| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI (Bütçe + Kesin Hesap + Sayıştay Raporu) Yükseköğretim Kurulu (Özel Bütçe), (Bütçe + Kesin Hesap + Sayıştay Raporu) Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı (Özel Bütçe),(Bütçe + Kesin Hesap + Sayıştay Raporu) Yükseköğretim Kalite Kurulu(Özel Bütçe), (Bütçe + Kesin Hesap + Sayıştay Raporu) Üniversiteler (Özel Bütçe), (127 Bütçe + 127 Kesin Hesap + 95 Sayıştay Raporu) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 03 .11.2020 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi hayırlı olsun şimdiden, kabul edilmiş diyelim.
Tabii, çok kısa bir süre var, Sayın Başkan da artık dün kadar toleranslı değil.
Şimdi, Sayın Bakanım, tabii, bütün alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da Covid-19, salgın, pandemi ciddi problemler ortaya çıkardı, sizin işiniz çok kolay değil ama şimdi "EBA'da 1'inci." falan, arkadaşımız söyledi, tebrik ediyorum, çok güzel fakat söylediğiniz gibi tabletleri ben araştırdım ne olmuş diye, bilgisayarlar, TV ulaşımı falan; bu konuda çok fazla bir şey yapılmamış, kimseye çok fazla bir şey dağıtılmamış.
Şimdi, benim aklıma geldi, IBAN'la para toplandı, en son Sayın Cumhurbaşkanı 2 milyardan falan söz etmişti. Hiç eğitime ayrılmadı mı? Buradan bu ihtiyaçların karşılanması için kullanılmıyor mu? Bir de yani gerçekten sizinle direkt çok ilgili olmasa bile bu paranın ve diğer bu şekilde toplanan paraların -nereye gidiyor, nasıl gidiyor- şeffaflığıyla ilgili fazla bilgi yok, bu da gerçekten insanların yardım etmeyle ilgili düşüncelerini ciddi bir şekilde olumsuz etkiliyor, bunu ifade etmek isterim.
Sayın Bakanım, bu uzaktan eğitimle ilgili özel okulları takip ediyor musunuz, bilmiyorum, günde sekiz saat çocuklara ellişer dakikalık ders yaptıran okullar var, 8 tane elli dakika; mesela ilkokul 4, 5, orta 1, neyse. Ben psikiyatri uzmanıyım, çocuklarla da ilgilendim; bu, çocukların kaldırabileceği bir şey değil. Yani bu nedir? Bunlarla ilgilenirseniz iyi olur.
Bir de mesela Cumhuriyet Halk Partisi belediyeler aracılığıyla çocuklara tablet falan dağıtabileceğini ifade etti, gelen cevap: "Hayır, böyle bir ihtiyaç yok." Yani bu yanlış bir şey, muhalefet belediyelerinin özellikle hiçbir şekilde, hiçbir yerde bu işlere dâhil olmasını istememek, engellemek son derece yanlış bir şey. Bunu daha evvel de yaptınız, bu geri tepecek yani bunlar doğru şeyler değil.
Depremle ilgili de bir cümle edeyim. Bugün de gördük, en son bir kızımız, çocuğumuz kurtarıldı, ne güzel, hepimiz ulus olarak sevindik fakat yani öyle bir şey oluyor ki sanki oradan kurtarılan çocuk daha sonra coronayla ya da ezilerek bir kazaya kurban gidecek gibi bir hisse kapıldım ben. Şova falan dönüşüyor, hastaneye hücum ediliyor, siyasiler falan; bunlar doğru şeyler değil.
Değerli arkadaşlarım, daldan dala atlayacağım YÖK Başkanını burada bulmuşken. Üniversiteler gerçekten üniversite olmaktan çıktı Sayın Bakanım yani sizin katkınız falan nedir bilmiyorum, kişisel olarak da hiçbir şey söylemiyorum. Üniversiteler rektörlerin -nasıl bir terim kullanırsam alınmazsınız bilmiyorum yani- babalarının çiftçiliği diyeyim basit bir şekilde, böyle oldu yani ahbap çavuş, dayı, yeğen, kız, amca kızı, damat falan, buna dönüştü. Onlarca örnek var değerli arkadaşlarım. Bakın, Sayın Başkanım, Sayın Bakanım; adalet ciddi bir şekilde zedeleniyor, öğretim üyesi alımlarından öyle şeyler oluyor ki bu kabul edilemez yani. İnsanlar kopuyor; ulus, millet oluyoruz ya, bundan kopuyor, bunu ciddi bir şekilde zedeliyorsunuz. Sınav açıldı Kocaeli Üniversitesinde Sayın Bakanım, size de sordum, cevap vermeye tenezzül etmediniz diğer bakanların yaptığı gibi. Kocaeli Üniversitesi mimarlık bölümünde doktora öğrenciliği için sınav açıldı, 7 öğrenci alınacaktı; belgelerini verdiler, mülakat yapıldı; mülakatta ana adı, baba adı, "Nerelisin?" "Niye burayı seçtin?" gibi sorular soruldu; sonra bir sıralama yapıldı, 2 kişiden biri 80-90 aldı, biri 85 aldı; 13 kişi müracaat etmişti, diğer 11 kişinin hepsi 20 almış. Bu nasıl bir şey, nasıl olur diye falan şey yaptım yani burada emek hırsızlığından falan söz ettim. Sayın Rektör Sadettin Hülagü Bey çok kızdı, öfkelendi, "Yazıklar olsun sana, sen de öğretim üyesiydin." gibi şeyler söyledi, sınavı iptal etti ve yeniden yaptı, bu sefer de kazanamayanlara "Kazanamadınız." diye gönderdi. Bunlar olacak işler değil. Dünyada, Türkiye'de bu kadar yetişmiş insanlar var, akademide devam etmek istiyorlar ama bu yollar ciddi bir şekilde kesiliyor. Nasıl kesiliyor, neyle kesiliyor? Öyle, sadece ideolojik falan da değil ha; ahbap-çavuş, babasının oğlu, dayısının kızı, onun bunun ve bu konuyla ilgili hiçbir şey yapamıyorsunuz Sayın Bakan. Burada çok ciddi bir sıkıntı var, bu sıkıntı nasıl aşılır, ne yapılır bilemiyorum.
Bakın, benim elimde basına düşmüş onlarca örnek var. Ya, bu rektörlük seçimiyle ilgili yaptığınız işler nedir Sayın Bakanım? Siz, bunların farkında mısınız? Yani Anayasa'nın 130'uncu maddesi çok açık, net olmasına rağmen Cumhurbaşkanı, rektör düzenlenmeleriyle ilgili kendisi düzenleme yapıyor. Ha, kanun hükmünde kararnameyle yapıldı önce ama sonra, Cumhurbaşkanı kararıyla yapıldı, kendisi düzenleme yapıyor. O kadar açık ki Anayasa. Sadece bu konuda değil ki her konuda Anayasa çiğnendiği için burada da çiğniyorsunuz ve -hadi bunu siz yaptınız- kişiye özel değişiklikler yapıyorsunuz. Akşam kanunu değiştiriyorsunuz, bir adamı atıyorsunuz -falanın arkadaşı, neyse- şartları değiştiriyorsunuz; profesör olmayan insanı atıyorsunuz, senesi tutmayanı atıyorsunuz. Bu nedir arkadaşlar ya? Sayın Cumhurbaşkanı, Fransa Cumhurbaşkanına kükredi, ne güzel. "Biz, çadır devleti değiliz, muz cumhuriyeti değiliz." dedi. Ya, bunlar muz cumhuriyetinde olur Sayın Bakanım. Ya, böyle şeyler olur mu? Yani nereye doğru gidiyoruz? İktidar partisi milletvekili arkadaşlarımız "Oo, çok iyi gidiyor." falan. Hayır, iyi gitmiyor, yanlış işler yapıyorsunuz. Ha, bunu yaparken nasıl yapıyorsunuz bunları? Ben, çok merak ediyorum; yani gerçekten, bunlar nasıl oluyor diye. Biraz sonra artan zamanımda onu şey yapacağım ama...
Şehir üniversitelerinin kapatılması ayrı bir hikâyedir. O da bir el koyma yani müsadere; acayip bir şey. Osmanlı'da falan olan yöntemlerle, kinle, intikam almak adına bir üniversiteyi -kısa zamanda elit bir üniversite hâline gelmiş- yok ettiniz, onu bırakıyorum ama tıp fakültelerinin hekim yetiştirmesini yok ediyorsunuz değerli arkadaşlarım. Nasıl yok ediyorsunuz? Tıp fakültesi hastaneleri batıyor. Biliyorum, kafanızdan geçen şey odur; tıp fakültesi öğretim üyelerini şehir hastanelerine, patronların emrine göndereceksiniz, orada para kazandıracaksınız "Çocuklar da oraya gitsin." diyeceksiniz. Para kazanmak için kurulan, işleyen yerlerde asla ve asla eğitim olmaz değerli arkadaşlarım, yapmayın! Türk hekimlerinin dünyada çok önemli bir yeri var, sermaye uğruna bunu yok ediyorsunuz. Şehir hastanelerine zaten gelecek kuşakların dünya kadar paralarını aktaracaksınız, veriyorsunuz ama tıp öğrencisi yetiştirmek, doktor yetiştirmeye de büyük bir darbe vuruyorsunuz. Bu konuda da dikkatli olmanızı isterim.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, biraz evvel konuşan arkadaşımız da söz etti: "Anadolu irfanına uygun bir şekilde şey yetiştireceğiz, Anadolu irfanında..." Ya, kardeşim, 1453'te fetih falanla... Bugün bambaşka bir şey. Kendi ülkenizi fethediyorsunuz gibi geliyor bana. Kendi ülkenizi, kendi kurumlarınızı fethediyorsunuz ve orada psikoloji sanki şöyle işliyor: Fethedilen yerdeki birtakım şeyler helal oluyor sanki; kadroları alabiliyorsunuz, başka şeyleri alabiliyorsunuz. Olmaz arkadaşlar! Adaletin olmadığı yerde şey olmaz. Bakın, din eğitimiyle ilgili ciddi bir problem var, çözemiyorsunuz. İmam-hatipler... Bakın, benim 3 çocuğum imam-hatip okudu, 3 çocuğum. Öyle diğerleri gibi falan konuşmuyorum, açıkça söylüyorum, net bir şekilde söylüyorum: Bu imam-hatipler, bu müfredat, bu anlayış, bu kafa hiçbir şekilde o "Dindar nesil." dediğiniz -dindar nesilden neyi kastediyorsunuz onu da bilmiyoruz- nesil yetişmez. Buradan yetişen insanlar kültür falan üretemez. Çünkü tekçi... Yani ne olduklarını bilmiyoruz. "Türk ve İslam" Hangisi kardeşim? Hangisi Türk ve İslam'a uyuyor? Din, Anadolu irfanı, hangisi? Din, namaz kılmak, oruç tutmaktan mı ibaret? Adalet, hak, hukuk, merhamet, başkasının malını korumak, kamunun tüyü bitmemiş yetim hakkı üzerinde titremesi, zayıf olanın yanında, kadını, çocuğu gözetmek yani hangisi? Bunlar yok mu? Bu şeyde bunlar yok mu? Bakın, değerli arkadaşlarım, sosyal medyadan çok sayıda hakaret alıyoruz. Son bir senedir mahkemeye veriyorum bunları ve avukatlarıma, arkadaşlara söyledim "Kim bunlar?" diye baktım; yüzde 90'ı imam-hatipli, yüzde 90'ı. Ya, benim anama sövebilmeyi kendisine helal görüyor. Çünkü bana düşman gözüyle bakıyor. Niye bakıyor? Tepeden kuruluyor bu arkadaşlarım. Sayın Millî Eğitim Bakanı, burayı çözmedikten sonra bir şey yapamazsınız. Çoğulculuğu olmayan bir toplumda sağlıklı bir insan yetişemez ki. Her düşüncenin, her fikrin kendisini gösteremediği bir toplumda, seçme şansının olmadığı toplumda bir şey yetişemez ki. Beni düşman olarak görüyor ve düşmana bir şey yapmayı, sövmeyi kendisine helal görüyor. Böyle bir imam-hatip anlayışında dindar bir nesil falan çıkmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Tamamlayalım.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yukarıdan kuruluyor dedim bu. Nasıl yukarıdan kuruluyor? Sayın Cumhurbaşkanı -bak, kimse üzerine alınmasın- en son kalktı, dedi ki: "Geri zekâlı." Ana Muhalefet Genel Başkanına "Geri zekâlı bu." dedi. Ya, Cumhurbaşkanına söyleyin, böyle bir insan değildi; iktidar için bu kadar olmaz, iktidar için koca bir nesil, gelecek yok edilmez. Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanına Cumhurbaşkanı "Geri zekâlı." diye hitap ediyorsa... Neymiş, ayrı basın... İşte sadece Fransızların değil de diğer Avrupalıların da katkısı olduğunu bilmiyor, bunun için geri zekâlı... Ya, "bilgisiz" falan de. Böyle bir şey olabilir mi arkadaş? Orada Sayın Cumhurbaşkanı Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanına "Geri zekâlı." dediği zaman imam-hatipli bir çocuk da -affedersiniz- Mehmet Bekaroğlu'na küfretmeyi kendisine hak görüyor.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bir dakika daha verirsen bitiriyorum.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Buyurun.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu anlayışla bir yere gidemeyiz değerli arkadaşlarımız. Buradan kültür falan çıkmaz, buradan gerçekten dindar nesil falan çıkmaz, çıkacak dindar nesil de şu. Bakın, din eğitimiyle ilgili şunu yapın lütfen: Verdiğiniz din eğitimi yetersizse daha başka şeylerle takviye edin, seçmeli yapın, insanlar istesin. Niye imam-hatibe giden çocuklar dindar yetişiyor, Anadolu irfanından istifade ediyor da diğerleri niye istifade etmesin? Yetiştirin, bakın, ne gerekiyorsa onu yapın, cesur da olun bu konuda ama imam-hatip liselerini ayrı bir okul, medeniyet taşıyacak, kavga yürütecek, sancak tutacak çocuklar olarak yapmayın. Kaç tane nesil bu şekilde yok edildi? Yapmayın bunu. İmam-hatip okullarını, gerçekten, milletin dinî şeylerini görecek, imamlık yapacak, müezzinlik yapacak bir şekilde meslek lisesine dönüştürün. Normal okullarda din eğitimi yetersizse verin, verin, Kur'an da okutun, zaten Kur'an kursları da var. Bu ikili sistemden dönün. İmam-hatip okulları bir zamanlar üveydi, şimdi diğerleri üvey oldu. Bu yanlıştır, buradan bir gidiş yoktur. Yanlış yapıyorsunuz, ülkede birlik beraberlik falan olmuyor, bu şekilde ülkeyi bölüyorsunuz, millet olma özelliğimizi kaybediyoruz. Aynı şeylere sevinmiyoruz, aynı şeylere üzülmüyoruz ve bu tepeden kuruluyor değerli arkadaşlarım.
Bütçeniz hayırlı olsun.