| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Sayıştay Başkanlığı c) Kamu Denetçiliği Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 28 .10.2020 |
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Değerli Meclis Başkanımız şahsında bütün heyeti saygıyla selamlıyorum.
Efendim, hakkı teslim babında söyleyeceğim, güzelleme yapmayacağım. Meclis Başkanımız, seçildiği günden bu yana, vukufiyetiyle hakikaten hem milleti hem milletvekillerini temsilde çok etkin, çok yetkin bir pozisyon aldı; kendisine minnettarız. Bize yansıyan, milletvekillerine yansıyan, bire bir bizim hayatımızı kolaylaştıran icraatları oldu. Kendisi sunumunda ifade etti, ben de bunlara özellikle teşekkür ediyorum. Hele hele bize şu salonda böyle bir çalışma imkânı temin ettiği için kendisine minnettarım.
Efendim, sabahleyin, bir önceki oturumda, burada, kanun yapmayla ilgili birtakım tartışmalar yaşandı. Ben yeni tartışmalar açılsın istemiyorum ama kayıt düşmek lazım, not düşmek lazım. Bizi ilzam edici, bizi küçük düşürücü ifadeler kullanıldı. Neydi o? "İktidar milletvekilleri vukufiyetleri olmayan, vâkıf olmadıkları metinleri savunur hâle geldiler, metinlerin altına imza attılar." Oysa öyle değil arkadaşlar. Bu, bir defa, bindiğin dalı kesmek anlamına geliyor. Hepimiz milletvekiliyiz, milletvekilliği pozisyonunu yüksek tutmak durumundayız. Ben bir kanun teklifi hazırladım, verdim ve Başkanım da biliyor, yakın arkadaşlarımın tamamı biliyor ki günlerce çalıştım, her maddesine künhüne erinceye kadar "Nedir? Nasıl savunulur? Neyi teklif ediyorum?" diye ciddi bir gayret koydum. Buna rağmen "Ezbere, bilmeden imza atıyorsunuz." gibi bir itham ayıptır; bir defa, kendi pozisyonuna ayıptır, yakışık almaz bunlar. Biz bilerek yapıyoruz. Özellikle altını çiziyorum, Plan ve Bütçe Komisyonundaki üye arkadaşlarım ve bizim grubumuzdaki milletvekili arkadaşlarımız... Dahasını söyleyeyim arkadaşlar: Burada hakikaten çok donanımlı arkadaşlarımız var, sizden de istifade ettiğimizi her vesile ben söylüyorum, altını çiziyorum, her gruptan var. Kendimize haksızlık yapmayalım, lütfen.
Bir başkası: Burada Kamu Denetçiliği Kurumu var. Bizi ifade eden, "devlet" kavramının altını dolduran bir kurumdur bu; "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" ifadesinin tam da kurumsallaşmış hâlidir. Biz, evet, devleti tebcil ediyoruz, devleti yüceltiyoruz, devlet için şehit oluyoruz, kan atıyoruz, can veriyoruz çünkü devlet bizim için hakikaten kutsaldır, değerlidir ama devlet, insanını ezen değil; insanını yücelten, insanının hakkını, hukukunu koruyan, gözeten devlet. Devlet asla ve kata insan kaçırmaz, hele Türk devleti tarihî seyir içerisinde bu neviden bir haksızlığın altına hiç imza atmamıştır, yoktur çünkü bizi tarif eden en esaslı kavram "ahlak" kavramıdır. Ahlaklı bir yapımız var ve o yapıyı bütün zemine inşa etmişiz, yansıtmışız. Öyle olunca ve hususen "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." felsefesine iman edince bu neviden ithamlar, hakikaten, bir büyük bühtan, bir büyük haksızlık.
Efendim, münferiden yaşanan hadiseler, yaşanmadı mı öncesinde filan? Evet, bireyler yapmıştır, bunları bireysellikten alıp bütün bir kurum, bütün bir devlet yapısına teşmil ederseniz onun altında hepimiz beraber kalırız. Devletimiz mübarektir. Devletimizin olmaması bizi hangi noktalara taşır, bunları Suriye'de, Lübnan'da, Irak'ta bire bir aynelyakin hep beraber gözlemledik.
Bakın, Değerli Meclis Başkanımızla beraber geçtiğimiz hafta Azerbaycan'a gittik. Orada şahika bir hâl, Devlet Başkanıyla görüştük, Cumhurbaşkanı Aliyev'le görüştük. Sayın Aliyev'deki o öz güveni, şu anki cedel ortamında elde ettiği başarıyı gördüğümüzde, devletin muhkem olmasının, devletin konuşlandığı yerin sağlam olmasının ne kadar önemli olduğunu da bizzat böyle gözlemliyorsunuz. Öyleyse, beylik laf olsun diye -bu öteden beri konuşuluyor- "Yahu, devleti yüceltmeyelim..." Neyi yücelteceğiz kardeşim? Sonra "devlet" dediğiniz kavram ne, bir tarif edelim ya. Devlet ne? Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız burada, devletin bir kurumunu temsil ediyor. Yani siz "devlet" ifadesiyle neyi anlatmaya çalışıyorsunuz? Lütfen bunlara sarahat, bir açıklık getirin. Eğer "Türkiye Cumhuriyeti devleti bütünüyle ilzam altında kalacak, suçlanacak." diyorsanız, orada çok net bir biçimde sizin karşınızda dururuz.
Biraz önce Necdet Hocam taleplerini dile getirdi -samimi söylüyorum- ben, Cemal Bey'e döndüm "Evet, çoğu haklı." dedim. Biz, kendi aramızda bunu konuşuyoruz. Sabahleyin Erhan Bey, danışmanla ilgili bir kayıt düştü, Ayşe Hanım yanımdaydı, birbirimize "Çok doğru söylüyor." dedik. Yani milletvekili danışman talep ediyor, verilmiyor. Doğruyu konuştuğumuz zaman, hepimiz, orada müttefik olmak durumundayız. Öyle olursa bir lezzet, bir letafet açığa çıkar; aksi hâlde bir hercümerç. Sırf "'İktidar cenahından geldi.' diye karşı durayım." Böyle bir şey olur mu?
Şimdi, Necdet Hocam şunu söyledi: "Kanunların yüzde 96,4'ü AK PARTİ'den geliyor, AK PARTİ'li milletvekillerinden geliyor." Bundan doğal, bundan tabii bir şey olamaz ki. Bunu millet istemiş, millete yöneleceğiz, millete kendimizi anlatacağız "Biz, daha iyi kanun yaparız." diyeceğiz, ikna edeceğiz; milletten oy alacağız ve gelip burada kanunları yapacağız. Samimi söylüyorum, bakın, arkadaşlar: AK PARTİ anlayışı demokrasiyi en mütekâmil hâlde hayata yansıtan anlayıştır. Belediyelerin iktidarını görüyoruz. Bakın, benim hemşehrim; Erzurumlu, genç daha 20'li yaşlarda bir arkadaşımız belediye meclis üyesi. Bir belediye meclis üyesi olarak söz alıyor. 15 Temmuzla ilgili 15 Temmuzu zemmedecek şeyler söylüyor. Belediye Başkanı pat diye mikrofonunu kapattı "Konuşturmuyorum." dedi. Biz, bunları görüyoruz. Yani o tarafa dönün bir bakın, arka taraf da var. Biz oradan görebiliyoruz. Bakın, buradan biz görüyoruz. Allah muhafaza, Allah bu anlayışa fırsat vermesin. Ben, ısrarla her seferinde söylüyorum: Bu anlayış fırsat bulursa, o, meşhur bir darbımesel var ya "Yağmurlu havada su vermezsiniz." diye; aynen böyle. Bunları yaşadık, gördük. Onun için, içinde bulunduğumuz nimet hâlini inkâr etmeyelim. Nimet hâli: AK PARTİ iktidarının on sekiz yıllık serencamıdır. Her sahada demokrasiyi hayata inşa etmişiz, yansıtmışız, her sahada. Noksanımız yok mu? Elbette var, olmasa zaten niye siyaset yapıyoruz, niye konuşuyoruz bunları.
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Mesela ne gibi noksanınız var? Ne mesela?
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Noksanlarımızı da konuşacağız, bunları da ikmal edeceğiz, düzene koyacağız elbette ama hakkı teslim noktasında nekes davranmayacaksınız. Sabahleyin Sayın Şener -Abdüllatif Şener Bey- bir ayetikerimeden bahsetti: "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten alıkoymasın." amenna; Cenab-ı Hakk'ın bize tavsiyesi, bize emri. Bu hâl üzere olmamak lazım, zinhar! Daha önce yaşanmış herhangi bir sıkıntılı hâli bütün hayatınız boyunca düşmanlığa evirir çevirir ve karşı tarafın yaptığı böyle çok latif, güzel hâlleri bile inkâr ederseniz -bırakın inkârı- tam tersi hâle sokup millete yansıtmaya çalışırsanız işte, bu ayetle taban tabana zıt düşersiniz. Bunun tarifi de şu oluyor: Kâfir oluyor yani inkâr eden oluyor, gerçeğin üstünü örten oluyor. Cenab-ı Hak, bu hâlden hepimizi uzak tutsun inşallah. Bunu özellikle söylüyorum.
Bir şey daha, bir arkadaşımız şunu söyledi, Sevgili Erol Hocam: "HDP'ye düşman hukuku uygulanmaya çalışılıyor." Hayır, böyle bir şey yok arkadaşlar. HDP'ye kimse düşman hukuku uygulamıyor. Bizim yaptığımız ne biliyor musunuz? Bu ülkenin düşmanı, bir numaralı, özellikle Kürtlerin düşmanı -ben temsilcisiyim onların- imansız bir yapı var, bir kitapsız, bir vicdansız yapı var. Nedir o? PKK. PKK'ya dost pozisyonu alırsanız, siz, bu yapının düşmanı olursunuz. Bu kadar net arkadaşlar. Bakın, çocukları... Bugün, aynı şey Ermenistan'da yapılıyor. Ermenistan, Azerbaycan'da aynı katliamları yapıyor. Başkanımızla beraber gittik, gördük. Gönderdikleri füzelerle daha birkaç aylık çocukları katletmişler. PKK'nın uzantısı yahut da onların uzantısı PKK. Öyleyse onlara karşı çok net bir duruşumuz olacak. Eğer olursa, en azından bu kitapsızları kınarsak... Bakın, dün burada yine söyledim ben, uçarak gelip eylem yapmaya çalışıyorlar; insanlarımızın canına, kanına, hayatına kast ediyor bu kitapsızlar. Siz, bunlara karşı net bir duruş sergilerseniz bu cenahtan da size karşı asla ve kata düşmanca bir hâl sâdır olmaz. Bireysel olarak zaten böyle bir hâlimiz yok ama kurumsal ifadeler, kurumsal izahlar maalesef işi bu noktaya getiriyor ve sureti haktan gözükmek, ben görüyorum yani. Bir ara söylemiştim efendim, "Kuşla şivan edip kurtla yemek" anlamına geliyor ki HDP'nin tutumu hep bu hâldedir, buradan uzak durmak lazım. Böyle olursa hem kardeşlik iklimi çok daha yeşerik olacak, barış bütün bir zemine yayılacak ve "düşman" gibi bir kavramı da zihnimize asla getirmeyeceğiz. Biz, hep pozitif kavramları kullandık siyaset yaptığımız süre içerisinde; bakın, kurulduğumuz günden bugüne hep müspet yaklaşımımız. Ne demişiz? "Aydınlığa açık." demişiz, remzimiz akı ifade ediyor ve bunu vatandaşa izah ederken de hiç zorluk çekmiyoruz. İnsanlarımız bizim anlatımımızı çok net, çok açık bir biçimde anlıyor ve bize her vesileyle yöneldiğimizde hak veriyorlar. Efendim, dün burada yine bir not düşmüştüm. Eğer, sabahleyin yandaş bir medyaya yönelir buraya gelirseniz tabii ki beni anlamazsınız. Lütfen, bir de karşı tarafa bakalım. "Empati" diyorlar ya, o kavram da böyle bir sulandı. Böyle yaparsak çok daha lezzet iklimi oluşur.
Değerli Başkanım, bütçemiz hayırlı uğurlu olsun. Sayıştay Başkanımıza da aslında çok yer verecektim ama Başkanım, hakkını helal et. Başkanım benim Başkanımdı bir ara, bağımsız denetçi olmamız hasebiyle bizim kurumun Başkanlığını yapmıştı, çalışmalarınızdan dolayı size de minnettarız. Şeref Malkoç Başkanım, size saygı sunuyorum: hakikaten bulunduğunuz yerde bir özel hâl oluşturuyorsunuz ve çalışmalarınıza sizin de minnettarız. Bütçelerimiz hayır, uğur getirsin inşallah, bereketli olsun.
Sağ olun.