| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281 ) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a)Millî Savunma Bakanlığı b) Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 12 .11.2020 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önce, unutmamak için Sayın Bakanıma bir soru soracağım. Konuşmasında, takdiminde bu F-35'ler ve S-400'lerle ilgili bir açıklama yaptı. "F-35'lerle ilgili biz bu konuyu S-400'lerle birlikte olup olmayacağı konusunda ABD'nin bir endişesi varsa bunun için masada oturmaya hazırız, masa duruyor." dedi. Bu açıklama için teşekkür ediyoruz.
Yalnız bir şeyi merak ediyorum: Uluslararası ilişkilerde bir mütekabiliyet esas olması gerekiyor, hep söylenip durulur. Hani F-35 projesi ortak olduğumuz, bilemiyorum ne kadar rakam ama milyarlarca dolar da para yatırdığımız bir proje. NATO üyesiyiz ve bu Amerika Birleşik Devletleri el koyuyor buna, yani resmen el koyuyor, eşkıyalık yapıyor. Niye biz sesimizi çıkarmıyoruz? Bu İncirlik Üssü'yle ilgili bir kelime... Çok bağırma çağırmalar oldu, Sayın Cumhurbaşkanı çok sert şeyler söyledi. Peki, bir kere İncirlik Üssü'nden, hadi onu bıraktım, Malatya Kürecik'ten bir kere niye söz edilmez yani? Mütekabiliyet yok mudur? Çok merak ediyorum değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, Savunma Bakanlığı bütçesini konuşuyoruz. İster istemez herkes giriyor, Sayın Bakanımız da girdi, savunma sanayisiyle ilgili de bazı şeyler söyleyeceğiz ama bunlardan önce savunma konseptiyle ilgili birkaç cümle kurmak istiyorum. Özellikle 11 Eylül sonrasında -öncesinde de vardı tabii- bu savunma konseptinde çok ciddi değişiklikler oldu -yani 11 Eylül ABD'ye yapılan terör saldırısını kastediyorum- konsept değişti yani. Her ülke, başta ABD olmak üzere savunma yani kendi sınırlarında başlamıyor, işte, Afganistan'da başlatıyor, şurada burada başlatıyor. Türkiye de haklı olarak tehdit nereden geliyorsa, o tehdit nerede yuvalanmışsa oralar, İdlib'i mesela işaret ettiler yani İstanbul'un savunması İdlib'ten geçer. Yani bunlar anlaşılır şeyler fakat bu sadece bu söylemde bir değişiklik yok, bu değişiklik ya da bu konsept değişikliğinin sonrasında yaklaşımlarda da önemli değişiklikler oldu. Mesela bu, masa-saha çok konuşuluyor. Hem masada olacağız hem sahada olacağız. Bana öyle geliyor ki Türkiye son zamanlarda masayı ihmal edip daha çok sahaya gözünü dikmiş vaziyette. Yani diplomasi, Dışişleri Bakanlığı filan yani bu biraz geriye çekilmiş "out"; güvenlik, savunma, Savunma Bakanlığı "in" gibi bir durum var. Nitekim, hatırlayın, on sene evvel sıfır sorundan söz ediyorduk değil mi, Orta Doğu'da Arap Baharı başlamadan önce ya da Arap Baharı esnasında komşularımızla sıfır sorun çok önemliydi. Şimdi ise neredeyse bir tek komşuyla selamımız kalmadı yani çok ciddi bir şekilde herkesle savaş konseptine geçmiş vaziyetteyiz. Bu tabii, Türkiye'ye bir sürü şeyler yüklüyor, riskler de yüklüyor, bir sürü şeyler de getiriyor. Bakın, bu söylediklerimin altını doldurmak için devam edeyim ben. İşte Orta Doğu'ya yöneldik, ister istemez sadece Orta Doğu değil, üzerinde bulunduğumuz bölgenin her tarafı yanıyor. Öteden beri öyleydi ama şimdi çok daha fazla yani Kafkaslardan Balkanlara gidin, Ukrayna'ya gidin, Doğu Akdeniz'e gidin, her yerde problem var yani ve Orta Doğu'da en fazla ve ister istemez de Orta Doğu'ya şeyimizi çeviriyoruz. Ama dediğim gibi yani masadan çok saha, harekât var. Millî savunmayla ilgili ne var? Baktığımız zaman, harekâttan söz ediliyor, tatbikattan söz ediliyor. Başka ne var? Silahtan şey yapılıyor, bölgeye silah aldık, verdik, ihraç ettik, Katar'a şunu şey yaptık, Katar'la anlaşma yaptık, askerî eğitim ve iş birliği filan. Önceden daha başka şeyler vardı; kültürel ilişkiler vardı, ticari ilişkiler, bunlar konuşulurdu. Bakın, Orta Doğu'yla ilgili, bölgeyle ilgili haberleri alın, Google'dan tarayın, bakın, göreceğiniz şeyler değişmiş vaziyettedir değerli arkadaşlarım.
Buna paralel olarak bir problem de bu, dış politikayla ilgili "Bu sorunlu alanlarda var olacağız." meselesi sadece orada var olmuyor, oradaki şeyler iç politikanın malzemesi hâline getiriliyor. Türkiye'nin tarihinde hiçbir dönemde dış politika ya da savunmayla ilgili konuların iç politikanın bu denli malzemesi olduğu görülmemiştir değerli arkadaşlarım. Müthiş bir şekilde, iç politikada kullanılıyor. Yani dışarıda ister istemez askerimiz var, mücadele ediyor -Allah onların yardımcısı olsun- anlaşılır bir şey, onlarla ilgili elbette "psikolojik harp" dediğimiz, onların tanıtımı filan var ama bu psikolojik harp içeriye de taşınıyor. İçeride zaten bölünmüş bir toplum var, parçalanmış bir toplum var; maalesef böyle ve neredeyse muhalif olanlara karşı da bu psikolojik harp yükleniyor; bu, doğru değil.
Sayın Bakanım, siz eski Genelkurmay Başkanısınız ama şu anda Millî Savunma Bakanı olarak karşımızda oturuyorsunuz, siyasi bir temsiliyetiniz var kim ne derse desin, siz atanmış olsanız bile Sayın Cumhurbaşkanı atamıştır, Sayın Cumhurbaşkanı da seçilmiştir, siyasi sorumluluğa sahiptir, dolayısıyla bizim karşımızda siyasi sorumlu olarak oturuyorsunuz. O nedenle, bir cümlenizi şimdi gündeme getireceğim. Bu cümleyle ilgili, eğer Genelkurmay Başkanı olarak o cümleyi söyleseydiniz hiçbir şey demezdim, eleştirme hakkım yoktu ama siyaseten sormak istiyorum. Şimdi, birçokları diyor bunu, yeni bir cümle değil; dediniz ki: "Terör örgütüyle mücadelemiz en son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar devam edecektir." Anlaşılır bir şey yani bu ülkenin içinde silahlı insanlar dolaşıyor, terör yapıyorsa, vatandaşımızın canına, malına kastediyorsa, elbette Türkiye Cumhuriyeti güvenlik güçleri onlarla mücadele edecektir, onları etkisiz hâle getirecektir, onları yakalayıp yargıya teslim edecektir; buna hiç kimse hiçbir şey söyleyemez. Ama Değerli Bakanım, geçmişte Genelkurmay Başkanları bile söylemiştir. "Bu iş yani şu anda yaşadığımız, Kürt meselesi çerçevesinde dönen bu iş, bu terör, bu olay sadece terörden ibaret değil ve sadece terörle mücadeleyle çözemeyiz." diye eski bir Genelkurmay Başkanı da bu lafı etmiştir. Şimdi, bu konseptten bütünüyle uzaklaştık. Elbette terörle mücadele edeceğiz ama böyle bir problem var, kim ne derse desin var. Terör örgütü bölücüdür, anladım; Türkiye'yi parçalamak istiyor, doğru; bununla mücadele edeceğiz, doğru; fırsat vermeyeceğiz, doğru ama nasıl yapacağız bunu? Bakın, kırk sene, nasıl yapacağız bunu? Dolayısıyla, bu soruya cevap vermek gerekiyor, siyasi cevaplar vermek gerekiyor, burada savunma konseptimizi gerçekten değiştirmek gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanım, Sayın Başkanım; değişen konseptin bir parçasında da savunma sanayisi var. Şimdi, savunma sanayisi, biraz evvel AK PARTİ sözcüsü arkadaşımızın, AK PARTİ adına konuşan arkadaşımızın dediği gibi, 9 milyar dolar cirodan; 2,5 milyar dolar ihracattan -11,5 milyar dolar- işte, ithalatı filan koyduğunuz zaman milyarlar, 20-25 milyar dolarlık bir piyasadan söz ediyoruz. Şimdi, bakıyorum, AK PARTİ hükûmetleri döneminde belli dönemlerde belli sektörler öne çıkıyor. İşte, inşaat sektörü öne çıkıyor, "ekonominin dinamosu" filan deniliyor ama başka şeylerin de dinamosu oluyor, yandaşa filan aktarmanın dinamosu; enerji sektörüydü bir ara filan, şimdi onlar geri çekildi. Hatta enerji sektörü battı, 50 milyar dolar civarında bir para batıktır, bunları da millete yükleyecekler. Şimdi revaçta olan sektör, bu konsept değişikliğine paralel olarak revaçta olan sektör savunma. Bu çerçevede müthiş şeyler var. Türkiye'de 3 tane özel grup savunmayla ilgileniyor değerli arkadaşlarım. Bunlardan bir tanesi Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı etrafında oluşan şeyler var, öteden beri var bunlar ama bunlar zayıflatılmaya çalışılıyor, Cumhurbaşkanlığı kendine bağladı.
İki: Geleneksel, öteden beri Batılı şirketlerle iş birliği yaparak -şirketlerin adını söylemiyorum- Türkiye'de savunma sanayisinde üretim yapan ve ordumuza satan şirketler vardı, onlarındı.
Bir de Sayın Başkanım, yeni adamları var -BMC gibi- Ethem Sancak gibi, Talip Öztürk gibi -bunların adını zikrediyorum; yeni insanlar gelmeye başladı ve burada da bize göre çok ciddi, acayip -tırnak içinde söylüyorum- kötü kokular geliyor, müthiş bir şekilde kayırmalar var. Yani işte, en basit bir şekilde, bu şirketlerden bir tanesine askerî araçların nakledilmesi ihalesi veriliyor, ordumuz Suriye'de harekâtta ama teslim tarihi geçiyor, ses çıkarılmıyor; bunu yazan gazeteciye dava açılıyor, ceza veriliyor filan. İşte, ALTAY tanklarıyla ilgili olayı biliyoruz, işte Katar'la yapılan şeyleri biliyoruz, Sancaklara, Talip Öztürklere verilen imtiyazları biliyoruz. Bunların hangi tecrübesi var, ne yaptılar, ne oluyor; bu konuyla ilgili çok ciddi karanlık noktalar var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bana bir dakika daha verirseniz bitiriyorum Sayın Bakanım.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bir dakika ek süre veriyorum.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Çok teşekkür ediyorum.
Özel askerî şirketlerle ilgili; bu yeni konseptle, bakıyorsunuz hem Rusya hem Amerika hem de İngiltere özel askerî şirketler kurmuşlar ve orduları geri çekerek... -Irak'ta biliyoruz yani dünya kadar insan hakları ihlalleri filan yapılıyor- bunun yasal altyapısı da yok, Birleşmiş Milletler bunlarla ilgili uğraşıyor filan, şimdi zaman yok. Türkiye'de ne oluyor? Bir sürü söylenti var, SADAT'lar madatlar filan. Söylentiler var, ne oluyor? Bunların kendileri diyor ki: "Biz sadece danışma şirketleriyiz, eğitim veriyoruz." Kime eğitim veriyorlar? Türk ordusu adına bunlar eğitim verdiler mi? Bunların yasal altyapısı nedir? Amerika'da, İngiltere'de yasal altyapı bulunması için çalışmalar yapılıyor, biz bu konunun neresindeyiz Sayın Bakanım? Bu konuyla ilgili de bir şeyler söylerseniz çok memnun olurum.
Bu millî İHA'larla ilgili, işte yüzde 70-80 oldu, yüzde 90'ız ama son bir tartışmada gördük ki motorlar Kanada'dan geliyormuş.
Son cümlem harbiyelilerle ilgili. İçerde, müebbet hapis cezası olan harbiyeliler var Sayın Bakanım, bunlarla ilgili, basına, Cumhurbaşkanımızın bu dosyaları incelettiğine dair haberler çıktı. Ne oldu, bilmiyoruz. Bu insanlarla ilgili gerçekten bir araştırma yapın. Bunlar gece yarısı Yalova'dan toplanmışlar, getirilmişler.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Toparlayalım Sayın Vekilim.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum.
Bir tane mermi filan yakmamış bu çocuklar. Silahları dolu zıpkın gibi gençler, tabancayla gelen 6 polise teslim olmuşlar. Bu çocuklar darbeci marbeci değil, çok belli, çok açık ki... Buna bir el atın, bunlar sizin çocuklarınız Sayın Bakanım.
Teşekkür ederim.