KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli Komisyon üyeleri, Sayın Bakan -bakma ihtiyacı hissettim çünkü bakanlık isimleri de sık sık değişiyor- Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın çok değerli temsilcileri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, ben öncelikle Bakanlığın yapısıyla ilgili olarak bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Biliyorsunuz, 2018'de yeni hükûmet sistemine geçildikten sonra bakanlık sayılarında bir azaltılma oldu. Mesela, bir iki bakanlık birleştirildi veya -bana göre- çok ilgili, ilgisiz birtakım bakanlıklara bağlanmalar oldu. Şimdi, özellikle bu bölge kalkınma idarelerinin -yani ismi Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, önceki isminde "bilim" de vardı, yine bilimle ilgili fonksiyonları devam ediyor anladığım kadarıyla- Bakanlığınıza bağlı olmuş olması bana çok uygun gibi gelmiyor çünkü bölge kalkınma idareleri, esas olarak daha çok tarım ve hayvancılıkla ilgili fonksiyonları olan idareler, dolayısıyla burada bir odak kaybı olur gibi geliyor bana. Bütçelerine baktık, zaten sektör olarak da baktığınızda hep tarım ve hayvancılıkla ilgili faaliyetleri var oysa siz sanayi, teknoloji ve bilimle ilgili bir Bakanlıksınız; bununla ilgili başka bakanlık var. Tabii, kalkınma ajansları size bağlı olduğu için bölge kalkınma idareleri size bağlandı; teşvik size bağlı olduğu için de kalkınma ajansları size bağlandı; böyle, ondan ona zincirleme bir şey var ama geldiğimiz noktada, alakası olmayan, Bakanlığın ana omurgasıyla alakası olmayan... Mesela, sizin Bakanlık görev ve fonksiyonlarınızda tarımla ilgili herhangi bir şey ben göremedim, olmaması da lazım, varsa yanlış zaten. Dolayısıyla buraları bir daha değerlendirmek lazım. "Elbette bir yere bağlanacak, işte, en uygun yer burasıydı." anlayışıyla iş yapmanın ben çok doğru olacağını düşünmüyorum yani odağınız kaybolur. Oysa -birazdan konuşacağız- sanayi ve teknoloji, herkes açısından önemli fakat ülkemiz açısından da son derece önemli. Yani burada münhasır olarak burayla ilgilenmek yerine, başka idarelerle ilgilenmenin ben çok doğru olacağını düşünmüyorum. Ha, hiç ilgilenmiyorsanız "Zaten bizler oraya çok mesai harcamıyoruz." diyorsanız o da ayrı bir sıkıntı olur çünkü nihayetinde ilgilenmek gerekir. İşin özü itibarıyla -Sayın Başkanım büyük ihtimal bana çok fazla katılmayacaktır çünkü onlar bölgesel konularda çok meraklılardır Devlet Planlama Teşkilatında beraber çalışırken de- bence bu bölgesel kalkınma idarelerinin zaten kaldırılması lazım, kalkınma ajansları da dâhil; bunların bir faydası filan yok. Bunlar, böyle, bakanlıkların yapacağı, yapması gereken işleri yapmaya çalışan, aralarda birtakım sürtüşmelerin olduğu, bir sürü kaynağın değişik şekillerde... Zaten birazdan teşviki konuşurken de söyleyeceğim; herkes bu para aktarımlarının merakında memlekette. Şimdi, gerçi para kalmadı çok şükür, ondan sonra aktaracak bir şey kalmayacak da ama teşvikten ayrı para, Kalkınma Ajanslarından ayrı para, DFİF'den ayrı para, oradan ayrı para, buradan ayrı para; aynı şeyler. Para almayı bir kere beceren -yoksulluk yardımlarında da böyle- hepsinden alıyor, almayı beceremeyen de hiçbirisinden de alamıyor, böyle bir yapı. Bunlara istirham ediyorum, tekrar bir bakın çünkü sanayide verimlilik sizin konunuz, kamu yönetiminde verimliliğe de bakmanız gerekir diye ben düşünüyorum. Bu, benimkiler tabii ki bir öneri, nihayetinde sizin takdirinizdir.

Şimdi, Sayın Bakanım, imalat sanayisinin millî gelir içerisindeki payı nasıl gelişmiş diye baktığımızda, Türkiye'de maalesef, çok iyi bir hikâyemiz yok. Tabii, millî gelir serilerimizi de birbirlerine çok fazla eklemleyemiyoruz yani kırık kırık gidiyor serilerimiz, maalesef, böyle. Yani "Beş bin yıllık devlet geleneğimiz var." diyoruz ama TÜİK bu işleri bir şekilde halledemedi.

Şimdi, 1968-1980 arasında bakıyorsunuz imalat sanayisinin millî gelir içerisindeki payı yüzde 15-17 arasında gidip geliyor, 1981-1985 döneminde bir tık artıyor, 18-19'a çıkmış imalat sanayisinin millî gelir payı ondan sonra -o Özal'la oldu muhtemelen- 1986-1997'de bir tık daha üzerine gidiyor, 21-23

-ki, bu çok kısa sürüyor- ondan sonra 1998-2006 ve bundan sonraki dönemde de hızla aşağı gelerek şu anda işte yüzde 18'ler seviyesinde; yani yüzde 20'nin üzerinde durmayı bile aslında çok fazla başaramamışız.

Şimdi, iyi örneklere baktığınızda Sayın Bakan; mesela, Çin yüzde 40'larda uzun süre kalıyor, Güney Kore, Almanya yani gelişmiş ülkeler çok uzun süre, mutlak surette yüzde 30 veya 25'in üzerinde, bazı ülkelerinde; Çin gibi, Güney Kore gibi ülkelerin de yüzde 40'larda uzun süre kaldıklarını görüyoruz. Ondan sonra tabii, gelişmeyle birlikte elbette imalat sanayisinin payının, sanayinin payının düşmesini bekliyoruz. İşte hizmetlerin payının artması lazım fakat biz sanayideki bu gelişimi, kalkınmayı, dönüşümü, adına ne diyecekseniz deyin, tamamlayamadan böyle bir noktaya geldik; yani yüzde 18'ler filan tabii, Türkiye açısından tatminkâr oranlar değil.

Şimdi, tabii, sizin döneminizin en büyük sıkıntısı da... Belki bu küresel konjonktür çok uygundu 2000 sonrasında, işte tek başına bir iktidar gelmişti, likidite boldu, yatırım yapılabilirdi, bizim gibi ülkelerin enflasyonla ilgili veya diğer hususlarla ilgili sorunları çok azalmıştı; siz de küresel ölçekte, daha doğrusu yurtdışından gelen kaynakların tamamını betona gömmeyi, inşaata gömmeyi tercih ettiniz, beton üzerinden bir kalkınma politikası tercih edildiği için maalesef, sanayinin payı sizin döneminizde de artmadı. Aslında bu şans vardı, bu yapılabilirdi, küresel iklim uygundu, para vardı; buralara bir şeyler yapılmış olsaydı çok iyi olurdu fakat bunu maalesef, iktidarınız bu anlamda yapmayı başaramadı.

Bakıyorsunuz, şimdi rekabet gücü... tabii, rekabet etmemiz lazım, ihracat yapmak için de rekabet etmemiz lazım. "500 milyar dolar ihracat hedefimiz var." diyorsunuz 2023 için. Şimdi, en son 2023 rakamları, hedefleri orta vadeli programda açıklandı; yüzde 50'sine, yarısına dahi ulaşamıyoruz 500 milyar dolar ihracatın. İhracat yapmak, tabii, rekabet gücü kazanmakla olur. Rekabet edemezseniz kimseye mal satamazsınız dolayısıyla şimdi bu durum da teknolojik dönüşümü gerektiriyor, yenilik yapma kapasitesini gerektiriyor. Oralarda gayretli çalışmalar oldu, -muhtemelen siz tanışmadınız, sizden çok önceydi, Sanayi AR-GE Genel Müdürü Ziya Karabulut vardı; Allah rahmet eylesin, genç yaşta kaybettik. Çok gayret ediyordu- bir kısım programlar başladı; bu SAN-TEZ'den başlayarak teknoloji, ticarileştirmeye yönelik programlar başlatıldı fakat bizim memlekette iş yapanı cezalandırma âdet olduğu için Ziya Bey de cezalandırıldı. Yedi, sekiz yıl gerçi görev yaptı, sonradan görevden alındı ve ondan intikam alırcasına başlattığı programlar da biraz yerle bir edildi.

Şimdi, tabii, buralara yani teknolojiye... Zaten patentte filan bakıyorsunuz kötüyüz. Bir miktar bilimsel çalışma, makale patente kadar gelmiş ama ticarileştirme konusunda Türkiye olarak son derece kötüyüz. Buralarla ilgili, ticarileştirme programlarının çok iyi bir şekilde yapılması lazım. Artık, Türkiye'nin bundan sonra ücret üzerinden rekabet etme şansı zaten yok çünkü Türkiye, öyle bir ülke değil; işte, sendikaları gelişmiş bir ülkeyiz işte Avrupa Birliğine yakın bir ülkeyiz. Dolayısıyla ücret üzerinden rekabet etme şansımız yok, bizim teknoloji üzerinden, inovasyon üzerinden rekabet etmemiz lazım ama oralarda da baktığımız zaman durumumuzun çok iyi olduğunu söylemek mümkün değil. İşte, bakıyorsunuz "Yüksek teknoloji ürünlerinin üretim ve ihracat içerisindeki payı ne?" diyorsunuz, ihracat içerisindeki payı yüzde 3,6-3,7; o civarlarda geziyor. Yani hani 2002 mukayesesine, siz yapmadınız da bir kısım AK PARTİ'li siyasetçiler -burada Komisyondaki arkadaşlarımızın da bir kısmı öyle- bayılıyorlar; 2002'de bu, yüzde 6,1'di yani yüksek teknoloji ürünlerin ihracat içerisindeki payı.

Şimdi, tabii, alt teknolojiden orta, ortadan yükseğe falan bir geçiş var, onu kabul ediyoruz, mutlaka, olması da lazım zaten, yirmi yılda bir miktar herhâlde, teknoloji seviyemizi yükselteceğiz ama "yüksek teknoloji" dediğimiz ürünlerin payında böyle bir gerileme var. Ha, şunu diyebilirsiniz: "İhracat arttı, payı miktar olarak arttı." ama herhâlde böyle bir savunma yapmazsınız diye düşünüyorum. Konuştuğumuz şey "Göreceli olarak nedir?", içerisindeki payının ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz; önemli olanın o olmuş olması lazım.

Şimdi, bu arada yeri gelmişken toplam kredilerde de orta-yüksek ile yüksek teknolojili ürünlerin payı da yüzde 4,8-4,9 civarında. Tabii, şimdi, finansman önemli bir şey, büyümek için finansmana ihtiyaç var. Yüksek değil sadece, orta yüksek, artı, yüksek yani normal ihracat içesindeki payı yüzde 40 civarında olan bir kesimin krediler içerisindeki payı yüzde 5 bile değil, bu payın artırılması lazım. Sağlıklı finansmana erişim olmadığı zaman buraları büyütme imkânımızın olmayacağını siz de takdir edersiniz. Tabii, düşük teknolojili sektörlerin şöyle bir özelliği var, hep olduğu gibi, emek yoğun; yani bakıyorsunuz, şimdi, düşük teknolojili sektörlerin üretimdeki payı yüzde 38 olmasına rağmen, girişimci sayısı açısından payı yüzde 56,9; çalışan açısından payı da yüzde 52. Dolayısıyla burada böyle bir şey var; tamam, istihdam açısından bunlar da gerekli, ben hiçbir sektörümüzü gözden çıkaralım demiyorum ancak teknoloji seviyesi yüksek sektörlere doğru kaymamız gerektiğini siz de zaten takdir ediyorsunuzdur.

Tabii, bunları yapabilmek için "AR-GE" harcamaları diyoruz. AR-GE harcamalarında belli bir artış oldu hükûmetleriniz döneminde ancak unutmayın ki 2018 yılında Onuncu Kalkınma Planı'ndaki hedefiniz millî gelire oran olarak 1,8'di yani 1,80; şu anda bir 1,06. Şimdi artık gördüğüm kadarıyla da yeni hedef koymaktan da vazgeçildi, sadece özel sektör-kamu dağılımına hedefler konuluyor.

Ha, ben şunu söyleyeyim, işin açığı, siz çok kullandığınız için bu oranı söylüyorum: Ben "Ya, şu kadar para harcadık, şu kadar şunu yapıyoruz." falan, bunlarla övünülmesinden yana olan birisi değilim, bir teknisyen değilim; nihayetinde ben sonuca bakarım. Yani isterseniz millî gelirin yüzde 3'ünü harcayın, ne olacak, eğer -diyelim ki- teknoloji seviyemiz bu olacaksa. Dolayısıyla "girdi" dediğinizde de sonuca bakmak lazım ama bu çok kullanıldığı için onu söylüyorum, hedefin çok gerisinde 1,80. Tabii, girdi olmadan da sonuç olmuyor, ayrı bir husus; dolayısıyla sadece girdi anlamında değil, sonuçlarıyla birlikte değerlendirmemiz lazım.

Şimdi, proje geliştirmemiz lazım. Şunu da söyleyeyim -TÜBİTAK Başkanımız da burada- Sayın Cumhurbaşkanının bence çok takdir edilecek bir şeyi oldu; tabii, bu sıkıntıları gördüğü için, geçmişte, 2000'li yılların başlarında, daha ilk hükûmet yıllarında falan TÜBİTAK'a ciddi paralar verdik biz. O zaman, devlette bu bütçenin makro büyüklüklerini yapan, bütçe büyüklüklerini yapan, koordine eden bir kişi olarak söylüyorum, çok ciddi paralar verildi ama sonradan tabii, bunların çok fazla bir etki değerlendirmesi yapılmadı ama bizim toplantılarda elde ettiğimiz kanaat de bu paraların çok fazla kullanılamadığı, biraz çarçur edildiği şeklinde, yani millet olarak bir proje geliştirememe gibi bir sıkıntımız var.

Tabii, sermaye ve ara malında -ara malı derken ham madde anlamında demiyorum, o bazı ham maddeler Allah'ın bir vergisi ama- hâlâ ciddi bir ithalatçıyız yani ara girdi olarak kullanılacak bir kısım teknolojik ürünlerde ve en kıymetli şeylerde hâlâ ciddi bir ithalat bağımlılığımız var. Özellikle bunlara ilişkin de yani "imalat sanayi ithal bağımlılığı" anlamında birtakım çalışmalarınız varsa -ben sunumunuzda göremedim ama- ona ilişkin bizimle oranları paylaşırsanız memnun olurum; yani burada bizim talep bağımlılık oranımız nedir veya buralarda bir kısım gelişmeler var mı yok mu onları paylaşırsanız sevinirim.

Şimdi, tabii, Covid-19 sonrası bir kısım şeyler değişecek artık; tabii, çok uluslu şirketlerin üretim, küresel tedarik zincirinin yeniden yapılandırılması bekleniyor, dolayısıyla bu anlamda coğrafi çeşitlenmenin artacağı bekleniyor, onun haricinde, yerli alternatiflere her ülkenin daha fazla eğileceği... Çünkü başka başka yerlerden, 40 ülkeden alarak bir tane malı, bir şeyi nihayetinde üretiyorsunuz falan, buralardaki aksamalar görüldü. Dolayısıyla bunu ülkemiz açısından bir fırsata çevirmek lazım, o küresel zincir içerisinde bizim de bu anlamda, yeni yapılanmada, rollerin yeni dağıtıldığı şeyde bunu bir fırsata çevirmemiz lazım. Bu konuyla ilgili mutlaka çalışmalarınız vardır.

Medikal sektör, medikal malzemeler de artık ulusal güvenlik meselesi hâline geldi bu Covid'den sonra; dolayısıyla burada da çok dikkatli olmak lazım. Bu bağlamda ben, hemen, özellikle Samsun'u... Biliyorsunuz, Samsun'da tıbbi aletlerde ve medikal sektörde bir kümelenme var, Samsun'da bir üretim potansiyeli var, bir "know-how" var fakat maalesef bu yeteri kadar değerlendirilemiyor Sayın Bakanım. Bu konularla ilgili sizin bilginiz olduğunu biliyorum. Şimdi, yani normalde kilogram ihracatımız yaklaşık 1,5 dolarken, işte burada, bu sektör asgari bin dolar.

Şimdi, 2017 yılında bir kanun görüşülürken bununla ilgili bir önerge vermiştim; o zaman şunu söylemeye çalıştık: "Ya, şimdi Samsun'da böyle bir birikim var, bilgi var; bunu biraz daha geliştirerek tematik, ileri teknoloji bir endüstri bölgesi hâline getirelim, böyle bir endüstri bölgesi kuralım." dedik. Bundan Türkiye'de yok, yani bu coğrafyada yok: "Tematik İleri Teknoloji Endüstri Bölgesi." İstirham ederim, eğer bizi çağırırsanız fikirlerimizi, düşüncelerimizi de anlatırız size ama bu, bir Samsun meselesi değil takdir edersiniz ki yani 7, 8, 10 milyar dolar ithalatımızın olduğu hatta ihracat potansiyelimizin de çok yüksek olduğu bir sektörden bahsediyoruz. Bırakın -yani zaten bir şey almıyoruz- burayı çok özel teşviklerle donatalım, bu bilgiyi orada harekete geçirelim. Şimdi -ha, bizim sermayemiz zaten yok da- bazen sermayeyi de parayı da buluyorsunuz da bilgi önemli, bilgi ve cesaret önemli. Samsun'da bu var yani bunu harekete geçirmek... Ben bununla ilgili kanun teklifi de verdim. Tabii, muhalefetin verdiği kanun teklifleri dikkate alınmadığı için bizim kanun teklifi orada öylece kaldı ama bu konuda sizden özellikle bir hassasiyet bekliyorum; bu Türkiye meselesidir, bu Türkiye projesidir. Fakat biz böyle derken tabii insan üzülüyor. Şimdi, Mediclass diye bir şirket vardı -yani dediğimden çok basit bir şey bu söylediğim şey ama- en azından orada üretilen ürünlerin böyle bir şirket bünyesinde satılması, daha rekabetçi bir ortamda satılması için bir şirket kurulmuştu, bu şirketin en büyük ortağı da Büyükşehir Belediyesiydi. Büyükşehir Belediyesi, Yusuf Ziya Yılmaz Bey zamanında buraya katkı yapmadı ama şirketin bir ortağıydı; yeni Başkan geldi, ilk yaptığı iş, ilk icraat bu şirketten çıkmak oldu. Ya, buralara bakın, buralar olmazsa siz Bakanlık olarak bu şirkete bir şey verin. Buradan daha iyi bir yere para harcayamayız biz; yani buraları büyütelim Sayın Bakanım, Allah rızası için. Yani bakın, gelir diyoruz, istihdam diyoruz, teknoloji diyoruz; bir şeyler var, olanları büyütelim. Ha, bu söylediğim az öncekinden farklı bir şey ama bu, hemen yapılabilecek, sizin yarın hemen bir talimat verip yaptırabileceğiniz bir şey ve Hasan Basri Bey de zaten burada, o da bu konuları biliyor. Dolayısıyla sizden buralarda, bu anlamda biraz daha ilgi bekliyoruz.

Tabii, yeri gelmişken, Samsun demişken Samsun'da bir de OSB meselemiz var yani OSB'de arsa sıkıntımız çok fazla. Şu anda oralarda da özellikle büyük birkaç tane firma artık dışarıya gitmeye çalışıyor, onları Samsun'da tutmamız lazım çünkü Samsun sürekli gelir kaybeden bir kent hâline geldi, o anlamda da sizden biraz daha ilgi bekliyoruz.

Tabii, eğitim-istihdam ilişkisi çok kopuk bizde. Bir kurul kurulmuş, YÖK-Üniversite-Sanayi İş Birliği Komisyonu kurulmuş 2018'de, ben devletten ayrıldıktan sonra kurulmuş. Bundan -inşallah- bir ümitlendim yani bu konu önemli, özellikle sizin açınızdan, sanayi açısından çok önemli yani eğitim ile istihdamın ilişkisini bir türlü kuramamışız memleket olarak.

Şimdi, tabii, zamanım kısa olduğu için bazı konuları derinlemesine girmeden geçmek durumunda kalıyorum. Diğer bir şey, bu lojistik meselesi. Türkiye, lojistik üssü hâline gelebilecek potansiyeli olan bir ülke. İmalat sanayisinin rekabet gücü açısından da lojistik son derece önemli. Tabii, şimdi, bizim burada kombine taşımacılığını geliştirmemiz lazım, demir yolu ve deniz yolunun taşımacılıktaki paylarını arttırmamız lazım. Tam bunlara bakarken 2018 Lojistik Performans Endeksi'nde epey bir gerilediğimizi görünce de biraz üzüldüm, yani tabii, onun nedenleri araştırılabilir, oraya bakılabilir ama lojistik konusu Türkiye açısından önemli bir konudur. Coğrafya buna çok uygun, bu Allah vergisi bir şey yani hiç olmazsa Cenab-ı Allah'ın verdiklerini biraz daha değerlendirme açısından önemli. Ama şimdi, bakıyorsunuz bizi üzen şey nedir? Sanayi tesislerimiz var, limanlarımız var demir yolu ana hatlarıyla bağlantısı yok yani burada o iltisakların maalesef çok ciddi bir şekilde aksaması var, aynı problem Samsun'da da var, diğer birçok şehirde de var; oraya demir yoluyla geliyor, demir yolundan sonra limana erişmek için eşyalarımızı tekrar kamyonlara yüklemek zorunda kalıyoruz. Yani bunlarla ilgili projelerin olduğunu filan da biliyorum ama biraz daha buralara ağırlık vermek lazım. Tabii, Ulaştırma Bakanlığının işi gibi görünüyor yatırım açısından belki ama sizin zorlamanız lazım. Bu bütçe işi böyle; bütçe, tercihler meselesidir, kim bastırırsa, kim ihtiyacını iyi anlatırsa parayı o alır. Dolayısıyla burada sizin bir miktar daha gayretli olmanız lazım.

İş ortamı raporunda Türkiye'nin son yılda 10 basamak birden yükselmiş olması işte bu kadar kötü haberin içerisinde son derece güzel, sevindirici bir haber; buna çok sevindim. Ayrıca beni sevindiren bir şey de "Niye bu olmuş?" diye baktığımızda makine, tesisat alımlarında KDV istisnasının getirilmesi ve tapu harçlarında indirim yapılmasının bu yükselmede önemli olduğunu söylüyorlar. 2015 Şubatında devletten ayrılıncaya kadar makine, tesisat alımlarında KDV istisnası getirilmesi konusunda çok gayret ettim; ben oradayken nasip olmadı ama benden sonra arkadaşlar onu... Yani siyasi irade oluştu ve yapıldı, o anlamda o da güzel bir gelişme oldu.

Şimdi Sayın Bakanım, diğer bir konu teşvik meselesi, az önce de ifade ettim, bizde şu yok: Karar alırken de karar aldıktan sonra veya ara ara, uygulamalar esnasında bunu ülke olarak çok fazla yapmıyoruz, karar alırken hele hiç yapmıyoruz; ondan sonra da o kararımızı sürekli değiştirip duruyoruz; bu nedir? Yani yaptığımız bir şeyin bir etki analizini yapmak, bilimsel bir çalışma; bir karar alıyoruz "Ya bunun sonucu, maliyeti, faydası nedir; ne tür sonuçlar doğurur?" anlamında -etki analizinin içeriğini anlatmaya gerek yok- böyle bir çalışma yapmıyoruz. Şimdi teşvikte çok ciddi vergi harcamalarımız var; rakamını da bilmiyoruz işin doğrusu, rakamları sadece... Bilmiyoruz derken, bir, ileriye doğru tahmin olarak veriyor, geriye doğru da birçoğu da çıkarılamıyor, bazıları tespit edilebiliyor ama ciddi bir vergi harcaması var yani bir teşvikimiz var. Vergiden feragat ediyoruz. Niçin ediyoruz? İşte, ekonomiye yatırım olsun, büyüsün diye ama buralarla ilgili, teşvik sistemiyle ilgili ara ara -bilmiyorum belki de yaptınız ama- bunun etkinliğiyle ilgili analiz çalışmalarının yapılmasının bir zaruret olduğunu düşünüyorum. İyi gidenlerin üzerine biraz daha gitmek, yanlış gidenler varsa onları düzeltmek anlamında bu önemlidir. Bunun geçmişte olmadığını biliyorum ama sizin Bakanlığınız dönemini çok takip edemediğim için sadece bunu bir hatırlatma anlamında ifade etmek istedim.

Şimdi Sayın Bakanım, biliyorsunuz, yüksek kur artışları oluyor, bir istikrarsızlık var, daha doğrusu kurlarda oynaklık var; 8,50, 8'e çıktı, 7,60'a düştü, yaklaşık 90 kuruş veya 1 lira civarında kur son bir hafta on gün içerisinde oynadı. Tabii, şimdi faizlerde ciddi bir artış bekleniyor, bunun sonucunda da bundan da yatırımcı çok olumsuz yönde etkilenecek, bunu görmemiz lazım.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, iki dakika ek süre veriyorum, tamamlarsanız memnun olurum.

ERHAN USTA (Samsun) - Çok teşekkür ediyorum, bitireceğim Sayın Başkanım.

Burada, bu çok önemli; dolayısıyla yatırımların... İnşallah, tabii hızlı bir şekilde Sayın Cumhurbaşkanının son dönemde açıkladığı bir kısım şeyler, yani ekonomi ve hukuk reformları yapılırsa belki bu kalıcı olabilir, değilse daha yüksek faiz artışlarıyla Türkiye tekrar karşılaşacak bundan emin olun; bu filmi biz çok gördük, bunun altını doldurmak lazım. O ayrı bir konu onu makroda konuşuruz ancak burada özellikle söylemek istediğim şey: Proje ve sektör bazında öncelikli alanlarınız var planlarda tespit edilen. Bu öncelikli alanlarda belki de bir kısım yatırımlarda bir faiz sübvansiyonuna gitmek gerekebilir, bu şeyden çok fazla etkilenmemeleri açısından. Bütçe imkânlarının çok uygun olmadığını biliyorum ancak bu, üzerinde mutlaka durulması gereken bir husus.

Diğer bir husus: Şimdi tabii, kur artışıyla, biliyorsunuz bizim finansal olmayan firmalarımızın -tabii, bunların hepsi sanayi firmaları değil ama şu anda ben ayrıştıramadım, bilmiyorum belki de ayrıştırılıyor olabilir- döviz yükümlülükleri yaklaşık 292 milyar dolar Sayın Bakanım, 162 de neti ama varlığı olanın yükümlülüğü olana bir faydası yok; 292 milyar dolar yükümlülüğün olduğunu düşündüğümüzde kur artışından buralar da çok fazla etkilenecek.

Tabii "Yerli ve millî" konusu sözel olarak çok kullanılıyor, çok söyleniyor ama burada Türkiye, irili ufaklı firmaların, özellikle sanayi tesislerinin yabancılaşması riskiyle ciddi ölçüde karşı karşıya; buna ilişkin de mutlak surette tedbir almanız lazım, bunu özellikle ikaz etmek istiyorum.

Yerli otomobil konusuna vaktim kalmadığı için çok detayına giremeyeceğim ancak ne olursa olsun, her şeye rağmen bana göre -bu, bizim desteklediğimiz bir proje- hani, teknisyen olarak baktığımda doğru bir proje olduğunu düşünmüyorum çünkü şunu görmemiz lazım: Gelişmek için veya gelişmiş ülkeler böyle nihai ürünü değil de ara ürünü, ara malı... Yani sen onun beynini üretebiliyor musun? Biz, bu verdiğimiz... Ama şu takdire şayandır, onu söylüyorum: Yani "Yerli bir şey üretelim." gayreti takdire şayan ancak keşke bu gayreti, bu enerjiyi sadece batarya için kullansaydık.

BAŞKAN

CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, toparlayabilirseniz...

ERHAN USTA (Samsun) - Toparlayacağım Sayın Başkanım, hemen bir iki dakikaya toparlıyorum.

Dolayısıyla, keşke burada kullanabilseydik bence çok daha sonuç alıcı bir şey yapabilirdik.

Şu bilgiler doğru mu bilmiyorum, bir makaleden aldım: Şimdi, "Bu yerli otomobilin tasarımı İtalyan, elektrikli motoru Alman, bataryası Çinli, aktarma organları Alman, şasesi İngiliz, markası Türk." diyor. Yani buraya bakılırsa yapacağımız şey, sadece dışının demiri; onun da zaten demir çeliğin hurdasını ithal ediyoruz, enerjisi ithal geliyor. Ha, yine de şey değil yani gayreti, anlayış olarak bakış açısını beğeniyorum ama buradaki tercih sanki bir miktar daha nihai üründen ziyade, kıymetli, katma değeri yüksek, teknolojik ara ürünlere göre olmuş olsaydı Türkiye açısından iyi olurdu. Tabii, bir yandan "yerli ve millî" derken, diğer taraftan da bakıyorsun, TÜRK TELEKOM yüzde 100 millîyken Lübnanlılara gitti, Telsim İngilizlere gitti, Turkcell yabancılara gitti; TÜPRAŞ, PETKİM, TEKEL, Digitürk, Tank Palet Fabrikası...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, toparlarsanız...

ERHAN USTA (Samsun) - Hemen toparlıyorum Başkanım.

Bankacılık sektörü, sigortacılık sektörü ciddi ölçüde yabancılaştı ve buralar kritik sektörler, TÜRK TELEKOM gibi kritik sektörler...Ha, yerli oldu tabii, 100 milyar dolar civarında bir kazıkla bize tekrar geri geldi, o ayrı bir şey ama yani keşke yerli ve millî meselesinde buralarda, bu konularda biraz daha hassas olabilseydik.

Dolayısıyla, bütün bunları bir arada düşündüğümüzde -inşallah, haksızlık etmiyorumdur size ama- bu yerli otomobil meselesi siyasi amacı olan bir şey gibi bana görünüyor çünkü zaten burada, bu sektörde yılların firmaları ayakta kalmakta zorlanırken, biz ithalatı bu kadar başka yerlerden, motorundan her şeyine kadar yabancılardan alırken nasıl ayakta kalacağız, onu ben çok fazla bilemiyorum.

Bütün bunlara rağmen, sizlere çalışmalarınızda başarılar diliyorum, tebrik ediyorum ve aynı zamanda bütçenizin hayırlı olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan anlayışınız için.