| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a) Adalet Bakanlığı b) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu c) Türkiye Adalet Akademisi ç) Anayasa Mahkemesi d) Yargıtay e) Danıştay f) Hakimler ve Savcılar Kurulu g) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ğ) Kişisel Verileri Koruma Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 10 .11.2020 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, Bakanlığımızın ve yüksek yargı organlarımızın değerli temsilcileri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlarım.
Bugün, 10 Kasım Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ebediyete intikalinin 82'nci yıl dönümü, kendisini rahmetle ve minnetle anıyorum.
Sayın Bakanım, öncelikle çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim. İyi niyetli çalışmalarınız var, bundan hiçbir endişemiz yok. "Reform" adı altında düzenlemeler yapıyorsunuz. Kendi ifadenizle aslında bütçeden de "iyi pay" aldığınızı da ifade ettiniz ancak baktığımızda, hukuk alanı, genel olarak hukuk alanı itibariyle Türkiye'de sonuçların veya ortamın çok iyi olduğunu söylemek pek mümkün değil. Birazdan, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'ndeki dünya sıralamasındaki yerlerimizi de ifade edeceğim bu çerçeveden ama tabii "hukuk" çok geniş bir kavram. Şu haksızlığa da düşmemek lazım: Bu tamamen Adalet Bakanlığının aslında yapacağı bir husus, şey de değil yani toplumun bütün birimlerinin, bütün yönetim unsurlarının aynı anda Türkiye'de hukuku hâkim kılmak için, hukukun üstünlüğünü hâkim kılmak için, yargı bağımsızlığını hâkim kılmak için gayret etmesi lazım ancak bu şekilde olursa buralarda sonuç alma imkânı olur diye değerlendiriyorum.
Şimdi, tabii ben işin biraz daha hukuk ve ekonomi boyutuyla konuyu ele almak istiyorum. Benden önce grubumuz adına konuşma yapan arkadaşlarımız biraz daha hani hukuk, adalet anlamındaki hususları ifade ettiler. Tabii hukuk ve ekonomi birbirini tamamlayan unsurlar. Yani iyi bir hukuk sistemi olmazsa olmaz ekonomi açısından da. Yani artık ekonomiyi konuşan insanlar, bizler, özellikle Türkiye'nin son dönemde içinde bulunduğu sıkıntılardan dolayı ekonomiyi konuşmadan önce bir defa altyapı olarak iyi bir hukuk sisteminin olması gerektiğini ifade ederek sözlerimize başlıyoruz.
Yani sizin ekonomide çok iyi kararlar aldığınızı zaten söylemek pek mümkün değil de öyle bile olmuş olsa hukuk sistemi iyi çalışmadıktan sonra ekonomik alanda da çok fazla başarılı olma imkânımız yok. Çünkü hem yerli sermayenin hem de yabancı sermayenin kendisini güvende hissetmesi lazım bir ülkede özellikle uzun vadeli yatırım yapabilmesi için, hak kaybına uğratılması durumunda yargının adil çalışacağından emin olması lazım. Bu anlamda aslında ciddi endişelerin olduğunu ifade etmek gerekir sanırım.
Şimdi, devletle toplum arasındaki ilişki sözleşme hukuku üzerinden yürür. Sözleşme hukukunun da en önemli unsuru mülkiyet hakkıdır. Düşünce ve fikir hakkını da bu kapsamda değerlendiriyorum. Mülkiyet hakkının da koruyucusunun hukuk olması gerekir. Ama böyle baktığımızda, şimdi, en son mesela bir Sanayileşme İcra Komitesi Kararı çıkarıldı, burada bir madde tabii basına da yansıdı. Maddede biraz rahatsız edici hususlar var. Yani yatırımcı şunu düşünebilir, "Ya, devletin, benim bir kısım tavırlarım hoşuna gitmezse benim mülkiyet hakkımı zedeleyici karar alabilir mi?" diye endişe edebilir.
Mesela, Sanayileşme İcra Komitesinin 68 No'lu Kararname'sinin 4(e) maddesinde "Ülke için kritik öneme sahip şirketlerin ortaklık yapılarında, yurtiçi üretimi sürekliliğini ve ulusal güvenliği riske atabilecek değişikliklere ilişkin yapılacak işlemler konusunda karar almak." şeklinde bir ifade var. Yani burada, tabii, yatırımcıyı bu anlamda tedirgin edici hususlar var. Dolayısıyla sözleşme hukuku evrensel bir şeydir, sözleşme hukukunu zedeleyecek uygulamalardan, söylemlerden, icraatlardan kaçınmak lazım. Bunu yapmazsak Türkiye ekonomisi zaten sıkıntıda, dolayısıyla bu sıkıntılı ortamda bizim sonuç alma imkânımız yok. Bakın, şunu net bir şekilde görmemiz lazım: Biz ülke olarak ekonomi anlamında söylüyorum: Dış kaynağa bağımlı bir ekonomiyiz yani, bizim tasarruflarımız bizim arzu ettiğimiz büyümeyi finanse etmeye yetmiyor. Dolayısıyla, neye ihtiyacımız var? Bizim yabancı tasarrufları kullanmaya ihtiyacımız var ama son üç beş yıla özellikle baktığımızda, bırakın yabancı yatırımcının ülkeye gelmesini yerli yatırımcılar da ülke dışına çıkıyor, kaynaklarını ülkenin dışına çıkartıyorlar. Burada, bu zannediyorum kendilerini güvende hissetmemesinden kaynaklanan bir durum. Burada, en önemli faktör gibi geliyor bana.
Şimdi Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde -benden önceki konuşmacılarda ifade ettiler- bakıyorsunuz, Türkiye 128 ülke içerisinde 107'nci sırada. Ya Türkiye bunu hak etmiyor. Bölgemizde 14 ülke var, 14 ülkede en sonuncuyuz, 14 ülkede 14'cüyüz. Aynı gelir grubunda hadi diyelim ki gelişmiş ülkelerde hukukun üstünlüğü çok yüksek olabilir yani orta gelirli ülkelerde diyelim ki daha az mı olur acaba diye bakıyorsunuz ama gelir grubumuzda da 42 ülke içerisinde 40'ıncı sıradayız Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde.
Şimdi, tabii, şunu söyleyemeyiz, onun hemen ben delilini de getirdim, çünkü bazen bu tür şeyler söyleniyor, ya işte yabancılar bize işte böyle ön yargılı bakıyor, bu endekslere güvenmemek lazım. Ama şimdi Sayın Cumhurbaşkanının 1 Ekim Meclis açılış konuşması var. Burada, yani, bu endeksler işimize geldiği zaman, biz endekste sıra atladığımız zaman bunları delil olarak kullanabiliyorsak düştüğümüz zaman da delil olarak kullanabilmemiz lazım. Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki "Dünya Bankasının İş Yapma Kolaylığı Endeksi'nde 10 basamak birden yükseldik." Yani, o zaman aynı şeyi buradaki düşüşlerde de niye biz bu endekslerde bu kadar düşüyoruz, sıralamamız kötüleşiyor? 128 ülke içerisinde 107'nci sırada olmak beni bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak incitiyor.
Şimdi Temel Haklar Endeksi'nde de aynı şey var -bunun alt endeksi- 128 ülke içerisinde 123'üncü sıradayız. Yine, efendim, bölgemizde 14 ülkede 14'cü sıradayız en sonuncuyuz yani 42 ülke içerisinde 39'uncu sıradayız.
Hükûmetin Gücünün Sınırlandırılması Endeksi var, bu böyle ifade olarak biraz tuhaf geliyor ama bunun alt endekslerine baktığımız zaman hakikaten vatandaşın devlete karşı bir anlamda korunması. Bu endekse de bakıyoruz yine bölgemizde en sonuncuyuz, kendi gelir grubumuzda sondan ikinciyiz.
Dolayısıyla, buraları düzeltmeye yönelik topyekûn sadece Adalet Bakanlığı değil ama tabii, bunun lokomotifinin Adalet Bakanlığı olması beklenir, yargı organlarımızın olması beklenir, topyekûn bir şeyler yapmamız lazım ki bu ülkeyi hedeflediğimiz yani milletimizin hak ettiği refah seviyesine getirebilmemiz için bu alanları düzeltmemiz lazım. Yani ekonomi sadece başlı başına bir disiplin olmaktan çıktı, ekonomiyi ancak bu alanlarla desteklersek -bunlar işin olmazsa olmazı- buralarda durumumuzu düzeltirsek...
Şimdi vaktim az olduğu için çok fazla geriye gitmeyeceğim sizin Hükûmetleriniz döneminde bu endekslerde çok iyi sıralardaydık ama son beş altı yıl, yedi sekiz yıl, on yıl nereden alırsanız buralarda son dönemde ciddi bir kötüleşme var. Bunları düzeltmemizde fayda var.
Şimdi, bakıyorsunuz, bir miktarda böyle çok spesifik bir iki konuyu söyleyeceğim, birtakım kanunlar çıkartıyoruz -ben yine işin iktisadi boyutundayım- geriye doğru yürütüyoruz bu kanunları. Şimdi böyle bir ortamda yine bir yatırımcı iş yapmaz yani özellikle vergi kanunlarında bu çok var. Hani, siz diyeceksiniz ki bunun sorumlusu ben miyim? Yani, tabii, Adalet Bakanlığının yalnız başına olmadığını başından itibaren söyledim ancak belki bu anlamda bir sistem kurmak lazım. Hele, şimdi, bu yeni modelde bu partili Cumhurbaşkanlığı veya Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, adına ne dersek diyelim, bu modelde biliyorsunuz, işte, Bakanlar Kurulu kararı şeklinde bir şey olmadığı için kanun tekliflerinin mesela sizin Bakanlığınızın birçoğundan haberi olmuyor. Çünkü zaten usul olarak olmaması da gerekiyor. İşte, kanun tekliflerini milletvekilleri veriyor ama biz biliyoruz ki bunu kamu idareleri hazırlıyor buradan bir milletvekili üzerinden bu kanun teklifleri veriliyor. Buraya bir sistem kurmanız lazım yani Adalet Bakanlığı şu gözle buna bir bakması lazım hem kanun kalitesi açısından bakması lazım hem de kardeşim bakın, burada bu kanunu siz geriye yürütüyorsunuz yarın bir gün nizalar çıkacak, benim mahkemelerimin iş yükü artacak, bana gereksiz iş çıkartacaksınız ve yatırımcıyı, toplumu rahatsız edecek işler var.
Buralarda, bu yeni sistem içerisinde bir çözüm bulmanız lazım, buralara müdahale etme, görüş verme... Ben şunu söylemiyorum tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama yetkisine müdahale anlamında demiyorum ancak işin olgunlaşması esnasında Bakanlığınız bu işlerin içerisinde olması gerekir diye düşünüyorum.
Şimdi, biliyorsunuz, 2011 yılından itibaren, 666'yla başlattık diye hatırlıyorum ben yanılıyor olabilirim, Bakanlıklarımızda uzman kadroları oluşturduk ve uzmanlar almaya başladık. Tabii, bu başından itibaren çok yanlış gitti, ben bunu devlette çalışırken de ifade ettim, böyle bir anda 150 uzman alınmaz. 150 uzmanı yetiştirmek önemlidir. Şimdi, adalet uzmanları var sizin Bakanlığınızda, ne kadar yetiştirilebiliyor, onu bilmiyorum. Ancak bu sadece sizin Bakanlığınızın sorunu değil, bu, İçişleri Bakanlığında da var, işte, bu, Dışişleri Bakanlığında da var. Yani şimdi, hâkimlik kürsüde olur. Yani hâkimi getiriyoruz Adalet Bakanlığında her türlü... Arkadaşlar bana kızacak şimdi.
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Usta, son otuz saniyeniz.
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.
Yani hâkimlik kürsüde olur. Şimdi, 1'inci sınıf hâkim 7600 ek göstergeyi alıyor, Adalet Bakanlığında diyelim ki Avrupa Birliğiyle İlişkiler Daire Başkanı oluyor. Ya, aynı işi yapan bir başka bakanlıktaki insan 3600 ek gösterge alıyor. Yani buralarda artık kendi karargâh içerisinde yetiştireceğiniz uzmanlar üzerinden bu şeylerin yapılması lazım. Yani hâkim arkadaşların getirilmesine bir itirazımız yok ancak o zaman artık bu iki işi birbirinden ayırmak gerekir diye düşünüyorum.
Bu, avukatların 3600 ek gösterge meselesi bize de çok intikal eden, önemli bir konu, adalet hizmetleri tazminatının daha adil olması meselesi; vaktim kalmadığı için bunları çok hızlı geçiyorum, bu konular önemli.
Son olarak da şunu istirham ediyorum, Ekrem Bey burada mı bilmiyorum, şu anda devleti yönetirken devlet tamam, yani devlete her zaman sahip çıkmamız lazım. Yani "Bizden önce devlet şu kadar kötüydü, bu kadar kötüydü, devletin başbakanı IMF uzmanının önünde önünü ilikliyordu." demek bize bir şey kazandırmaz. Yani kendi dönemimizde devlet baş tacı... Devlet, her zaman baştacı olsun, yanlışı varsa yanlışını da söyleyeyim. Ancak yani artık öyle bir noktaya geldik ki "Bizden önce ateş bulunmamıştı, tekerlek icat edilmemişti." gibi bir noktaya gidiyoruz.
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Teşekkür ediyorum Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) - Devleti bu kadar hakir görmeyelim, devlete sahip çıkalım, devletin yanlışlarını söyleyelim ancak "Kendi dönemimizden önce devlet katliam yapıyordu, devlet her şeyi yapıyordu ama bizim dönemimizde böyle değil." anlamındaki bir şeyi ben doğru bir değerlendirme olduğunu düşünmüyorum. Belki niyetiniz böyle değil ancak buradan bakılınca böyle anlaşılıyor söylediğiniz ifadeler. Bunların düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bütçenizin hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.
Tekrar çok teşekkür ederim.