KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, değerli hazırun, değerli basın emekçileri; herkesi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan; derin bir tarihimiz var ama pek çok çelişki yaşıyoruz bu derin tarihi gösterirken ve korurken. Sayın Bakan önemli bir çaba içinde ve bunu izliyoruz, önceki bakanlarımız da bu yönde bir çaba içindeydi. Mesela 12 bin yıllık bir medeniyet tarihinden bahsediyoruz, ta Göbeklitepe'den alıyoruz hikâyemizi. Truva'ya sahip çıkıyoruz, Urartu'ya, Roma'ya, Osmanlı'ya sahip çıkıyoruz; Selçuklulara, Bizans'a... Bununla ilgili eserlerle ilgili çabalar var. Bugüne kadar gelen bütün medeniyetlere sahip çıkmaya çalışan bir anlayış var Bakanlığınızda, bunun için teşekkür ediyorum. Ama dedim ya Bakanlığınızda yaman çelişkiler var. Bir de bu çoğulcu, geniş, büyük, dünyanın en derin tarihini, en derin medeniyetine -inanın ben dünyanın pek çok yerini gezdim böyle derin bir medeniyet dünyanın hiçbir yerinde yok- sahip çıkan anlayışın yanında bir de daha dar bir bakışa sahip kurumlar da var sizin arkanızda oturan. Yalnızca son birkaç yüzyılı, son bin yılı esas alan veya bir etnik temelde, bir Türklük çerçevesinde ve bu da Türklüğü geniş kapsamlı olarak diyorsunuz ama yalnızca diyelim ki 1071'i esas alan, yalnızca Orta Asya'dan buraya gelişi esas alan bir anlayış da var; mesela dili yalnızca Türk dili olarak ele alan bir Türk Dil Kurumu var; tarihi yalnızca Orta Asya'dan buraya Türklerin gelişini anlatan bir Türk Tarih Kurumu anlayışı var. İşte bu yaman çelişkiler içinde olan bir Bakanlığın başındasınız, Allah size kolaylık versin Sayın Bakanım.

Şimdi, bu 12 bin yıllık hikâyenin hepsini sahiplenmek gerçekten önemli bir iddia ve yapmamız gerekeninde bu olduğunu düşünüyorum. Çünkü son, yakın zamana kadar hep böyle sahiplenmişiz ama son dönemde bakıyorsunuz, belli şeylerin üzerini örtmeye çalışmışız, değiştirmeye çalışmışız, isimleri değiştirmişiz. İsimleri illa Türkçeleştirelim diye bir çaba olmuş, belli mekânlara, diyelim ki Ani Harabelerine gittiğimizde şöyle bir tabelayla karşılaşabiliyorsunuz işte burası -zamanında yani onu söylüyorum, şu anda değişti bu durum- Orta Asya'dan gelen mimarinin bir sonucudur diye belli tabelalarla karşı karşıya kalıyorduk. Şimdi buranın hikâyelerini anlatan tabelalarla da karşı karşıya kalıyoruz bunun içinde size teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım bu yaman çelişkilerden bahsettim. Size geçen sene de söylemiştim, sizden önceki üç Bakana da aynı şeyi söyledim...

Ezandan dolayı durayım mı bilmiyorum Sayın Başkan, uygun nasıldır?

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Devam edelim.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Devam mı edelim.

Şöyle, Van Edremit'te bir Urartu Höyüğü var biliyorsunuz -dünyanın en güzel yerlerinden birisi orası, cennetten bir köşe- oraya bir kafe yapılmıştı, bir de tuvalet yapılmıştı bunun Van Urartu Höyüğü'nün hemen yanında olduğunu ve o tuvaletin yapıldığı yerinde altının bir Ermeni mezarlığı olduğunu size anlatmaya çalıştım, buna bakın dedim, bunula ilgilenin dedim. Numan Kurtulmuş Bakanımız bunun yıkılacağını söyledi. Siz de geçen yıl bununla ilgileneceğinizi söylemiştiniz ama hâlâ o tuvalet orada duruyor. Hemen yanını eşeleyin kemikler çıkıyor, onlar insan kemikleri, insan kemiklerinin üzerine tuvalet yapılmış durumda. Ben eşelediğimde görüyorum, yürekler sızlıyor. Bu Türkiye'mize yakışmıyor, bu ülkemize yakışmıyor. 5 bin yıllık bir tarihin üzerinde tuvalet olmaz. Orada bir kafe yapacağım diye 5 bin yıllık bir tarihin hikâyesini yok sayamazsınız. Arshile Gorky'nin köyü orası, binlerce yıllık bir hikâye. Orası gerçekten aklı başında değerlendirilirse milyonlarca turistin ziyaret edeceği bir yere de dönüşür ama her şeyden önce insana, tarihe saygıya ihtiyaç var Sayın Bakanım.

Bakın, yaman çelişkilerden bahsediyoruz. Şimdi, Ayasofya meselesiyle ilgili İbrahim Beyde konuştu. Değerli arkadaşlar, Ayasofya onundu bunundu tartışmasına asla girmeyeceğim. Ayasofya bu toprakların ortak kültürel mirasıdır, herhâlde bunun altına hepimiz imza atarız. Hepimizin ortak kültürel mirasıdır. Yani 1700 yıldır ayakta kalan bir mabettir. Önce bir manastır olarak yapılmıştır. Bin yıl kilise olmuştur, çan çalmıştır. 500 yıl da cami olarak görev yapılmıştır, ezan okunmuştur. O çan kulesi ta 1700'lere kadar durmuştur. Mozaikler silinmemiştir, üzeri sıvanmıştır yani kazınmamıştır bir şeyi silmek gibi bir dert olmamıştır Osmanlı'da ama bir fethin sembolü olarak ortaya konmuş ve o günlerde, açıkça söyleyeyim, Fatih'in İstanbul'a geldiğinde sonuç olarak İstanbul'da cami yoktu arkadaşlar. Öyle değil mi? Fatih İstanbul'a geldiğinde gerçi bir iki cami varmış ama büyük bir cami yoktu. Nedir? Bunu ben şöyle anlayabilirim, bir ihtiyaç çerçevesinde veya bir sembol olarak girmiş şeye demiş ki: "Burası cami olsun, biz namaz kılalım." Hani, siz "Namaz kılmak istedikten sonra her yer mescit." diyorsunuz ya, öyle değil mi? Ama orayı seçmiş.

Arkadaşlar, cumhuriyet kurulmuş, 1930'larda Atatürk'ün bir tasarrufuyla denmiş ki: "Burası müze olsun, Türkiye'nin derin tarihini gösteren bir müze olsun." İstanbul'da da binlerce cami var arkadaşlar, yani namaz kılınacak yer sıkıntısı yok. Hani, Sayın Tayyip Erdoğan bu taleplere geçen yıla kadar "Efendim, yani siz Sultanahmet'i doldurun da sonra gelin Ayasofya'yı isteyin." diyordu, hep karşı çıkıyordu ve şunu söylüyordu: "Getirisi var ama götürüsü daha fazla." Ama ne hikmetse bu konuşmadan birkaç ay sonra bir anda Ayasofya meselesi gündeme taşındı ve bu, sanki bir rövanşist anlayışla ortaya kondu. Hani, insanların namaz kılma ihtiyacı olsa, cami ihtiyacı olsa bu başka bir şeydir ama sanki bir rövanşist anlayışla bu ortaya konduğunda ve bir şeyler yok sayıldığında, işte, insanların gönlü kırılabiliyor. Mesela, az önce İbrahim Bey dedi ki: "Müslüman mahallesinde salyangoz satmak." Şimdi, siz burayı Müslüman mahallesi sayıyorsanız... Arkadaşlar, evet azız, bütün Hristiyanları toplasanız bu ülkede bir futbol stadyumunu dolduramıyoruz; yüzyıl önce yüzde 50'ye yakındık, bugün hepimizi toplasanız bir futbol stadyumunu dolduramıyoruz inanın.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Yunanlı papaz "Çok isabetli olmuştur." diyor.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Lütfen devam edin siz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, şunu söyleyeyim arkadaşlar: Şöyle bakabilirsiniz "Ya, ne var, bir avuç Hristiyan var, onların ne önemi var ki; onların kalbi kırılmış, gönlü kırılmış bir önemi yok." diyebilirsiniz. Ama ben şunu çok iyi biliyorum: Gerek Müslümanlıkta gerek Hristiyanlıkta gönül gözüyle bakanlar, bir kişinin bile kalbi kırılıyorsa, bir kişinin bile kul hakkı yeniyorsa, bir kişinin bile rızası alınmadan bir adım atılıyorsa orada bir hata olabilir, bir hata olabilir.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Kimin rızası?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu anlamda, cami olarak kalsaydı zaten bu tartışma olmayacaktı ama müze olmuş, tekrar camiye çevrilirken, orada gerçekten yeniden bir fetih anlayışıyla ortaya koyuldu; sanki bir şeyi fethediyoruz. Neyi kimden kaçırıyoruz? Türkiye hepimizin, ortak vatanımız ama "Müslüman mahallesinde salyangoz satmak" olarak değerlendirdiğimiz zaman, işte, orada bir şeyler eksiliyor, yaman çelişkilerle karşı karşıya kalıyoruz.

Sayın Bakan, size bir şey daha söyleyeceğim. Bakın, diyelim ki orayı camiye çevirdiniz. Ya, şu canım Kariye Müzesi -beni bir dinler misiniz lütfen Sayın Bakanım- biblo gibi duruyor. Hani, dinî boyutunu geçtim, dünya sanat tarihi için... Dünyanın tarihi anlatılıyor Kariye Müzesinde inanın. Bakın, dünya tarihini değiştiren, dünya tarihine referans olan... Bütün doktora öğrencileri, sanat tarihi öğrencileri buraya gider, buranın freskoları, mozaiklerinden dünya sanat tarihini ortaya koyar arkadaşlar; böyle bir eser. Ben bu caminin bölgesini çok iyi bilirim, oralarda çok yürüdüm, çok gezdim, son dönemde de gittim. Etrafında onlarca cami var arkadaşlar. Bakın, lütfen gidin oraya. O cami cemaatlerine gittim, geçenlerde gene sordum "Ya, doluyor mu caminiz?" dedim. "Yok, vakit namazlarında sınırlı sayıda insan gelir." dediler. Bakın, ihtiyaç olsa yine anlayacağım Sayın Bakan. Ya, bu biblo gibi kiliseyi, manastırı veya adına ne derseniz deyin, müzeyi camiye çevirmeye ihtiyaç olsa anlayacağım ama bunu camiye çevirmek şöyle bir şey demek oluyor Sayın Bakan... Bakın, bugünlerde gerilimler konuşuluyor değil mi? Macron'la gerilim, Avrupa'daki İslamofobi konuşuluyor değil mi? Türkiye'deki bu anlamdaki karşıt hamleler konuşuluyor. Bunlar inanın, bir kısır döngüdür. Yani siz bir yerde böyle adımlar atarsanız, buna karşı da Avrupa'daki sağcılar, ırkçılar, maalesef diyorum bakın, İslamofobik adımlar atabilirler. İşte bu kısır döngüyü kırmanın yolu nereden geçiyor biliyor musunuz? Yine Tayyip Erdoğan'dan referans vereceğim. Dinler arası "Medeniyetler İttifakı" diye bir ittifak iddiası var değil mi İspanya Başbakanıyla? Ne deniyordu o zaman? İşte "Camiler, kiliseler, bütün medeniyetler bir arada olsun." deniyordu değil mi? Yeniden o iddiayı hatırlamalıyız. Yani bu kısır döngüye biz su vermemeliyiz, can vermemeliyiz; bu ırkçı, mezhepçi, İslamofobik, yabancı karşıtı, aşırı sağcı anlayışlara can vermemeliyiz, böyle malzemeler vermemeliyiz Sayın Bakan. Bu adımlar yanlıştır.

SALİH CORA (Trabzon) - Trabzon'da Ermeni Kilisesi'ni de söyleyin, Sümela Manastırı'nı da söyleyin.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar...

Lütfen devam edin siz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya, Allah'ınızı severseniz, orada da Ayasofya'yı cami yaptınız yine "Ayasofya" ya adı üzerinde, Ayasofya'yı cami yaptınız daha geçenlerde.

SALİH CORA (Trabzon) - Vakfın ne olduğunu bilmiyorsun.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan, geçen yıl Sur'la ilgili öneriniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Paylan, lütfen tamamlayınız.

Evet, ilave süre veriyorum, buyurun.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan, Sur'la ilgili... Bakın, yine gezdim, yine gördüm, bütün taşları dökülüyor. Bu adımları durdurmadınız. Evet, yeni bölgeler açılmadı ama gidip gördünüz mü şu Sur'un hâlini, Allah'ınızı seversiniz. Yani şu hâllere bakın, taşları dökülmüş bir anlayış. Bunu Toledo yapmakla ne ilgisi var? Yani Diyarbakır Sur'u bu anlamda yeni baştan ele almalıyız. Bununla ilgili de adımlar atmanızı istirham ediyorum.

Sonra Sayın Bakan, şunu da söyleyeyim vakıflarla ilgili: Ya, 5'inci Bakansınız bana söz veren "Azınlık vakıflarının seçimleri yapılacak." diyen, geçen sene bununla ilgili tutanaklara da geçirdiniz. 2013 yılından beri seçim yapamıyoruz arkadaşlar, bir avuç burada azınlık var, 2013 yılından beri seçim yapamıyor ya. Vakıflarımızı yönetemiyoruz, kayyum atanacak neredeyse, Bakan diyecek ki: "Kendi içinizden seçin dedik." Ya, kendi akrabasını getiriyor oraya. Bir vakıf ibra edilmezse, seçimi yapılmazsa iyi yönetilebilir mi? İyi yönetilemiyor arkadaşlar. İşte bu, Sayın Bakan, bir kez daha size soruyorum, siz 5'inci Bakansınız bu altı yılda, geçen yıl da "Olacak." dediniz kısa vadede. Niye yapamadınız Sayın Bakan, azınlık vakıflarının seçimlerini? Ya, bir yönetmeliğe bakıyor, adım atacaksınız, biz seçimimizi yapacağız, ibra edeceğiz. Vakıflar bir ticarethaneye dönüşmüş öbür boyutuyla. Bütün bu vakıf anlayışını yeniden masaya yatırmamız gerekmiyor mu? Ya "Neoosmanlıcıyız." diyorsunuz. Osmanlı'da vakıflar; Müslüman vakıfları da, Hristiyan vakıfları da bu anlamda etkin çalışıyordu, seçimlerini yapıyordu, etkin yönetiliyordu. Niye bu adımlara geri dönemiyoruz?

Sayın Bakan, son olarak şunu söyleyeceğim: Türkiye'nin... Sayın Başkanın da sabrını zorlamayım, son bir dakikam Sayın Başkan.

Sayın Bakan, istirham ediyorum dinlemenizi. Türkiye'nin tanıtımı için 100 milyonlarca dolar harcıyorsunuz değil mi Sayın Bakan? Ya, 100 milyon dolar harcıyorsunuzdur en az, daha fazlası var. Ya, ne diyorsunuz? "Türkiye demokratik bir ülke, Türkiye çok kimlikli, çok kültürlü bir ülke." Geçenlerde benim de asla tasvip etmediğim bir karikatür krizi vardı. Kültür ve Turizm Bakanı olarak sizin yanınızda oturan Bakan Yardımcınız var Sayın Bakan. Şimdi, İbrahim Aydemir dedi ki: "Ben bunu onaylıyorum." Ya, inanın ben "tweet"i gördüğümde gözlerime inanamadım -Fransızcam da vardır biraz- yani böyle bir küfrü inanın bir televizyonda bile söyleseniz RTÜK onu kapatır, yani RTÜK hemen arkasındaki o televizyona herhâlde bir ay yayın kapatma cezası verir.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Peygamberimize o hakareti kabul ediyor musun?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Reddediyorum diyorum, kınıyorum, reddediyorum diyorum. Kınıyorum diyorum bu ayrı bir şey ama arkadaşlar...

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Önce bak ona...

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, lütfen...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Müsaade et.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - "Demokrasi" dediğin bu mu, "özgürlük" dediğin bu mu?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya, arkadaşlar, bakın, Türkiye'yi temsil eden bir kişi sonuç olarak ağza alınmayacak cinsiyetçi bir küfür ediyor. Şimdi şöyle bir durum var: Bunu kızgınlıkla yaptı diyebiliriz.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Bizi "tweet"ten dolayı linç ediyor görüyor musunuz!

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, lütfen. Sayın Aydemir...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Şimdi, kızgınlıkla yaptı diyebiliriz Sayın Bakan değil mi? Bir anlık bir öfkeyle yaptı. Bir anlık bir öfkeyle yaparsa ne yapar? Siz uyarırsınız "Bu yanlış olmuş, burada çok ağır bir küfür var, bunu silin." dersiniz. Arkadaş da siler, özür diler geçer ama silmedi, bakın "tweet" hâlâ duruyor. Bu ne demektir biliyor musunuz? Bence şöyle demektir: Siz bu "tweet"i sahipleniyorsunuz. Ve sıralı bütün amirler, ta, Cumhurbaşkanına kadar bu "tweet"i sahipleniyor anlamına gelir. Yani kötü söz sahibine aittir Sayın Bakan. Bir olay eleştirilebilir ama cinsiyetçi, ağza alınmayacak bir küfrün hâlâ orada durması Türkiye için bir utanç olur Sayın Bakan.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Peki, Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu anlamda görüşünüzü merak ediyorum, o "tweet"in orada durmasının bize acaba ne tip bir maliyeti olacak? Bize yakışıyor mu, Türkiye'mize yakışıyor mu? Türkiye'nin bir Kültür Bakan Yardımcısının böyle bir küfrü hâlâ "tweet" olarak orada tutmasında sizin bir iradeniz var mı, bunu onaylıyor musunuz diye size açıkça soruyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Paylan, teşekkür ediyorum.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Bir cümle de Macron'la kapat, ona da iki cümle bir şey söyle ya!

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan...

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Fransa'ya bir şey söyleyecekmişsin.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Kınıyorum dedim ya, kınıyorum dedim. Daha ne diyeyim. Ben küfredemem arkadaşlar, benim ağzım küfür tutmaz. Yani küfür yanlıştır.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Bize o kadar saydırıyorsun Macron'a "Kınıyorum." diyorsun ya.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Değerli arkadaşlar...

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - "Fransa'yı kınıyorum." diyorsunuz değil mi Sayın Paylan?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, bakın, Fransa Macron demek değildir.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Macron'u kınıyorsun. Macron'u kınıyor.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Nasıl Türkiye Tayyip Erdoğan demek değilse Fransa Macron demek değildir. Irkçı, İslamofobik anlayışları kınıyorum diyorum ve bu kadar açık. Allah Allah...

Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Bakan; son olarak, bütçeniz Türkiye bütçesinin binde 5'ini oluşturuyor. Binde 5'lik bütçeyle mucizeler yaratmaya çalışıyorsunuz. Bu bütçenin düşük olduğunu düşünüyoruz ve HDP olarak bütün partiler inisiyatif koyarsa bu bütçenin artırılmasını öneriyoruz ve artırılan bütçesinin de çok kimlikli, çok kültürlü Türkiye için harcanmasını öneriyoruz.

Teşekkür ederim.