| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281 ) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a) Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı b) Mesleki Yeterlilik Kurumu c) Devlet Personel Başkanlığı d)Sosyal Güvenlik Kurumu e)Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 06 .11.2020 |
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli vekil arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2'nci maddesi sosyal devlet ilkesinden söz ediyor ve sosyal devlet aslında ülkelerin demokratik oluşunun, özgürlüklerinin ne düzeyde oluşunun da bir göstergesi.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın İpekyüz, tekrar başlatacağım sizin sürenizi. Bir açıklama yapmak istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, 2 arkadaşımız daha konuşacak Sayın Emecan ve Sayın Cora, o arkadaşların konuşmasından sonra Komisyon üyesi olmayan arkadaşlarımıza söz vereceğim; onu açıklamak istedim.
Sayın İpekyüz, tekrar başlatıyorum sizin konuşmanızı.
Buyurun.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sosyal devlet ilkesinden Anayasa'da da söz ediliyor. Aslında, birçok ülkede sosyal devlet ilkesine bakılırken uygulamalara da bakılmakta. Çeşitli kriterler var; işte, başta özgürlükler, haklar, demokrasinin yerleşmesi ve insanların giderek sorunlarını çözdüğü, çözebildiği ya da önleyebildiği; krizlerde, doğal afetlerde, olası olumsuzlukları önleyebilen sistemler ve dezavantajlı kesimleri de sürekli koruyan veya azaltan bir sistem.
Şimdi, öncelikle, Bakanlığın bütçesine baktığımızda tabii, bütçe ciddi bir düzeyde, Türkiye Cumhuriyeti'nin merkez bütçesinin bir kısmı size ayrılmakta ama birçok sorun da sizin Bakanlıkla iç içe veya birçok kurum da sizin Bakanlıkla iç içe. Bir kere Bakanlığın ismi öteden beri değişti. Sayın Bakan, sizin bulunduğunuz, az önceki tartışmalarda da... Birazdan Halkların Demokratik Partisi adına arkadaşlarımız kadınlarla ilgili problemi dile getirecek. En başta Hükûmet geçmiş yıllarda "aile ve kadından sorumlu bakanlık" yaptı, "kadın" kısmı çıktı, "aile ve sosyal politikalara" dönüştü, sonra çalışma ve sosyal güvenlikle birleştirildi; devasa bir bakanlık. Baktığınızda, çalışanlar, çalışmayanlar, işsizler, emekliler, EYT'ye takılanlar -ve hele hele son dönemde bu esnek, kısmi çalışma da gündemde- çocuk, kadın, birçok sorun sizde iç içe. Sosyal devlete ve bu sorunlara baktığınızda nasıl baş edeceksiniz insan şaşırıyor çünkü organizasyonu ve koordinasyonu çok zor.
Bir diğeri, şimdi, birçok sorunla beraber yoksulluk artıyor. "Bunun göstergesi ne?" derseniz... Ya, bir ülkede sosyal yardımlar sürekli artıyorsa orada yoksulluğun arttığını düşünürsünüz. Normalde, gönül isterdi ki sosyal yardımlardan yararlanan Türkiye'de yaşayan yurttaşların giderek azaldığını söylemeniz lazım. "Bu yıl biz bütçemizden şu kadar öğretmene destek sunuyoruz." "Doğal gazda şu kadar indirim yapmak istiyoruz." "Şu kadar elektrik katkısı sunmak istiyoruz." "Öğrencilerin borçlarını ödemek istiyoruz, affetmek istiyoruz." gibi bir şeyler söylemeniz lazım. Sürekli yardım artıyorsa gidişatı inanın siz de çözemezsiniz. Demek bir yerlerde bir kaçak var, bir yerlerde bir yolsuzluk var, bir yerlerde bir şeyler iyi gitmiyor ve sürekli sizi birileri arayacak "Ya, şunlar çok mağdur, yardım edin; şunlar çok mağdur, yardım edin." Önemli olan yardım etmek değil, yardıma muhtaç durumdan çıkarmaktır. Sürekli yardım gelişirse deyim yerindeyse "Gel bana ihtiyaç duy, benimle beraber ben verdikçe ayakta kalırsın, aç kalmazsın."
Sayın Bakan, "Üçlü Danışma Kurulu" diye bir şey vardı. Sizin Bakanlıkta oturduğunuz sürece bu Üçlü Danışma Kurulu oturup oturmadığınızı merak ediyor. Neydi? Bu kurulduğunda amaç, işçi sendikaları federasyonları, iş verenler, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, bakanın kendisi ve Yüksek Hâkem Kuruluyla beraber oturulup Türkiye'deki işçilerin, çalışanların problemini konuşmak, işveren ile işçiler bu sorunlara nasıl yaklaşıyorlar...
Sayın Bakan, Meclise DİSK Genel Başkanı giremedi, zorla girdi, vekiller ve diğerleri yaka paça tutuldu. Siz kendisini telefonla aradınız mı? Koskoca bir federasyonun başkanı... Yani normalde sorunlarını sizinle konuşması lazım, dileklerini size getirmesi lazım, gelecekle ilgili kaygı ve endişelerini size söylemesi lazım. Değil ki Üçlü Danışma Kurulu, birçok kurul toplanmadığı gibi bu bilgi alışverişi olmadığı zaman, sivil toplum örgütleriyle buluşma olmadığı zaman; olmaz. Ben anımsıyorum, geçen yıl biz Mecliste konuştuk, işçilerin en büyük problemi olduğu günde siz İstanbul'da İşçi Sendikaları Konfederasyonun ödül törenindeydiniz. Türkiye'de işsizler perişan, işçiler can çekişiyor ve Türkiye'de "işçi" dediğimizde de, aslında büyük çoğunluğu da asgari ücretle çalışıyor. Asgari ücretle çalışan sayısı da böyle azımsanmayacak düzeyde ve "asgari ücret" dediğimiz ne? Ya, belirlenmiş, sınırlanmış ama şu anda Türkiye'de, asgari ücret dediğimiz şey, açlık sınırının altında. Hele yoksulluğu tanımladığımızda, bunları koymuyoruz içine zaten, diyoruz ki: Hiç olmazsa bir geliri var. Bunları da kattığımızda, durumun ne kadar vahim olduğunu anlamış oluruz.
Bir diğeri, bölgesel eşitsizlikler. Yani, Türkiye'de, bu sosyal yardımlarla beraber, arkadaki bürokratlar, bakanlık yetkilileri size veri sunması lazım. En çok yardıma muhtaç olan iller burada, en çok ihtiyaç duyan kesimler bunlar ve onlarla ilgili çözüm bulunurken nedenlerine de yönelmek lazım. Birçok araştırmacı yoksulluğun kader olmadığını söylüyor, birçok yayın artık yoksulluğun önlenebilir olduğunu söylüyor ama siz, Türkiye'de bölgeler arasına baktığınızda... Ya, bakın, biz arkadaşlarla beraber, danışman arkadaşlarla beraber HDP olarak çalışma yürüttük. Ağrı, Van, Bitlis ve Hakkâri; 81 ilde, il düzeyinde, gayrisafi millî hasıladan en az pay alan iller. Kişiler bazında baktığımızda, tekrar aynı iller: Urfa, Van, Ağrı, Muş, Bitlis, Hakkâri, Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt. Bu, yeni bir tarih de değil; uzun bir süredir böyle. Sadece sizin bakanlığınız döneminde değil; sizden önceki bakanlıklarda da öyle. Buna bakmazsak, el atmazsak, sadece çözümü "sosyal yardım" diye tanımlarsak bu haksızlık olur.
Bir diğer konu, size veri sunuyorlar mı? Acaba sizin döneminizde ve sizden önceki dönemde sendikalı sayısı kaçtı, şimdi kaç? Bir yerde sendikasızlaşma varsa bir problem var, korku var, panik var, örgütlenmeme yok. Buna dikkat etmek lazım. Türkiye'de bir de üstüne üstlük ne oluyor? Şimdi torba yasayı görüşüyoruz, önümüzdeki hafta da devam edeceğiz. 25 yaş altı, 50 yaş üstüne "kısmi esnek çalışma" diye bir çalışma getiriliyor. Bu salonda, biz bunu, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüştüğümüzde, işveren sendikaları temsilcisi ne dedi Sayın Bakan? Dedi ki: "Bu geçtiyse, diğer yaşlarda da geçecek. Diğerlerinde de biz bu kısmi esneği başaracağız." Onları mutlu etmeye ne hakkımız var. Onların tümünün değişmesi lazım.
İşsizlik sigortasına arkadaşlarımızın çoğu değindi. Geçenlerde ben söyledim -Cemal Bey burada- dedim ki: İşverenler sigortası... Zaten maddeden şu çıkartıldı: İşsizlere alınan ödenek çıkartıldı daha sonraki dönemde.
Bir diğeri, pandemi. Pandemi döneminde "Müjde, müjde" diye tanımladınız. İnanın, insanlar ücretsiz işe çıktığında, 39 lira para görüyorsunuz günlük, 39 lira. Ya, bu... Gerçekten, günlük sokağa çıktığımızda bunun izahı yok. Bu para nasıl hesaplandı ve pandemide bu nasıl dile getiriliyor? Ama bu paranın bir kısmı da -biz biliyoruz ki- işsizlik sigortasından çıkıyor.
Bir diğeri nedir? Bu süre emekliliğe yansımıyor. Bu süre, kendilerine deseler ki: "Biz çıkıyoruz, pes ediyoruz, olmuyor." işten çıkarma nedeni oluyor. Kıdem tazminatı yok, ihbar tazminatı yok, neredeyse elin kolun bağlı, günde 39 liraya oraya git, bir daha geldiğinde işveren seni çıkarabilir ve bunu, Sayın Bakan, birçok yetkili "müjde" diye tanımlıyor. Aslında, bu müjde işçiye değil, bu müjde işverenedir "Ben sana pandemiyi olanak olarak sunuyorum." Ama orta esnaf, KOBİ'ler, gibi bir kısım perişan olanlar da iflas eşiğinde, onlara hiçbir ses yok. İşçi mağdur, orta ölçekte boğuşanlar mağdur ama bu bizim yandaş dediğimiz yakın kesim neredeyse nemalanıyor.
İşçi sağlığı ve güvenliği konusunda arkadaşlarım birazdan bahsedecek ama yani siz sekiz yılda 7 defa uzattınız ve "Pandemi." diyorsunuz, "Sınav yapamayız." diye, 1 Ocak 2024 yılına uzatıyorsunuz. Ya, buna "pandemi" demeyin, bu uzatmayı ona uydurmayın ve az tehlikeli, çok tehlikeli... Neden "az" diye tanımlıyorsunuz? Sayın Bakan, yurtlarda öğrenciler yandılar. Belki 3 kişi çalışıyordu. Otellerde insanlar camdan atladılar Sayın Bakan. Bunun vebali kimin boynundadır? Burada az, çok değil; bir an önce düzenleme yapmak lazım.
Emek... Siz bir sunum yaptınız, emekten çok az söz ettiniz. "Emeklilik" filan diyorsunuz; emekliler perişan, EYT'liler perişan ve Türkiye'de, aynı işi yapmış, aynı okulda okumuş, aynı gün sayısı kadar prim ödemiş insanlar 3 farklı maaş alıyor Sayın Bakanım. Siz, bunu nasıl düzenlemeyeceksiniz? Hani eşitlik vardı, sosyal barış vardı, sosyal devlet vardı? Artık insanlar, neredeyse, hangi yıl ne haklardan yararlandığını kanunları karıştırıp bakmaya çalışacak.
Sayın Bakan, bunların dışında, pandemide, Batman'da şöyle bir olay yaşadık, size de ulaşmaya çalıştık, aktardık: Vali Batman'da pandemi nedeniyle yasaklara uymayanlara mayıs ayının ilk haftasında 2 milyon 995 bin lira para cezası kesti. O dönem size bağlı kurumlarda çalışan sendikalı arkadaşlar kişisel koruma için, önlem için maske, siperlik ve eldiven istediler il yöneticisinden ve onlar sürgün edildi. Nereye sürgün edildi biliyor musunuz? Kutuplaşma ve ayrımcılık için -bütün arkadaşlar duysun- Batman'dan Yozgat, Erzincan, Erzurum gibi yerlere ve giderken de gazetelere manşet edildi. Buna kimsenin hakkı yok Sayın Bakan. İnsanların gerçekten kendilerini koruması lazım ki birilerini koruyabilsin. Nitekim sonra bütün bölgede, bütün Türkiye'de hastalık pik yaptı, ne dereceye geldi. Bir taraftan 8 kez maske kararı değiştiriliyor; hâlâ ücretsiz dağıtılıp dağıtılmadığı meçhul, hâlâ standartlara uyulup uyulmadığı meçhul. Bunu isteyen sosyal hizmet uzmanlarına, sağlık çalışanlarına ceza veriliyor. Bunun hiçbir izahı yok ve siz o zaman işçi sağlığından ve güvenliğinden söz edemezsiniz. Siz, kendi yanınızda çalışanlara bunun düzenlemesini yapamazsınız, söz edemezsiniz. Siz sağlık çalışanlarının ölüm nedenlerini saklayıp meslek hastalığı olarak göstermezseniz, inandırıcı olamazsınız. Bununla ilgili birçok düzenleme yapmak lazım.
Toparlıyorum Sayın Başkanım.
En son mevsimlik işçi... Sayın Bakan "Çalışma Bakanlığı" deniyor, "sosyal güvenlik" deniyor. Bu mevsimlik işçiler kimdir? İş Kanunu'nun neresine uygun? Yani biz işçi diyoruz, bunu İngilizceye, Almancaya çevirdiğimizde insanlar diyecekler ki: "Sanki bir düzenleme var. Hiçbir düzenleme yok. Siz bunlarla ilgili hiç çalışma yapmayı düşünmüyor musunuz? Siz bunlarla ilgili çalışma yapmayı düşünmediğinizde bu insanlar sadece kaza olduğunda, yolda öldüğünde bunların sorunlarını gündeme getirmiş olacağız; bu da bizim inandırıcılığımızı tümüyle ortadan kaldırmış olacak. Normalde, mevsimlik işçilerle beraber; bunların ulaşımları, sağlıkları, beslenmeleri, çocukları, barınmaları, kadınlar gibi birçok konu sizin Bakanlığınızı ilgilendiriyor. Niçin bunlar göç ediyor? Niçin Batman'dan, Adıyaman'dan, Siirt'ten başka yere gidiyor? Bununla ilgili ne yapılabileceği konusunda bir çalışma yürütmek lazım. Eğer arkadaki ekiple beraber siz, tarımda istihdamla ilgili, tarımda işçilikle ilgili bir yasal mevzuat geliştirmezseniz onlar her zaman sorunlarıyla karşı karşıya kalacak, bunları konuşmak zorunda kalacağız.