| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281 ) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a) Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı b) Mesleki Yeterlilik Kurumu c) Devlet Personel Başkanlığı d)Sosyal Güvenlik Kurumu e)Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 06 .11.2020 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, Sayın Bakan, kurumlarımızın değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; öncelikle hepinizi saygıyla selamlarım.
Görüşmelerimizin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. Bütçeleriniz de -şimdiden- sizler için, kurumlarınız için, ülkemiz için hayırlı olsun.
Sayın Bakanım, tabii, Allah size kolaylık versin, idari yapı olarak çok zor bir bakanlığı yönetiyorsunuz. Bir defa. İşte, geçmişte en az 2 bakanlık, onun dışında Devlet Personel Başkanlığı size bağlandı hatta başka kurumlardan da gelen -Mesleki Yeterlilik Kurumu, gerçi o zaten sizdeydi herhâlde daha önceden de sizdeydi- yani çok büyük bir bakanlığı idare ediyorsunuz; daha doğrusu sorumlusunuz, idare ediyor musunuz onu bilemiyorum. İşiniz çok zor, Allah sizin yardımcınız olsun. Sadece SGK'yle ilgilenmek esasında insanın epeyce bir zamanını alır normal şartlarda; SGK, çünkü finansman açığı açısından baktığımızda Türkiye'nin en önemli sorun alanlarından bir tanesi. Bu anlamda, bence sizin şunu Hükûmete önermeniz lazım: İşte ara ara konuşuluyor, yeni yapılandırma kapsamında bu Bakanlığın yeniden bir elden geçirilmesi lazım, bölünmesi lazım. Bu Bakanlık, bu şekilde yönetilmez; her şeyden sorumlu olduğunuz durumda hiçbir şey yapamazsınız, yani onu çok açık bir şekilde ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla, şöyle bakıyorsun, toplum kesimleri itibarıyla çocuktan başlayarak, çocuklar, kadın, engelli, yaşlı her şey var bir gençlik yok sizde. Eğer benim dediğim yapılmayacaksa Gençlik ve Spor Bakanlığından "gençlik" kısmını da size almak lazım yani o da orada kalmasın; bu daha kompakt bir şey olur, entegre bir şey olur. Bu yanlış bir şeydir, bunu şu anda en iyi bilen sizsinizdir muhtemelen. Dolayısıyla, sizin bunu Hükûmete önermenizin, Sayın Cumhurbaşkanına önermenizin ülke açısından faydalı olduğunu düşünüyorum.
Şimdi, tabii, ülkemizin en büyük sorunu, ekonomik anlamdaki sorunlarından bir tanesi işsizlik. Sunumunuzda buna ilişkin bir analizi biz göremedik, hatta TÜİK'in hiçbir şekilde itibar edilmeyen o manşet işsizlik rakamını vererek "İşsizlik oranı da düştü." dediniz. Sayın Bakanım, burası öyle bir yer değil, burası hani bazen vatandaşa konuşulan, tek taraflı konuşulan veya işte karşınızda hiç kimsenin olmadığı yerler değil, burası teknik bir Komisyon. Ben sizden Çalışma Bakanı olarak, altınızda dünya kadar bürokrat var, çok değerli arkadaşlar var, bu işin bir analizini yapmanızı isterdim. Yani "13,9'dan 13,4'e düştü." demek inanın size hiçbir kredi kazandırmıyor. Bundan bir kredi kazanacağınızı düşünüyorsanız bu size bir kredi kazandırmıyor; tam tersine, bence burada sağlıklı bir analiz yapsanız "Şöyle şöyle oldu, istihdam böyle oldu, Türkiye'nin şartları bu." şeklinde, mazeretleri de ileri sürebilirsiniz elbette, illa ki aynı şeyleri söylemek durumunda değiliz, ancak hiç analiz edilmeden böyle bir rakamın kullanılmasını, konuşma metninizde geçmesini işin doğrusu ben hiç yakıştıramadım.
Şimdi, Sayın Bakanım, arkadaşlar da söyledi, aynı rakamları tekrarlamayacağım ama birinci anlamdaki yani iş bulma ümidi olmayanlar, iş aramayıp çalışmaya hazır olmayanlar ve mevsimlikleri kattığımızda geldiğimiz 8,5 milyon rakamı bu ülkede mutlak işsizlik rakamı bir defa bunun hiçbir lâmı cimi yok ama bunun üzerine, son dönemdeki etkileri de dikkate alarak, efendim istihdamda olup iş başında olmayanlar, zamana bağlı eksik istihdam da katılınca bu ülkede Temmuz 2020 itibarıyla 12 milyon 345 bin işsiz var, bunun da işsizlik oranı bu anlamda yüzde 34,5. Şimdi, geçen yılın aynı ayında... Tabii, işsizlikte mevsimsellik çok fazla olduğu için temmuzu mayısla, haziranla filan mukayese etmek olmaz, mevsimsel düzeltilmiş veri üzerinden mukayese etmek lazım; dolayısıyla, burada şunu yapmamız gerekiyor: Yani aynı ayla mukayese edeceğiz veya dediğim gibi, düzeltilmiş rakamlarla ama düzeltilmiş rakamlar bu geniş tanımda olmadığı için ben geçen yılla mukayese ediyorum. 27,7'den 34,5'e çıkıyor yani son bir yılda işsizlik yüzde 6,8 artıyor. Elbette burada Covid etkisi var, ancak, Türkiye'de, daha doğrusu dünyada Covid yokken siz işsizlikte rekor kırdınız. Yani bayılıyorsunuz 2002'yle mukayese yapmaya ama 2002'de 9,8 civarında aldığınız işsizlik oranları yüzde 14'lere kadar -Hükûmetiniz için söylüyorum tabii ki zatıaliniz için söylemiyorum- geldi bu ülkede; dolayısıyla, bu, mutlak suretle üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Bakın, büyümeli yıllarımızda, 2007'ye kadar olan süreçteki o büyümeli yıllarımızda da işsizlikte çok ciddi bir azalma olmadı, istihdamda bir artış olmadı.
Şimdi, dolayısıyla, bu sizin tarafınızdan hakikaten bilimsel olarak çalışılması gereken bir konudur, bunun çalışılması gereken yerin Çalışma Bakanlığı olduğunu düşünüyorum; yani biz Türkiye'de ne yapalım da bu istihdamı artıralım? Siz bula bula bir İŞKUR'u buldunuz. Yani yazıktır bu ülkenin parasına, bu ülkenin insanına yazık; İŞKUR üzerinden şimdi istihdam artırmaya çalışıyor bu Hükûmet. Yani 2008-2009 yılında -ben o zaman Devlet Planlama Teşkilatında Genel Müdürdüm- "Toplum Yararına Çalışma" diye bir program çıkardık, "Çok ciddi kriz var, topluma bir miktar para vermenin -o zaman bütçemiz de iyiydi, şimdiki gibi tarihî, yüksek açıklar, daha doğrusu sizin iktidar döneminiz için en yüksek açıklar falan yoktu- bir yolunu araştıralım." deyip Toplum Yararına Çalışma Programı başlatıldı; bir iki yıllık düşünülen şey on iki-on üç yıldır uygulanıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bunlar niye düşünülmüyor? Yani İŞKUR bu anlamda kamu eliyle, devleti finanse ederek işsizlikle mücadele edecek bir kurum değil. İŞKUR'un düsturunda böyle bir şey yok, İŞKUR'un yeniden kendisini tanımlaması lazım. Ben bunu Sayın İŞKUR Genel Müdürüne Samsun'daki bir toplantıda da ifade ettim, yani böyle bir şey yok. Şimdi, dünya kadar insanı buradan çalıştırıyoruz. Bunu yaparken de objektif mi yapıyoruz? Asla. Herhâlde kaçırdınız, şunu söylüyorum: 2008-2009'da ciddi bir kriz vardı, toplumda işsizlik oranı da yüzde 14,9'lara çıktı o zaman. Topluma, bütçenin de imkânları iyiydi, bir miktar...
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL HİZMETLER BAKANI ZEHRA ZÜMRÜT SELÇUK - Salgından, Covid'den...
ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, Sayın Bakanım, bakın, benim ömrüm bu işlerle geçti, salgınla başlattınız bunu. Ben diyorum ki size: On üç yıldır süren bir programı söylüyorum, bu program bir yıl, iki yıl yapılıp bitirilmesi gereken bir programdı. Şimdi, salgınla ilgili yaptığınız her şeyi takdir ediyoruz, orada yapmadıklarınızı söyleyeceğiz. Kusura bakmayın, yani yanlış mukayese yapıyorsunuz. Ben size diyorum ki: "O zaman topluma bir miktar düzenli bir kanaldan para verilsin, okullarda eksik vardı, hademe eksikleri vardı, şu vardı, bu vardı oralarda biraz insan çalıştıralım." deyip geçici, bir yıllığına düşünülmüş bir programdı ama niye çok hoşa gitti? Tabii, orada AK PARTİ'nin il ve ilçe teşkilatlarının verdiği isimler Toplum Yararına Çalışma Programları'na, diğer programlara da, hepsine de aynı şekilde alındı, verildi; burası siyasi bir alan olarak kullanıldı. Yani burada onu da yapın, yapmamanız lazım -adalet her şeyin, adalet mülkün temeli, adalet olmadan hiçbir şey olmaz- hadi onu da yapıyorsunuz, hiç olmazsa... Millete de yazık oluyor, dokuz ay çalışıyor ondan sonra bir daha çalışıp çalışmayacağı belli değil, kendisini başka bir işe de veremiyor, kendisini geliştirmeye de uğraşmıyor. Böyle, yani işte bir yıl alıyorsunuz, bir yıl durduruyorsunuz, dokuz ay çalıştırıyorsunuz, bir yıl duruyor, öbüründe tekrar başlanıyor. En sonunda, baskılar sonrasında efendim denildi ki "Kura getiriyoruz." filan gibisinden şeyler söylendi. Ya, kuraya bakıyorsun, bu nasıl bir kuradır arkadaş. AK PARTİ'nin meclis üyelerinin çocukları giriyor, yakınları giriyor, başka hiç kimse giremiyor, bu nasıl bir kuradır, bunu bize bir izah edin?
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL HİZMETLER BAKANI ZEHRA ZÜMRÜT SELÇUK - Öyle olmuyordur.
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır.
Şimdi, onun da nasıl olduğunu sonra biz kaymakamlardan, valilerden öğrendik. Şöyle: Hakikaten başlangıçta bir kura yapılıyor, ondan sonra...
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL HİZMETLER BAKANI ZEHRA ZÜMRÜT SELÇUK - Bakın bu konuda kura...
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, işte ben onu söyleyeceğim şimdi, orada hiçbir... Bu güzel bir diyalog oldu, aynı şekilde siz anlatırken de ben de sizinle böyle konuşacağım. Şöyle, hakikaten sonradan kura yapıldı ama hiçbir şart oluşturmadan, kriterlere bakılmaksızın bir isim listesi üzerinden kura yapılıyor ondan sonra deniliyor ki... Bu listede kimisi vazgeçiyor, kimisi de kriterleri taşımadığı için kura dışına atılıyor, ondan sonra, diyelim ki 20 kişi alınacaktı, 10 tanesi, 12 tanesi kuradan geliyor ama 8 tanesi yedek liste oluşturulmadığı için daha sonra dışarıdan geliyor. Ben bunun size delillerini verebilirim Sayın Bakanım. Şimdi, işin bu kısmından da ziyade, ben şunu söylemeye çalışıyorum: İŞKUR'un çok kaynağı gidiyor fakat bu kaynaklarla bu şekilde bir istihdam politikasını yürütmenin ciddi bir sıkıntı oluşturduğunu düşünüyorum.
Şimdi, diğer bir husus, gelelim Sosyal Güvenlik Kurumu meselesine. Şimdi, tabii, burada bir sınıflama, tanım farklılığı var bütçe açığında. Siz ısrarla tabii şu andaki mevzuattan kaynaklanan bütçe açığını kullanıyorsunuz ancak o zamanla 2002'yle bile mukayese ettiğiniz zaman bunlar olmuyor. Şimdi, geçmişte, reform öncesinde biliyorsunuz, böyle devlet katkısı filan türü şeyler yoktu, onların hepsi açık olarak veriliyordu, daha sonra devlet katkısı çıktı, bunlar devlet katkısı adı altında veriliyor, açığın tanımı değişti. Dolayısıyla buradaki şunlara, bunlara, hepsine... Mesela yüzde 5 prim indirimi kaç yıldır uygulanıyor? Arkadaşlar söylesin, -zannediyorum 2006'da falan çıkmıştı, yanlış hatırlamıyorsam, yanılıyor olabilirim- on dört, on beş yıldır uygulanan bir şey; buna artık "teşvik" filan dememek lazım, artık primleri indirdik biz; yani dolayısıyla böyle baktığımız zaman burada normal kullanılması gereken rakam -eğer mukayese edecekseniz veya Sosyal Güvenlik Kurumunun gerçekten açığını öğrenmek istiyorsanız- bakmamız gereken şey bütçe transferi rakamıdır. Onun içerisinde birkaç tane böyle hani... Uzun teşvikleri teşvik olarak kabul etmememiz lazım onlar hep prim indirimi; yani orada kadına, gence yönelik veya işte bütün kesimlerden, bütün çalışanlardan yüzde 5'lik primleri bir defa ben teşvik olarak falan görmüyorum, onlar şu anda artık sistemin kendisi oldu. Onun dışında, böyle bir yıllık, iki yıllık bir şey varsa -ondan sonra onlar başlıyor ve bitiyorsa- onları mukayesede bütçe transferi içerisine atabiliriz ama şu anda benim gördüğüm kadarıyla -tabii teknik olarak yanılıyor olabilirim, küçük rakamlar vardır-söyleyeceğim şeyin ana omurgasını değiştirmiyor Sayın Bakan, bunu görmeniz lazım. 2020 yılında 527 milyar TL gideri olan Sosyal Güvenlik Kurumunun 249 milyar lirası bütçeden gelen paralarla finanse ediliyor; bunu nasıl izah edeceğiz? O yüzden diyorum, Allah Bakanlığınızın işini kolay getirsin. İnsan sadece şunu düşünmüş olsa uyku uyuyamaz; yani, bu kadar, yarı yarıya genç nüfusun olduğu bir sistemde -daha yaşlanmadık, Avrupa gibi değiliz- şu anda sistem yarı yarıya açık veriyor, sistemin yarısı bütçeden gelen transferlerle karşılanıyor. Böyle bir sosyal güvenlik sistemi var. Bunun iyileştirilmesi için neler yapılabilir? Tabii, burada şunu söylemiyorum ben: İlk akla gelen ne? Emekli aylıklarını keselim; o değil. İşte o yüzden istihdam meselesini analiz etmeniz lazım diyorum. Bu ülkeyi nasıl büyüteceğiz? Bu ülke büyümedikten sonra, bu ülkede istihdamı arttırmadıktan sonra bu sorunların hiç biri çözülemez. Yani emekli aylığını kestiğiniz zaman da zaten toplumda zar zor geçinen insanların önemli bir kısmı daha da perişan hâle gelecek. O yüzden, mesela çalışmanızda hakikaten "Bakın, biz şöyle çalışmalar yaptırdık. Toplumda bu istihdamı şöyle artırabiliriz, böyle artırabiliriz." diye burada keşke... Yani koca kitap getirdiniz bize, bunun içerisinde bu tür analizler olsaydı Sayın Bakanım çok daha faydalı olurdu memleket için, millet için.
2002 analizlerine bayıldığınız için ben de söyleyeyim: Bütçe transferi 2002 yılında 10 milyarmış, şu anda 249 milyar, yani 25 kat artmış. Toplam giderlerdeki artış 18,8 kat iken, bütçe transferindeki artış 25 kattır; dolayısıyla daha fazla bütçeye muhtaç ,daha fazla bütçeye bağımlı hâle gelen bir sosyal güvenlik sistemi var.
Bir de şunu analiz ettirmeniz lazım, biz bu çalışmaları Devlet Planlama Teşkilatındayken yapmıştık; ben burada, zamanı gelince, birkaç defa söyledim. Şu andaki teşvikler, değişik ad altında verdiğimiz teşvikler acaba ne kadar hakikaten işi çözüyor, ne kadar faydalı? OECD'nin yaptığı çalışmalar var. Bu çalışmalarda deniliyor ki: "Böyle parça parça teşvikler istihdamı artırma konusunda çok verimli değil." şeklinde görüşler var. Bunu hakikaten... Bu illa böyledir demiyorum ama madem bu kadar para harcıyoruz bunları bir analiz ettirmek lazım; yaptırdıysanız sonuçlarını bizimle paylaşırsanız sevinirim. Soru olarak da sorayım: Buna ilişkin düşünceniz nedir? Yani teşvikler bu şekilde mi olmalıdır yoksa burada daha farklı bir şey mi yapmalıyız? Bu konuda düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim.
Şimdi, tabii, bir pandemi süreci yaşadık. Pandemiyle elbette devletin mücadele etmesi lazım. Devlet zaten -bunları burada çok konuştuğumuz için çok kısa söyleyeceğim- insanlara para verecek şekilde, dünyadaki uygulama gibi yani doğrudan transfer şeklinde bir uygulama çok fazla yapmadı; işte, sizin en son açıklamanız vardı 35 milyar lira, Sayın Cumhurbaşkanı da onu söyledi, belki bir miktar daha artmıştır, diyelim ki 40 milyar olsun. Yani bu kadarlık bir doğrudan transfer yapıldı, onun dışında tamamen kredi üzerinden bir sistem uygulandı ona gelmeyeceğim, o makroekonomik bir konu, onu Maliye Bakanlığı bütçesinde konuşacağız. Fakat burada bu yapılırken de İşsizlik Sigortası Fonu büyük ölçüde kullanıldı. Bakın, bütçeden pandemi nedeniyle yapılan harcamaların toplamı 8 milyar TL, kalan işte 27-28 milyar TL'lik yük İşsizlik Sigortası Fonu'na bindirildi. Şimdi, kanunlar geliyor, kanun teklifleri geliyor; orada da bakıyoruz, tamamen bütçenin sorumluluğunda olması gereken işlerin tamamı İşsizlik Sigortası Fonu üzerine yıkılıyor. Yani, bu yanlış bir şey. Bakın, burada şu anda para olması sizi heyecanlandırmasın, yani buraya harcayabiliriz falan diye düşünmeyin. Bunlar çok uzun vadeli fonlardır. Arkadaşlara daha önceden, kanun teklifi görüşülürken söyledim, buralarda en az yetmiş beş yıllık projeksiyonların olması lazım; bizim bu
fonumuz nasıl gidiyor, nereye geliyor? Varsa böyle bir projeksiyon, geçen sefer söylemiştim, muhtemelen belki çalışma yapılmıştır, onu da bizimle paylaşırsanız sevinirim ama şu kadarcığını söyleyeyim: 2020 yılı programında toplam fon varlığı 138 milyar TL olarak öngörülürken şu anda getirdiğiniz Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'nda bu 92,5 milyar TL olarak 2020 yılı revize edilmiş, yani öngörülenin 45-46 milyar TL altında. Yazık olur işçilerin parasına. Bu işçinin parası. Devlet kendi üzerine düşen yükümlülüğünü kendi kaynakları üzerinden yapsın, işçinin parasını bu işlere çok daha fazla kullanmayalım, bu da önemli bir husus diye düşünüyorum.
Şimdi, gelelim emeklilikte yaşa takılanlar konusuna Sayın Bakanım. Tabii, bu konu önemli bir konu. En son, rakam itibarıyla zannediyorum 5,3 milyon civarında 'emeklilikte yaşa takılan' diye tabir ettiğimiz insanlar var; yani normal sigorta süresini doldurmuşlar, yaştan dolayı bekliyorlar. Şimdi, tamam "Genç emekli olmasın." diyorsunuz, olmasın fakat bir taraftan da bakıyorsunuz bu insanlara, 10 bin gün prim yatırdığı hâlde bekleyen insanlar var. Yani bunlara hiç mi çözüm getirmeyeceğiz? Şimdi, devlet diyor ki "Gençsin, emekli olamazsın" işveren diyor ki "Yaşlısın, çalışamazsın." Ya, bu insanları açlığa mı mahkûm edeceğiz? Ya, buraya bir çözüm getirilmesi lazım. Yani bununla ilgili Mecliste bir sürü önerge verildi, işte benim görevden alındığım gün bir tanesi kabul edilmişti sonradan reddolundu. Yani hakikaten, burada tekraren söylüyorum; bu konu Meclisin bir araştırma komisyonu kurarak çalışması gereken bir konudur. Niye böyle bir konudur? Çünkü bu konuyu ne Hükûmet tek taraflı çözebilir, ne muhalefetin dediğiyle olur, ne mağdurun dediğiyle olur, ne efendim işverenin. Yani toplumun bütün kesimlerinin yan yana gelip buradan bir çözüm seti çıkarması lazım. Beş alternatif çıkartabilirsiniz; kimisi işte maaşını kademeli alma olur, maaş almaz sağlık yardımı yapılır, şu olur, bu olur. Devletin imkânlarıyla birlikte düşünülüp, bunlardan bir tanesiyle çözülmesi lazım ama emeklilikte yaşa takılanlar konusuna kulak tıkamak yanlıştır. Emeklilikte yaşa takılanlar konusu... Bu haklı bir taleptir, onu ifade edeyim. Yani, şimdi -normalde bir siyasetçinin bunu söylememesi lazım ama ben söyleyeceğim- bu ülkede hiç prim ödemeden milyonlarca insanı emekli eden bir sistem, 10 bin gün prim ödemiş bir adama "Sen bekleyeceksin, emekli olacaksın." diyemez, ülkenin böyle bir hakkı yok. Bakın, hiç prim ödemeden emekli olan milyonlarca insanımız var bizim, helali hoş olsun, verdik parayı ama onlara bu kadar cömert olurken çalışan insanlara niye bu kadar cimri oluyoruz ve böyle bir konuya niye kulağımızı tıkıyoruz; bu anlaşılabilir bir şey değil ve neredeyse bütün siyasi partilerin de bu sorunu çözmeye yönelik topluma verdiği vaatler var. Siyasetçiler vaatlerinin arkasında durmak durumundadır.
Şimdi, EYT'den sonra ikinci bir sorunu da Türkiye'nin gündemine getiriyorsunuz, bu anlamda sizi tebrik etmek isterim. Bu sözün patenti bana ait bildiğim kadarıyla ama en azından doğuran Bakanlık olarak da siz olduğunuz için sizi de -ikimizi de- tebrik etmek lazım; EPT, emeklilikte prime takılanlar konusu da sizin Türkiye'ye muhtemelen bir hediyeniz olacak. Bu son getirilen düzenlemelerde bir işi 2 işçiye bölüyoruz; yani, şimdi, bakın, burada sendika temsilcileri, HAK-İŞ dâhil bunu söyledi, bu tür uygulamaların istihdam üzerinde olumlu etkisi olduğuna dair dünya uygulamalarında bir kanıt olmadığı da söylendi. Yani, efendim, sürekli işçisin, diyorsunuz ki ona "Sen kısmi işçiliğe geç, yerine de bir kısmi gelirse size gelir vergisi indirimi yapacağız." diye denetlenmesi de son derece zor, işi bölen, kıdem tazminatı hakkını, çalışanın hakkını gasbedecek bir sistem getiriyoruz. Bunun hiç kimseye bir faydası yok. Bakın, iki tarafa da faydası olmayacak. Zaten ülkemizde ücretler düşük, yarı ücretle bu insan nasıl geçinecek? Ve bunlar zorlanacak yani kendi rızasının dışında... Rızası olmadan olmaz diyoruz ama bunu nasıl kontrol edeceğiz, nasıl denetleyeceğiz? İşçinin öyle bir hakkı yok. Kendi rızasının dışında insanlara işi böldürmek durumunda kalacağız. Dolayısıyla bunun, sizin şu TÜİK'in olduğunu söylediğiniz 13,9'luk işsizlik oranı rakamını düşürmekten başka memlekete bir faydası olmaz Sayın Bakanım, lütfen bundan vazgeçin. Bakın, bunu aşağıda da ifade ettik, burada da ifade ettik; bu kimin aklına geliyor, nasıl bir yöntemle bunlar yapılıyor? Şimdi, 25 yaş altı 50 yaş üstündeki esnek çalışmada da öyle yani zaten hakikaten iş gücü piyasasıyla ilgili ciddi sıkıntılar varken bu sıkıntıları artıracak uygulamalardan, tekliflerden kaçınmamız lazım.
Şimdi, EYT konusunda bakın bir de bir şey var yani EYT'yi konuşuyoruz, böyle karanlıkta birbirimize sopa vuruyoruz. Ya, bir hesap yok ortada, devlet bir hesap yapmaz mı? Yaptıysanız bizimle paylaşın lütfen. Daha önceden verilmiş 750 milyar TL, tek sayfalık bir not vardı, o zaman bana da gelmişti o not, o hesap falan değil. Toplumu ikna edici bir hesap yapın lütfen. Hangi konuyu tartışırken kırk yılın kümülatif yükünü birlikte toplumun önüne koyuyoruz da bu EYT konusunda 750 milyar lira yük var diyoruz? Yani hangi çözüm stiline göre bu var? Bunlara bakmak lazım. Dolayısıyla, lütfen hesap yapın, hesapsız kitapsız iş olmaz. Bakın, bu hesabı devletten başkası yapamaz çünkü o bilgiler sizin elinizde veya bilgiyi paylaşın bizimle, bizim onu yapacak teknik kapasitemiz var ama hangi kıdemde ne kadar çalışmış, ne olmuş, kaç insan var, bunların bilgileri olmadığı zaman, o "break down" olmadığı zaman bizim bu hesabı yapma imkânımız yok. Bu hesap yapılıp toplumla paylaşılırsa, eğer haklıysanız konunuzda o zaman kendinizi topluma daha fazla anlatırsınız, yoksa emeklilikte yaşa takılanlardan Hükûmet bana göre çok ciddi ikaz yedi, bundan sonra da önümüzdeki dönemde de bu ikazı yemeye devam edecek, bunun cezasını çekersiniz.
Şimdi, biraz daha böyle kesimsel meselelere geleyim. Bu gaziler arasında ciddi ayrımlar var -bunları artık madde madde söyleyeceğim, çok fazla vaktim yok- bunların giderilmesi lazım. Diğer önemli bir husus taşeronlarla ilgili, taşeronların kadroya geçirilmesi konusu. Hükûmetinize teşekkür ediyoruz, güzel bir iş yapıldı, yapılması gereken yapıldı. Keşke bu kadar taşeron meselesi bu ülkede olmasaydı; o zaman, zamanında biz onlara itiraz ettik ama yapıldı, en azından bu sorunun bir kısmı çözüldü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Lütfen, tamamlayalım Sayın Usta, buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Fakat bu hastane bilgi sisteminde çalışanlar ve kiralık araç şoförlerinde bu sorun çözülmedi, bir de KİT'lerde bu sorun çözülmedi. Özellikle o ikisinde yüzde 70'lik bir baraj var. Sayın Bakanım, bu, insanın suçu değil ki. Devlet Audi kiralamaya meraklı ya, Audi kiralarken orada vatandaşı niye içine koyuyorsunuz? Yani oradaki şoförün güvenlik görevlisinden ne farkı var? Bu ondan ayıramayacağımız bir şey olsa onu ben anlayabilirim. Dersiniz ki: "Ayıramıyoruz biz bu ikisini birbirinden." Yani dolayısıyla bu şoförlerin bu kapsama alınmaması... Veya bilgi işlem sistemi almışsınız, yanında eleman almışsınız. Bakın, bunlarla ilgili delilleri biz aşağıda çok söyledik, vaktim olmadığı için teferruatına girmiyorum. Taşeron firmasında 2 çalışan var, farklı statüler vermişsiniz, adam o statünün bile farkında değil. Birine kadro verdik, diğerine vermedik. Lütfen, bu hastane bilgi sistemlerindeki taşeron meselesini çözelim. 3600 meselesi sizin sorumluluğunuzda olan, Hükûmetin söz verdiği ve Bakanlık olarak sizin sorumluluğunuzda olan bir meseledir.
Bir de bu mülakat meselesi, çok yaygınlaştı. KPSS tamamen işlevsiz hâle geldi. Sayın Bakan, bak, liyakat... Emaneti eline vermeyi emreder bizim dinimiz. Dolayısıyla, liyakat olmadan bu iş olmaz. Aday memurluk sistemi vardır, eğer şeyse onu çalıştırmak lazım. Bence şunu yapabiliyorsanız yapın: Bütün alımlardan mülakatı kaldırın, alalım mülakatı. Ha, diyelim ki içlerinden bir öğretmeni aldık, vatandaşla, çocukla iletişim kurmakta zorluk çektiğini mi gördük, bir yıllık aday memurluk dönemi var, o bir yıllık dönemi test edelim, o dönem içerisinde "Öğretmenlik yapamaz." diyelim, verelim. Bunu ben memurken yani devlette çalışırken de önermiştim. Bana Sayın Bakanlarımızdan birisi dedi ki: "Ya, öğretmen alıyorsun, konu anlatamıyor, çocukla iletişim kuramıyor. Ben bunu niye KPSS'yle alayım?" Ben de o zaman bunu önermiştim. Yani bir dakikalık, torpile dayalı, listeye dayalı bir mülakatla bu işi yapmak yerine, bir yıllık bir dönem içerisinde yapalım. O iletişimi kuramayan, ders anlatamayan aday memura sonra diyelim ki: "Kusura bakma kardeşim, sen memur olacak, öğretmenlik yapacak statüde değilsin." Bu sistemi çalışalım, çalıştıralım. Vatan haini mi çıktı içerisinde? Olabilir. Terörist mi çıktı içerisinde? Olabilir. Onları burada eleyelim ama şimdi, başlangıçta böyle bir eleme yaptığınız zaman bu tamamen liyakatsizliği teşvik eden bir şeydir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkanım, çok kısa bir iki konu var.
Şimdi, bu yardımcı hizmetleri Mustafa Bey de dile getirdi. Yardımcı hizmetler sınıfı meselesi, 110 bin personel var. Bunu mutlaka artık kaldırmamız lazım yani böyle bir kadro yok. Bu insanlar büroda görev yapıyorlar.
Bir de ailenin korunması meselesi. Tabii, bu konular, hep işte soft konular; bunlara maalesef ben de zamanı yetiştiremedim ama şunu söyleyelim: Evlenme sayıları düşüyor, 2007'de 638 bin çift evlenmiş, 2019'da 541 bin; nüfus artıyor, genç nüfustaki artış hızı daha yüksek. 638 binden 541 bine düşüyor, 100 bin çift düşüyor. Boşanma sayısı da tam tersine 94 binden 155 bine çıkıyor. Ailenin korunması önemli bir konudur. Tabii, size Allah kolaylık versin diye o yüzden diyorum. Aileye mi bakacaksın, engelliye mi bakacaksın, sosyal güvenliğe mi bakacaksın, çalışma hayatına mı bakacaksın bilmiyorum yani bu işe nasıl güç yetireceksiniz. Kayıt dışı istihdamın 2002'ye göre düşmüş olması, Sayın Bakanım, bugün iftihar edilecek bir şey değil. Hâlâ yüzde 32 olan bir kayıt dışı istihdam varsa -işte az önce konuştuk ya- istihdam sorunu çözme... Yani ben olsam sizin yerinizde bunu söylemem. Bizim kayıt dışı istihdam sorunumuz hâlâ var. Hep beraber, toplum olarak gelin bunu çözelim derim. Siz onu dediğiniz zaman biz de işte "yüksek, yüksek" diyoruz. Hâlbuki bir orta yol bulalım bunları çözmeye çalışalım. Yani 52'den 32'ye düşürdünüz. Hani ne olacak? 32, yüzde 32, rakam doğruysa o da. Yüzde 32 kayıt dışı olduğunu Çalışma Bakanlığı olarak siz söylüyorsunuz Sayın Bakanım. Böyle bir şey kabul edilebilir mi? Dolayısıyla, bunun üzerine düşmek lazım.
Kadına şiddet konusu... Onu iş bölümü yaptık arkadaşlarla, arkadaşlarımız konuşacak ama kadın cinayetleri konusunda 3 kız çocuğu babası olarak özellikle çok hassasım.
Kadınların iş gücüne katılım meselesi... Bakın, Merkez Bankasında bununla ilgili çok güzel çalışmalar var: Kadınların iş gücüne katılımı ile büyüme arasındaki korelasyonu -çok ciddi bir korelasyon buluyorlar, doktora çalışmaları var- onların incelenmesini rica ediyorum. Bu, sadece şey değil "Kadınlara artık bir şey yapalım." anlamında değil. Hakikaten de ekonomik olarak da biz bunu yapmak durumundayız. Hükûmetimiz üzerinde takdire şayandır, kadınların iş gücüne katılımı konusunda teşvikler verildi, güzel işler yapıldı ama hâlâ çok yetersiziz bunun mutlaka artırılması lazım.
Engellilerin kota sorunu... Engellilerin bir tane bir konu var. Çok spesifik geldiği için onu söyleyeyim. Şimdi, Sayın Bakanım diyor ki: "Benim babamın emekli maaşı 3 bin TL, bakıcı maliyetimiz 2.500 lira." Babası bakıma muhtaç. "Evde bakım parası limiti 2.600 TL, biz 400 lira maaşımız fazla olduğu için bunu alamıyoruz." Evet, mutlaka bir limit koymak lazım, 3 bin değil 3.500 deseniz yine bir şey gelecek ama burada şunu yapmak lazım sanki: 2.600 lira olanı tamamen karşılıyorsunuz ama "2.601 lira olduğu zaman hiç karşılamıyorum." değil de belki bir kademeli geçişle bunu belli bir noktaya getirmek lazım yani yoksa böyle bıçak keser gibi kesmek olmaz. Yani adam biraz fazla maaş aldı "Daha prim öde." diye... Sizin Çalışma Bakanı olarak bunu yapmamanız lazım. Daha fazla prim ödeyeni cezalandıran bir şey yapıyorsunuz burada, bir sistem kuruyorsunuz. Burada kademeli bir geçiş yapmak insanlarımız açısından güzel olur. Güzel işler yapılıyor. Bakın, bunlar takdire şayan işlerdir. Engelli meselesi, bu Hükûmet döneminde hakikaten güzel işlerdir ancak bunları da biraz daha adalet duygusu içerisinde sıkıntıları görerek, gidererek yapmak lazım. Bu demografik fırsat penceresi önemli bir konuydu ama maalesef ona vaktimiz kalmadı.
Tıbbi malzeme borçları var, Sayın Bakanım. Bakın, bu konuyu tamamen Maliye Bakanına havale etmiş durumdasınız. Ben soruyorum, Sağlık Bakanlığı da oraya havale etmiş, siz de havale ettiniz. Maliye Bakanlığı... Bu insanların alacaklarından feragat meselesi filan var ya, ben burada, özellikle işin Samsun'daki tıbbi malzeme satanlarıyla ilgileniyorum. Burada, elbette, devlet, parasını ödeyemediği için çok yüksek miktarda fiyatlarla -bunu tespit ettim; bakın, burada sizden yana konuşuyorum bir kısmını- satanlar olmuş ama böyle almamanız lazımdı. Yani 3 liralık malı 5 liraya vermiş. Nasıl olsa biz de devlet de boynu bükük kalmış "Zaten parasını iki sene, üç sene ödemiyorum." demiş, ona rıza göstermiş. Böyle devlet yönetimi olmaz. Samsun'daki arkadaşlar diyor ki: " Biz, bunu normal fiyatından sattık ama devlet şimdi, başkalarıyla birlikte, ithal olanlarla birlikte bizden feragat istiyor."
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Usta...
ERHAN USTA (Samsun) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Çok teşekkür ederim, hemen bitiyorum.
"Feragat bizim için iflas demektir. Varımızı yoğumuzu sattık." diyor bizim firmalarımız. Bakın, o firmaları ayakta tutmamız lazım. Burada da böyle, yani herkese "across the board" bir uygulama yapmak yerine, o zaman devlet olarak şunu yapalım: Spesifik olarak hangi malı pahalı aldık? Pahalı aldığımızda hakikaten, feragat bekleyelim ama zaten zamanında pahalı almadığımız veya yerli firmalarımızı iflasla karşı karşıya getiriyorsak, iş yerlerini kapatmakla karşı karşıya getiriyorsak bunu yapmayalım. Bakın "Üretim artsın, üretim artsın." diye gırtlağımız patlıyor. Siz de onu yapmaya çalışıyorsunuz. Bir tane sistem artırmak için dünya kadar teşvik veriyorsunuz. Orada var olan istihdamı kesmeyelim.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Usta...
ERHAN USTA (Samsun) - Burada, konuya özel, firmaya özel... Tabii, bunu liyakat içerisinde yapmak lazım. Yandaşa çıkar sağlamak şeklinde yaparsanız hiç olmaz. Ama hakikaten, devlete kazık atmamış firmalardan feragat istemeyelim, onların parasını ödeyelim.
Ben, bütçenizin, bu çerçevede tekrar hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Başkanım, sizlere de sabrınız için çok teşekkür ederim, sağ olun.