KOMİSYON KONUŞMASI

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakanım, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın değerli bürokratları, bütün bağlı kurum ve kuruluşların değerli yöneticileri, çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bugün gerçekten ülkemiz için, refahımız için, geleceğimiz için çok önemli bir Bakanlığı görüşüyoruz. Öncelikle, Sayın Bakana bugüne kadar yaptığı tüm iyi ve doğru şeyler için teşekkür etmek istiyorum. Tabii ki kimsenin bu ülkeyi, sanayicisini, çiftçisini, esnafını batırmak, yok etmek, çalışanını açlığa mahkûm etmek gibi doğrudan bir çaba içerisinde olacağına imkân, ihtimal vermediğimi de belirtmek istiyorum.

Ancak tabii, üretimde, ekonomide, finans sektöründe, üretimin bütün sektörlerinde, tarımda, sanayide, madencilikte, hizmet sektörlerinde alınan kimi zaman yanlış kararlar, izlenen yanlış politikalar, politika öncelikleri farklılaşan durumlar, liyakatten uzaklaşan devlet yönetimi, kamu harcamalarında kimi zaman israf, milletin denetiminden kaçırma, özellikle çeşitli istisnalarla denetimden kaçırılan ihalelerle birtakım yandaş sermayeyi kollayan uygulamalar ve kararlar ve bunları üreterek büyümek ve üretime dayalı istihdam yerine, ithalata ve tüketime dayalı bir ekonomik modeli önceleyen anlayış, dışlayıcılık, kayırmacılık, nepotizm, şeffaflıktan ve hesap verilebilirlikten uzaklaşmak, ortak akıl yerine dayatmacı, dikte eden ve baskıcı bir tek adam aklının koşulsuz ve sorgusuz kabulü, meritokrasiden, demokrasiden uzaklaşan ve yerine otokrasiyi egemen kılan bir yönetim anlayışı sonuçta ekonomide birçok sorunu da yumak hâline getirebiliyor ve gittikçe de bu sorunlar ister istemez büyüyor.

AK PARTİ'li arkadaşlarım pek memnun olmuyorlar gerçi bu ifadelere ama bir gerçeği ben yine de ifade etmek isterim. İster adına "tek adam rejimi" deyin, ister "saray hükûmeti" diyelim, ister "otokratik yönetim anlayışı" diyelim, isterseniz "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" diyelim, ne olursa olsun sonuç aynı, sonuç olarak yürütmenin yani karar organını tek bir kişiye, onun istek ve arzularına, onun tartışmasız üstün aklına terk ederseniz, bu terk edişte yasamanın denge denetleme mekanizmasını da şekilci ve göstermelik hâle getirip ve fakat olduğunu iddia edip ancak olmamasından da memnuniyetle millî egemenliğimizi bir tek kişiye terk ederseniz ne ekonomik kalkınmada ne sanayileşmede ne teknoloji üretiminde ne tarımda ne sosyal refahta ne huzurda, adalette başarılı olma şansımızı baştan yitiririz.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Olduk zaten, başarılıyız.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Değerli arkadaşlar, bakın, bu tek kişilik yürütme dediğimiz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi yürürlüğe girdiğinden bugüne eminim, iktidar partisinin değerli üyelerini de rahatsız eden ve temel ekonomik göstergelerde de kendini gösteren hızlı bir geriye gidiş var.

Gelin, her şeyden önce vazgeçelim şu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden diyorum, yerine yeni bir Anayasa'yla güçlendirilmiş demokratik bir parlamenter sistemi getirelim. Vesayetten uzak, darbe hukukundan arınmış ve gücünü milletten alan bir Anayasa'yla kuvvetler ayrılığının, yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının, düşünce, ifade ve basın özgürlüğünün, evrensel ve millî değerlerimizin güvence altına alındığı bir parlamenter demokratik sistemden bahsedelim.

Toplumsal barış ve huzurdan, toplumsal cinsiyet eşitliğinden, teröre, yolsuzluğa ve her türlü suç örgütlerine ödün vermeksizin mücadele edelim, liyakati esas ve değişmez kılalım. Kamu İhale Yasası'nı israfı, kayırmacılığı önleyecek şeffaf, kamuya açık bir hâle getirelim, bütçe hakkını göstermelik değil, gerçek anlamında uygulayalım.

Ekonomide ihracat odaklı üretime ve katma değeri yüksek teknoloji üretimine dayalı politikaları esas alalım. Çağdaş, bilgili, eğitimli, sorgulayan, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirelim. Yoksulluğu yönetmek yerine ortadan kaldıracak sosyal devlet anlayışını lütufkâr değil, bir hak olarak esas alalım. Merkezî yönetim-yerel yönetim ikileminden ve siyasi çekişmeden uzak dengeli bir merkez-yerel ağını kuralım. İşte, tüm bunları gerçek anlamda uygulayabilirsek önce kendi halkımıza huzur, mutluluk ve güven ortamını sağlarız, sonra dış piyasalara, yatırımcılara sarsılmaz güven ortamını sunabiliriz. Zaten insanıyla, doğasıyla, güzellikleriyle yaşamı, kültürü ve dünya medeniyetlerinin beşiği olan coğrafyasıyla bu vatanımızı, ülkemizi ve ekonomimizi Büyük Önder'imiz, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de bize gösterdiği hedefe, çağdaş uygarlıkların üzerinde bir noktaya taşıyabiliriz.

Değerli arkadaşlar, "Bir ülkenin sanayileşmesiyle beklenen nedir?" diye soracak olursak, tabii ki sanayi ürünleri üretiminin, ihracatının ve bu ürünlerin ihtiyacı olan ham madde üretiminin ve gerek duyulduğunda ham madde ithalatının da artması beklenir. Kapasite kullanım oranının tam olarak yüzde 100'e yakın olması beklenir. Dış ticaret hacminin ve dış ticaret dengesinin pozitife dönmesi, AR-GE yatırımları ve paralelinde üretimin artması, tarım sektöründe de doğal olarak büyüme yaşanması beklenir. İşsizliğin azalması ve hatta ortadan kalkması yaratılan istihdamla beklenir. Nitelikli iş gücünün doğal olarak artması, millî gelirde ve kişi başına millî gelirde büyüme yaşanması ve daha birçok şey söylenebilir. Şimdi, bu bahsettiğim beklentiler gerçekleşiyor mu, gerçekleşmiyor mu, biraz bunlara bakmak gerekiyor.

Evet, Bakanlığınızın bütçesinde yüzde 50'lik bir artış söz konusu ve bundan, merkezî yönetim bütçesine ayrılan yaklaşık 1 trilyon 346 milyar 138 milyon 654 bin liranın; sanayinin geliştirilmesi, üretim ve yatırımların desteklenmesi için 15 milyar 308 milyonun; ticaretin düzenlemesi, gelişimi ve kolaylaştırılması için 5 milyar 483 milyon 942 bin liranın; AR-GE ve yenilik için ayrılan 6 milyar 842 bin 675 liranın; tüketicinin korunması, ürün ve hizmet güvenliği, bilgi ve iletişim, bölgesel kalkınma, kırsal kalkınma, uzay ve havacılık gibi programlar kapsamında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının da dâhil olduğu kamu kurum ve kuruluşlarının faaliyetlerinde harcanması bekleniyor.

2021 bütçe teklifinde, 2020 bütçesine kıyasla mal ve hizmet alımı giderlerinde yüzde 33 artış görüyoruz, cari transferlerde yüzde 30 artış, sermaye giderlerinde 4 kattan fazla bir artış, sermaye transferlerinde yüzde 56 artış, borç verme kaleminde ise 5 kattan fazla bir artış görüyoruz. Tabii ki burada bahsedilen -AR-GE teşvikleri kapsamında geçen gün bir konuşmamda da bahsettim- Cumhurbaşkanlığı yıllık programındaki yaklaşık oranlar. AR-GE'ye düşünülen toplam kaynağın değerini birtakım ülkelerle karşılaştırmak istiyorum.

Sayın Bakan, bunu çok önemsediğim için altını çizerek de vurgulamak istiyorum. Bakın, bizim gayrisafi yurtiçi hasılada AR-GE payı -evet, bir artış var- 2019'da 1,06 iken, 2021'de 1,29'a gelmesi öngörülüyor, 2020'de 1,14 olması beklenirken. Şimdi, tabii bu AR-GE harcamalarının yüzde 29,2'sini üniversiteler gerçekleştiriyor, yüzde 64,2'sini özel sektör, yüzde 6,6'sını kamu. Dolayısıyla, AR-GE'ye ayrılan toplamda -dolar bazında 6,9 TL'den düşünülecek olursa- 8 milyar dolarlık bir kaynak var, 2020 için 1,14'lük gayrisafi yurtiçi hasıladaki oran üzerinden. Bakın, İsrail yüzde 4,9, Kore yüzde 4,528, İsveç 3,3, Japonya 3,275, Singapur yüzde 1,844; tabii oransal karşılaştırmalar çok yanıltıcı ve bizi yanlış yöne, yanlış kararlara, yanlış politikalara sevk eder ki esas olan, AR-GE'ye ayırdığınız toplam kaynak miktarı çünkü AR-GE ancak bu kaynak miktarı üzerinden rekabet edebilir bir duruma gelebilir. Bakın İsrail, 16,35 milyar dolar ayırmış, Kore 95,5 milyar dolar AR-GE'ye ayırıyor, Japonya 173 milyar dolar, Almanya 129,6 milyar dolar, ABD'yi söylemiyorum -söyleyeyim 551 milyar dolar- Singapur 9,89 milyar dolar -Singapur gibi 5 milyonluk bir ülke- Türkiye 8 milyar dolar, tabii 6,9 TL'lik kur üzerinden. Bunu yaklaşık 8 lira üzerinden düşünecek olursanız 7 milyar doları geçmiyor.

AR-GE'ye yönelik yapılacak yatırımlar, yüksek teknolojik ürün bazında da Türkiye'nin geleceğini mutlaka çok olumlu yönde etkileyecektir. Cari açığı, özellikle yüksek teknolojik ürün ihracatını arttırmakla azaltabiliriz. Tabii ki hukuk devleti ve öngörülebilir bir piyasa düzenini sağlamak, yabancı yatırımcı özelinde gerekli güvenceleri yaratmak, kurumların bağımsızlığını ve güvenini yeniden oturtmak, can ve mal güvenliği endişesini ortadan kaldırmak, yeni bir vergi düzenini getirmek olmazsa olmaz yapısal reformlardır ve bunlar olmaksızın yeni ve model olarak anlatılan her senaryo görevini daha geçen hafta bırakan Sayın Berat Albayrak'ın geçmişten bugüne hatalar zincirinden farklı olmayacaktır. Tabii, "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" adı verilen, bir tek kişinin kararıyla yürütülen yürütme organının ortaya koyduğu maliyeti, kredi risk primi ve dış borcu yüksek, şoklara karşı kırılgan ve parası değersiz bir ülke olarak maliyetini ödüyoruz ne yazık ki.

İmalat sanayisinde dünyadaki ihracat payımız sadece binde 8,9; yüzde 1 bile değil. Bu şartlarda büyümemizi Almanya'nın bizi kıskanmasıyla ya da Amerika'nın çelme takmasıyla açıklamak pek gerçekçi olmaz. İmalat sanayisi ihracatımızın dünyadaki toplam katma değer içindeki payı ise yüzde 1. Ocak-Ağustos 2020 döneminde imalat sektörü ihracatı yüzde 13,3 gerilerken madencilik ve taş ocakçılığı yüzde 19 daralmış. Ocak-Ekim 2020 döneminde ihracatımız yüzde 9 daralarak 135,7 milyar dolara, yüzde 2,2 artan ithalatımız 175,9 milyar dolara çıkmış durumda. İlk on ayda dış ticaret açığımızın yüzde 76 büyüdüğü ve 40 milyar doları aştığı bir ekonomik modelde sanayi ve ticaret politikasının başarısından nasıl söz edebiliriz? Böylesi bir modelde kronikleşmiş dış borç, reel sektör döviz açığının 165,2 milyar dolara çıkması, TL'deki aşırı değer kaybı ve cari açık, corona salgınındaki daralmalar da bir arada ve bunlar bir yerde bahane edilerek geçiştirilemez; yabancıların ülkemizde tuttuğu sıcak paranın 55 milyar dolara kadar inmesini, dolarizasyonun yüzde 57'ye kadar tırmanmasını izah edemez.

Kilogram başına yüksek teknolojili ürün ihracatımız birçok gelişmekte olan ülkenin gerisinde. İhracatımızdaki artış genellikle ithalatın yüksek oranda arttığı aylarda artmakta, bu da üretimimizdeki ara malı ve girdi ürünlerindeki dışa bağımlılığın bir göstergesi. İhracatımızın son beş yılda yaklaşık yüzde 20 artması küresel pazarlarda yükselmemize yetmedi ve 2023'teki 500 milyar dolar hedefine ulaşmamızın ilk gün olduğu gibi bugün de hayal olduğunu görüyoruz.

Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; TÜİK'e göre Türkiye ekonomisinin 2019 yılındaki toplam 210,3 milyar dolarlık ithalatının 26,1 milyar doları sermaye malı; 162,5 milyar doları ara malı; 1,2 milyar doları tüketim malından oluşuyor. 2020'nin ilk sekiz ayında gerçekleşen 135,3 milyar dolarlık ithalatın ise yüzde 75,4'ünü 102,1 milyar dolar olarak yine ara malları ve yüzde 13,8'ini 18,7 milyar dolar olarak sermaye malı, yüzde 10,5'ini ise tüketim malları oluşturuyor. Yıl sonunda reel ithalatın corona koşullarına rağmen yüzde 4,5 artması bekleniyor. Asıl sorunlarımızdan olan yüksek teknolojili ürün ihracatının toplam ihracat rakamımız artmış olsa bile çok sınırlı düzeyde arttığını görüyoruz. Bakın, kilogram başına son beş yılda ihracatımızın birim miktar değeri 1,69 dolara kadar geriledi. 2015 sonunda 1,81 doları bulan ihracatın birim değer bazında kilogram fiyatı ihracat artsa bile düşmeye devam ediyor.

Evet, 2021 yılı büyüme hedefi bu bütçede yüzde 5,8; büyümenin kaynağını özel sektörün ve hane halklarının ertelenmiş yatırımlarını 2020'de değilse de bu yılda yapması üzerine kuran bütçe daha fazla borçlanma, daha çok faiz yetkisi alıyor. Oysa belirsizliklerin her istifa ve görevden alma sonrasında ve döviz kuru dalgalanmasında girdi maliyetleri artışında ve faiz kararlarından sonra katlandığı bu düzende özel kesim tüketim harcamalarında yüzde 5,7 artış beklemek hayalcilik. Corona döneminden çıkış sağlanmamış, aşı belirsizliği sürmekteyken kamu kesimi henüz belirgin bir tasarruf politikası uygulamazken yeni bütçe bize kamu harcamalarında yüzde 2,2 reel azalış hedefi koymakta. Özel kesim sabit sermaye yatırımlarının yüzde 5,2; kamu sabit yatırımlarının ise yüzde 13,2 artacağı varsayımıyla yola çıkan bu bütçe daha kendi Strateji ve Bütçe Başkanını bütçe görüşmeleri bitmeden kaybetmiş, Hazine ve Maliye Bakanının izini kaybettirmiştir, 2020'den arta kalan ve katlanarak devam eden sorunlar karşısında öngörülebilir değildir.

Değerli arkadaşlar, tabii, sanayileşmeyle istihdamın artması, işsizliğin azalması beklenir, oysaki işsizlikle ilgili rakamlara biraz değinecek olursam bakın, sadece artan nüfusuna iş bulabilmek için her yıl en az 1 milyon iş yaratması gereken Türkiye'de iş gücünde yaşanan azalmanın 975 bini istihdamdaki daralmadan, 456 bini ise resmî işsiz sayısındaki azalmadan kaynaklanıyor. Gerçi işsizlik değil, aynı zamanda iş arayanlar azalıyor, "umutsuzlar" diye nitelendirilen ve işsiz olduğu hâlde son dört hafta içerisinde iş aramayanların sayısında son bir yılda 1 milyon 835 bin kişilik artış yaşandı değerli arkadaşlar. TÜİK'in işsiz kabul etmediği işsizlerin de dâhil edilmesi suretiyle Türkiye'de gerçek işsiz sayısının geçen yıla göre 1 milyon 382 bin kişi arttığını, 8 milyon 354 binle gerçek işsizlik oranında yüzde 19,6'dan yüzde 23,3'e çıktığını söyleyebiliriz. Bu kısa süreli çalışma ödenekleri ve son dönemdeki uygulamalar sonucunda Türkiye'deki geniş anlamda işsiz sayısının ise 10 milyon 287 bine, iş gücüne oranının da yüzde 28,6'ya kadar yükseldiğini görüyoruz. Arzu ettiğimiz, nitelikli iş gücünün artması ve genç işsizliğin, özellikle üniversiteyi bitiren gençlerin ya eğitimde ya da istihdamda yer almasıdır. Oysaki bugün her 3 gençten 1'isi ne bir işte çalışıyor ne de eğitime devam ediyor. Dolayısıyla istihdamda yaşanan bu daralma ve işsizliğin artan boyutları... Buna, tabii ki "Mesaiyi bölerek birden fazla kişiye istihdam yaratıyorum." diyerek işsizlik oranını düşürmeniz, azaltmanız, "İstihdamı artırıyorum." demeniz pek doğru ve kolay bir yorum olmayacaktır.

Sayın Bakanım, bir de ben kapasite kullanım oranına yani eğer "sanayileşme" diyorsak önce mevcut sanayi yapısında mevcut kapasitenin ne oranda değerlendirildiğine de bakmanın doğru olduğunu düşünüyorum. Bakın, 2020 Ocak-Haziran döneminde daralan imalat sanayimizin yüzde 6,4 oranında bir istihdam erimesi yaşadığını ve kapasite kullanım oranının da yüzde 61'e kadar indikten sonra yüzde 70-75 düzeyinde dalgalandığını görüyoruz, Ocak-Haziran 2020'de yüzde 70,6; Ekim 2020'de yüzde 75,4. Dolayısıyla, kapasite kullanım oranında da ciddi bir eksiklik yaşandığı söylenebilir.

Sayın Bakanım, tabii KOBİ'ler sanayimizin ve üretimimizin en önemli belkemiği olan kuruluşlar, küçük ve orta ölçekli sanayi kuruluşları, işletmeler. Sayın Bakanım, bunların bankalara borcu Ekim 2020 sonunda 863 milyar liraya çıkmış durumda ve KOBİ'ler bankaya gidip kredi almak istediklerinde, bankalar tüketici kredisini tercih ettikleri için KOBİ'lere kredi vermekten bile sakınır, kaçınır durumdalar.

Tabii, yüksek teknolojili ürün ihracatımızın toplam ihracat içinde sadece yüzde 3,6 olduğunu, toplam ithalatımız içinde ise yüzde 15,3'e çıktığını az önce de söyledim. Orta yüksek teknolojili ürünler, ihracatımızın yüzde 36'sını, ithalatımızın ise yüzde 40'ını teşkil ediyor. Orta düşük teknolojilere dahi ihracatımınız yüzde 27,5'ine karşılık ithalatımızın yüzde 32'sini ayırıyoruz. Ülkemiz, 2020 başında maalesef imalat sanayi, toplam ihracatın yüzde 32,8'ini düşük teknolojiden karşılarken, düşük teknoloji ithalatımız yüzde 12 civarında.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Sındır, normal süremiz tamamlanmıştır.

İki dakika içinde tamamlarsanız çok sevinirim.

Buyurun.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Peki, bitiriyorum.

Teşekkür ediyorum.

Tabii, istihdam bakımından imalat sektöründe çalışanların yüzde 79'u orta ve düşük teknoloji üretim alanındayken firmaların sadece binde 6'sı yüksek teknolojili, yüzde 89'u ise orta ve düşük teknolojili üretim alanında faaliyet gösteriyor. Yani 2021'de Küresel İnovasyon Endeksi'nde 130 ülke arasından ancak 49'uncu olmayı hedefleyebiliyoruz.

Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; tabii bu bütçenizde ve bütçenin diğer ilgili kurumlarında -özellikle Sayıştay raporlarında- özellikle de kalkınma ajanslarıyla ilgili gerçekten sıkıntılı durumların olduğunu gözlemliyoruz. Kalkınma Bakanlığı kaldırıldı, doğal olarak kalkınma ajansları bir belirsizliğe mahkûm oldu. Bu ajansların yenilenme ihtiyacı ortada ama bunun için bir teşebbüs göremiyoruz. Ajansların bölgesindeki kritik projeleri izlemediği Sayıştay denetiminde belirlermiş. Kalkınma Ajansları ile belediyelerin arasındaki ilişkilerin, köprülerin koptuğu, yapılan planların hep kâğıt üstünde kaldığı tanımlanıyor. Kalkınma Ajanslarının bu ortak sorunları; özellikle İstanbul, İzmir ve İpekyolu Kalkınma Ajanslarındaki usulsüzlükler, Ajansın pay alacaklarını ve proje sonuçlarını takip etmemesi, İstanbul özelinde kasada, bankada 475,6 milyon TL para olmasına karşın kaynakların ya hiç dağıtılmaması ya da 236 milyonluk destekleme bütçesinin 219 milyonunun sebepsizce kullandırılmaması, desteklerin verimsiz dağıtılması önemli başlıklar altında yer alıyor. Arkadaşlarımız, diğer bağlı kuruluşlar ve kurullarla ilgili Sayıştay raporuna yönelik düşüncelerini paylaşacaklar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyoruz Sayın Sındır, süreniz tamamlanmıştır.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Ben sözlerimi...

Bakın, burada, özellikle 26 kalkınma ajansından da 23'ünün kalkınma kurulunun olmadığını lütfen artık görelim.

Son bir vurgu daha yapacağım. Sayın Bakanım, GAP benim yıllardır yani bütün akademik hayatım boyunca üzerinde özenle titrediğim bir proje. 2019 yılı itibarıyla, GAP'ın 2019 yılı Faaliyet Raporu'nda, GAP sulama yatırımlarının tamamlanma oranı yüzde 31 olarak belirtilmiş durumda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Vekilim, sürenizi çok aştınız, toparlarsanız sevinirim.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Son cümlem Sayın Başkan.

Oysaki GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığının 2018 yılı Faaliyet Raporu kitabının kapağında, 2018 yılında GAP'ın yüzde 100 tamamlanacağı ifade edilirken 2019 yılı Faaliyet Raporu'nda sulama yatırımlarının yüzde 31 olması da düşündürücü, diğer projeler için de bunu söyleyebilirim.

Ben, tabii ki buradaki bütün arkadaşlarımızın, hazırunda bulunan bütün heyetin, değerli heyetin aynı düşüncede olduğunu; ülkemizin ve devletimizin bekası, ekonomimizin kalkınması ve geleceği için yüreklerinin attığını, çarptığını düşünerek sözlerime son veriyorum. Özellikle bu dilekle bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.

Sağ olun. Saygılar sunuyorum.