi oradaki teknik birtakım... Hani, biz işin daha çok mali boyutunu biliriz, diğer hususları bilmiyoruz ve burada bilmeden veya işte sivil toplumdan gelen, bilmem ne yapıdan gelen arkadaşlarla birtakım şeyleri öğrenmeye çalışıyoruz. Bu da son derece yanlış oluyor. Bu, yanlış olduğu zaman bundan ülke zarar görüyor eğer bir kanunu yanlış çıkartırsak. Çünkü sonradan komplikasyonlar çıktığını görüyoruz işte neye zarar verdiğini... Çünkü işte burası bir miktar daha işin mali boyutu yönüyle bakan... Dolayısıyla böyle bir problem var. Tabii, bunu sizin söylemeniz lazım yani bence şu yetkisi olmaması lazım hiçbir komisyonun: Kendisini ilgilendiriyorsa "Ben bunu görüşmüyorum." veya "Bir görüşümüz yoktur." diye bir görüş göndermemesi lazım, böyle bir şey olmaz. Yani bu kararı en azından oradaki komisyonun alması lazım, komisyon böyle bir karar almalı diye düşünüyorum ben.

Son olarak da Sayıştay meselesi var. Şimdi, biliyorsunuz 2010 yılında Sayıştay Kanunu çıktı. Burada çok fazla uzatmak istemiyorum ama işte daha sonradan -biz o zaman devletteydik- arkadaşlar şunu söyledi: "Bu Sayıştaya bir format attık, bir daha format attık." 2012'de bir format, 2013'te bir format diye diye bugün Sayıştay aslında artık şu anda yeteri kadar denetim yapma, hukuken de denetim yapma şeyini bir kısım...Çünkü denetimin genel esasları ve denetim alanıyla ilgili ciddi değişiklikler yapıldığı için Gereği gibi denetim, uluslararası standartta bir denetim yapma imkânı da bir miktar elinden alınmış oldu. Dolayısıyla şimdi Sayıştay raporları geliyor önümüze. Her şeye rağmen Sayıştay raporlarından faydalanıyoruz ama eskiden bizim Mehmet Günal vardı, Mehmet Günal şimdi aynı şeyi diyor mu bilmiyorum ama orada bir "Kuşa çevirme" komisyonu var. O komisyon uzman denetçilerden gelen raporları "Kuşa çevirip" ondan sonra nihai rapor olarak onları çıkartıyor. Sayıştay başkanımız bunlara bir değerlendirme yapabilir. Dolayısıyla buralardan, Sayıştay raporlarından yeteri kadar faydalanılamıyor. Meclisin denetim hakkı olduğu için bu kısım önemli. Yanınızda Sayıştay başkanı oturuyor, dolayısıyla Sayıştayla ilgili bu eleştirilerimizi yapabilmemiz lazım. Seyit Ahmet Baş Bey'i bürokrasiden tanıdığım, çok değerli bir dostumdur ama şu eleştiriyi yapacağım. Yani şu konuşma metninde biz biraz daha hakikaten Sayıştayın bulgularına ilişkin olarak, o rakamlar, işte faaliyet raporu bu kadar geç kaldı, performans programı bu kadar geç kaldı kimsenin umursamadığı o hataları veya o gecikmeleri tespitten ziyade bu devlet ne kadar zarar gördü, memurlar için ne kadar bir kamu zararı oluştu bunlara ilişkin derli toplu bir bilginin burada olması lazım. Bunlara ilişkin hiçbir şeyi biz burada göremedik. Bu konuşma metni o anlamda son derece yetersiz bir konuşma metni. Bakın, şunları okuduğumuzda ve ortama baktığımızda Türkiye'de zerre miktarda bir sıkıntı yok, hiçbir yolsuzluk, usulsüzlük yok anlamı çıkıyor. Oysa 2019 yılında en son dünya şeffaflık örgütünün raporunda Türkiye bir yılda yolsuzluk endeksinde 13 basamak birden aşağı düştü. Dolayısıyla, mutlaka buralarda bu anlamda bir şeyin olması lazım lazım diye düşünüyorum.

Son olarak da, Sayın Başkanım, bakın, burada sizde ne kadar oldu o kısmını kaçırdım, grup toplantısına gittiğimiz için sizin konuşmanızın tamamını dinyemedim kusura bakmayın. Buraya sayın Bakanlar geldiği zaman, işte televizyoncular geliyor, ondan sonra televizyoncular buradan çıkartılıyor, sayın Bakan akşamüzeri konuşurken televizyoncular tekrar geliyor. Yani burada Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir mensubu olarak, üyeleri olarak bu beni incitiyor. Yani bundan arkadaşlar incinir, incinmez onu ben bilmiyorum ama hakikaten bu bizi incitiyor. Bu defa en iyimser veya en olumlu düşünceyle, Bakan beylerin konuştuğu şeyler son derece önemli, tamamı çekilebilir, onların bir medya değeri var, milletvekillerinin konuştuğunun hiçbir önemi yok, bunu kabul etmek mümkün değil. Bu böyle bile olsa içeriğimiz, tamam, yani kalitenin çok düşük olduğunu biliyoruz veya zaman zaman kalite sorunu olduğunu biliyoruz. Ama bunu biz Meclis olarak kabul etmememiz lazım, buna bir çeki düzen vermemiz lazım, nasıl yapacaksak. Yani o zaman gelsin o kamera -kameraya müsaade ediyorsak- tamamında gelsin veya hiç müsaade etmeyeceksek de hiç müsaade etmeyelim. Dolayısıyla bu da Meclisi, Gazi Meclis diyoruz, Meclisin itibarı diyoruz bunların hepsi Meclisin itibarını zedeleyen hususlardır. Benim değerlendirmelerim bu çerçevede.

Teşekkür ederim.